Makale

Bayramın Gözyaşları

GÜNDEM

Bayramın Gözyaşları

Doç. Dr. Abdurrahman CANDAN
Din İşleri Yüksek Kurul Uzmanı

Ramazan Bayramı, rahmet iklimine erişip ondan istifade edenlerin Allah’a karşı şükürlerini ifade ettikleri gündür. “Allah (ramazanın) sayılı günlerini tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiği için tekbir getirmenizi ister. Umulur ki, O’na şükredersiniz” (Bakara, 2/185.) ayetinde bu hakikate işaret buyurulmaktadır. Beşerî olarak da insanların konu komşu, akrabaları ile kucaklaşmaları, onlara karşı muhabbetlerini açık yüreklilikle ifade etmeleri ve fukarayı sevindirmeleri anlamına gelmektedir.
Bütün kültür ve medeniyetlerde bayram geleneğinin olduğu, her toplumun önem atfettikleri günleri bayram olarak kutladıkları bilinmektedir. Bayramlar kültür ve medeniyetlerin rengini taşıdığı için, etkinliklerinden kültür kodları da okunabilir. Bu itibarla bayramlarımız da yüce dinimizin renklerini taşıyacak niteliklere sahiptir. İbadet, ziyaret, samimiyet, paylaşma ve kardeşlik bayramların rutin davranışlarıdır. İnsanlar bu günlerde neşe ve sevinç içinde ziyaretleşir, kucaklaşır, ikramda bulunurlar. Peygamber Efendimizin bu günleri yeme-içme günleri olarak tanımlaması da (Ebu Davud, Siyam, 40.) buna manaya matuftur. Büyük âlim İbn Abidin de bayramın Arapça karşılığı olan ve tekrarlayan anlamına gelen (Iyd) kelimesinin etimolojisinden hareketle, her yıl bu dönemde oruçtan sonra yeme-içme, sıkıntı çeken fakirlere verilen “sadaka-i fıtır” ile Allah’ın rahmet ve ihsanının sevinç ve neşe eşliğinde tekrar tekrar insanlara ulaştığını ifade etmektedir.
Bayramlar toplumların heyecan ve coşkulu oldukları günlerdir. Her toplumun, inanç ve ahlak anlayışına paralel olarak bu günleri kutlama adabı oluşmuştur. Yüce dinimiz, hayatın her alanına olduğu gibi bayram kutlamalarına da düzen ve intizam getirmiştir. Bayramları toplu deşarj olma, eğlenme çılgınlığından çıkararak, ibadet, sevgi, kardeşlik, kaynaşma, yardımlaşma ve dengeli sevinç günlerine dönüştürmeyi başarmıştır. Bu öğretide bayramlar ibadet ile başlar, muhtaçların ihtiyaçlarının karşılanması, dargın olanların barıştırılması, musafaha ile nefretin dökülmesi, akraba, hasta, yaşlı ve dostların ziyareti ile devam eder.
Hz. Peygamber, katılımın çok olması için bayram namazlarını “namazgâh” olarak tanımlanan açık alanlarda kılardı. Çocuk ve kadınların toplu coşkuya katılmalarını tembih ederdi. Bayramların sadece sevgi ve barış şöleni olması için silah taşınmamasını isterdi. Sevinç, ikram ve coşkunun pekişmesi için Ramazan Bayramı’nın ilk günü ile Kurban Bayramı’nın dört gününde oruç tutulamayacağını ashabına bildirirdi. (Ebu Davud, Salat, 239.)
Müslümanlara armağanı olan iki bayramda ibadet ve sevinç ile birlikte sosyal yardımlaşmayı ön palanda tutmuştur. Ramazan Bayramı’nda muhtaçlara bayram namazından önce fitrelerin verilmesinin istenmesi, Kurban Bayramı’nda da fakir ve yoksullara kurban etlerinin dağıtılmasının istenmesi bunun açık göstergesidir.
Mümkün olduğu kadar ziyaretlerde bulunmak, kucaklaşmak, farklı insanlarla tanışmak bayramların adabındandır. Cabir b. Abdullah’ın “Peygamber (s.a.s.) bayram günü olunca namaz yerine gitmek için başka bir yol, (oradan dönmek için de başka bir yol) tercih ederdi.” (Buhari, Îdeyn, 24.) rivayeti bunun pratik bir uygulamasına işaret etmektedir.
Hayatın karmaşası ve yoğun temposu ile yaşamını sürdüren birçok insan bayramların esenlik ve huzur ortamında rahat bir nefes alıp dost ve tanışlarla kucaklaşmayı özlemle beklemekte, dingin ve sakin bir kafa ile ebeveynini ziyarete gidip hayır duasını almayı heyecanla gözetlemektedir. İnsanların sıkıntılarını, tasalarını, kendilerini kuşatan stres ortamından kurtulup bir nebze kendilerine gelmeleri, nefes alıp rahatlamaları da yine bayram vasıtasıyla mümkün olabilmektedir.
Bayram olsa da çocuklarımı görebilsem diye anne babalar, bayram gelse de dedelerimi ziyaret etsem diye hayal kuran çocuklar, bayram olsa da bir dem istirahat etsem diyen çalışanlar, bayram gelse de sessizliğe bürünen evimiz neşelense diyen yaşlılar, bayram gelse de teselli bulsam diyen daha niceler… Bayramı yaşamayı beklemektedirler.
İslam ümmeti tarihinde belki bir karşılaşmadığı zorlu bir süreçten, ağır bir imtihandan geçmekte ve derin üzüntüler yaşamaktadır. Bugün Müslümanlar bayramları sevinç yerine gözyaşı ile karşılamaktadır. Acılarının bayramını yaşamaktadırlar. Son yıllarda yaşanılan bayramlar gibi bu bayramı da kan ağlayarak gözyaşı dökerek idrak etmekteyiz. Ramazanın manevi atmosferinde olgunlaşan, kendine gelerek yenilenme fırsatı bulan ruhlarımız darmadağın olan zihinlerimizi, birbirinden kopan kalplerimizi birleştirmeli ve bizlere ümmet ve kardeş olmanın şuurunu hissetirmelidir. Bunu gerçekleştirmenin maddi ve manevi pratikleri bu mübarek zaman diliminde hayata geçirilmelidir.
Hayalleri yıkılan, bekleyenleri olmayan, ziyaret yerleri yok edilen nice nice insanlar peyda oldu. Bayramın eşsiz iklimini tadamayan nice çocuklarımız oldu. Bayramı ağlatan nesillerimiz çoğaldı. Çadırda dünyaya gözlerini açıp gülmeyi bilmeyen evlatlarımız oldu.
Bayramlar bile göz yaşı döker oldu.
Yetimlerin başını okşayarak bayramı hissettirelim.
Yerinden, yurdundan, hatıralarından, mescidinden, sımsıcak yuvasından olan kardeşlerimizi ziyaret edelim.
Mamur evinden, yavrularından edilen, hiçbir suçu olmadan cezalandırılan yersiz yurtsuz mültecileri gözetelim.
Hatırı sayılan, onur, makam ve mevki sahibi iken bir anda yollara düşen, sığınak arayan kardeşlerimize sığınak olalım.
Kirli kapışmaların, güç gösterilerinin mağduru mazlum kardeşlerimizin bayramı olalım.
Hiç istemeden dikenli tellere tırmandırılan, kuru ekmeğe muhtaç bırakılan, çamur dolu çadırlara mahkûm edilen mazlumları görelim.
Gelin bayramı bayram yapalım.
Bayramı sevindirelim.
Bayramın akan gözyaşlarını silelim.