Makale

Bayramda Gönül Yapmak

GÜNDEM

Bayramda Gönül Yapmak

Muhammet Emin GÜRDAMUR

MODERN hayat ve onun yatağında şekillenen yaşam biçimleri sadece Müslüman toplumlar için değil, bütün insanlık için oldukça yeni formları beraberinde getirdi. Milyonlarca insanın bir şehri, on binlerce insanın bir mahalleyi paylaştığı, üst üste dizili beton blokların arasında akıl almaz bir standardizasyona rıza gösterdiği bu ‘yeni durum’ yakıcı pek çok probleme de kuluçka oldu. Bu problemlerin başında insanın yalnızlaşması gelmektedir.
İnsandan ve tarihten bahsederken tek bir yargının, tek bir boyutun diline teslim olmak yanıltıcıdır. Elbette tarih, bazı şahısların yahut bazı toplumların yalnızlaşmasına pek çok kez şahit olmuştur. Hatta kimi zaman bu yalnızlaştırma bir cezalandırma işlemi olarak karşımıza çıkar. Her devrin egemen aklı, yalnızlığın insana çektirilebilecek en ağır cezalardan biri olduğunu keşfetmiştir. Hapishane fikrinin temelinde de suçluyu başta ailesinden, dostlarından ve doğal çevresinden izole etmek suretiyle yalnız bırakarak cezalandırmak amacı vardır.
Gündelik hayatta kişi, kendisine karşı yapılan hataları cezalandırmak için bile ilk olarak bu ‘davranışa’ başvurur. Muhatabına küser, onu kendisinden mahrum bırakarak cezalandırmaya yeltenir. Küsmek, muhatabı yalnızlaştırma hamlesidir ve bunun ağır bir edim olduğunu Peygamber Efendimizin o meşhur hadis-i şerifinden öğreniyoruz. Müslümanın Müslümana üç günden fazla küs durmasının yasaklanması, bizatihi ‘küslüğün’ yani ‘yalnızlaştırmanın’ ne denli ağır bir ceza olduğunu göstermesi bakımından manidardır.
Beri yandan yalnızlığın yüceltildiği, bereketli kabul edildiği alanlardan da söz edilebilir. Cemil Meriç, yalnızlığı ‘sonsuzluğun başlangıcı’ olarak nitelendirir ve onu tıpkı Goethe gibi ‘büyük bir servet’ olarak görür. Felsefede ve edebiyatta paye verilen bu besleyici ve onarıcı yalnızlık daha ziyade topluma tepki olarak ortaya çıkar. Tepkisel her durum gibi de objektivitesini kaybeder. Çünkü yalnızlık duygusu yalnız başına gelmez; boşluğu, karanlığı, hiçliği heybesinde getirir. Boşluk, karanlık ve hiçlik insan için tehlikeli kuyulardır.
Bizim burada dikkat çektiğimiz yalnızlık, kitlesel yalnızlıktır. Buharlı makinenin keşfiyle dönmeye başlayan ağır sanayi çarkı, kendi aksamı ve istikbali için insanı objektif bir yalnızlığın gölgesine çekti. Bu gölgelik alan kolay kolay kimsenin boykot edemeyeceği imkânlarla da dolu olduğu için modern insanın tarih boyunca görülmemiş yaşam formlarına intisap etmesini kolaylaştırdı. Burada artık saatler insana göre değil çarka göre tanzim edilmiştir. İnsan nesne durumuna düşmüştür. Ama ‘öznelik eksikliğini’ tatmin için bütün haplar üretilmiş, simülasyonlar emrine verilmiştir. Sosyal medya profilleri, insanı nesneleştiren süreçlerin bir tür promosyonudur. İnsandan gerçek kimliği alınmış, yerine sanal hesaplar verilmiştir.
Materyalist hayat biçimlerinin en çok ezdiği, horladığı ‘gönül’ olmuştur. Gönlün bir çerçevesi yoktur. Yazılı kaidesi yoktur. Standardı yoktur. O yüzden bu standardizasyon çağında en çok gönül kırılıyor, gönül horlanıyor. Gönül yapmak, söz, eylem ve edayı da içine alan ama asla bunlardan ibaret olmayan, gönlün gönle değmesi kabilinden bir iştir. Kırık gönül bazen evladının bir selamına hasret kalan anne, bazen mesafelerin inkıtaa uğrattığı dostluk, baba hasreti çeken yetim, bir mültecinin merhamet dilenen yüzü, bir gencin sükûnet arayan aklıdır. Gönüller yapıldığı zaman her şey yeniden başlayabilir, bahçeler yeniden yeşerebilir, çocukların dili çözülür, erlerin yüreği çatallanır, hanelerin bereketi artar, huzur pürüzsüz bir çarşaf gibi Müslüman coğrafyaya yayılabilir. Çünkü gönül ele avuca gelmez bağlamlara sahiptir. Fıtrata giden gizli dehlizler ondadır. Her şeyden öte gönül, insanın maddeye karşı kaybettiği bütün mevzileri geri alacak, sonu gelmez ricata son verecek, cümle ahlaki zaafı iyi edecek nüveyi içinde taşır.
Modern dünyanın net verileri karşısında başı dönerek dini ve onun toplumla ilişkisi sonucunda ortaya çıkan gelenekleri küçümseyenler, tarihin ve toplumun süzgecinden geçerek bugünlere uzanan örfü ve alışkanlıkları ısrarla ve inatla hayatın dışına itmeye yeltenenler, çok değil bir sonraki istasyonda küçümsedikleri geleneklere rahmet okutacak türden alışkanlıklar edindiler. Müslüman toplumların en büyük avantajı dini referanslardan beslenen sosyal ve içtimai geleneklerdir. Bayramlar Müslümanlar için yeniden gönül yapmanın, gönlü başköşeye oturtmanın, gönülden gönüle köprüler kurmanın zamanıdır. Zamanı Müslümanca tasnifin, insanı el üstünde tutup tekrar özne kılmanın, yalnızlık denizini mübarek bir asayla ikiye ayırmanın imkânıdır.
Bayramlar her şeye rağmen ayakta kalmayı başaran köşklerimiz... Bayramlar kıyamete kadar Müslümanların gönlünde dalgalanacak esenlik adaları... Bayramlar var oldukça kaybettiğimiz muhteşem sesi bir nebze olsun duyacağız, muazzam ahengi bir parça olsun göreceğiz. O ses, o ahenk bize, doğru yolu gösterecek. Cennetin yolunu gösterecek…