Makale

DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULUNDAN

FIKIH KÖŞESİ

DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULUNDAN

Özür ne demektir? Özürlü kimse ne zaman ve nasıl abdest alır?
Özür “sonradan ortaya çıkan ve mükellefin/sorumlunun işini kolaylaştırmaya yarayan durum” olarak da tanımlanır. Fıkıhta özür kavramının en çok kullanıldığı konuların başında sürekli devam eden abdest bozucu hâller gelir. Sürekli burun kanaması, idrarını tutamama, sürekli kusma, yellenme, yaranın sürekli kanaması ve akması, bayanların akıntıları (bayanlar için hayızda üç günden az veya on günden çok; nifasta kırk günden çok kan gelmesi gibi durumları) gibi abdesti bozan ve kısmen süreklilik taşıyan bedenî rahatsızlıklara özür, böyle kimselere de ma’zur/özürlü denilir.
Yukarıda sayılan türden olup en az bir namaz vakti süresince devam eden ve tekrarlanan bedenî rahatsızlıklar özür hâli sayılır. Bir kimsenin ibadet konusunda özürlü sayılabilmesi için özrünün, bir namaz vakti içinde abdest alıp namaz kılacak kadar bir zaman kesilmemek üzere tam bir namaz vakti devam etmesi, diğer zamanlarda da her namaz vaktinde en az bir defa bulunması gereklidir. Özür hâli, tam bir namaz vakti kesilmekle ortadan kalkar.
Özürlü kimse her namaz vakti için abdest alır. Hz. Peygamber özürlü bir kadına böyle yapmasını bildirmiştir (Buhârî, Vudû’, 63; Ebû Dâvud, Tahâre, 110, 112). Özürlü, özür hâlinin abdesti bozmadığını kabul ederek o vakit içinde aldığı abdestle, onu bozan yeni bir durum meydana gelmedikçe, dilediği kadar farz, vacip, sünnet, eda ve kaza namazı, cuma ve bayram namazı kılabilir, Kâbe’yi tavaf edebilir, Mushaf’ı tutabilir, Kur’an okuyabilir. Özürlünün abdesti namaz vaktinin çıkmasıyla bozulur. İmam Züfer’e göre, vaktin girmesiyle; Ebu Yusufa göre ise, hem vaktin girmesiyle, hem de vaktin çıkmasıyla bozulur.
Hanefi mezhebinde benimsenen görüşe göre namaz vaktinin çıkmasıyla özürlü kimsenin abdesti bozulmuş olur, yeni namaz vaktinde tekrar abdest alması gerekir. Özürlü kimsenin abdesti özür hâli dışında abdesti bozan diğer şeylerle bozulur. Mesela idrarını tutamayan kimsenin burnu kanamakla abdesti bozulur. İmam Şâfiî’ye göre özürlü kimsenin bir namaz vakti içinde kılacağı her namaz için ayrıca abdest alması gerekir. Onun abdesti kıldığı namaz bitince son bulmuş olur. Malikî mezhebine göre özür sahibinin abdesti vaktin girmesi veya çıkması ile değil, özrün dışında abdesti bozan bir şeyin meydana gelmesi ile bozulur. Özürlü kimsenin bu sebeple elbisesine bulaşan idrar, kan özür devam ettiği sürece namazın sıhhatine engel olmaz.
Özürlü kimse de özürsüz kişinin aldığı gibi abdest alır. Özür sahibi birisi ancak kendisi gibi özürlü olanlara imamlık yapabilir.
Tedavi maksadı ile cilde sürülen ilaç vb. maddeler abdeste engel olur mu?
Abdest alırken yıkanması gereken bir organın üzerine tedavi maksadı ile merhem vb. bir madde sürülmüşse; su zarar vermiyorsa abdest alırken bu organın yıkanması gerekir. Eğer yıkamak zarar veriyorsa ıslak elle üzerine mesh edilir. Mesh etmek de zararlı ise o da terk edilir. Çünkü dinimiz zaruretler hâlinde yasakları mübah kılmış, kişiye kaldıramayacağı yükü yüklememiş, zorluğun giderilmesini ilke edinmiştir.
Abdest alabilecek uygun ortam bulamayan bir kadın teyemmüm ederek namazını kılabilir mi?
Yalnızca erkeklerin veya hem erkeklerin hem de kadınların bulunduğu bir ortamda gusül abdesti almak durumunda kalan bir kadın gusül abdestini tehir eder. Dolayısıyla, suyu kullanmaktan aciz olduğu için teyemmüm ederek namazını kılar.
Abdest alabilecek uygun ortam bulamayan kadın ise, namaz vaktinin sonlarına kadar bekler. Eğer vaktin çıkacağından korkarsa teyemmüm ederek, namazını kılar. Ancak o namazı iade eder .
Cilde veya tırnaklara yapışan veya sürülen maddeler abdest ve gusle engel olur mu?
Guslederken veya abdest alırken vücudun veya yıkanması gereken abdest uzuvlarının kuru yer bırakmaksızın tamamen yıkanması gerekir. Aksi hâlde gusül veya abdest geçerli olmaz. Dolayısıyla, gusledecek veya abdest alacak kimsenin bedeninde, abdest azalarında suyun bedene ulaşmasına engel olacak bir madde bulunmamalıdır.
Buna göre, boya, oje, makyaj malzemeleri gibi vücut üzerinde tabaka oluşturup suyun bedene ulaşmasına mani olan maddelerin bulunması hâlinde abdest ve gusül geçerli olmaz. Bunların abdest veya gusülden önce giderilmesi gerekir.
Deri üzerinde tabaka oluşturmayan saç boyası, jöle, kına gibi maddeler ise abdest ve gusle engel teşkil etmezler.

Bedeninde veya bir uzvunda sargı ya da yara bulunan kimse nasıl abdest alır?
Vücudun herhangi bir yerinde kırık, çıkık veya yaradan dolayı sargı bulunduğunda, abdest alırken veya guslederken bu sargı çözülerek altı yıkanır ve yaranın üstü mesh edilir. Ancak sargının çözülmesinin zararlı olması hâlinde çözülmeyip üzerine mesh edilebilir.
Sargı üzerine meshin meşruluğu sünnetle sabittir. Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir: “Bileklerimden biri kırılmıştı. Peygamber (s.a.s.)’e sordum, O da sargıların üzerine mesh etmemi emretti.” (İbn Mace, Taharet, 134.)
Sargının bir defa mesh edilmesi yeterlidir. Yapılan bu mesh ile, o uzuv hükmen yıkanmış olur. Sargının abdestsiz veya cünüp iken sarılmış olması meshe engel olmadığı gibi, sargı üzerine meshin belirli bir süresi de yoktur; yara veya kırık iyileşinceye kadar aynı sargı üzerine mesh edilebilir.
Üzerine mesh ettikten sonra sargının değiştirilmesi veya düşmesi hâlinde, mesh bozulmaz; iade edilmesi de gerekmez. Ancak, yaranın iyileşmesi hâlinde, sargı açılmış olsun veya olmasın, mesh bozulur.

Kol ve bacakları olmayan kimsenin abdesti eksik olur mu?
Yüce Allah din konusunda bize hiçbir zorluk yüklememiştir. (Hacc, 22/78.) “Köre, topala da vebal ve hastaya güçlük yoktur.” (Fetih, 48/17.) anlamındaki ayetler buna delildir. İnsanlar ancak yapabileceklerinden sorumludurlar. Hastalığı veren de yükümlülükleri yükleyen de Allah’tır. Dolayısıyla kişi gücü neye yetiyorsa onu yapmakla mükelleftir. Kol ve bacakları olmayan kişiden abdestte bu organları yıkama yükümlülüğü düşer. Ancak bu kimsenin, bu özründen dolayı namaz yükümlülüğü düşmez. Kendisine abdest aldıracak yardımcı birileri yoksa ve kendisi de bir şekilde abdest alma yöntemi bulamazsa, yüzünün iki yanını toprak veya toprak cinsinden bir şeye dokundurarak teyemmüm eder. Elleri ve kolları olmayan veya kesilmiş olan kimse yalnız yüzünü yere sürerek teyemmüm yapar. Eğer yüzünde bir yara veya özür varsa teyemmüm etmeksizin namazı kılar. Bu imkâna da sahip değilse, namazını yapabildiği şekilde ima ile kılar. Özürlü bir kimse, ancak kendisi gibi özürlü birisine namaz kıldırabilir.