Makale

Konya Meram Yorgancı Camii İmam-Hatibi Muhsin KALELİ

BUNU KONUŞALIM

Ali AYGÜN

Konya Meram Yorgancı Camii İmam-Hatibi
Muhsin KALELİ:

“Din gönüllüsü arkadaşlarımın bir sanat dalıyla mutlaka uğraşmaları gerektiğini düşünüyorum. Sanat insanın ruhunu eğitiyor, davranışlarını da estetik hâle getiriyor.”

Sanatın toplum için mi, sanat için mi olduğu tartışmaları bir yana farklı bakış açıları içinde hayata bakan ve gerçeklikten yola çıkarak sınırsız düşlerle beslenerek hayaller ve imgelerle donattığı dünyasını renklerin dili ile ortaya koyan ressamların yolunu merak ederiz.
Cemil Meriç: “Sanatçının tek vazifesi vardır bence: İnsanları birbirine sevdirmek. İki insanı veya iki milyar insanı… Sanat, bir heyecan seyyalesiyle kilometrelerin ve asırların ayırdığı kalpleri birleştiren büyüdür.” sözleriyle sanatın, sanatçının merkezine insanı koyarken Üstat Necip Fazıl da: “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış / Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.” dizeleriyle sanatın yegâne gayesinin ulvi bir amaç olduğunu belirtir.
İmam-hatiplik görevinden arta kalan zamanlarında resim yapan, müzik dinleyen, Konya Meram Yorgancı Camii İmam-Hatibi Muhsin Kaleli, çocuklarını da etkileyerek sanata yönlendirdi. Çocuklarının sanata olan ilgisinin azalmaması için tüm imkânlarını seferber ederek onların alanlarında başarı kazanmasında önemli rol oynadı.
Sayın Hocam; kara kalem, pastel ve yağlı boya çalışmalarınızla, açtığınız onlarca sergiyle, sanata hiçbir şeyin engel olamayacağını gösterdiniz. Resme merakınız ne zaman ve nasıl başladı?
Bazı şeyler vardır ki kendi içinizde duramaz. Tohumun toprağı yarıp dışarı çıkması, ağaç olması veya çiçek olup koku saçması gibi... Yukarıda Üstad’ın şiiri ile andığınız gibi sanat Allah’ı aramakla aynı zamanda başlıyor sanırım. Çünkü benim resim çizmeye başlayışım çocukluk yıllarıma denk geliyor. Elime kalem aldığım günden beri etrafımda gördüğüm şeyleri kâğıda aktarmaya çalışırdım.
Cenab-ı Allah, insan algısının çok üstünde yüce bir varlık olduğu için önce yarattığı eserlerde, somut varlıklarda onu anlamaya çalışırız. Ve yeteneklerimize göre evrendeki varlıkları bir nevi taklit etmeye başlarız. Bana göre tüm sanatlar ve işler böyle, ilim de bilim de böyle gelişiyor. Dikkat edin mühendisler uçağı nasıl yaptı? Kuşları taklit ederek değil mi? Mimarlar binaları nasıl yaptı? Dağları taklit ederek değil mi? Belki ilk büyük yapıların piramit şeklinde olmasının sebebi buydu.
Resim de insanın içindeki arayışın dışa yansımasıdır aslında. Ama bu gözlemlediği şeylerle soyuttan somuta dökülür. Gördüğü renkler şekiller fırçayla tuale yansır. Alman ressam Albrecht Durer ‘in dediği gibi: “Sanat kâinatın içindedir. Sanatkâr bunu oradan çıkarabilendir.”
Resim eğitimi aldınız mı?
Küçüklüğümden beri hep karakalem çizdim kendi çabalarımla... 2005 yılından itibaren ülkemize gelen Azeri Ressam İbrahim Rızayev atölyesinde 5 yıl resim eğitimi aldım.
Atölye ortamında bulunmak benim resim hayatıma çok şey kattı. Hocam Bakü Güzel Sanatlar’daki görevine döndükten sonra 1 yıl kendimi resim üzerine araştırmalara verdim ve hiç resim yapmadım.
Çeşitli atölyelerde değişik ressamların çalışmalarına şahit oldum. Yabancı ressamların resimlerini inceleme fırsatım oldu. Sonra yeniden çalışmaya başladım. Yeni bir şevkle kendi tarzım, tekniğim oluşmaya başladı.
Ressam olabilmek için yetenek şart mıdır, yoksa resim konusunda deneyimi ne olursa olsun herkes resim yapabilir mi? Resim sanatına ilgi duyanlara neler önerirsiniz?
Manevi kültürün tümü gibi, sanat da emekten doğar ve gelişir kuşkusuz. Bana göre yetenek yüzde 20, çalışmak yüzde 80 oranında etkili... Çünkü bir yetenek olsa bile eğer hiç kullanılmadı ya da az kullanıldıysa gelişmiyor. Tıpkı az kullanılan kaslarımızın zayıf kaldığı gibi. Hani insanın nefesi koştukça açılır derler. Bu da öyle. Ama çalışmak için de istek lazım elbette. Yeter ki insanın içinde o istek içinde olsun. Zaten içinde istek varsa bu yeteneğinin de bir göstergesidir diye düşünüyorum.
Rehbersiz aşılmaz yollar, der Pir Sultan Abdal. Elbette bir hocadan, üstattan yardım almalarını tavsiye ederim. Ve seviyorlarsa asla vazgeçmemelerini...
Örnek aldığınız, etkilendiğiniz ressamlar kimlerdir?
Birçok ressamdan etkilendim tabii ki... Yerli ve yabancı ressamları inceledim. Ama klasik dönem ressamları beni daha çok etkiledi. Ben ışığın eşya üzerindeki dağılımını yansımasını yakalamayı çok seviyorum. Belki bu yüzden klasikler daha çok ilgimi çekiyor. Ülkemizin yetiştirdiği değerli ressam Osman Hamdi’nin gönlümdeki yeri farklı diyebilirim.
Her insanın kendisini ifade ediş tarzı vardır, sanatçıların da öyle. Kendinizi resimle ifade ederken en çok hangi akıma yakın buluyorsunuz?
İfade etmek istediğim mesaja içimdeki duyguya göre değişiyor bu. Realizm, hiperrealizm, sürrealizm diyebilirim. Çalışmalarımda bu üç akımı da görebilirsiniz.
Hangi temalar üzerinde çalışmaktan hoşlanıyorsunuz? Ağırlıklı olarak çalıştığınız konular neler?
Aslında kendi iç dünyamı dışa vuruyorum. Çocukluğumun, gençliğimin ve halen yaşadığım dünyayı yansıtmaya çalışıyorum. Yoksa sanatımda samimi olamam ve bu bakan insanlarda da bir etki yaratmaz. Yürekten gelmeyen, ıraktan gelir. Hz. Mevlana’nın dediği gibi: “Ancak gönülden gelen gönle değer.”
Benim çocukluğum Ulu Cami’nin bahçesinde geçti Bergama’da. Tarihle ve din ile iç içe mekânlarda büyüdüm. Ve gençliğim Selçuklu başkenti olan Konya’da geçti. Selçuklu Anadolu’yu İslam ile buluşturan ilk devletimizdir biliyorsunuz. Ve Selçuklu sultanlarının devirlerine göre içinde resim de olmak üzere sanata çok önem vermeleri beni etkiledi. Manevi sultanlar Mevlana ve Şems de öyle.
Halen de burada imam hatiplik yapıyorum. Çalışmalarımda tüm bunların etkisini hissedebilirsiniz. Tarihî ve kültürel mirasımızın günümüz hallerini ve günümüz insanlarının modern yaşamdaki stresli birbirinden kopuk ve koşturmaca içinde kaybolmasını… İnsanların maneviyata ne kadar ihtiyaç duyduklarını anlatmaya çalışıyorum. Fakat esas olan resimlerime bakan gözlerin neler hissettikleridir, gerçek yorumu izleyicilere bırakıyorum. “Leyla’nın güzelliğine ancak Mecnun gözüyle bakmalısın ki onu seyretmenin sırrı sana da görünsün.” der Şeyh Sadi Şirazi. Ben Allah’ın yarattıklarına o gözle bakmaya çalışıyorum. Umuyorum benim resimlerime de o gözle bakılsın.
Tercih ettiğiniz bir renk tonu var mı? Daha çok hangi rengi kullanmayı seviyorsunuz?
Sıcak renkleri daha çok seviyorum. Işık ve aydınlık koyu tonlar arasında ışık geçişleri çok hoşuma gider. Işığın eşya üzerindeki tesiri insan ruhundaki aydınlama süreçleri gibi beni etkiler. İman nurunu resmetmenin bir yolu yok bizim için ancak görünen âlemdeki ışığın bile ne büyük tesiri olduğunu görürsek bunu kavrayabiliriz sanıyorum.
Resim dışında başka sanatlarla da ilgileniyor musunuz?
Musikiyi de çok seviyorum. Fakat resim tüm zamanımı alıyor. Fırçayı elime alınca dünyanın tüm gailesini unutuyorum. Ama müzik de ayrı bir keyif, iyi bir dinleyiciyim.
Resim yapma sürecinde sizi destekleyen ve teşvik eden bir çevrenin içinde miydiniz?
Maalesef ilk başlarda böyle çevre içinde bulunmadım. Belki ben de bu kadar bilinçli değildim. Onun da etkisi var mutlaka. İnsan bir şeyi içinden geldiği için yapıyorsa takdir ya da teşvik beklemiyor. Şimdi ise kendi adıma değil sanatçılar ve sanat adına ilgi gösterilmesi çok hoşuma gidiyor. Benim resimlerim bilinmeye başlanınca teşvik eden ve destekleyenler çok oldu.
Çeşitli kurum ve kuruluşlar, Konya Valiliği… Valimiz Muammer Erol Bey, sanatsever ve ilgisini esirgemeyen bir insan. Konya için bu dönemde büyük bir şans olduğunu düşünüyorum kendisinin. Ve Konya Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri, rektörlerimiz sayamayacağım kadar çok kurum ilgi ve destek gösteriyor. İstanbul ve Ankara’daki sanat galerilerinin desteği hâlen devam ediyor. Kendi kurumuma Diyanet İşleri Başkanlığı’na görsel sanatlar alanında da hizmeti bir borç bilirim.
Eserlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çalışmalarımın bir kısmı yerli koleksiyonerlerde, bir kısmı yurt dışında çeşitli ülkelerde müzelerde, bir kısmı da kendi atölyemde.
Sergileriniz hakkında bilgi verir misiniz?
Şimdiye kadar birçok sergiye katıldım. En son 6. kişisel sergimi geçtiğimiz mart ayında açtım ve birçok karma sergiye, uluslararası sergilere ve sanat sempozyumlarına, resim çalıştaylarına katıldım.
Resim dersi veriyor musunuz?
Bilgi ve birikimlerimi resim öğrenmek isteyenlere aktarmaya çalışıyorum.
Ressamlık yolunda ilerlerken devam ettiğiniz bir atölye oldu mu?
Elbette hocamın atölyesine devam ettim uzun süre. Üç yıldan beri de kendi atölyemde çalışmalarıma devam ediyorum.
Konya’daki sanat ortamı için neler düşünüyorsunuz?
Daha iyi olmasını umuyorum. Şu an için yeterli olduğunu düşünmüyorum. Sanatseverlerin ilgisi müthiş gerçekten bunu karşılayacak ortamlar etkinlikler artıyor ama daha da çoğalması lazım. İbn-i Sina’nın dediği gibi: “Bilim ve sanat, takdir edilmediği yerden göç eder.”
Sanatınızın size ve mesleğinize neler kattığını bizimle paylaşır mısınız?
Resim sanatı kâinata bakış açımı değiştirdi. Yeryüzündeki renklerin ne kadar uyumlu, şekillerin ne kadar mükemmel olduğunu, her şeyin bir ahenk ve düzen içinde olduğunu, bütünlük içinde bulunduğunu daha iyi idrak etmemi sağladı. Rabbimin her şeyi ne kadar mükemmel yarattığı ve tek büyük sanatçı olduğu daha çok düşünür oldum. İbadetlerimdeki huşuyu daha da artırdı. Benim imam olduğumu bilmeyen birçok sanatseverin imam olduğumu duyduktan sonra din adamlarına olan ön yargılarının değiştiğini söylemeleri beni çok mutlu ediyor... Tüm bunlar mesleğime bir katkıdır diye düşünüyorum.
Divan edebiyatı sanatçısı, Vesiletü’n-Necat (Mevlit) mesnevisinin şairi Süleyman Çelebi, Bursa Ulu Camii İmam-Hatibi’dir aynı zamanda. Ünlü bestekârımız Buhurizade Mustafa Itrî’nin cami musikimizdeki rolü çok önemli ve büyüktür. Yani geçmişte sanatçılarımızın camiyle, din görevlilerimizin de sanatla ilgisi bu derece yüksek iken günümüzde din görevlilerimizin sanatla ilgisinin yok denecek kadar az olmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Bunun için çok üzüldüğümü söyleyebilirim. Sizin de söylediğiniz gibi tarihimiz bunun örnekleriyle dolu. Ben de bir örnek ekleyim Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad 1230’lu yıllarda resim sergisi düzenletiyor. Doğulu ve Batılı gezginler sergiye hayran kalıyorlar. Ecdadımız İslam’ı bizim gibi şekilci yorumlamamış, ruhunu anlamış ve yaşamış. Yaşam şartları bahane olmamalı. Sanatın düşmanı bilgisizliktir, der düşünürler. Ve Rus yazar Lev Tolstoy: “Sanatın gerçekçi ve yararlı olabilmesi için, uhrevi, milli, dini ve ahlaki özellikler taşıması gerekir.” diyor. Eğer geçmişimizdeki kadar görkemli bir medeniyet kurmak istiyorsak tüm bunların dengesini kurmak zorundayız.
Çevrenizden ve cemaatinizden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Belki şaşıracaksınız ama cemaatten çok olumlu sözler duyuyorum. Bizim halkımızın gerçekten güzel bir sağduyusu ve engin hoş görüsü var. Ama en çok sevindiğim şey resim sanatı vasıtasıyla camiye gelmeyen insanlara da ulaşabiliyorum ve onların verdiği güzel tepkiler de benim için teşvik edici oluyor.
Meslektaşlarınıza dergimiz aracılığıyla iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
İmam arkadaşlarımın bir sanat dalıyla mutlaka uğraşmaları gerektiğini düşünüyorum. Hat, tezhip, ebru, musiki, ne olursa olsun bir sanat dalıyla uğraşsınlar. Sanat insanın ruhunu eğitiyor davranışlarını da estetik hale getiriyor. Farklı bakış açıları kazandırıp diğer insanları anlamamızı, başka yaşam tarzlarını tanımamızı sağlıyor. Dolayısı ile toplumsal barışa bir katkıda bulunuyor. Kişisel olarak da içimizde biriken olumsuzlukları akıtıp arınmamızı sağlıyor. Sanatla ilgilenenler hemen görürler ki dinginlikleri artar huzurlu olurlar. Cemaatle ilişkileri daha da kaliteli hale gelecek ve düzgün olacaktır.


Muhsin KALELİ

1963 yılında İzmir Urla’da doğdu. İlköğrenimini İzmir Bergama 14 Eylül İlköğretim Okulu’nda; ortaöğrenimini Beyşehir İmam-Hatip Lisesi’nde tamamladı. 1996 yılında AÖF Sosyal Bilimler bölümünü bitirdi.
1987-1992 yılları arasında Meram Güneydere köyünde imam-hatip olarak görev yaptı. 1992 yılından bu yana da Meram Yorgancı Camii’nde imam-hatip olarak görevini sürdürmektedir.
Resim sanatına ilgisi ilkokul yıllarından başlayan Muhsin Kaleli, Azeri Ressam İbrahim Rızayev Atölyesi’nde altı yıl resim eğitimi aldı. Kaleli, resim çalışmalarına ve öğrenci yetiştirmeye Konya’da, kendi atölyesinde devam etmektedir.