Makale

Kim ayıbı örtmezse ayıbı faş olur

Kim ayıbı örtmezse ayıbı faş olur

Lamia Levent

"Allah (c.c.), bir kulunun hayrını isterse, ona
kusurlarını gösterir."

Mesnevi’de hikâye edilir ki; dört Hintli bir mescitte Allah’a ibadet için namaza durmuşlar, rükû ve sücuda koyulmuşlardı. Her biri niyet edip tekbir alarak huzur ve huşuyla namaz kılmaktaydı. Bu sırada müezzin içeriye girdi. Hintlilerin birisinin ağzından bila ihtiyar bir söz çıktı: “Müezzin, ezanı okudun mu, yoksa vakit var mı?” Öbür Hintli, namaz içinde okuduğu halde: “Sus yahu, konuştun, namazın bozuldu.” dedi. Üçüncü Hintli ikincisine dedi ki: “Onu ne kınıyorsun baba, kendi derdine bak, kendini kına!” Dördüncü: “Hamd olsun ben, üçünüz gibi kuyuya düşmedim.” dedi. Hülasa dördünün de namazı bozulmuş oldu.
İnsanoğlu kendini temize çıkarmak, ayıplardan ve kusurlardan beri olduğunu göstermek ister. Kendi ayıp ve kusurlarını görmek nefse zor geldiğinden, kolay olanı tercih eder ve kusuru hep başkasında arar. Ham benliklerin, olgunlaşmamış ruhların başvurduğu bir yoldur bu.
Kendi nefsini bilmeyen, tanımayandan uzak durmak gerek elbet. Ne ki o, nefsin tuzağına düşmüş bir avdır. Kendi gözündeki merteği görmez de kardeşinin gözündeki çöpü görür. Nefsi âdeta bir örtüyle perdelemiştir basiretini ve kardeşinin kusurunu görmek ve nazara vermek hoşuna gider. Bilmez ki, kendi benliğine dönse, nefsini tanısa nice kusurlarını görecek. En büyük kusurunun da onun bunun açığını yakalamak olduğunu anlayacak.
Nitekim kâinatın efendisi insanların ayıp ve kusurlarının araştırılmasına ve sayılıp dökülmesine izin vermemiştir. Çünkü bu, toplumu ifsada götürür: “Müslümanların ayıplarını, gizli hallerini araştırmaya kalkışırsan, onları ifsat eder (ahlaklarını bozar) veya ifsada yaklaştırmış olursun." (Riyazü’s-Sâlihin, III,154.) buyuran Hz. Peygamber, bu hadis-i şerifiyle kusur arayan kimsenin günahların yayılmasına aracılık yapmak gibi büyük bir günahı yüklendiğini haber vermiştir. Toplumda bozulmanın ve çürümenin temelinde insanoğlunun bu zaafı yatmaktadır.
İnsan, bir hatasının âdeta bir halka gibi genişleyerek nelere mâl olduğunun farkında mıdır acaba? Nitekim Hz. Mevlana’nın hikâyesinde olduğu gibi, bir kişinin kusurunun dile getirilmesiyle, diğerlerinin de aynı hataya düştüğü ve böylece dördünün de namazlarının bozulduğu gayet vazıh bir şekilde resmedilmiştir. Sevgili Peygamberimiz’in: “Din kardeşini bir suçundan dolayı ayıplayan kimse, o suçu (günahı) kendisi de işlemedikçe ölmez." (Tirmizî, Kıyâme, 53.) uyarısı da, bu hikâyecikte anlatılanları teyit etmektedir.
İnsanoğlu hatadan, günahtan ve kusurdan hâli olamaz. Her nefis kendi kusuruyla meşgul olsa ve onları düzeltmeye çalışsa başkalarının ayıplarını araştırmaya fırsat bulamaz. Başkalarındaki güzellikleri görmek bizi güzelliğe yaklaştırır. Onlardan nasiplenmeye sebep olur.
Allah dostu Bayezid-i Bistami’ye: "Ey Bayezid! İnsanların ayıplanacak o kadar çok kusurları varken senin hiç kimseyi ayıpladığını, kınayıp kötülediğini görmüyoruz. Bunun sebebi nedir? Sorusuna Bayezid:
"Ben, her şeyden önce kendi nefsimi beğeniyor değilim ki, onun ayıplarını görmekten fırsat bulup da başkalarının ayıpları ile uğraşayım. Bazı insanlar, başkalarının hata ve ayıplarını dağ gibi büyük görürken, kendileri bir hata yaptıkları zaman, onu sinek gibi küçük görürler."
Hiçbir yardımcının olmadığı o büyük günde ayıp ve hatalarımızın affedilmesi için kendi hatalarımızla meşgul olup, kardeşimizin hatalarını setr edelim. Unutmayalım ki, ayıbı örtmeyenin ayıbı faş olur. Efendiler efendisinin şu müjdesi ile bitirelim: “Kim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter." (Ebû Dâvud, Edeb, 39.)