Makale

Minareler: Bir Ömrün Bitmeyen Virdleri

Minareler:
Bir Ömrün Bitmeyen Virdleri
Dr. Ömer Menekşe
Derleme ve Yayın Şubesi Müdürü

“Başı dik, elif elif yükselirken birer birer
Göğe doğru uzanan kol kol minareler.”
Camilerin göğe uzanan elleridir minareler... Yalvarır arzın sahibine dimdik ayakta kalmak için... Minareler okşar göğün saçlarını... Güneş ışıklarını dağıtırken, vuslatın heyecanını yaşamaktadır göklerin zirvesinde... Sessizce bekler sabahı ve heyecanla uyanır saba, hüseyni ve dilkeşhâverana... Ücra bir yerde saklanan en güzel nağmedir gönüllere dolan ve coşturan... Hazların en tanıdık olanıdır geceyi delen sesler... Bir Allahüekber sesi ile silkinir gece en koyu yorgunluklardan... Buram buram yükselen ulvi bir nida, lâhûti bir sadâ ile gelir kendine gündüzler... Ezan-ı Muhammedi yankılandıkça minarelerden uykusu çekilir göklerin... Gönüllerde yanan ateşin alevi körüklenir. Pası silinir en koyu kalplerin...

“Emr-i bülendsin ey ezân-ı Muhammedî,
Kâfî değil sadâna cihân-ı Muhammedî.
Gök nûra gark olur nice yüzbin minareden,
Şehbal açınca rûh-i revân-ı Muhammedî
.......................................

Ervâh cümleten görür Allâhü Ekber’i
Akseyleyince Arş’a lisân-ı Muhammedî.”
(Yahya Kemal)
mazmununca arz u semâ inler o soluklarla...

Nice cansız sütunlar ezanla şahlanır... Tevhid şahadetle izahlanır. Taşı mana yapan muhteşem bir sanattır minareler... Şehrin silüetini süsleyen estetik abideler...

Uzak diyarlarda tanıdık bir ses aradığınızda minarelerden yükselir ezan sesleri... Gizlice özlediğiniz sıla akşamlarına davet eder sizleri tarihin en canlı şahitleri... Kalkar aradan yüreklerin gurbetliği... Gurbet aslında Ezan-ı Muhammedi’nin yankılanmadığı her yerdir. Gurbet, minarelerden mahyaların ve şerefelerin yanmadığı uzak iklimlerin ta kendisidir.

Göğe yükselen kalem gibi zarif minarelerin üzerine vurur öğle güneşi... müezzin başlar uşşak veya hicaz makamından çağrıya... Kurtuluşa davet eder insanlığı... Özgürlük sadece Rabbin huzurundadır... Minarelerden yükselir özgürlüğün heceleri... seslenir beş vakit kalplerin nazlı çarpışlarına... seslenir kendince minareler güneşin tam tepeden arza bakışında... yer dinler, gök susar...ve sadece ezanlar konuşur minarelerden... ezanlar minarelerden doluşur gül yanaklı zamanlara...

Aşikâr bir zamana medyundur minareler, aşikâr vakitlere kenetli... İkindi vakitlerinde rast makamında yankılanır minarelerden Ezan-ı Muhammedî... Yüreğin tam ortasında gül kokusu bırakır sanki hicaz makamı... alır götürür sevilen ve özlenilen sevgililer sevgilisinin yanına... Minareler aşkın en yücesini fısıldar maşukların kulaklarına... Ondan duyulur gül kokulu çağrısı, efendiler efendisinin... Ondan duyulur tekbir sesleri... Sanki zaman asr-ı saadete kenetli... Sanki minarelerde Bilal-i Habeşi’nin tanıdık sesi... Minareler ki, ayna tutar nazargâhına kalplerin... Minareler dokunur usulca geçmişe kilitlenmiş ruhlara... ruh huzura erer ezan sesleri yankılandığında...

Güneş vedalaşırken gündüzle, segâh, eviç ve acemaşiran yankılanır minarelerden... Tanıdık gecelere selam eder sanki yıldızlar... Uzaklıklar yakındır artık... Eksiklikler tamam... Dinlendirmeye dünden meyillidir minareler yorgun akşamlarını...

Ve yatsı vakitlerinde minarelerden hicaz, uşşak ve bayati yankılanır... gecenin sessizliğine verir yerini minareler... Gökyüzü ile sessizce sohbete eşlik eder... Sabahlara kadar süren bu sohbetlerde uykuyu avutamayan yıldızlardan, gecenin koynuna saklanmaktan haz duyan aydan söz edilir...

Kürsü, pabuç, gövde, şerefe, petek, külah ve alemiyle minareler, bir elif gibi çekilir göğe... İnci gibi dizilir âşıkların gönüllerine... Camilerin göğe uzanan elleridir minareler... Ezan, salâ, temcid, münacat, kaside, mi’raciyye ve regaibiyyeler ile her vakit niyazdadır camilerin elleri... Minareler gönüllerde yanan ateşin körükleri... Minareler bir ömrün bitmeyen virdleri...

“Şahadet parmağıdır, göğe doğru minare!
Her nakışta o mânâ: Öleceğiz ne çare?”
(Necip Fazıl Kısakürek )