Makale

MEDENİYETLERİN BEŞİĞİ Bağdat

GEZİ-YORUM

MEDENİYETLERİN BEŞİĞİ Bağdat

Doç. Dr. Enver ARPA
DİB Başkanlık Müşaviri

BAĞDAT, Kerbela ve Necef’i kapsayan bir seyahat programındaki ilk durağımız olan Bağdat’a akşam saatlerinde indik. İşim gereği diyar diyar gezmiştim ancak Bağdat, Kerbela ve Kûfe’yi ziyaret edecek olmanın verdiği heyecanı başka bir seyahatte duymamıştım. Âlimler diyarı, evliyaullah menbaı, bin bir gece masallarının mekânı Bağdat merak edilmez mi? İşte şimdi hayallerimde yaşattığım o efsane şehre inmiştik. Abdulkadir Geylani Hazretleri, İmam-ı Azam efendimiz, Ahmet bin Hanbel Hazretleri, ünlü müfessir Taberi ve daha pek çok İslam âliminin metfun bulunduğu bir şehre gelmek heyecan uyandırmaz mı?
Bağdat elçiliğimizden gelen güvenlik görevlileri eşliğinde şehre doğru yol alırken tam bir hayal kırıklığı yaşadım. Kitaplardan okuduğum Bağdat ile alakası olmayan bir manzara ile karşı karşıyaydık. Yüreğim sızladı. 1990’lı yıllarda yaşanan işgalin yarattığı tahribat korkunç bir boyuttaydı. Güzellikler diyarı Bağdat yok olmuş yerini yarı açık bir cezaevini andıran bir barikatlar şehri almıştı. Yollar, kampüsler, ibadethaneler, turistik mekânlar, şehrin neredeyse tamamı, boyu 3 metreyi bulan barikatlarla çevrilmişti. Caddelerde 50 adımda bir güvenlik kulübeleri bulunuyordu. Her taraf askerle doluydu; sık sık yapılan kontroller candan bezdiriyordu. Etrafını tamamen bariyerlerle çevirdikleri ve yeşil alan diye isimlendirdikleri bölgeye girerken Amerikalı görevliler tarafından kontrole tabi tutulunca sordum ve Amerikalıların bu bölgede yaşadıklarını ve güvenliği kendilerinin sağladığını ifade ettiler.
Ertesi gün yapılan görüşmelerin ardından Abdulkadir Geylani hazretlerinin külliyesini ziyarete gittik. İslam dünyasının en ünlü simalarından biri olan bu zatın kabrine vardığımızda karmaşık duygular yaşadım. Dünyanın pek çok bölgesinde izleri bulunan, tasavvuf âleminin önderi sayılan bir zatı ziyaret etmenin hazzı külliyedeki durumla bir araya gelince üzüntüye dönüştü. Külliye, 2003 yılı Nisan ayında gerçekleşen bir bombalı saldırıda önemli oranda hasar görmüştür. Onarım çalışmaları hala devam ediyordu. Türbesi, camisi ve revaklı medreseleriyle ihtişamlı bir görüntüsü olan Küliyye’de Abdulkadir Geylani’nin oğlu da metfundur. Torunları olarak söylenen Külliye idarecileriyle görüştükten sonra şimdi sıra İmam-ı Azam’ın kabrini ziyaret etmeye gelmişti.
İşgalin ardından ortaya çıkan güvenlik nedeniyle etrafı beton bariyerlerle çevrilen Azamiye külliyesine vardığımızda hâliyle tarifsiz bir heyecana kapıldım. İbadet hayatımızı kendi görüşlerine göre tanzim ettiğimiz bu yüce zatı ziyaret etmekten büyük bir mutluluk duydum. Mütevazı görünümlü kabri şerifine varıp Fatiha okuduktan sonra cami imamından külliye hakkında bilgiler aldık. Burada da imamın kabrinin yanı sıra üzerine inşa edilen büyük bir cami ve medrese bulunmaktadır. Medrese hâlihazırda Şeriat Fakültesi olarak eğitim vermeye devam etmektedir. Kabir ziyaretinin ardından Azamiye Medresesinde Iraklı fakihlerle bir araya geldik. Oldukça dertliydiler, ülkede yaşanmakta olan kaotik ortamdan mustariptiler.
Irak’taki şiddet ortamı gerçekten üzüntü verici boyutlara ulaşmış ve halk büyük bir tedirginlik içindedir. Her an her yerde canlı bomba patlama riski bulunmaktadır. Bu yüzden çok sıkı güvenlik tedbirleri alınmaktadır.
Azamiye Külliyesinden sonra ismini İmam Musa Kazım’dan alan Kazımiye Külliyesine geçtik. Tarihî bir görünüme sahip olan ve ortamıyla az da olsa tarihi Bağdat’ı andıran uzun bir caddeden geçtikten sonra Kazımiye Külliyesine vardık. Çok sıkı bir aramadan sonra içeri girdiğimizde ihtişamlı bir görüntüyle karşılaştık. Şiiler türbe ve camilere inanılmaz derecede önem vermektedirler. Muhtemelen milyon dolarları bulan harcamalarla yakut, altından süslemelerde bulunmaktadırlar. İçeri girdiğinizde gözleriniz kamaşıyor. Nakışlar süslemeler çok ihtişamlı duruyor. Türbeler ise kelimelerle anlatılamayacak kadar süslü. İnsanların türbelere gösterdiği saygı ve sevgi inanılmaz boyutta. İbadet edenler, ağlayanlar, türbelere ellerini sürenler, atkılarıyla silmeye çalışanlar, bizim epey yabancısı olduğumuz görüntüler oluşturmaktadırlar. Bu külliye, İmam Musa Kazım ve torunu Muhammed Cevad’ın kabirlerinin üzerine bina edilmiştir. Daha sonraları namaz kılmak için yapılan ilavelerle genişletilmiştir. Kazımiye Külliyesi Şii dünyanın çok önem verdiği mekânlardan biridir. İçi, etrafı ziyaretçilerle doludur. Dışarıdan gelen Şiilerin de ziyaret etmeden gitmedikleri mekânlardan biridir.
Külliyeyi gezdikten sonra bir yönetici bizi odasına alarak çay ikramında bulundu. Kısa sohbette İslam dünyasının mevcut durumu hakkında görüş teatisi yapıldı. Dışarı çıkıp kapıya doğru yöneldiğimizde sağ tarafımızda bulunan küçük bir türbenin Ebu Hanife’nin talebesi İmam Ebu Yusuf’a ait olduğunu söylediler. Biraz tereddüt ettim, Ebu Yusuf’un kabrinin burada olması inandırıcı gelmedi. Ancak anlaşıldı ki türbe ve üzerindeki küçük mescit daha önce müstakil bir yapı iken sonradan Külliyenin ihata duvarlarının genişletilmesi sonucu içeride kalmıştır. Kazımiye’ye dâhil olunca Sünni ziyaretçileri tükenmiş olan bu büyük zata Şiilerin de gereken önemi vermedikleri anlaşılıyor. Musa Kazım ve Muhammed Cevad’ın türbeleri ihtişamdan göz kamaştırıyorken Ebu Yusuf’un türbesi maalesef döküntüler içerisindeydi. Bir kez daha mezhepçiliğin olumsuzluğunu hissettim ve derin bir üzüntüye kapıldım.
İmam-ı Ahmet bin Hanbel’i, müfessir Taberi’yi güvenlik tedbirleri yüzünden ziyaret edememenin derin hüznünü hep taşıyacağım. Güvenlik nedeniyle sokakları gezmemiz de uygun görülmedi. Sokaklarını gezmeden Bağdat’ı yaşamak mümkün mü? Karar verdik tüm riskleri göze alarak Azamiye’nin ana caddesini gezecektik. Seferdaşım M. Akif’le birlikte araçtan inerek az da olsa caddede yürüdük.
Kısa bir süreydi ancak hüzün ve neşe karışımlı bir Bağdat seferi yaşadık. İnsanların kederine az da olsa eşlik ettik. Tarih ve medeniyetler şehri, ilim ve âlimler diyarı, hilafet payitahtı Bağdat’ı az da olsa teneffüs etmenin hazzıyla Kerbela ve Necef’e gitmek üzere yola koyulduk.