Makale

Yayıncıdan

Yayıncıdan...

Merhaba
Yeni bir aile, ayrı cinsten İki insanın sevgi, sadakat ve vefa üzerine birbirlerine verdikleri sözün şahitler huzurunda tekrar ve ilanı olan nikah ile tesis edilir ve devamlılık arz eder. İnsanlık tarihindeki en temel kurum- lardan birisi olan aile, hem bireysel hem de toplumsal yaşam açısından oldukça önemlidir. Bu kurum, inanç ve değerlerin paylaşıldığı, duyguların yaşandığı, farklılıklardan bütünlüğün tesis edildiği ve gelecek nesillere aktarıldığı yerdir.
Hemen bütün dinlerde aileye özel bir önem atfedilmiş, aile bireylerinin birbirlerine karşı görev ve sorumlulukları aynı zamanda dini sorumluluklar arasında sayılmıştır. Her biri ayn rollerde bir aile bireyi olan erkek ve kadınların toplumsal yaşam içerisinde İyi birer dindar olması ayn bir önem taşımaktadır. Batı toplumlannda ve Amerika’da yapılan araştırmalarda kadınlann erkeklerden daha dindar olduklan ortaya konulmuştur. Ülkemizde ise durum bunun tam tersidir. Zira konu İle İlgili olarak ülkemizde yapılan çalışmalar, Allah’a, Hz. Muhammed’in peygamberliğine, Kur’an’m Allah kelamı olduğuna kesin inanç ile, İbadetleri yerine getirme oranının erkeklerde, kadınlara göre daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.
Erkek ve kadınların dindarlık düzeyleri ile ilgili bu durum Türkiye bağlamında sosyal şartların hazırladığı ortamın ve buna uygun ortamın hazırladığı anlayışın da bir sonucu gibi görünmektedir. Çünkü, camiye gitme, cemaate katılarak hutbe ve vaaz dinleme imkanlarından yararlanma açısından erkekler kadınlara göre daha şanslı bir konumdadır. Bunun böy-
le olmasında, mevcut anlayış biçimi yanında, müştemilatıyla birlikte ibadet yerlerinin fiziki durumu da önemli rol oynamaktadır, ibadetler İçin camiye gitme ile ilgili mevcut âdet ve geleneklere bakıldığında, kadınların vakit namazlanna hatta Cuma, bayram ve cenaze namazlarına katılmaları uygun karşılanmazken, gece vakti teravih namazına gitmeleri, bazı yörelerde sahur vaktinden sonra camiye giderek mukabele dinlemeleri dini yaşamın bir parçası olarak kabul edilmektedir. Bu örneklerde de görüldüğü gibi, ülkemizde kadın olmanın dindarlık için bir dezavantaj gibi görünmesi, üzerinde durulması gereken önemli bir husustur. Bu dezavantajlılık hali, kadın olmayla doğrudan ilişkili olmayıp, ülkemizdeki dinî hayat içerisinde kadına sağlanan İmkan ve roller içerisinde kadın olarak yaşamanın bir sonucu olduğu kanaatindeyiz.
Esasen okulun eve yaklaştırılması projelerinin geliştirilip uygulamaya konulduğu günümüzde, caminin nasıl eve yaklaştırılacağı hususu ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm aile bireylerinin sosyal hayatın her alanına aktif ve nitelikli katılımı, erkeğin ve kadının aile içindeki ve toplumdaki konumunu birlikte yükseltici bir güç kazandıracak ve toplumsal yaşam kalitesini olumlu yönde etkileyecektir. Bu noktada en az erkekler kadar kadınların da dindar olarak sosyal hayatın her alanında yer almasına imkan verecek bir dinî anlayışın geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Aile olgusu, yaşanılan sosyal süreçte zaten bunu zorunlu kılmaktadır. Böylelikle aile, inanç ve değerlerin paylaşıldığı, duyguların yaşandığı, farklılıklardan bütünlüğün tesis edildiği ve gelecek nesillere aktarıldığı toplumun en güçlü kurumu olma fonksiyonunu daha iyi yerine getirebilecektir.
Dr. Ahmet ONAY