Makale

Neşe ve Sevinç Günleri Bayramlar

KÜLTÜR-SANAT-EDEBİYAT

Neşe ve Sevinç Günleri Bayramlar

Mehmet Ali BARLAS
Hacı Akif Camii İmam-Hatibi Karakoçan/ELAZIĞ

BAYRAMLAR, millî ve dinî duyguların, inanışların pekişmesi, taze ve canlı tutulması işlevi yanında; topluluğun birlik ve beraberliğini sağlamada ve bunun bireylerin bilincinde yer etmesinde de büyük rol oynar.
Müslümanların en önemli sevinç günleri olan ve bizzat Hz. Peygamber tarafından ilan edilen ramazan ve kurban bayramlarında birbirlerini tebrik etmelerine Arapça ve Osmanlıcada “muayede”, Türkçede bayramlaşma denilir. Bayramlaşmanın el sıkışmak, küçüklerin büyüklerin ellerini öpmesi, yemek ve tatlı ikram etme, hediyeleşme şeklindeki uygulamaları zaman içinde gelişerek gelenek hâlini almıştır. İlk dönem Müslümanların bayramlaşma şekli hakkında yeterli bilgi olmamakla birlikte, bayramlarda “Allah kabul etsin” şeklindeki dileklerle tebrikleştiklerini, bu tebrikleşmenin Emeviler devrinde de sürdürüldüğü bilinmektedir.
Bayramlaşma; sevgi, saygı, sıla-i rahim, ikram ve cömertlik gibi erdemlerin güzel bir tezahürü olarak en büyük itibar ve önemi Osmanlılarda kazanmış, görkemli törenlere, geleneklerin oluşmasına vesile olmuştur. Gerçekten dinî bayramlar, insanlar arasında kaynaşmanın, dostluk oluşturmanın bir yolu olarak belli bir öneme sahip oldukları gibi, dinî his ve şuurun toplumsal boyutta tazelenmesinin de bir vesilesidir. Kendisi çeşitli sebeplerle bayramlaşma törenlerine katılmayan insan bile bunu hisseder ve yaşar.
Bayramlaşma, gergin ve soğuk ilişkileri yumuşatma, kırgın, dargın ve küskünlerin barışması gibi bir fonksiyon icra eder. Bununla birlikte, her zaman insanlarla iyi geçinmek, çeşitli nedenlerle meydana gelmiş olan dargınlık ve kırgınlığı kaldırmaya çalışmak daha uygun olur. İnsan bu hislerle dolu olmadıktan sonra bayram günü, bayramlaşma yoluyla sağlanan barışma töreni bir gösteri olmaktan öte gitmeyebilir. (İlmihal, Ankara 1999, TDV Yay., c. II, s. 475-476.)
Türklerin İslamiyet’ten önceki bayram şekilleri ve kutlamaları, İslamiyet’in kabulünden sonra bir kısmı devam etmişse de, onların yerine daha sonraki asırlarda sadece ramazan ve kurban bayramları kutlanır olmuştur.
Yüzyıllardan beri devam ede gelen bu bayram gelenekleri, büyük ölçüde İslamî esaslar çerçevesinde gelişmiştir. Hz. Peygamber’in bayramlardaki tutumlarıyla ilgili birbirini destekleyen ve tamamlayan çeşitli hadisleri vardır.
Hz. Peygamber: “Her kavmin bir bayramı vardır. Bu da bizim bayramımızdır”; diğer rivayette: “Onlara ilişme. Bu günler bayram günleridir.” buyurduğu zikredilmektedir. (bkz: Zeynü’d-dîn Ahmed b. Ahmed b. Abdi’l-Lâtifi’z-Zebîdî, müt: Ahmed Naim, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Ankara 1988, 6. dipnot, c. III, s. 157.)
Yine bir bayram günü siyahilerin kalkan-mızrak oyununa bir şey demediği gibi, Hz. Aişe’nin onları seyretmesine de müsaade etmiştir. (Zeynü’d-dîn Ahmed b. Ahmed b. Abdi’l-Lâtifi’z-Zebîdî, müt: Ahmed Naim, age. c. III, s. 152.)
Bayramlardaki ibadetler ve onların şekliyle ilgili hadisler, Hz. Peygamber’in ve sahabenin nasıl hareket ettiklerine dair bazı ipuçları vermektedir. Bu hadislerden anlaşıldığı gibi; Hz. Peygamber’in sağlığında bayramlarda yeni elbiseler giyilmesi, günaha yer verilmeyen eğlenceler düzenlenmesi, neşe ve sevinç içinde bayramların kutlanması âdetleri vardı.
Türkiye’de bazı çevrelerde muhtemelen bayramlarda şeker, lokum ve tatlı ikramı şeklinde öteden beri var olan gelenekten dolayı Ramazan Bayramı’na şeker bayramı da denilmektedir. Ancak, Hz. Peygamber’in uygun olmayan bazı isimleri değiştirmesi ve özellikle dinî terim ve kavramların muhafazası konusunda hassasiyet göstermesi, bu şekilde bir adlandırmanın doğru olmayacağını göstermektedir.
Hicri takvimin son ayı olan zilhiccenin onunda başlayan ve dört gün devam eden Kurban Bayramı ise, bu günlerde kurban kesildiği için bu adla anılmıştır. Ramazan Bayramı’nda müminler bir önceki ayı ibadetle geçirmenin ve Allah’ın rahmetine nail olma ümidinin sevincini taşırlar. Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmek istemesi ve İsmail’in de buna razı olması, nihayet Allah’a karşı gösterilen büyük sadakatin karşılığı olarak hayvan kurban edilmesinin hatırasını taşımakta ve müminler bu günlerde kurban kesmek suretiyle bu iki peygamberin Allah’a karşı verdikleri başarılı imtihanın sevincini yaşamaktadırlar. Özellikle hacca gidenler, ifa ettikleri hac ibadeti sırasında bu hatıraları diğerleriyle de takviye ederek kurban bayramının sevincini daha büyük bir heyecanla yaşarlar.
Bu iki bayramın, İslam toplumunun eski dönemlerin izlerinden arınması ve müstakil bir kimliğe bürünmesinde rol oynadığını söylemek gerekir. Nitekim Medine’ye hicret ettikten sonra, bura sakinlerinin İran’dan alınma Nevruz ve Mihrican bayramlarını kutladıklarını gören Hz. Peygamber: “Allah sizin için o iki günü daha hayırlı bir günle, kurban ve ramazan bayramlarıyla değiştirmiştir.” (Komisyon, Sünen-i Ebû Davud Terceme ve Şerhi, İstanbul 1988, Şamil Yay., “Salât”, hadis no: 1134, c. IV, s. 258; Komisyon, Sünenü’n-Nesaî, İstanbul 1981, Kalem Yay., “Salâtü’l-Iydeyn”, hadis no: 1, c. III, s. 265.) buyurmuşlardır.
Müslümanlar bu günlerde birbirlerini ziyaret eder, bayramlaşır, yer, içer ve meşru bir şekilde eğlenerek günlerini neşe ile geçirmeye çalışırlar. Bu sebeple Hz. Peygamber: “Arefe günü, kurban günü ve teşrik günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme içme günleridir.” (Komisyon, Sünen-i Ebû Davud Terceme ve Şerhi, İstanbul 1988, Şamil Yay., “Sıyam”, hadis no: 2419, c. IX, s. 314; Müt.: O. Z. Mollamehmetoğlu, Sünen-i Tirmizi Terc. İstanbul ts., “Savm”, hadis no: 768, c. II, s. 64; Komisyon, Sünenü’n-Nesaî, İstanbul 1981, Kalem Yay., “Menasik”, hadis no: 195, c. V, s. 327.) buyurmuştur.
Bayramlara önceden hazırlanılması, bu günlerde temiz ve güzel elbiselerin giyilmesi, gusledilmesi, dişlerin fırçalanması, güzel kokular sürülmesi, güler yüzlü olunması, namazdan önce Ramazan Bayramı’nda hurma vb. tatlı bir şey yenilmesi, Kurban Bayramı’nda ise ilk olarak kurban etinden yenilmesi tavsiye edilmektedir. (Bayraktar, İbrahim, “Bayram”, DİA, İstanbul 1992, c. V, s. 259-260.)
Türk toplumunda kaynağını İslamiyet’ten alan bu köklü gelenekler bütün zenginliğiyle devam etmektedir.
Mehmet Akif de “Bayram ne kadar hoş, ne şetaretli zamandır” der. Hangi el dokunur da zamanı ipeğe çevirir, dünya nasıl hizaya geliverir; çocuklar nasıl böyle melekleşir? Hiçbir şeyin bir türlü gerçekleştiremediği barış, huzur, dostluk ve mutluluk bayramda kendiliğinden gelir Müslümanların ülkesine. Sanki hilal görününce her şey değişiverir. Onun incecik, zarif ve mahcup aydınlığı, dünyayı güzelleştirmeye yeter.
Bayram günleri hiç bitmesini istemediğimiz günlerdir. Ama gelir ve çabucak geçiverir. Bu yüzden onu gençliğe ve güzelliğe benzetirler. Şairin; “Çok eğlenmez gider bir dilber-i mahcuptur bayram” deyişi de bundandır. Bu günlerde insanlar kötülükten, zalimlikten vazgeçerler. Artık kimse kimseye yan gözle bakmaz, kimse sesini yükseltmez, kimse kimseyi üzmez. Bayramın kazandırmış olduğu güzel hasletlerin devamlı olması, oluşan mutluluğun aile, akraba ve toplum içinde sürekli olması temennisiyle...