Makale

ÖMER NASÛHİ BİLMEN'İN "KUR'ÂN-I KERİM'İN TÜRKÇE MEÂL-İ ÂLİSİ VE TEFSÎRİ" Adlı Eserinde Ahkâm Âyetlerini Tefsir Edişi

ÖMER NASÛHİ BİLMEN’İN
"KUR’ÂN-I KERİM’İN TÜRKÇE MEÂL-İ ÂLİSİ VE TEFSÎRİ"
Adlı Eserinde Ahkâm Âyetlerini Tefsir Edişi

Prof. Dr. Davut AYDÜZ
Sakarya Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

“Turkish Translation of the Glorious Qur’an and its Exegesis” by Omer Nasuhi Bilmen

Abstract
In this article we deal with the exegesis of Omer Nasuhi Bilmen. The title of his exegesis is ‘Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefsiri/ Turkish Translation of the Glorious Qur’an and Its Exegesis’. We investigate how Omer Nasuhi Bilmen has interpreted legal verses of the Qur’an. Nonetheless, we cannot say that his commentary is very original. Being a strong follower of Hanafi school, he interprets the verses in the light of this school. In addition, it is observed that he sometimes uses Shafiite school’s view too.
It is also interesting to note that he quotes from his law works ‘Hukuk-u İslamiyye ve Istılahat-ı Kamusu and Büyük İslam İlmihali’ in his exegesis in order to widen the scope of the meaning of the verses.
Here he gives the reader a sufficient knowledge about the legal situation. I think that his usage of legal works in his exegesis is one of the most important features of him.

Kur’ân-ı Kerim’in yerleştirmek istediği cemiyet modelinde; içtimaî-hukukî kaideler, malî-bedenî ibâdetler, uyulması gerekli ahlâkî prensipler vardır. Onun yegâne hedefi, en mükemmel yaratılışı ile yeryüzünün idaresini eline bıraktığı, mevcudâtın yüklenmekten kaçındığı "emânetleri" teklif edilir edilmez kabul eden insandır. Kur’an, emânetleri yüklenen insana bedenî ve rûhî olgunluğun zirvesine çıkacak yolları öğretirken; âile, akraba, evlenme-boşanma, vasiyet etme, miras alma, kadın-erkek münasebetleri ve sorumlulukları, yiyeceği-içeceğinde helal-haram olanlar, birlikte yaşadığı kimselerin can ve mal güvenliğini sağlama yolları, bedenî ve malî ibadetlerde uygulanacak temel prensipler vb. konuları belirtmiş, tesbit etmiştir.
Hz. Peygamber’in sağlığında, büyük ölçüde uygulamaları yapılan bu prensipler, hicri II. asrın ortalarından itibaren bir asra yakın zamanda ayrı ayrı incelenmiş, âyet ve hadîslerde mevcut hükümler konulara ayrılarak gözden geçirilmiş, Peygamber’in de müsaade ettiği içtihat müessesesi çalıştırılarak yeni bir ilim dalının nüvesi atılmıştır ki buna, fıkıh denilmiştir. Temel prensiplerde birlik esas olmak üzere uygulamalarındaki farkları dikkate alanların gayretleriyle, Malikî, Hanefî, Şafiî ve Hanbelî fıkhî mezhepleri doğmuştur. Yetiştirdikleri talebeleriyle görüşleri yayılmış, çeşitli bölgelerde tatbik imkânı bulmuştur. Her biri meydana getirdikleri eserlerde fikir ve düşüncelerini tesbit ettiklerinden, aynı asırlarda ayrı bir ilim dalı halinde ortaya çıkan tefsîr ilmi, ilgili âyetlerin şerhinde fakihlerin görüşünden istifade edince, gelişmekte olan fıkıh ilmi, tefsîrin kaçınılmaz yardımcı ilim dallarından biri olmuştur. Böylece fıkhî hükümler taşıyan âyetlerin tefsirinde bunların görüşlerine müracaat edilmiştir.
Kur’an’ın tefsirini yapanlar yeri geldikçe fıkıhla ilgili bir takım bilgilere de yer vermişlerdir. Bazıları -Cessâs ve İbnü’l-Arabi gibi- bu hususta fazla ileri giderek, her konunun detaylarına inmişler ve yazmış oldukları eserleri bir fıkıh eseri şekline sokmuşlar, diğer bazıları da Celâleyn Tefsiri gibi okuyucularını bundan mahrum bırakmışlardır. Bu hususta -Ebussuûd ve Ö. N. Bilmen- gibi orta yolu tutanlar da eksik değildir.
Ömer Nasuhi Efendi, hanefî fıkhı ile meşgul olup onunla amel etmiş ve onu tedrîs etmiş ve bu sahada "Hukûk-u İslâmiyye ve Istılahâtı Fıkhiyye Kâmusu" ile "Büyük İslâm İlmihâli’’ni yazmıştır. Tefsirini de hanefî fıkhı açısından yazmıştır. Hayatı boyunca da bu mezhepten ayrılmamıştır. Bununla beraber mezhepler konusunda katı fikri olmayan Ö. N. Bilmen Hoca tefsirinde, zaman zaman dört mezhep imamının görüşlerine yer vermiştir. Nadir de olsa Sahabenin ve Zâhirilerin de görüşünü zikretmiştir.
Fıkhî âyetlerin tefsîri aslında dirâyet gerektiriyorsa da, imamların âyet ve hadislerden hareketle sistemlerini kurmaları, vardıkları neticeleri tesbit edip hükme bağlamalarından sonra, bir nevi nakilden ibaret olmuştur. Çünkü müfessir, fıkhî âyetlerin tefsirinde bu görüşler doğrultusunda bilgi vermekte, imamlardan birinin veya birkaçının görüşünü nakletmektedir. Onun bu konudaki dirâyeti, önündeki hazır bilgileri sunuşunda ve işleyişinde görülür.
Ayrıca, kendilerinden nakilde bulunduğu imamların fikirlerine genişçe veya muhtasaran yer vermesi, ilmî kifâyeti varsa içtihat ve kıyasla, ortaya çıkan durumlarda âyetlere yeni tefsir şekli getirmesi, imamların işaret etmediği hususlarla karşılaşmışsa bunlara cevap vermesi de müfessirin dirâyetini gösterir.
Ö. N. Bilmen Hoca’nın eserleriyle fakih olarak bilinmesine rağmen, fıkhî tefsirde ayrı bir özelliği olduğu söylenemez. Bizce bunda en büyük rolü oynayan husus, tefsîrin mutavassıt hacimde yazılması olabilir. Ayrıca daha önce ’’Hukûk-u İslâmiyye ve Istılahâtı Fıkhiyye Kâmusu’’ ile "Büyük İslâm İlmihâli"ni yazmasının da bunda büyük rolü vardır. Çünkü biraz sonra işaret edeceğimiz üzere, bazı meselelerde bu eserlerine atıfta bulunarak konuyu özet olarak anlatmaktadır.
Ömer Nasûhi Bilmen’in, "Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meâl-i Âlisi ve Tefsiri" adlı eserinde, fıkhî âyetleri tefsir edişindeki metodunu genel olarak şu 14 noktada toplayabiliriz:
1. Kendi eseri "Hukûk-u İslâmiyye ve Istılahât-ı Fıkhiyye Kâmusu"na ve "İlmihâlin"e atıfta bulunur.
Ömer Nasûhi Efendi, âyeti tefsir ederken fıkhî konulara bazan kısa, bazan da uzunca temas eder. Hukûk-u İslâmiyye ve Istılahâtı Fıkhiyye ile ilmihalin’de bulunan mes’elelere kısaca temas ettikten sonra, bu eserlerinde tafsîlatlı olarak anlatıldığını ve oraya müracaat edilmesini söyleyerek eserlerine atıfta bulunur.
Misâl 1: Ö. N. Bilmen Efendi, Bakara sûresinin 178’inci âyetini tefsir ederken, diyetler konusuna temas ediyor. Burada gerekli bilgiyi verdikten sonra: "Bu meseleler hakkında (Hukûk-u İslâmiyye ve Istılahâtı Fıkhiyye) ünvanlı eserde tafsîlât vardır’’ diyerek eserine atıfta bulunuyor.
Misâl 2: Nisâ sûresinin 22 ve 23’üncü âyetlerinin tefsirinde de, süt emzirme ile ilgili hükümleri belirttikten sonra: "Hukûk-u İslâmiyye Kâmusuna müracaat!." diyerek konuyu bitiriyor.
Misâl 3: Yine Nisâ sûresinin 103’üncü âyetinin tefsirinde, namaz vakitleri ile ilgili olarak: "Namaz vakitleri, fıkıh kitabımızda bildirildiği üzere şöylecedir" diyerek atıfta bulunuyor. Fakat namaz vakitlerini ilmihâlinden daha kısa olarak da olsa anlatmayı ihmâl etmiyor.
2. Fıkhî ıstılah ve konuların önce lügat ve ıstılah manasını verir, sonra da konuyu teferruatıyla açıklar.
Ö. N. Bilmen Hoca, âyetin tefsirinde temas edeceği fıkhî mes’elenin önce lügat manasını, sonra da ıstılahî manasını verir. Daha sonra da konuyu teferruatıyla ele alır. Öyle ki, okuyucuyu bir ilmihâl kitabına veya fıkıh kitabına bakmaktan müstağni kılacak kadar ma’lûmât verir. Onun teferruatlı bilgi verdiği bazı konuları zikredelim: İ’tikâf , Hac , Müşrik ve Onlarla Evlenmenin Hükmü , Hayz , Yemin , İ’lâ , Talâk , Ribâ , Av ve Avcılık , Esir Kadınlar ve Câriyelerle Evlenme , Teyemmüm , Kısas, Diyet, Cerh , Nikâh, Mehir ve Teaddüdü zevcât , Cuma Namazı , Zinâ, Celt, Recm ve Hudûd , Kazf ve Liân , Vasiyet .
3. Âyetten istinbât ettiği hûkmü hadis ile te’yid eder.
Ö. N. Bilmen Hoca, fıkhî mesâili açıklarken, istinbât ettiği veya naklettiği hükümleri te’yid için, az da olsa hadis-i şerif ile istişhadda bulunur. Fakat onun hadise çok az yer verdiği dikkati çeker. Ayrıca hadislerin kaynağını da vermez.
Misâl 1: Teaddüdü zevcât meselesini arzederken, kocanın birden fazla olan hanımları arasında adâletli davranması gerektiğini zikrettikten sonra, bu görüşünü şu hadîs ile te’yid eder: "Bir şahıs, iki zevcesi olur da kasm hususunda bunlardan birine ziyade meylederse, kıyamet günü vücudunun bir tarafı çarpık olarak haşrolunur" .
Misâl 2: Bakara sûresinin, "Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar" (Bakara, 219) âyetinin tefsirinde hamr’ın tarifini yapıp, mezheplerin bu konudaki görüşlerini verir. Hanefî mezhebinin görüşünü açıklarken de: "İmam-ı Azam’a göre: Hamr, şarab-ı mahsustan ibaret olup, hürmeti bu âyet-i kerimeyle sabittir. Diğer müskiratın hürmetleri de bu âyet-i kerimenin delâletiyle ve "her sarhoşluk veren şey haramdır" gibi müteaddit hadisler ile sabittir. Ve bunların katrelerinin bile içilmesinin haram olduğu da, "çoğu sarhoşluk veren bir şeyin azı da haramdır’’, içilemez gibi hadisler ile sabit bulunmuştur diyerek, her sarhoşluk veren şeyin ve çoğu sarhoşluk veren bir şeyin, azının da haram olduğu hükmünü hadisten istinbat etmiştir.
Misâl 3: Nisâ suresinin ilk âyetlerini tefsir ederken, teaddüdü zevcât konusuna temas eder. Tafsîlatlı bir şekilde anlattığı bu mes’eleyi hadîs-i şerif ile te’yid eder ve ashâb-ı kirâmdan İbn Gaylan ile Hz. Peygamber arasında geçen konuşmayı zikreder: "Ashâb-ı kirâmdan İbn Gaylan tahtı nikâhındaki onbir kadınla beraber İslâmiyetle şerefyâb olduklarında, Peygamber-i Âlişân Efendimiz: "Ya Gaylan! Zevcelerinden dördünü ihtiyar ederek diğerlerinden ayrıl" diye emir buyurmuşlar, o da o surette hareket etmiştir’’ .
4. Sahabenin görüşünü zikreder.
Ö. N. Bilmen Efendi, fıkhî mes’eleleri arzederken zaman zaman sahabe-i kirâm’ın görüşlerini de zikreder. Sahabenin görüşünü delil olarak verdiği gibi, bazan da zikrettiği görüşü sahabenin kavliyle te’yid eder.
Misâ1 1: Tevbe sûresinin 29’uncu âyetinin tefsirinde, Mecûsîlerden cizye alınıp alınmaması mes’lesinde: "Mecûsîlerden cizyenin kabul edileceği hususunda da ashâbı kirâmın ittifâkı vardır’’ diyerek, sahabenin bu husustaki ittifâkını naklederek görüşünü te’yid eder.
Misâl 2: Mü’minûn sûresinin 3’üncü âyetinde zinâ, celt, recm ve hudûd’tan bahsederken, zina haddinin uygulanabilmesi için gerekli şartları sayarken:"...Had cezasını mümkün olduğu kadar az tatbik etmek İslâmiyette mültezemdir’’ dedikten sonra, bu görüşünü te’yid etmek için şöyle der: "Mebsut ve bedayi kitaplarında yazılı olduğu üzere Hz. Ömer(r) buyurmuştur ki: "Hadları muktedir olduğunuz derecede iskata çalışınız" .
Misâl 3: Nisâ sûresinin 101’inci âyetinin tefsirinde şöyle demektedir: "Muayyen bir miktar yolculuktan dolayı öğle, ikindi ve yatsı namazlarını ikişer rekât kılmanın meşrûiyeti, sünnet-i nebeviye ve icmâ-i ümmet ile sabittir. Sahihi Buhari ve Müslimde, Hazreti Âişe radiyallahu anhâ vâlidemizden rivâyet olunduğuna göre öğle, ikindi ve yatsı namazları, bidâyeten ikişer rekât olarak farz kılınmıştı. Sonra bu farziyet sefer halinde ibkâ edilerek ikâmet halinde bunlar dörder rekâta iblâğ buyrulmuştur" .
Misâl 4: Ö. N. Bilmen Hoca, çocuğa süt emzirme müddeti ve süt analığı ile ilgili olarak Ebû Hanife, talebeleri ve üç mezhep imamının görüşlerini verdikten sonra, Zâhiriyye mezhebinin de görüşünü verir. Daha sonra, sahabeden bazılarının da aynı görüşte olduklarını bildirir: "Hz. Âişe ile İbn Mes’ûd gibi bazı sahabe-i kirâm da buna kâildir. Artık ihtiyatlı bulunmalıdır" .
5. İsim vermeden Hanefî ulemâsının görüşünü zikreder.
Ö. Nasûhi Hoca, Ebû Hanife ve talebelerinin görüşlerini isim vererek zikrettiği gibi, bazen da "hanefî fakihleri, eimme-i hanefîye, fukahâ-i hanefîye" gibi tabirler kullanarak, hanefî mezhebinin görüşünü verir.
Misâl 1: Fâtiha sûresinin tefsirinde, besmelenin âyet olup olmaması hakkında hanefî fakihlerinin görüşünü nakleder: "Fatiha sûresi, Besmele-i şerîf ile beraber yedi âyettir. Hanefî fakihlerince asıl sahih olan kavle göre bütün sûrelerin evvellerindeki besmeleler, o sûrelerden birer cüz değildirler. Belki birer müstakil âyet olup sûrelerin aralarını ayırmak ve kendileriyle teberrük olunmak için mükerrer olarak nazil olunmuştur" .
Misâl 2: Mâide sûresinin 33’üncü âyetinin tefsirinde, Allah ve Peygamber’ine karşı muharebede bulunanların cezalarının ancak öldürülmeleri veya asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazca kesilmeleri veya sürülmeleri gerektiği hususunda şu açıklamada bulunur: "Yalnız nâsı ihâfede bulunmuş fesada sa’i etmiş oldukları takdirde, hapis edilmek suretiyle bulundukları yerden sürülmüş olurlar. Bu eimme-i hanefîyeye göredir..." .
Misâl 3: Nûr sûresinde, liân yapılabilmesi için gerekli şartların sonuncusu olan "zina isnadı’’ maddesinde şöyle demektedir: "Dâr-ı İslâm’da yapılmış ve ispâtı için beyyine bulunmamış olmalıdır. Bu şart, fukahayı hanefîyeye göredir. Bu şartlar bulunmadıkça liân yapılamaz" .
6. Bazan Ebû Hanife ile birlikte bazan ise ayrı olarak talebeleri İmâm Muhammed, Ebû Yusuf ve Züfer’in görüşlerini zikreder.
Ö. N. Bilmen Efendi, Ebû Hanife’nin görüşünün yanında, aynı görüşte veya kendisinden farklı düşünen talebelerinin görüşlerini de isimlerini vererek zikreder.
Misâl l: Bakara sûresinin ribâ ile ilgili âyetlerini tefsir ederken, İmam Yusuf ve İmam Muhammed’in görüşlerini de zikreder: "Malûmdur ki, bir nevi akit ile caiz olmayan bir muamale, diğer bir suretiyle yapılacak bir akit vesilesiyle caiz olabilir. Bunun emsâli mevcuttur. Hattâ bu suretle muamele yapanlar ribâdan kaçınmış olacakları için İmam Yusuf’a göre me’cûr da olurlar... Mâmâfîh bu tarzdaki bir satış muâmelesi, İmam Muhammed’e göre şayan-ı istihsan değildir...’’ .
Misâl 2: Nûr sûresinde liân ile ilgili âyetleri tefsir ederken, liân yapılabilmesi için gerekli şartları sayar. Son maddede şöyle der: "... Bu liân sebebiyle zevc ile zevce arasında husule gelen firkat, İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed’e göre bir tatlika-i bâine hükmündedir. Bu hüküm, müebbet değildir, zevc bundan sonra nefsini tekzib edip hakkında hadd-i kazf icra edilse, o kadın ile tekrar evlenmesi caiz olur. Fakat İmam Ebû Yusuf’a, İmam Züfer’e ve İmam Şafiî’ye göre bir liân ile bilâtelâk bir firkat vücuda gelir ki, ebediyyen tahrîmi icabeder. Artık onların bundan sonra iâde-i zevciyeti caiz olmaz " .
Misâl 3: Nûr sûresinin ilk âyetlerinde zina ile ilgili hükümleri zikrederken, zina haddinin icra edilebilmesi için birtakım şartların olduğunu söyleyerek, bunları geniş bir şekilde ele alır. Yedinci maddede: "... Binaenaleyh muvakkaten dâr-ı İslâm’da bulunan harbiyundan bir erkek veya bir kadın dâr-ı İslâm’da zinada bulunsa hakkında hadd-i zina tertip edilmez... Bu mes’ele, İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed’e göredir. İmam Yusuf’un içtihadına göre bunların hakkında da hadd-i zina lâzım gelir...’’ diyerek, Ebû Hanife’nin talebelerinden İmam Muhammed ve Yusuf’un görüşünü verir.
7. Bazı mes’elelerde sadece Ebû Hanife ve Şâfiî’nin görüşünü beraber zikreder.
Ömer Nasûhi Efendi, Ebû Hanife’nin görüşünü zikrettiği yerlerde genellikle İmam Şafıî’nin de görüşünü verir. Ebû Hanife ile İmam Malik veya İmam Ahmed b. Hanbel’in görüşünü birlikte verdiği pek görülmez. Memleketimizde en çok bulunan mezhep mensubu Hanefîler ve Şafiîler olduğu için, genellikle ikisinin görüşünü beraber vermiş olabilir.
Misâl 1: Bakara sûresinin 217’inci âyetinin tefsirinde, mürtedin amelinden bahsederken, Ebû Hanife ile Şafiî’nin görüşünü peş peşe verir: "Bir mürted, bilâhare İslâmiyet’e rücû etse, İmam-ı Âzam’a göre vaktiyle yapmış olduğu amellerinin sevabı tekrar kendisine verilmez. O ameller zâyi olup gitmiştir. Fakat, İmam Şafiî’ye göre mürted, İslâmiyet’e rücû edince, vaktiyle irtidadından evvel yapmış oldukları amelleri bâtıl olmaz.." .
Misâl 2: Nisâ sûresinin 25’inci âyetinin tefsirinde, başkasının câriyesiyle evlenme mes’elesinde her iki İmam’ın görüşlerini verir: "...Câriyenin böyle îman ile takyîdi, hanefiyeye göre bir evleviyet mes’elesidir. Yoksa başkasının kitâbiye olan cariyesiyle de evlenmek câizdir. Şâfiîlerce ise caiz değildir’’ .
Misâl 3: Enfâl sûresinin 41’inci âyetinin tefsirinde, ganimet malından Hz. Peygamber’e ayrılan miktarın sâkıt olup olmaması ile ilgili konuda, iki İmam’ın ayrı ayrı görüşlerini belirtir: "İmam-ı Âzam’a göre, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in âhirete irtihaliyle kendisine ve Benî Hâşim ile Benî Muttalib’e ait olan hisseler sâkıt olmuştur... İmam Şafiî’ye göre, irtihâli nebevîden sonra Resûl-i Ekrem’e ait hisse, müslümanların mesâlihine, meselâ vesait-i harbiye tedârikine sarfedilir..." .
8. Dört mezhep imamının isimlerini vererek görüşlerini zikreder.
Ö. Nasûhi Efendi, her ne kadar kendisi ve okuyucularının çoğunluğu hanefî olsa da, âyetleri fıkhî yönden tefsir ederken, başta Şafiî mezhebi olmak üzere diğer mezheplerin de konu hakkındaki hükmünü mümkün mertebe zikreder. Fakat, Hanefî mezhebinde de olduğu gibi, diğer mezheplerin de görüşlerinin delillerini vermez. Sadece, mezhebin konu hakkındaki hükmünü vermekle yetinir.
Misâl 1: Bakara sûresinin 158’inci âyetinin tefsirinde, Safa ile Merve arasında yapılan sa’yin hükmünü anlatırken. bütün mezheplerin görüşünü zikreder: "Safa canibinden başlanıp 4 defa Merve’ye, 3 defa da Merve canibinden Safa’ya gidip gelmek biz Hanefilerce bir vâciptir... Bu, İmam Ahmed’e göre sünnettir. İmam Mâlik ile İmamı Şafiî’ye göre de farzdır. Haccın erkânından sayılmıştır" .
Misâl 2: Nisa sûresinde, kadınlara verilecek mehrin miktarından bahsederken diğer mezheplerin görüşünü de verir: "Bunun azamî haddi muayyen değildir. Asgarî haddi ise hanefîlere göre on dirhem gümüştür... Malikîlere göre de mehrin en az miktarı, halis altından bir dinarın dörtte biridir. Halis gümüşten de üç dirhemdir. İmam Şafiî’ye ve diğer bazı zatlara göre de, mehrin muayyen bir miktarı yoktur. Her mal, az olsun çok olsun mehir olabilir’’ .
Misâl 3: Mâide sûresinde, muhrim’in av eti yemesiyle ilgili mes’elede başta hanefî olmak üzere, diğer mezheplerin de konu ile ilgili hükümlerini belirtir: "Bizim hanefî mezhebine göre bir muhrim, kable’l- ihrâm boğazlamış olduğu bir hayvanın etinden ba’de’l-ihrâm yiyebilir. Ve bir muhrim, helâl=gayri muhrim bir kimsenin avladığı hayvanın etinden yiyebilir... Fakat İmam Mâlik, İmam Şafiî ve İmam Ahmed’e göre, bir muhrim namına başkalarının avlamış olduğu avın etinden o muhrim yiyemez’’ .
9. Cumhûrun görüşünü zikreder.
Ö. Nasühi Hoca, fıkhî mes’eleleri ele aldığı yerlerde mümkün olduğunca dört mezhep imamının isimlerini vererek görüşlerini verir. Az da olsa bazı yerlerde "cumhûr-u fukahâ, âmme-i ulemâ, cumhûr-u müslimin ve icmâ-ı ümmet" gibi tabirler kullanarak, cumhûr’un görüşünü belirttiği olur.
Misâl 1: Nûr sûresinin 3’üncü âyetinin tefsirinde, zina haddinin icra edilebilmesi için gerekli şartları sayarken onbirinci maddede şöyle der: "Bir gayr-ı meşrû mukârenet usûlen sâbit olunca, artık bunu irtikâb eden şahsın cezâsı, mücerred tevbe etmesiyle sâkıt olmaz. Cumhûr-u fukahâ buna kâildirler’’ .
Misâl 2: Cuma sûresinin tefsirinde, cuma günü iç ezanın okunmasıyla ilgili ma’lûmat verdikten sonra şöyle demektedir: "Buna dış ezanı denilir. Bunun kabulü ve bunun işitilmesi üzerine mabetlere gidilmesinin lüzûmu hakkında icmâ-ı ümmet mün’akid bulunmuştur’’ .
Misâl 3: Vâkıa sûresinin 79’uncu âyetinin tefsirinde, Kur’an’a abdestsiz el sürme ile ilgili olarak şöyle demektedir: "Cumhûr-u ulemâya göre taharetsiz olan bir kimse, Kur’an-ı Kerim’i mes edemez, eline alamaz. Velev ki, bir gılaf, bir sandık içinde bulunsun. Fakat bir cemaata göre taharetsiz bir kimsenin Kur’an’ı mes etmesi caiz değilse de, onu kendisine bitişik olmayan bir zarf, bir sandık içinde olarak eline alması câizdir’’ .
10. Hiçbir mezhebe mal etmeden fıkhî konulara temas ederek âyetlerden hüküm istinbat eder.
Ö. Nasûhi Hocaefendi, fıkhî mes’elelerde her ne kadar hanefî mezhebinin görüşlerini Ebû Hanife ve talebelerinin isimlerini zikrederek verse de, bazen mezhebin ve imamlarının isimlerini zikretmeksizin fıkhî konularda hüküm verir. Bu hüküm, aynı zamanda mezhebinin de görüşü olabilir veya kendi kanaati ve âyetten istinbât ettiği bir hüküm de olabilir.
Misâl l: Nisâ sûresinin ilk âyetlerinin tefsirinde, nikâhın sıfat-ı şer’iyesinden bahseder: ’’Nikâhın hükmü, eşhasa göre tebeddül eder’’ dedikten sonra, bazılarına evlenmek farz, bazılarına sünnet, bazıları için kerahet-i tahrimiye ile mekruh ve diğer bazıları için ise haramdır diyerek, nikâhın hükmü hususundaki görüşünü beyan eder . Şahıslardan maksat, şahısların içinde bulunduğu şartlardır.
Misâl 2: Yine Nisâ sûresinin 5’inci: "Ve Allah Teâlâ’nın sizler için medâr-ı kıyam kılmış olduğu mallarınızı sefihlere vermeyin..." âyetinin tefsirinde: "...Bir insan, kendi malını da lüzumsuz yere evlât ve ıyâline vererek, israfa meydan vermekten şer’an memnûdur. Bu âyet-i Kerime buna da delâlet etmektedir’’ diyerek, âyetten istinbât ettiği hükmü zikreder .
Misâl 3: Bakara sûresinin 159’uncu: "O kimseler ki, bizim inzâl etmiş olduğumuz beyânâtı ve hüdâyı, nâsa açıkça beyan etmiş olduğumuzdan sonra saklarlar, muhakkak onlara Allah Teâlâ lânet eder. Ve onlara lânet ediciler de lânette bulunurlar’’ âyetinden şöyle bir hüküm istidlâlinde bulunur: "Bu beyân-ı ilâhî: Mensus ve müstenbet olan dinî ilimlerin saklanılmayıp, lüzumuna göre izhâr ve i’lâm edilmesini icap etmektedir’’ .
11. Az da olsa Zâhiriyye mezhebinin görüşüne yer verir:
Ömer Nasûhi Efendi, hanefî mezhebinin ve diğer üç mezhebin görüşlerini zikretmenin yanında az da olsa Zahiriyye mezhebinin görüşlerini de zikreder.
Misâl 1. Nisâ sûresinin 22 ve 23’üncü âyetinin tefsirinde süt emme müddetinden bahsederken, bütün mezhep imamlarının görüşünü verdikten sonra: "...Fakat Zâhiriyye’ye göre süt için müddet yoktur, her ne zaman içilse hürmeti ridâ sabit olur’’ diyerek, Zâhiriyye’nin de görüşünü verir.
Misâl 2. Mücâdele sûresinin ilk âyetlerini tefsir ederken zıhâr’la ilgili olarak: "...Yalnız Zâhiriyye mezhebine göre zihar: Ancak validelerin arkasına lâakal iki defa teşbîh ile tahakkuk eder..." diyerek, Zâhiriyye mezhebinin görüşünü de zikreder.
Misâl 3: Ö. N. Bilmen Hoca, çocuğa süt emzirme müddeti ve süt analığı ile ilgili olarak Ebû Hanife, talebeleri ve üç mezhep imamının görüşlerini verdikten sonra, Zâhiriyye mezhebinin de görüşünü verir: "Zâhiriyye mezhebine göre ise süt için böyle bir muayyen müddet yoktur. Binaenaleyh süt emen pek yaşlı da olsa, yine hürmet-i ridâ sâbit olur. Süt emen, süt verenin süt evlâdı hükmünde bulunur’’ .
12. Fıkhî bir meselede tefsir kaynağına işaret ettiği de olur.
Âyetin tefsirinde fıkhî bir mes’eleden bahsedilince, eğer kaynak verilecekse normalde bunun fıkıh kitaplarından kaynağını vermek gerekir. Fakat Bilmen Hoca, bazen fıkhî mes’elelere tefsir kitaplarını kaynak olarak göstermiştir:
Misâl 1: Kur’an-ı Kerim’e abdestsiz ellenmemesi gerektiği hususundaki, Vâkıa sûresinin 79uncu âyetini tefsir ettikten sonra, kaynak olarak "Rûhu’1-Beyân"ı göstermektedir .
Misâl 2: Talâk sûresinin 1’inci âyetinin tefsirinde, boşanmış kadının iddeti ile ilgili hükümleri zikrettikten sonra, "Tefsîr-i Ebissuut ve Tefsîrü’l-Merağî"yi kaynak olarak vermiştir .
Misâl 3: Yine Talâk sûresinin 4’üncü âyetinin tefsirinde, kocası ölen kadının iddeti ile ilgili hükümleri zikrettikten sonra, "Rûhu’l-Meânî"yi kaynak olarak göstermiştir .
13. İstifade ettiği veya nakilde bulunduğu fıkhî eserleri bazan ismen zikreder.
Ömer N. Bilmen Hoca, bazen istifade ettiği kaynağı göstermek, bazan da tafsîlat için fıkhî kaynaklara işarette bulunur.
Misâl l: Nisâ sûresinin 3’üncü âyetini tefsir ederken, geniş bir şekilde teaddüdü zevcât konusuna temas eder. "Müteaddit zevceleri olan bir müslümanın uhdesine düşen vazifelerin başlıcaları şunlardır’’ başlığını attıktan sonra, maddeler halinde bunları sayar ve istifade ettiği eserlere işarette bulunur: "Bedayî, Bahr-i Raik, Reddü’l-Muhtar, Mebsût-u Serahsî, Dürrü’l-Muhtar, el-İhtiyâr" .
Misâl 2: Lokman sûresinin 14’üncü âyetinin tefsirini yaptıktan sonra şu kaynakları verir: "Bidâyetü’l-Müçtehid ve el-Muhallâ’’ .
14. Fıkıh usûlü ile ilgili bilgiler verir.
Ömer Nasûhi Efendi tefsirinde, az da olsa fıkıh usûlünü alâkadar eden bazı konulardan bahsetmiştir. Âyetin tefsirinde yeri geldiğinde, edille-i şer’iyye, nesh vs. konulara kısaca temas eder.
Misâl 1: "Zina eden kadın ile zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dinindeki bir emri tatbik ederken -bu ikisi hakkında bir acımak sizi tutmasın ve bunların cezalarına- tatbik edilirken mü’minlerden bir taife de şahit bulunsun’’(Nur, 2) âyetinin tefsirinde recm cezasından bahsederken, fıkıh usûlü ile ilgili olarak şöyle der: "Bu âyet-i kerimedeki umumiyet, hadis-i şerif ile takyid ve nesh edilmiştir’’ .
Misâl 2: Müellifımiz neshi kabul etmektedir. Tefsirinde neshi tarif etmekle birlikte, yeri geldikçe nesheden ve neshedilen âyetlere işarette bulunur. Ayrıca Kur’an’ın önceki şeriatleri neshettiğini de zikreder .
Misâl 3: Müellifimiz edille-i şer’iyyeyi; Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyası kabul eder ve yeri geldiğinde bunlardan istifadeyle hüküm istinbatında bulunur. Veya bunlara göre istinbat edilmiş ahkâmı zikreder.
"Ey imân edenler! Allah Teâlâ’ya itaat ediniz ve Peygamber’e de ve sizden olan emir sahiplerine de itaatte bulununuz.."(Nisâ, 59) âyetinden, edille-i şeriyyeyi istinbat eder: "Bu âyet-i celîle, usûl-ü dini teşkil eden kitap ile sünnet-i nebeviyyeye, icma-i ümmet ile kıyas-ı fukahâya riâyetin lüzumunu tazammun bulunmaktadır" .
SONUÇ
Halkın anlayacağı sadelikte ve mutavassıt bir tefsir yazan Ö. Nasûhi Efendi’nin, fıkhî âyetleri tefsir edişini incelediğimiz bu tebliğimizin başında da söylediğimiz gibi; fıkhî tefsirde ayrı bir özelliği olduğu söylenemez. Hanefî mezhebine mensup olan ve âyetlerden çıkan hükümleri hanefî fıkhına göre tefsir eden müfessirimiz, başta Şafiî olmak üzere diğer mezheplerin görüşlerini de yer yer zikreder. Âyetin tefsirinde fıkhî bir mes’ele geçtiğinde, okuyucularını fıkıh kitaplarına muhtaç bırakmayacak kadar tafsilatlı bilgi verdiği veya bu hususta yazdığı kendi eserlerine atıfta bulunduğu da olur. Bu yönüyle tefsir takdire şayandır ve diğer tefsirlerden ayrıcalık arzeder.

--------------------------
Ö.N. Bilmen, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meâl-i Âlisi ve Tefsiri, İstanbul, Tarihsiz, l,170.
age, II, 575.
age, II, 658; Kamus’a başka atıfta bulunduğu yerler için bk: V, 2329.
age, I, 183.
age, I, 195, 204.
age, I, 224.
age, I, 227.
age, I, 229.
age, I, 231.
age, I, 238-239.
age, I, 295.
age, II, 729.
age, II, 577.
age, II, 597.
age, II, 774.
age, II, 544-553.
age, VIII, 3727.
age, V, 2320.
age, V, 2327-2329.
age, II, 839.
age, II, 550.
age, I, 220.
age, II, 551; Diğer misâller için bk: II, 840; V, 2327.
age, III, 1250.
age, V, 2323.
age, II, 654.
age, VI, 2740; Sahabenin görüşünü zikrettiği diğer yerler için bk: II, 574; II, 719; V, 2320.
age, I, 6.
age, II, 761.
age, V, 2329; Diğer misâller için bk: II, 765; VII, 3386.
age, I, 301.
age, V, 2329.
age, V, 2323; Diğer misâller için bk: II, 657; III, 1249; V1, 2740.
age, I, 218.
age, II, 578.
age, III, 1189; Diğer misâller için bk: I, 307; I, 421; II, 770; II, 766; III, 1249.
age, I, 150.
age, II, 553.
age, II, 827; Diğer misâller için bk: I, 164; I, 220; II, 551; II, 658; II, 574; II,733; II, 825; III, 1249; VII, 3386.
age, V, 2324.
age, VIII, 3728.
age, VIII, 3614; Cumhûr ile ilgili diğer misâller için bk: II, 551; II, 825; V, 2381.
Age, 11, 544-545.
age, 11, 555.
age, I, 152; Değişik misâller için bk: I, 201, 289; II, 559, 637; V, 2351; VI, 2820.
age, II, 574.
age, VIII, 3646.
age, VI, 2740.
age, VIII, 3614.
age, VIII, 3754.
age, VIII, 3758.
age, II, 549-550.
age, VI, 2740.
age,V, 2320.
Misâller için bk: I, 103, 138, 174; II, 557, 567; V, 2320; VII, 3386.
age, II, 614; Fıkıh usûlü ile ilgili diğer misâller için bk: I, 191, 301; II, 825, 655; III, 3615.