Makale

Dr. Ekrem Keleş: “Din hizmeti ancak adanmışlık ruhuyla gerçekleşir.”

SÖYLEŞİ

Dr. Ekrem Keleş:
“Din hizmeti ancak adanmışlık ruhuyla gerçekleşir.”

Dr. Faruk GÖRGÜLÜ

Muhterem Hocam! Malumunuz olduğu üzere Diyanet İşleri Başkanlığı sadece ülkemiz değil dünyadaki bütün Müslümanlar için gerçekten çok önemli bir kurum. Özellikle son 10 yılda yapılan hizmetlere baktığınızda sadece ülkemize değil bütün dünyaya hizmet götüren, umut vadeden bir kurum hâline geldik. 100’ü aşkın ülkeye hizmet götürüyoruz. DİB hem bizim hem de dünya Müslümanları için neyi ifade ediyor?
Teşekkür ediyorum. Evet, Başkanlığımız özellikle son yıllarda gerçekleştirdiği hizmetleriyle sadece ülkemiz için değil tüm dünya Müslümanları için bir umut hâline gelmiştir. Ülkemiz açısından meseleye baktığımızda Başkanlığımızın hizmetlerinin ülkemizin en ücra köşelerine kadar ulaştığını görürüz. Bu bakımdan Diyanet İşleri Başkanlığı milletimizle bütünleşmiş kurumların başında gelmektedir. İstiklalimizin sembolü olan ezanı memleketimizin en ücra köşelerinde seslendiren müezzinlerimiz, peygamber makamı olan mihrapta, minberde, kürsüde din hizmetini yerine getiren imam-hatiplerimiz, vaizlerimiz, Kur’an kursu hocalarımız, önemli hizmetler eda ediyorlar. En başta Allah’ın kelamını ülkemizin dört bir tarafında insanlara öğretiyorlar. Hakkâri’den Edirne’ye kadar memleketin her bir köşesinde Kur’an-ı Kerim öğrenen bir insan varsa bunda bizim hocalarımızın emekleri vardır. Ülkemizin dünyaya daha fazla açılmaya başlaması ile birlikte en başta gönül coğrafyamız olmak üzere başka dünyalarla Başkanlığımızın irtibatları artmaya ve güçlenmeye başlamış bunun bir neticesi olarak Başkanlığımıza karşı yoğun bir ilgi ortaya çıkmıştır. Bu ilgi gittikçe büyüyen umutlara dönüşmeye başlamıştır. Cenab-ı Hak’tan Başkanlığımıza bu umutları boşa çıkarmayacak hizmetler nasip etmesini niyaz ediyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyetin daha başında Genelkurmay Başkanlığımızla aynı anda kurulmuştur. Başkanlığın anayasada yerini bulmuş olması elbette son derece önemlidir. Fakat Diyanet İşleri Başkanlığı en baştan beri daha ziyade milletimizin bağrına bastığı bir millet kurumu olmuştur. Bunun göstergelerinden biri şudur: Milletimiz, ülkemizde meydana gelen herhangi bir olumsuzlukta ya da herhangi bir müessesenin yaptığı olumsuz bir eylem veya faaliyet karşısında doğrudan Diyanet İşleri Başkanlığına başvurarak sorular yöneltmeye başlar. ‘Şuna niçin müdahale etmiyorsunuz, şunu neden böyle yapmıyorsunuz’ diye. Sanki Diyanet İşleri Başkanlığı bütün kurumlardan sorumlu, yapıp edilen her şeyde yetkiliymiş gibi… Buradan şunu anlıyoruz, milletimiz kendini Diyanet İşleri Başkanlığı ile özdeşleştirmektedir. Kendisinin bir kurumu olarak ona sahip çıkmaktadır. Din İşleri Yüksek Kuruluna geçmişten günümüze yöneltilen sorulardan bunu anlayabiliyoruz. Buna bir örnek vermek isterim:
Osmanlı döneminde Daire-i Umur-ı Askeriye olarak kullanılan günümüzde ise İstanbul Üniversitesinin kampüsü olarak hizmet veren ana binanın girişinde “İnna fetahna leke fethan mübina” ayet-i kerimesi yazılıdır. 1950’li yıllarda bir kibrit fabrikası buranın girişindeki taç kapıyı kibrit kutularının üzerine desen olarak basmış. Doğal olarak taç kapıdaki ayet kibrit kutularının üzerinde yer almış. Bunu üzerine milletimizin niçin buna müdahale etmiyorsunuz, bunu neden önlemiyorsunuz diye Diyanet İşleri Başkanlığını nasıl mektup yağmuruna tutmuştur, bunu arşivlerde görmek mümkündür. Bizzat ben dosyalardan inceleyerek gördüm. Bunun gibi pek çok hadise var. Buradan anlıyoruz ki milletimiz Diyanet İşleri Başkanlığından çok şey bekliyor haklı olarak. Bu beklentiler bazen Diyanet İşleri Başkanlığının yetki sınırlarını çok çok aşan boyutlara ulaşıyor. Bunu, milletimizin Diyanet İşleri Başkanlığını nasıl bağrına bastığını kendisi ile özdeşleştirdiğini ve benimsediğini gösteren bir delil olarak okumak gerektiğini düşünüyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığına olan bu yüksek teveccühün yanında özellikle son zamanlarda Başkanlığı yıpratmaya yönelik, art niyetli birtakım çabaların olduğunu görüyoruz. Bunun sebebi sizce nedir acaba?
Diyanet İşleri Başkanlığının hizmetleri Müslüman halkımıza yönelik hizmetlerdir. Yapılan anket çalışmaları, milletimizin %99’unun kendisini Müslümanlığa nispet ettiğini gösteriyor. İbadet, muamelat veya ahlaki boyutlarıyla İslam’ı tam olarak yaşayamasa da milletimizin bireylerinde dine gönül vermiş hâkim bir yapı vardır. Milletimizin bu tabiatı hizmetlerimiz bakımından en geniş zemini oluşturmaktadır. Fakat içerden ve dışardan bazı çevreler bu geniş hizmet alanını olabildiğince daraltmak için çaba sarf etmektedirler. Başkanlığın yürüttüğü hizmetlerin alanı her ne zaman genişlemeye başlasa bu alanı daraltmak için harekete geçen kişiler veya gruplar ortaya çıkmaktadır. Bunların en marifetli oldukları husus, Din İşleri Yüksek Kurulunun veya müftülüklerimizden dinî sorulara cevap veren herhangi bir görevlimizin cevabını alıp bağlamından koparmak suretiyle veya çarpıtarak vermeleridir. Bunlar hiç çekinmeden ve hiç ahlaki bir endişe taşımadan ‘Hocanın keçisi çalındı’ haberini ‘Hoca keçi çaldı’ diye manşet yapabilirler. Diyanet İşleri Başkanlığının etkin hizmetleri, itibarı, halkın yüksek teveccühü onları bir şekilde rahatsız edebiliyor. Buna paralel olarak birtakım gizli açık olumsuz çabalar ortaya çıkmakta ve zaman zaman bu durum bir kampanyaya dönüşebilmektedir. Bu da daha ziyade basın yayın, kitle iletişim araçları ve sosyal medya vasıtasıyla yapılmaktadır. Özellikle Diyanet İşleri Başkanlığının hizmetlerinin yurtdışında daha bir etkinlik kazanmaya başlamış olması birtakım çevreleri rahatsız etmiştir. Ancak milletimiz, Başkanımızın öncülüğünde son 10-15 yılda kurumumuzun gerek yurt içinde gerek yurtdışında yapmış olduğu bu hizmetleri takdirle karşılamaktadır.
Sayın hocam, özellikle son zamanlarda kurumumuz Din İşleri Yüksek Kurulu üzerinden yıpratılmaya çalışılmaktadır.
Evet, en çok rahatsız olduğumuz noktalardan biri, Din İşleri Yüksek Kurulu üzerinden Başkanımızın yıpratılmaya çalışılmasıdır. Kurul başkanı olarak ben şahsen buna çok üzülüyorum. Kurulumuz da bundan çok rahatsız oluyor. Kendisini vatandaş yerine koyarak soru soruyormuş gibi yapan ve kişisel olarak aldığı cevabı çarpıtarak kurumu yıpratmaya çalışan kasıtlı çabalar var. Söz konusu çevreler bu davranışlarıyla Başkanlığın damla damla biriken itibarını zedelemekte, kuruma zarar vermeyi hedeflemektedir. Bu bizi çok üzüyor, rahatsız ediyor. Bunu bilinçli bir şekilde planlayıp yapmaları işin vahametini artırmaktadır. Farkında olmadan buna alet olanlar da var. Hani kişi bilmediğinin düşmanıdır. Konuyu iyi bilmeyen, Diyanet İşleri Başkanlığının konumunu, Din İşleri Yüksek Kurulunu ve yaptığı hizmetleri iyi bilmeyen insanların da bazen farkında olmadan Diyanet İşleri Başkanlığına karşı birtakım yanlış tutumlar içerisine girdikleri müşahede edilebiliyor. İşin arka planı araştırıldığı zaman bunun arkasından milletimizin iyiliğini istemeyen birtakım oluşumların, birtakım teşebbüslerin çıkacağı muhakkaktır.
Aslında halkımızdan özel meseleleri için soru soran pek çok kimse vardır. Sadece Din İşleri Yüksek Kurulunun Dini Bilgilendirme Platformuna günlük ortalama başvuru sayısı 60.000-100.000 arasında değişiyor. Müftülüklerimize gelen soru sayısının da 5.000’nin altına düşmediğini biliyoruz. Müftülüklerimizdeki vaizlerimize, orada cevap veren hocalarımıza yöneltilen ve aldığı cevapla da manen huzur bulan büyük bir kitle var. Biz bu hizmetin devam etmesini, aksamamasını istiyoruz. Din İşleri Yüksek Kurulu, müftülüklerimize kılavuzluk yapmak üzere oluşturduğu seçki ile önemli bir hizmet vermektedir. Bugünlerde yeniden gözden geçirilmek üzere incelemeye alınan bu seçki inşallah yakında yeniden hizmet vermeye başlayacaktır.
Din İşleri Yüksek Kurulu bu çalışmaları nasıl yürütüyor?
Kurulumuzun öteden beri benimsediği bir çalışma usulü var. Din İşleri Yüksek Kurulunun, Meşihat-i İslamiye’den, Fetvahane’den, Fetva Eminliğinden tevarüs ettiği birikimi ve usulü muhafaza ettiğini söylemek zor olsa da bu usulde az da olsa geçmişten devraldığı mirasın etkilerini görmek mümkündür. Bu tarihi geçmişi önemsiyoruz. Kurulun tarihî Şeyhülislamlık makamına, Meşihat-i İslamiye’ye dayanıyor. Osmanlı döneminde fetva soracak kişi/Müstefti ilkönce dikkatlice dinlenir -bugün Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanlarının yaptığı vazife diyelim- notlar alınır, daha sonra bu notlar usulüne göre soru formatına sokulur. Sorunun bütün unsurlarına bu formatta yer verilir. Daha sonra soru bu format ile Şeyhülislam’a arz edilir. Şeyhülislam bir kelimeyle bazen bir cümleyle veya bir iki kelimeyle ona cevap verir: El cevap olur, olmaz; el cevap caizdir, caiz değildir; haramdır, helaldir, gibi tek cümlelik cevaplar verirdi. Böyle bir formatı vardı fetvanın Osmanlı döneminde. Fakat günümüzde şimdi özellikle kitle iletişim araçlarıyla sorular yöneltilmeye başladığı için müsteftiyi ayrıntılı bir şekilde dinleme imkânı bulunmamaktadır. O yazılı olarak iletisinde, mektubunda ne sorduysa veya telefonda ne sordu ise ona göre cevap verilmektedir. Bu yüzden format olarak fetva, şekil değiştirmiş durumdadır. Sorunun uzunca ve her şeyin içinde yer aldığı cevabının ise bir iki kelimeden oluştuğu formattan cevabın daha uzunca verildiği bir formata geçildi mecburen. Günümüz fetva formatında cevap içerisinde soruyu dikkate alarak ‘Şöyle olursa şöyle olur, durum şöyle ise cevabı budur’ gibi açıklamalara ve fukahanın bu konudaki söylemiş oldukları unsurlara yer verilmektedir. Hatta ilgili ayet-i kerime ve hadis-i şerif varsa onlar da cevaba yerleştirilmektedir. Bu şekilde bir usul takip ediliyor.
Din İşleri Yüksek Kurulu soru yoğunluğunda cevapları da geciktirmemek adına şöyle pratik bir yol izlemektedir: Sorulan bir soruyla ilgili olarak geçmişten günümüze o soruya cevap teşkil edecek kurul kararı varsa ilk önce o kararlara bakılarak cevap verilmektedir. Diyelim ki organ nakliyle ilgili bir soru geldi ise ilkönce bu husustaki kurul kararı dikkate alınarak cevap verilmektedir. Karar yoksa ikinci sırada Kurulun herhangi bir mütalaası olup olmadığına bakılmakta, mütalaa varsa ona göre cevap hazırlanmaktadır. Orada da yoksa kurulumuzun aynı konuda ‘Dinî Soruları cevaplandırma Komisyonu’nun cevapları içinde bir karşılık olup olmadığına bakılarak hareket edilmektedir. Bunlar belli süzgeçlerden geçirilmiş olduğundan önemli bir kaynak teşkil etmektedir. O da yoksa -şayet incelemeye ihtiyaç duyulan bir husus ise- konu incelenmek üzere bir uzmanımıza verilir, uzmanımız o konuyu inceler. Araştırmanın sonucunu fetva komisyonumuza, dini sorularını cevaplandırma komisyonu diyoruz biz, o komisyonumuza sunar, komisyonumuz değerlendirdikten sonra cevap hazırlanır ve gönderilir. Usul olarak böyle bir yol takip ediyoruz.
Sadece fetva değil de şu anda da farklı komisyonlar var değil mi hocam?
Kurulumuz komisyonlar hâlinde çalışıyor. Hâlen beş komisyonumuz bulunmaktadır. Dinî Konuları İnceleme ve Soruları Cevaplandırma Komisyonu, Din Hizmetleri ve Eğitim Komisyonu, Dinî Yayınlar Komisyonu, Dinî Sosyo-Kültürel Oluşumlar Komisyonu, Araştırma ve Geliştirme Komisyonu. Bu komisyonların her biri kendi alanları ile ilgili çalışmalar yapmakta zaman zaman raporlar hazırlamakta ve makama sunmaktadır. Mesela son zamanlarda Kurulumuzun hazırlamış olduğu DAİŞ ile ilgili rapor bunlardan birisidir. Zaman zaman birimlerimizin bizden talep ettiği bazı bilgiler veya hizmetlere de Kurulumuz imkânlar ölçüsünde karşılık vermeye çalışmaktadır. Görüş istenir bazen. Kurulumuz bunlara ilişkin değerlendirmelerini hazırlamak suretiyle birimlerimize gönderir.
Dinî yayınlar komisyonumuz, dinî yayınlar genel müdürlüğümüz tarafından incelenmek üzerine bize gönderilmiş eserleri incelemek suretiyle raporlar verir. Zaman zaman projeler de sunar. Kurulun hazırlayıp sunduğu birçok proje basılmıştır malum.
Hocam bir de Alo Fetva hizmetimiz var malum. Şu an gerçi geçici bir süre kesintiye uğradı ama. Oraya pek çok soru geliyor. İllerde hakeza görevlilerimiz var. Buraya gelen sorular cevaplandırırken nasıl bir usul takip ediliyor?
İllerde daha ziyade bu soruları vaizlerimiz cevaplandırmaktadır. İlahiyat fakültesi mezunu ve ihtisası bitirmiş imam-hatiplerimizin görev almış olduğu yerler de var. Buralarda cevap veren her bir görevlimizin belli bir birikimi bulunmaktadır. Alo fetva olarak nitelendirdiğimiz hatta gelen soruların önemli bir kısmı ilmihale ilişkindir. Kişinin günlük dinî hayatı ile ilgili sorular oluyor bunlar. İbadet hayatı, insanlarla ilişkileri ve muameleler… Bunlarla ilgili olarak dini bilgilendirme platformumuzun bizim teşkilatımıza açık olan bir arşivi vardır. Halka açık olan kısmın dışında sadece teşkilata açık olan bir kısımdır bu. Görevlimiz bilgisayarın başında soruyu almaya başladığı andan itibaren oradan birkaç kelime yazınca onunla ilgili cevaplar altta sıralanır. Soruyu cevap verecek olan görevlimiz eğer ihtiyaç duyarsa onlardan istifade eder. Elbette bildiği bir konuysa onu hemen cevaplandırır. Ama ihtiyaç duyarsa bu sistemden yararlanma imkânı oluyor. Biz bu sorulara cevap veren görevlilerimizle yaptığımız toplantılarda hep şunu tavsiye ediyoruz: Tereddüt edilen bir husus varsa onun hemen cevaplandırılmaması Bu husus önemlidir. Sorunun alınıp gerekli inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra soruyu sorana cevap verilmesi.
Hocam, geçmişten bugüne kadar biriken soru ve cevapları değerlendiğimizde elimizde gerçekten önemli bir veri var. Bu gelen sorulardan Türkiye’deki dinî problemleri/dinî haritayı tespit etme imkânını da bulabiliyoruz. Yani Türkiye’de dinî alanda daha çok ne konuşuluyor, gençlerin problemleri nelerdir, ailelerin problemleri nelerdir. Bu gelen sorular çerçevesinde Din İşleri Yüksek Kurulu’nun bir çalışması var mı? Yani problemler şunlardır, bunlara yönelik de çözüm önerileri şunlardır şeklinde bir projemiz var mı?
Hakikaten çok güzel bir soru bu. Gelen sorular muhtelif bölgelerde yaşanan sorunlarla ilgili ipuçları vermektedir. Mesela aile ilgili olarak bize ulaşan sorulardan ailelerde ne tür sıkıntılar yaşandığının ipuçlarını elde etmek mümkündür. Sözgelimi gelen soruların tabiatından internet ve sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasının ve bunun insanların hayatında bu kadar yer bulmasının, aile yuvalarında ne tür sorunlara yol açtığını anlamak mümkündür. Bu sorunlara yönelik olarak elbette koruyucu hekimlik gibi birtakım yoğun çalışmalara âdeta bir seferberliğe ihtiyaç vardır. En başta imam hatiplerimiz, vaizlerimiz, müftülerimiz Kur’an kursu hocalarımız olmak üzere tüm teşkilat olarak önemli bir vazife ile karşı karşıyayız. Bu bağlamda elbette Din İşleri Yüksek Kuruluna da çok önemli görevler düşmektedir. Kurulun bu hususta en başta görevlilerimize muhtelif vasıtalarla bilgi desteği vermesi, İslam’ın güncel sunumu diyebileceğimiz bir formatta bilgi üretmesi ve bu bilgiyi kitlelere ulaştırması önem arz ediyor. Bu anlamda Kurulumuz Din Hizmetleri genel Müdürlüğümüz, Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz, Dinî yayınlar Genel Müdürlüğümüz, Dış İlişkiler genel Müdürlüğümüzle işbirliği yaparak konferans, panel, seminer ve Radyo Televizyon programları yapmaktadır. Ancak bunların daha etkin ve verimli bir şekilde yaygınlaştırılmasına ihtiyaç vardır. Belki bu çerçevede gençlerin çok ilgi gösterdiği sosyal medyanın etkin bir şekilde söz konusu hizmetler için kullanılması önem arz etmektedir.
Bu vesile ile şunu ifade etmek isterim: Din İşleri Yüksek Kurulu Dinî Bilgilendirme Platformumuz inşallah daha etkin bir şekilde hizmete başlayacaktır. Halkımızın bize en çok ulaştığı vasıtalardan birisi bu platformdur. Bu platformun sosyal medyaya da açılarak daha etkin bir şekilde hizmete sunulmasının halkımızın dinî konularda aydınlatılması bağlamında önemli bir hizmet göreceği kanaatindeyim. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunun bu dönemde yapacağı en önemli hizmetlerden birisinin İslam dininin temel bilgi kaynaklarına, metodolojisine, tarihî tecrübesine dayalı olarak güncel talep ve ihtiyaçları da dikkate almak suretiyle halkımızı bilhassa bu yolla aydınlatmak olduğunu düşünüyorum. Bunun için de kitle iletişim araçlarının etkin bir şekilde kullanılması gerekmektedir.
Zaman zaman şöyle bir tereddüt yaşıyoruz: İlim adamları diyorlar ki “Fetva ağırlığı olan çok ciddi bir müessesedir.” Sözgelimi hastalanan bir kişi nasıl ki bizzat gidip doktora başvurmak zorundadır veya hukukla ilgili herhangi bir işi olan birisi nasıl bizzat gidip avukata başvurur; bunun gibi fetvada da bizzat vatandaş gitsin, fetva merciine sorusunu sorsun, cevabını alsın. Böyle değerlendirmeler var. Bu değerlendirmeler fetvanın ağırlığı açısından çok haklı görünmekle birlikte gençliğin önemli bir kesiminin, internet ortamını ve sosyal medyayı nasıl etkin bir şekilde kullandığı ve bu yolla bilgi almak isteyeceği gerçeğinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Modern hayatın getirdiği bir olgudur bu. O yüzden biz fetvanın o ağırlığını, o ciddiyetini bilmekle beraber tabiri caizse mecbur kalıyoruz bu yolla da insanlara cevap vermeye. Vermemiz gerektiğini de düşünüyoruz. Çünkü böyle cevap verilmediği zaman bir takım insanların o cevaplardan mahrum kalacağını biliyoruz. Bu sefer başka arayışlara girilecek belki de Din İşleri Yüksek Kurulu kadar bu işin üzerinde ciddi olarak duramayan, bu kadar meseleleri tahkik edemeyen birtakım mercilere başvurmak suretiyle dini bilgilenme ihtiyacı giderilmeye çalışılacaktır. Bunun için Din İşleri Yüksek Kurulu’nun ciddi bir şekilde elektronik ortamda da cevaplarını vermesinin, halkımızın bu yolla Din İşleri Yüksek Kuruluna ulaşması ve cevaplarını almasının önemli olduğunu düşünüyoruz.
Gönlümüz milletimizin müftülüklere gitmesini, sürekli müftülük ile iletişim içinde olmasını çok arzu ediyor. Müftü zaten fetva veren insan demektir malum. Müftülük çok önemli bir unvan, önemli bir kurumdur. Küçük yerlerde mesela ilçelerimizde belki bu faaliyet etkin bir şekilde işliyor. Halkımızın Müftü beye uğrayıp hem ona sorusunu sorup hem bu vesile ile onu bir ziyaret edip cevabını alması son derece arzu ettiğimiz bir husustur. Halkımızın bu yolla dini bilgilenme ihtiyacını karşılaması son derece önemlidir. Bunu öncelemekle birlikte elektronik ortamda din hizmeti verilmesi ve gençlerimizin bundan istifade etmesi gerektiği kanaatindeyim. Üstelik bu imkânın son derece etkin ve verimli bir şekilde hayata geçirilmesine ihtiyaç vardır.
Yakın tarihte yapmayı öngördüğünüz büyük çaplı toplantılar var mı acaba?
Din İşleri Yüksek Kurulunun yılda en az bir defa yaptığı güncel dinî meseleler istişare toplantıları oluyor. Güncel dinî meseleler istişare toplantılarında bilhassa en son ortaya çıkmış olan güncel dinî meseleler ele alınıyor. İlahiyat fakültelerinden, Diyanet’in kendi içerisinden, İslam dünyasından büyük âlimlerin iştirak ettiği bu toplantılarda meseleler ilmî bakımdan değerlendiriliyor. Önümüzde bir hicri takvim birliği kongresi var. Bir mani çıkmazsa inşallah Ramazanı şeriften önce gerçekleştireceğiz. Aslında 2013 yılında yapılacaktı ancak İslam dünyasındaki üzücü gelişmeler dolayısıyla bu zamana ertelendi. Gönlümüz arzu ediyor ki ilgili herkes buraya katılsın, astronomi ilminin bu kadar geliştiği bir dönemde hiç olmazsa Müslümanlar bayram sevinçlerini, ibadet günleri ile ilgili sevinçlerini ortak olarak paylaşsınlar.
Önümüzdeki günlerde yapmayı düşündüğünüz başka projeleriniz var mıdır?
Önümüzde bazı projeler var. Faizsiz bankacılık ve iktisadi hususlara ilişkin bir çalışma grubu oluşturulacak inşallah. Bu alanda çalışmalar yapılacak. Muhtelif kesimlere yönelik çeşitli ebatlarda ve muhtevalarda ilmihaller hazırlamayı düşünüyoruz. Mesela bu kapsamda özürlülere yönelik bir ilmihal çalışması var inşallah. Aileye yönelik ilmihal çalışması tamamlanmak üzeredir. İlmihal hep yenilenmesi ve sürekli canlı tutulması gereken bir alandır. Elbette mevcut ilmihallerimizle halkımız şu anda ihtiyaçlarını karşılıyor ama Din İşleri Yüksek Kurulunun bu alandaki çalışmaları devam edecek Allah nasip ederse.
Hocam, malumunuz ülkemiz zor bir süreçten geçiyor, sadece ülkemiz değil İslam dünyasında çok ciddi manada problemler var. Bu çerçevede yaklaşık olarak 130 bini aşkın bir personelimiz var. Bu hiç de küçümsenecek bir rakam değil. Din görevlilerimize, personelimize yönelik ne söylemek istersiniz?
Sorumluluğumuzun çok büyük olduğunu ifade etmek istiyorum en başta. Büyük bir nimet içerisindeyiz. Cenab-ı Hak bize böyle bir nimeti nasip etti. Bir hizmet ordusuyuz. Zaman zaman şu ifadeyi görevlilerimizle yaptığımız toplantılarda çeşitli vesilelerle hep ifade etmeyi bir vazife olarak telakki ettiğim için sık sık gündeme getiriyorum: Peygamber Efendimizin Veda Hutbesi’nde hitap ettiği sayıdan daha fazla bir sayıya ulaştık. Ki o topluluk İslam’ın nurunu tüm dünyaya taşımış idi. Biz ondan daha fazla bir sayıya sahibiz şu anda imkânlarımız da çok daha geniş Allah’a hamdolsun. Bu imkânımızı iyi değerlendirmemiz gerekiyor. İnsanlığın İslam’ın nuruna ihtiyacı var. Dünyayı defalarca yok edebilecek silahlar üretenler insanlığa huzur getiremez. İnsanların İslam’ın rahmetine ihtiyacı var. Bu rahmeti kim taşıyacak? Bu rahmeti en başta işte bizim görevlilerimizin taşıması gerekiyor. Bir hizmet seferberliğine çok ihtiyacımız var. Az önce sizin ifade buyurduğunuz gibi milletimiz çok zor bir süreçten geçiyor. Yani birtakım zihinsel, zihni kopuşlarla karşı karşıya kalmış vaziyetteyiz. Bu zihni kopuşları önleyecek olan yine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çalışanlarıdır. Çünkü milletimizle bütünleşmiş olan, milletimizle iç içe yaşayan mihrapta, minberde, halkın cenazesinde, düğününde, nişanında, hüznünde, sevincinde milletimizle birlikte olan görevlilerimizdir. Dolayısıyla görevlilerimizin muhakkak surette büyük bir özveri ile çalışması gerekiyor. Şu tabiri kullanıyoruz zaman zaman: Din görevlisi değil din gönüllüsü. Din gönüllüsü olarak bir adanmışlık ruhuyla çalışmamız gerekiyor. Buna son derece ihtiyacımız var. Zaten din hizmeti ancak adanmışlık ruhuyla gerçekleştirilebilecek bir hizmettir. Maddi beklentiler olduğu zaman kesinlikle din hizmeti sonuç vermez. Çünkü bu hizmetler hep peygamberlerin dilinde ifade edildiği şekilde “Benim mükâfatım ancak Allah’a aittir” diye yola çıkmayı gerektiren hizmetlerdir. İhlas, samimiyet ister. Samimiyeti kuşanmadan yola çıkarsak çalışmalarımızdan hem dünyada beklediğimiz neticeler itibariyle hem de sevap ve ahiret kazanımları açısından önemli bir şey elde etmiş olmayız. Bu bakımdan ‘Allah Teala benim yaptığım çalışmayı biliyor, O’nun bilmesi yeterlidir, bir başkası takdir etmiş etmemiş, değerlendirmiş, değerlendirmemiş önemli değil’ anlayışı ile hareket etmek durumundayız.
Efendim ben şöyle çalışmalar yaptım da çalışmalar takdir edilmedi anlayışına kaymaya başladığımız andan itibaren ihlasımızı kaybederiz. O zaman da yaptığımız çalışmanın hiçbir kıymeti kalmaz. İslam âlimlerinin bize ifade ettiği şöyle bir ilke vardır: İhlaslı olarak bir kişiye yönelik olarak yaptığınız bir hizmet bazen milyonlarca insana yapacağımız bir hizmete denk olabilir. Milyonlarca insana vermeye çalıştığınız bir hizmet de eğer ihlassız ise o bir insana vereceğiniz hizmete denk olmaz. Neticeleri halk etmek Cenab-ı Allah’a aittir. Bu bakımdan biz neticeyi Cenab-ı Hakk’a bırakmalıyız. İslam’ın rahmetini insanlığa taşımak için çalışmalıyız. Bu rahmete tüm insanlığın çok ihtiyacı vardır.
Hocam, 3 Mart 1924 malum Başkanlığımızın kuruluşu. 92. yılını kutladığımız bu yılda son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?
Dünyada aslında din hizmetlerini yürüten çok çeşitli kuruluşlar bulunmaktadır. Fakat pek çok kuruluştan farklı olarak -Allah’a hamdolsun- Türkiye’de oldukça sistemli ve düzenli din hizmeti sunan bir kurumumuz vardır. İslam dünyasında bu kadar yaygın ve sistemli din hizmeti sunan kuruluşlar pek yoktur. Bir devlet ve millet kurumu olarak Diyanet İşleri Başkanlığının bu hizmetleri son derece önemlidir. Çünkü kurumumuz milletimizi birleştiriyor, bütünleştiriyor, bir araya getiriyor. Bazı İslam ülkelerinde din hizmetleri özel teşebbüslerle yürütüldüğü için camiler bölünmüş vaziyette, falanın camii, filanın camii gibi. Bir zaman Avrupa’da biz de bunu yaşadık. Bunlar son derece üzücüdür. Hâlbuki cami Müslümanları bir araya getirmesi gereken birleştirici kurumdur. Diyanet İşleri Başkanlığı, İslam’ın birleştirici mesajını herkesi kuşatacak şekilde, hiç kimseyi bu hizmetin dışında tutmadan ulaştırabilen önemli bir kurumdur. Eksiklerimiz olabilir. Bu eksikleri gidermek için çabalamamız gerekiyor. İyi niyetle yapılan eleştirileri ve tenkitleri de göz önünde bulundurmak suretiyle eksikliklerimizi telafi etmeliyiz. İnsan aynaya baktığı zaman eğer ayna iyi bir aynaysa yüzündeki isi pası gösterir ve onu temizleme fırsatı verir. İyi niyetle yapılan eleştiriyi böyle değerlendiriyorum ben. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in bir hadis-i şerifinden hareketle bunu söyledim: “Mümin müminin aynasıdır.” İyi niyetli eleştirileri böyle karşılayarak çalışmalarımızı devam ettirmemiz gerekiyor. Şunu ifade etmek istiyorum bu vesileyle, Allah’a hamdolsun büyük bir nimet içindeyiz. Milletimiz için de Diyanet İşleri Başkanlığının varlığı bir nimettir. Çünkü herkesi kucaklayan bir hizmet yapısıyla hareket etmektedir Başkanlığımız. Kanuni görevimiz, asla siyasi endişelerle hareket etmemektir. Siyasi yelpazenin bir ucundan diğer ucuna kadar milletimizin her bir ferdini kuşatmak suretiyle bütün millete hizmet etmek, hiç kimseyi bu hizmetin dışında bırakmamak temel vazifemizdir. Hiç kimsenin camiye giderken ayağı geri gitmemelidir. Herkes imama giderken, vaize, müftüye giderken koşarak, sevinerek gitmelidir. Gönlümüzdeki model din gönüllüsü tipi şöyle olmalıdır: Bulunduğu yerde başına bir sıkıntı gelenin, bir derdi olanın ilk başvurabileceği kişi… Gerek imam hatip gerek vaiz gerek Kur’an kursu hocamız, gerek müftü… İnancı düşüncesi ne olursa olsun başına bir dert gelen insanın “Bu derdimi kime anlatayım, kim benim derdime çare olabilir, kiminle istişare edebilirim” dediği zaman ilk aklına gelen kişi eğer görevlimizse orada o görevlimiz hakikaten vazifesini dinî manada yapıyor demektir. Böyle düşünüyorum.
Hocam çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim Allah razı olsun.

Dr. Ekrem KELEŞ

1958 yılında Konya-Seydişehir’de doğan Ekrem Keleş, 1977 yılında Konya İmam-Hatip Lisesini, 1981 yılında da Konya Yüksek İslam Enstitüsünü bitirdi. 1985 yılında Haseki Eğitim Merkezi 4. Dönem Müftüler ve Vaizler İhtisas Kursunu tamamladı. 1988 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Yüksek lisans yaptı. 1994 yılında, “İslam Hukukunun Kaynağı Olarak İcma” adlı teziyle doktorasını Ankara Üniversitesinde tamamlayan Keleş, 1985-2005 yılları arasında Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanlığı yaptı. 2005-2008 yılları arasında Mekke-i Mükerreme’de Din Hizmetleri Ataşeliği görevinde bulundu. 29.08.2008 yılında Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeliğine seçilerek Kurul Başkan Vekilliği görevini sürdürürken, 30.12. 2010 tarihinde Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığına atanan Dr. Keleş, 28.08.2015 tarihinde Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeliğine ve 05.10.2015 tarihinde de Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığına seçildi.