Makale

Kültürel Yansımalar ve DİNDARLIK

Kültürel Yansımalar ve
DİNDARLIK

Dr. Müfit Selim Saruhan
Arık. Ünv. İlahiyat Fakültesi

A) Din Üstüne
En genel bir değerlendirme ve bakış açısıyla din; hayatı ve hayatı anlamlandırmayı ve buna uygun olarak yaşamayı ifade eden bir çözümler sisteminin genel bir ismidir. "Kimim ben?, Bu evrenin gayesi ne?, Ne yapmalıyım?, Ölüm bir son mu?, Ölümden sonra beni bekleyen nedir?" şeklindeki soruların din sistemi içinde birer yanıtı vardır. Din, insanın görünen dünyasını mutluluk vaadiyle düzenleyici ilkeler getirmekte görünmeyen dünyasını da, ölüm ötesi huzurun şartını da bu ilkelere uymaya bağlamaktadır. Kur’an öğretilerine bakacak olursak, din, insanın Allah’la diğer insanlarla ve nihayet canlı cansız bütün evrenle ilişkisini ifade eden bir kavramdır. İlk insan Adem, aynı zamanda bir peygamberdir. Ondan sonra gelen peygamberler de, hem yüce Yaratıcıyı insanlara anlatan birer temsilci olarak ve hem de görünen, algılanan, içinde bulunulan dünyanın sınırları içinde belli bir işlevin, mesleğin öncüsü olarak görülmektedir. Terzilik, gemicilik, demircilik, doktorluk, yöneticilik, çobanlık, askerlik gibi uğraşılar içinde görülmekte olan "haberciler", "peygamberler" insanlığı genel ahlâk kurallarına çağırmaktadırlar: Peygamberler hem dinin hem de mesleklerin öncüsü ve habercisidirler. (ilgili âyetlerden bazıları için bkz.: Al-i Imran 144; Hud, 88; İbrahim 11; Bakara, 31-33-124-127,130,135,1 40, 211, 246; Nisa, 163; Nemi 76; Lokman, 13; En’am, 84; Enbiya, 87-88; Sad, 30-34.)
B) Kültürel Çeşitlilik
Allah’ın insanlığa uzanan ipi olan hak dini tarih boyunca çeşitli kültürlerin içine girmiştir. Ku’ran, her topluluğa peygamber göndermeye vurgu yaparken bir anlamda topluluktan farklı dili, örf ve adetleri olan üretim ve tüketim araçlarının birbirinden farklı olduğu ve farklı coğrafyada yaşayan insan gruplarına işaret etmektedir. (Hucurat, 13) Kur’an kültürel çeşitliliği ve farklılığı bir zenginlik olarak görür.
Varoluşun hikmetlerinden biri de kültürler arası iletişim paylaşım ve yenilenimdir. Kültürel çeşitlilik tarih, coğrafya, ekonomi gibi temel faktörlerin etkisiyle ortaya çıkar. Kuran açısından kültürel çeşitlilik ne kadar doğal ve zorunlu ise kültürel birikimleri geçmişte dondurup, geliştir- meksizin her gün yenilenen evrenin gerisinde kalıp, önceki kuşakların getirdikleri birikimleri körü körüne taklit edip benimsemekte o denli haksızlık ve gerçeğin üstünü örtmekten ibaret olan küfür ve zulümdür. (Bazı âyetlerden örnek için bkz.: Maide, 5; Bakara, 120; 170-171; Nisa, 32; Kasas, 77; Şuara, 20)
Aynı ölçüde bugünü oluştururken geçmişi hiçe saymakta aynı ölçüde haksızlıktır. Bu nankörlük ve karanlıktan çıkmak için her kültürün içinde barındırdığı evrensel dinamiklere işlevsellik kazandırmak ve uygarlıklara imza atmak gerekmektedir. "Kültür" ve "Hars" toprağı işlemeye işaret eden bir batı ve doğu kavramlarıdır. İnsan, yatay plânda alabildiğine geniş, dikey plânda alabildiğine küçük yeryüzünün bir işleyicisi ekip biçicisidir. Çeşitlilik doğal, farklılıklar zorunludur. İnsanın temel görevi evrenselliğe kültürünü küçümsemeden ve aşırı kutsamadan adım atmaktır.
C) Kültürel Yansımalar ve Dindarlık
İslâm düşüncesinin önemli etkileyici simalarından İbn Haldun başta olmak üzere birçok bilgin, kültürel farklılıkların doğasını coğrafya ve ekonomi farklılığına bağlamışlardır. Buradan hareketle İslâmın temel nitelikleri olan tevhid peygamberlik ve ahiret konularında her ne kadar felsefi yorumlar olabilse de çölde yaşayan bir Müslümanla kutuplarda yaşayan bir Müslümanın bu konulardaki görüşleri arasında fark yoktur. Fakat kültürel olan, değişken olan zaman içinde dinsel bir kisveye bürünmüşse dünya coğrafyasının başka bir yerinde bunun kabulünde zorluk ve sıkıntılarla karşılaşılabilmektedir. Sözde dinsel olarak kendini toplumun bünyesine katan kültürel öğeler dinî olanın yerini alınca toplumsal barış ve evrensel gerçekliğe zaman zaman ters düşe- bilmektedir. Dindar, dini hayatı en içtenliğiyle yaşamaya çalışan ruh ve beden sağlığını dini emir ve yasaklar doğrultusunda sağlamayı hedefleyen kişidir. Dindarın dinsel kimliğinden önce bireysel ve toplumsal kimliği vardır. Birey, dini kimliğini, bireysel ve toplumsal kişiliği üzerine inşa eder. Yemen çöllerindeki Müslüman bir çobanla Londra’da Islâm’ı sonradan seçen bir İngiliz profesörün bireysel ve toplumsal kişilikleri çok farklıdır. Dini olanla kültürel olanın ayırtında olmak sağlıklı bir din anlayışımız için kaçınılmazdır. Her ne kadar farklı kültürlerdeki dindarların kalplerinde imandan aldıkları haz, ortalama bir birlik arz etse de dindarlıkları ve dinsel öğeleri uygulamaları arasındaki fark belirgindir. İyi bir dindardan beklenen de yaşarken akıl rotasından ayrılmayarak, aklı işletmenin de bir tür ibadet olduğunu hatırda tutmaktır. Adalet, farklı inançlara saygı gösterme, hürriyet ve ilerleme gibi İnsanî, İslâmî, evrensel değerlere sahip çıkarak bunları hiçe sayan yöresel, sığ anlayışlara kapılmayan kişi gerçek bir dindardır.