Makale

Yunus Emre'de birlik ve beraberlik düşüncesi

Yunus Emre’de birlik ve beraberlik düşüncesi

Vedat Ali Tok

Bugün dünyanın dört bir yanı kaynayan kazan gibi… Zayıf buldukları ülkelere bir taraftan sıcak diğer taraftan gizli ve sinsi emellerle soğuk savaş uygulayan güçlü devletlere ve genelde bütün insanlığa Yûnus’un bu dörtlüğü, asırlar öncesinden verilmiş ulvi bir insanlık mesajıdır.
Tarihçiler Anadolu’nun fethi için 1071’i gösterirler. Anadolu 1071’de coğrafi olarak fethedilmiştir, fakat Anadolu’daki her kale ayrı ayrı destanları yazılarak fethedilir. Anadolu, Türk akıncılarının silah zoruyla alınmadı. İmandan yoksun gönüller, Yunusların, Mevlanaların, Hacı Bektaşların fikir ve felsefe zenginlikleriyle doldurula doldurula alındı. Onların çağrıları, paslı gönüller için birer billur kaynak oldu. Anadolu onların sayesinde yavaş yavaş fakat kuvvetle İslamlaştı. Bundan sonra da ulaşabildiği her yere aldığı bu kimliğin mührünü vurdu.
Yunus’un yaşadığı 13. asır Anadolu tarihi için hiç de iç açıcı değildir. Anadolu hayli yorgun, çetin bir hareketlilik içindedir. Batıdan gelen ve yıllar süren Haçlı seferleri Anadolu’yu perişan etmiş, Doğudan gelen Moğol saldırıları ise ortalığı karıştırmış, Selçuklu Devleti beyliklere ayrılmış, merkezi yönetim zayıflamıştır. Vergiler artmış, savaşlar, başkaldırmalar, bölünmeler ülkeyi 13. asırda zor durumda bırakmıştı.
Bu kargaşa içinde her şeye rağmen fetih hareketlerinin devam etmesi gerekiyordu. Yani Anadolu’nun Türkleşmesi, İslamlaşması hareketi… Anadolu’da bulunan gayrimüslimlerin yansıra Asya’dan göç ederek Anadolu’ya yerleşen Türklerin birçoğu Arapça, Farsça bilmiyor, dolayısıyla İslam’ı iyice öğrenemiyorlardı. Hâlbuki ileride İslam’ın bayraktarlığını yapacak olan Türklerin bu dini iyice tanımaları gerekiyordu. Nitekim öteden bu noktada Türk milleti, çevresinde toplandığı tarikatlardan faydalanma yollarını aradı. Ahmed Fakih, Şeyyad Hamza, Sultan Veled gibi bir kısım şairler Türkçe yazdıkları şiirlerle, nesirlerle, halkı aydınlatmaya çalışıyorlardı. Yunus Emre, işte böyle bir kültür potasında yetişti.
Yunus Emre’nin Kur’an-ı Kerim’i anlayacak kadar Arapça, Mevlana’yı anlayacak kadar da Farsça bildiği muhakkaktır. Yazdığı şiirlere baktığımız zaman onları bir ayet, bir hadis tercümesi şeklinde değerlendirebiliriz. Bir misal olması açısından onun şu mısralarına bakalım:
Ben bir kitap okudum kalem anı yazmadı
Mürekkep eyler isem yetmeye yedi deniz
Kehf suresi, 109. ayet: “De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir.”
Nitekim ben beni bildim
Yakîn bil kim Hakk’ı buldum
Korkum onu buluncaydı
Şimdi korkudan kurtuldum
Hadis-i şerif: Kendini bilen Rabbini de bilir.
Dost sureti gözgüdür
Bakan kendi yüzün görür
Hadis-i şerif: Mümin, müminin aynasıdır.
Bu örnekler o kadar çok ki… Bu şiirler bir tesadüf sonucu ayetlere, hadislere benzerlik göstermemektedir. Yunus’un da asıl maksadı şiirde bir üstat olmak değildir. Anadolu insanının aydınlatılması ve onları İslamlaştırma idealidir.
O, insanlığa şiir sanatını araç edinmek suretiyle insanlara rehber olmuş bir derviştir.
Ben gelmedim da’vî için
Beni işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim
Sevginin sıcaklığı ile kendinden geçip, benliğini sevgi denizinde eriterek, alev alev yakan Yunus, Allah’ın evi olan gönülleri yapmak, kırılanları tamir etmek için yaratıldığını söyler.Yunus’un gönlü, bütün insanlığı kucaklayan müthiş bir sevgi çağlayanıdır. İster ki bütün insanlar mesut olsun. İnsan sevgisinin kaynağı ise sonsuz bir volkan gibi, içinde coşup patlayan Allah aşkıdır. Ne kadar açık söyler yaratılmışları Yaratıcısından dolayı sevdiğini, yani sevgisinin asıl kaynağını:
Yaratılmışı severiz / Yaratandan ötürü
Yunus, yüreğindeki sevgiyi yalnız Allah’a yöneltirken Allah’ın isimlerine mazhar olan bütün yaratılmışları da sevmiştir:
Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan
Halka müderris olsa hakikatte âsîdir
Ona göre değil cümle âlemi, kendi öz kardeşini bile kardeş görmeyen insanlar Hakk’ı gerçekten sevemez:
Hakk’ı gerçek sevenlere
Cümle âlem kardeş gelir
İnsanlar arasındaki sevgi ölçüsü Peygamberimiz (s.a.s.)’in dilinde ne güzel ifade bulmuştur: “Kendin için istediğini, mümin kardeşin için de istemedikçe hakiki mümin olamazsın.” Bunun Yunus’taki ifadesi şöyledir:
Sen sana ne sanırsan ayruğa da onu san
O, gönül almayı, gönle girmeyi, gönül vermeyi, gönül yapmayı düstur edinmiş bir âşıktır. Pekiyi nedir bu gönül? Nedir bu Yunus’un yüceltip durduğu, kırılması hâlinde ibadetleri bile değersizleştiren gönül?
Gönül Çalab’ın tahtı
Çalab gönüle bahtı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise
Gönül yıkan iki cihanda da bedbaht olur, çünkü gönül Allah’ın tecelligâhıdır, tahtıdır. Bu yüzden mukaddestir. O halde Yunus “Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın namaz değil” demekte haksız değildir.
Yunus Emre, inancının gereği olarak gönlü kabalıktan, hoyratlıktan kurtarmaya ve korumaya çalışırken, aynı zamanda milli birliğe de hizmet eder. Zira yaşadığı devrin kardeş kavgalarına kadar varan taht mücadelelilerine sahne olduğu malumdur. Yunus’un sesi ise ellerden silahı attıracak ve gönülleri birleştirip kaynaştıracak bir feryattı. Anadolu’daki parçalanmışlık Yunus’un nefesiyle birlik neşesine erecekti. Anadolu birliğinin fikir ve his planında kurulması Yunus ve çağdaşı büyüklerin eseridir. Yine o “Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim sevilelim / Dünya kimseye kalmaz” diyerek birliğe, beraberliğe çağırır insanları, çünkü birlikten kuvvet doğacaktır.
Yunus, paramparça bir yurdun birlik ve beraberliğini fikir ve his sahasında sağlamlaştırırken, kendini, nefsini aradan çekmiştir. İlahî aşkla incelen ve âdeta kaybolan fani varlığının hiçbir önemi yoktur. Taş atana, gülle karşılık verir Yunus. Vurmaya kastedenin düşüp ayağını bile öper:
Kim bize taş atar ise güller nisâr olsun ona
Vurmaklığa kastedenin düşem öpem ayağına
Yunus’un hiç mi düşmanı yoktur? Sevgiyle mi dolu bütün yüreği? Hayır, onun da bir düşmanı vardır. Bu, kindir. Düşmanlığa düşmanlık eder ve kine kin bağlar Yunus.
Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu âlem birdir bize
Bu, birlikte bir olmaya çağırış, Anadolu semalarında yankılanmış; Haçlı seferlerinin, isyanların, Moğol istilasının ve kaybolan devlet otoritesinin yaralarını sarmıştır. Böylece Yunus, bir yandan gönüllere imanlı sesiyle şifa sunarken bir yandan da ülkeyi bütünleştiren manevi bir mimar olmuştur.