Makale

Mahmud Celâleddin ökten (1882-1961)

Mahmud Celâleddin Ökten
(1882-1961)

Mustafa Özdamar

Bugün millete ve memlekete, milli manevi ve muasır değerlere yol ve yön veren kadrolar arasında Celal Hoca diye ünlenen Mahmud Celaleddin Ökten, 1882’de Trabzon’da dünyaya geldi. Küçük yaşta hafız olduktan sonra ilk ve orta tahsilini burada tamamladı. Bu arada medreseye de devam ederek oradan da icazet aldı. 1905 yılında yüksek tahsil için İstanbul’a geldi. Önce Darülmuallimin’i, daha sonra Darülfünun Edebiyat şubesini bitirdi. İstanbul’da medrese camiası ile temas kurarak devrin meşhur üstatlarından hususi dersler aldı. Darülfünun’daki hocaları ile uzun yıllar devam eden dostluklar kurdu. İlk resmi görevi 1912’de tayin olunduğu İstanbul Sultanisi Arapça muallimliğidir. Arapça derslerinin 1926’da kaldırılmasına kadar devam eden Arapça muallimliği sırasında “Celal Hoca” lakabı ile anılmaya başlanmıştır. Bu tarihten sonra İstanbul’un muhtelif mekteplerinde Türkçe, Edebiyat ve Felsefe okutmuştur. 1947’de emekliye ayrılan Celal Hoca 1948’de açılan on aylık imam-hatip kursunun din dersleri öğretmeni ve müdürü olmuştur. 1950 yılında iktidar değişince yedi yıllık İmam-Hatip Okulu layihasını Milli Eğitim Bakanlığı’na sunmuş ve bu teklif gerçekleşmiştir. Celal Hoca 1951 yılında açılan İstanbul İmam-Hatip Okulu’nun kurucusu ve ilk müdürüdür. Bu yönüyle İmam-Hatip Okullarının banisi ve maddi-manevi rehberi olarak kabul edilir. Bu görevde üç yıl kaldıktan sonra aynı okulda hocalığa devam etmiş ve buradan 1959’da Yüksek İslam Enstitüsü’ne tayin olunmuştur. Celal Hoca’nın bu son görevi 1961 sonbaharında rahlesi başında ders hazırlarken gelen ilahî davete icabet edinceye kadar devam etmiştir. Hayatının olgunluk çağının başlarında bir nasip alan Celal Hoca, bu nasibi ömrünün sonuna kadar titizlikle muhafaza etmiş, bu şevkle üç kere hac yapmış ve vefatına kadar cami derslerini ihmal etmemiştir.
Bu gayretlerin buğusu içerisinde millete ve memlekete olumlu yönde değişim ve dönüşüm ufku açan çok renkli bir Celal Hoca Kuşağı ortaya çıkmıştır.
Celal Hoca Kuşağı denilince, Celal Hoca’nın öğütleri, akranları, sonra da onların emek verdiği ikinci kuşak ve devamı aklıma geliyor benim.
Ferdin, cemiyetin, milletin ve insaniyetin, kısaca büyük insanlık ailesinin ihtiyaç duyduğu her alanda adam çıkarmıştır bu nesil.
İnsanları her gün iki cihan azizliğine çağıran, kendilerine gelmeye, kendilerini bulmaya buyur eden imamdan, müezzinden, vaizden, müftüden tutun da, mimar, mühendis, hekim, işadamı, ilim adamı, fikir adamı, sanat adamı ve politika adamına kadar her dalda adam yetiştirmiştir.
Din-dünya bütünlüğünün bölünmezliğine ikrarı olan bu kadro, zamanın akışı ve devranın dönüşü içinde, dinî ve milli değer yargılarından kopanları ürküten kavi bir uygarlık kuşağı hâline gelmiştir.
Herkesi ve her kesimi iki cihanda da aziz etme çabası için çalışıp çırpınan bu uygarlık kuşağının ana hedefi, haklılara haklarını, haksızlara müstahaklarını vermeleridir.
Çok zor bir hedef bu! Celal Hoca ve arkadaşları bu zorun üstesinden gelecek çok donanımlı, kavi ve kaliteli bir nesil yetiştirme derdindeydi. Bu derdin devası neydi? Celal Hoca bu konuda ne diyor ve ne düşünüyordu? Bu önemliydi.
Celal Hoca’nın en değerli talebelerinden biri olan Prof. Dr. Ahmed Kahraman, Celal Hoca belgeselini hazırladığım günlerde bana şunu söylemişti:
“Celal Hoca bize hep şunu telkin ederdi: Asrın ihtiyaçlarını müdrik, şark’ı garb’ı iyi bilen münevver kimseler olarak yetişmelisiniz! Dindar görüneceğiz diye mutaassıp olmayın! Aydın desinler diye de dinden taviz vermeyin derdi.
Çok söylerdi bunları, altını çize çize söylerdi. Taassuba ve onun karşısındaki lakayıtlığa, dine ilgisizliğe tahammülü yoktu.
Celal Hoca’nın İmam-Hatip Okullarında yetiştirmek istediği insan tipi: Modern ilimlerle mücehhez, asrın ihtiyaçlarını müdrik, tavizsiz fakat müsamahakâr din adamı’ cümlesiyle çerçeveliydi.”
Şimdilerde böyle bir kervan var yollarda; çok şükür, elhamdülillah!
Salt kendi kârını değil, herkesin, her kesimin kârını taşıyan gözü tok, gönlü pek bir kervan bu; çok şükür, elhamdülillah!
Gayretin boşa gitmedi, gayretin hoşa gitti, gayretin hedefi yakaladı Celal Hoca; çok şükür, elhamdülillah!
Hâle yola koyduğun kervanın eksiği aksağı yok değil, elbet var ama onu izale etmeye çalışan yüzü ak, gözü pek evlatların, hayatın artılar ve eksiler trafiğinde kaçınılmaz hâle gelen hataları asgariye indirmek için uğraşıyorlar!
“Modern ilimlerle mücehhez, asrın ihtiyaçlarını müdrik, tavizsiz fakat müsamahakâr” bir kadro bu kervan; çok şükür elhamdülillah!
Sadece kendi milletine değil, büyük insanlık ailesinin tamamına huzur, güven ve mutluluk taşıma misyonuyla yüklü olan bu umut kervanı, vizyonunu geliştirip genişleterek yoluna devam ediyor; çok şükür, elhamdülillah…
Benim gönlümdeki Celal Hoca Kuşağı, güneşin yedi rengini açığa çıkaran gökkuşağını andıran “vahdette kesret, kesrette vahdet” (birlikte çokluk, çoklukta birlik) neşesi saçan bir kuşaktır. Bu yedi renkle birlikte onların tonlarını da dikkate alan dikkatli bir kuşak...