Makale

Aşk

DİN GÖREVLİSİNİN
HATIRA DEFTERİNDEN

Aşk

Emine BEBEK
Kur’an Kursu Öğreticisi / Hatay

AŞK kimilerinin dilinde kimilerinin kalbindedir. Âşıktır söyler, âşıktır hisseder, âşıktır aşkı yaşar. Ancak her insanın da haz aldığı aşk hâli başkadır. Hazların en güzeli yaratanın aşkını, ruhun derinliklerinde, bedenin her zerresinde hissetmektir. Bir de öyle mahzun bir aşk vardır ki; âşık, âşık olduğundan habersizdir.
Yıllarca içerisinden geçip gittiğim, hiç de ilgimi çekmeyen bir köyde vaaz ile görevlendirildim. Perşembe günüydü... O gün geldiğinde korkuyordum... Seviniyordum... Heyecanlanıyordum... Çünkü “uzak” diyorlardı, “Evler camiye uzak. Dolayısıyla insanlar da...” Köye yaklaştım. Sekiz yıl buradan geçmiştim fakat hiç bu kadar heyecanlanmamıştım. Arabayı yavaşlattım. Yıllarca sıradan gördüğüm evler şimdi farklıydı. Önce evlerle tanışıyordum. Titrek duygularla sürekli “Rabbim yapabilir miyim?” diyordum. Bir süre sonra camiyi gördüm. Haykırıyordu sanki: “Yalnızım!” Caminin bahçesine geldiğimde etrafta kimseler yoktu. Cami görevlisi karşıladı. Cami ve görevlisi hüzün yoldaşıydı yalnızlığın... Hüzün kiminin yüzünde kiminin duvarındaydı... Bu durum beni daha da tedirgin etti. Ürkek bir hâlde bekliyordum. Bir yandan da Rabbime “Bir kişi gelse!” diyordum... Razıydım... “Rabbim bir kişi lütfen!” diye yalvarıyordum. Ben bu duygularla beklerken ileride bir hanımefendi belirdi. “Teşekkür ederim Allah’ım!” derken O’nda bittiğimi hissettim. Artık duamın rengi değişmişti: “Rabbim gözlerimi yol eyle! Muhabbeti yüreğimden yüreğine akıt! Ona sarıldığımda bütün sevgimi hissettir ve sonsuza dek sürsün!”
İlk cemaatimdi. Gözlerine bakarken, gözlerimde kalbimi sundum... Daha ötesi yoktu... Ve bahçede sohbete daldık. Dakikalar geçti başka gelen yoktu. Zaten buna razıydım... Camiye doğru ilerledik, kapısına vardık ki bir küçük grup hanımın bize doğru geldiğini gördüm. İsterken “Rabbim bir kişi” demiştim. Gerisi “lütfuydu”...
Kur’an-ı Kerim’le başladık vaaza. Öyle ya sözlerin en güzeliydi... Rabbimin de şahit olduğu o anı unutmam mümkün değildi. İnanılmaz bir sessizlik... Cami duvarlarında sadece ayetler yankılanıyordu...
Her ayetin terennümünün ardından gelen sessizlikte, iç çekişlerini kalplerinin titreyişlerini dinliyordum. “Farkına dahi varamadıkları aşkı”; iç çekişlerinde ve ruhun derinliklerine inen, yalvarırcasına bakan, yalvardığını sahibinin dahi bilmediği gözlerde görüyordum. Âşıklardı... Ancak âşık olduklarını kendileri de bilmiyorlardı... Zaten bu aşk üzere doğmuyor muydu her canlı...
Kur’an tilaveti ardından ilk konuşan “ilk cemaatim” oldu. “Hocam! Ne kadar güzel şeymiş Kur’an, huzur verdi”. Birinci vaazımız muhabbetle geçti. Oradan ayrıldığımda şimdilik bu yeter diyordum.
Günler geçti ikinci vaazımızda tekrar buluştuk. Durumdan çok memnun olmuştum. Rabbimin “lütfu” artmıştı. Cami kapısından geçerken ilk vaazdaki “ilk cemaatim” geldi. Bu ne hoşluktu. Beyaz bir eşarbı özenle takmış, elinde bir kâğıt: “Hocam! Bir ilahi öğrendim, söyleyebilir miyim?” dedi. Kimi zaman duygular dile kendiliğinden dolanır: “Zevkle” dedim.
Yine Kur’an tilavetiyle başladık... Aynı huşu... Nasıl geçtiğini bilemediğimiz muhabbetli dakikaların sonunda “ilk cemaatim” yaklaştı: “Hocam! Kur’an meali istiyorum, mümkün mii?” dedi. “Elhamdülillah” dedim içimden. “Rabbim Sen hep vardın kalplerimizde. Vardın fakat var olduğunun farkında değildik... Farkına vardır bizleri... Aşkınla doldur gönülleri...”