Makale

Hz. Peygamber (s.a.s.)'in eşi Hz. Sevde (r. anha)

Portre

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in eşi
Hz. Sevde (r.anha)

Sevde bint Zemea (r.anha), Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Hz. Hatice (r.anha)’nin vefatından sonra Mekke’de evlendiği ikinci hanımıdır. Hz. Sevde’nin babası Kureyş’in Âmir b. Lüey kolunda Zem’a b. Kays olup annesi ise yine Kureyşli Şemmus binti Kays’dır.

Mekke müşrikleri, açık davetin başlamasından itibaren Hz. Peygamber (s.a.s.)’in tebliğ faaliyetini ve ona tabi olan insanların artmasını engellemeye çalıştılar. Bu baskılardan en çok Rasulüllah (s.a.s.) etkilenmişti. Müşrik liderler aynı zamanda uyguladıkları fiilî baskı ve işkenceler sebebiyle Mekke’yi de ilk Müslümanlar için yaşanmaz hale getirmeye, üstelik onların canlarına kast etmeye başlamışlardı. Ashabının maruz kaldığı psikolojik ve fiziksel zulüm ve işkenceleri engellemeye gücü yetmeyen ve onların ölüm korkusu sebebiyle dinlerini terk etmelerinden endişelenen Allah Rasulü (s.a.s.), özellikle şehirde himayesiz kalan bir kısım müminlerine Habeşistan’a hicret etmeleri tavsiyesinde bulundu. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in teklifi ve talimatı üzerine 615 yılında on bir erkekle dört kadından oluşan ilk hicret kafilesi Habeşistan’a ulaştı. Onların hicret ettikleri ülkede huzur ve güvenlik içinde yaşadıkları bilgisinin alınması üzerine, yaklaşık bir yıl sonra daha yoğun katılımlı olarak 82 erkek ve 18 kadından müteşekkil ikinci bir heyet Habeşistan hicretini gerçekleştirdi. Zem’a’nın kızı Sevde (r.anha) ile kocası, aynı zamanda amcasının oğlu Sekrân b. Amr (r.a.), daha başından beri İslamiyet’i kabul etmiş ve Habeşistan’a birlikte göç etmişlerdi. Bunlar bir müddet Habeşistan’da kaldıktan sonra bazı muhacirlerle birlikte tekrar Mekke’ye döndüler. Dönüşlerinden kısa bir sonra Sekrân Mekke’de öldü. Bu fedakâr ve muhterem kadın kimsesiz bir dul olarak kaldı. Bazı kaynaklarda, Sekrân’ın Habeşistan’da İslam’ı bırakıp Hristiyanlaştığı ve orada öldüğü de belirtilmektedir. İster Habeşistan’da Hristiyan, isterse Mekke’de Müslüman olarak ölmüş olsun, onun dul eşi olan bu muhterem kadın, bizzat ailesinden gördüğü bütün eziyet ve sıkıntılara rağmen dinini muhafaza etmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s.) ilk eşi Hz. Hatice (r.anha)’nin vefatından sonra evini idare edecek, küçük yaştaki çocuklarına bakacak ve kendisini yalnızlıktan kurtarıp teselli edecek bir hanımefendiye ihtiyaç duyunca Sevde (r.anha) ile evlenmeye karar verdi. Hz. Sevde (r.anha) İslam için büyük fedakârlıklarda bulunmuş olan ve bu uğurda Habeşistan’a hicret eden yaşlı ve dul bir kadındı. Allah Rasulü (s.a.s.) dini uğruna yurdunu terk etme fedakârlığını gösteren bu hanım ile evlenmek suretiyle hem öksüz çocuklarına bir anne, hem de muhterem dul bir hanıma bir şeref kazandırmayı düşünmüştür.

Hz. Sevde (r.anha), Allah Rasulü (s.a.s.)’nün yapmış olduğu evlilik teklifini olumlu karşıladı, ancak bu hususta babasından da izin alınması gerektiğini bildirdi. Babası, bu evliliğe muvafakat ettiğini bildirince miladi 620 (hicretten 3 yıl önce) ramazan veya şevval ayında evlilik gerçekleşti. Böylece Rasulüllah (s.a.s.) Hz. Hatice (r.anha)’den sonra ikinci evliliğini yapmış oldu. Hz. Sevde (r.anha)’nin gerçekleştirmiş olduğu bu evliliğe o dönemde henüz Müslüman olmayan kardeşi Abd b. Zem’a şiddetle karşı çıkmıştı. Hatta nikâh esnasında hac yapmakta olan Abd, haccını yarıda keserek geri döner, saçını başını yolarak bu evliliğe razı olmadığını gösterir. Abd b. Zem’a daha sonra İslam dinini kabul edince o gün yaptıklarına pişman olacak ve yaptıklarından çok utanacaktır. Gerçekten de bu evlilik Hz. Sevde (r.anha)’nin yakınlarının ve kabilesinin İslam’a ve Müslümanlara ısınmalarına vesile olmuş, onun sayesinde ailesinden pek çok kişi Müslüman olmuş, ardından da Medine’ye hicret etmişlerdir.

Mekke halkı ve özellikle Kureyş kabilesi, Hz. Hatice (r.anha)’nin vefatından sonra Rasulüllah (s.a.s.)’ın böyle yaşlı bir dul ile evlenmesini bir türlü anlayamamışlardı. Onun yeni hanımı Hz. Sevde (r.anha) ne zengindi, ne gençti, ne de çok güzeldi. Fakat bütün bunlara rağmen Hz. Peygamber (s.a.s.) onunla evlilik gerçekleştirmişti. Gerçi bu evlilik, bir gönül evliliği değildi. Hz. Sevde (r.anha) de bunu biliyordu. Fakat bu, onun için pek fazla bir mana ifade etmiyordu. Yeter ki ismi müminlerin anneleri arasında bulunsun ve peygamber hanımı olarak bilinsin, bu onun için elde edilebilecek en büyük şerefti. Sekrân’ın dul hanımı olmaktansa Rasulüllah (s.a.s.)’ın hanımı olmak unun için gerçekten bahtiyarlıktı. Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’in Hz. Sevde (r.anha)’den çocukları olmadı. Fakat o, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in öksüz çocuklarına öz anneleriymiş gibi bakıp, şefkat gösterdi.

Hz. Sevde (r.anha), Peygamberimiz (s.a.s.)’e karşı çok itaatkâr idi. Ona karşı saygısında hiç kusur etmez, emir ve tavsiyelerini titizlikle yerine getirirdi. Her yerde Allah Rasulü (s.a.s.) ile beraber olmayı ve ona hizmetle şereflenmeyi canla başla isterdi. Ayrıca çok şakacı olup latifeyi severdi. Nitekim birçok kere Peygamberimizi (s.a.s.) şakalarıyla sevindirmiş ve duasını almıştır.

Hz. Sevde (r.anha), Allah Rasulü (s.a.s.)’nün Medine’ye hicret etmesinden bir süre sonra Medine’ye gelmişti. Siyer müellifi İbn Sa’d, bu hadiseyi şöyle anlatır: Hz. Peygamber (s.a.s.) daha Ebu Eyyub el-Ensarî (r.a.)’nin evinde iken Zeyd b. Harise (r.a.) ile Ebu Râfi (r.a.)’e iki deve ile 500 dirhem vererek onları Mekke’ye gönderdi. Onlar da oradan Rasulüllah (s.a.s.)’ın iki kızı Fatıma (r.anha) ve Ümmü Gülsüm (r.anha) ile hanımı Sevde binti Zema’a (r.anha) ve Üsame b. Zeyd (r.a.)’i getirdiler. Sevde (r.anha) validemiz hicretten sonra vefatına kadar Hz. Peygamber (s.a.s.) ile birlikte yaşadı. Yine onunla beraber diğer hanımları gibi, sırası geldiğinde savaşlara iştirak etti. Nitekim o, Uhud savaşına katılarak, savaşta yaralanan birçok Müslümanın yarasını sarmış, onlara su taşımak suretiyle cephe gerisinde çok büyük hizmetler ifa etmiştir. Hz. Sevde (r.anha), Allah Rasulü (s.a.s.) ile Veda Haccı’nda bulunmuş, onun vefatından sonra bir daha hac ve umreye gitmemiştir.

Sevde bint Zema’a, Allah Rasulü (s.a.s.)’nün genç hanımı olan Hz. Aişe (r.anha)’yi kızı gibi sevmiş, ona hep yardımcı olmuştur. Buna karşılık Hz. Aişe (r.anha) de ona karşı muhabbet beslemiştir. Hz. Aişe (r.anha) gelinceye kadar Hz. Peygamber (s.a.s.)’in evini tek başına idare eden bu fedakâr hanım, Hz. Aişe (r.anha)’nin gelmesinden sonra da bütün gücünü bu genç gelinin rahat etmesi için sarfetti. O, daima Hz. Aişe (r.anha) validemize derin bir muhabbet beslerdi.

Hz. Sevde (r.anha) Hz. Ömer (r.a.)’in hilafetinin sonlarında, bazılarında ise hicretin 54. yılında Medine’de vefat etti.

Hz. Sevde (r.anha) dinine son derece bağlı bir hanımdı. Nitekim Hz. Aişe (r.anha) onun hakkında “Kadınlardan en çok kendisine benzemeyi sevip arzuladığım Sevde binti Zem’adır.” demiştir. Hz. Sevde (r.anha)’nin, sadaka vermeyi çok sevdiği rivayet edilir. Nitekim bir defasında Halife Hz. Ömer (r.a.) kendisine bir torba dolusu gümüş dirhem göndermiş, o da hiç bekletmeden bunların kendisine ulaşan miktarın tamamını Allah yolunda harcamıştı. Rivayetlerde onun, kendisine gelen bütün hediyeleri fakirlere verdiği bildirilir. Hz. Sevde (r.anha) sadaka dağıtma konusunda Allah Rasulü (s.a.s.)’nün diğer bir hanımı olan Zeyneb bint Cahş ile âdeta yarışmıştır.

Hz. Sevde (r.anha) Hz. Peygamber (s.a.s.)’den sadece beş hadis nakletmiştir. Bunlardan biri Buharî’nin Sahihi’nde bulunmaktadır. Kendisinden de Abdullah b. Abbas ve Yahya b. Abdullah b. Abdurrahman hadis rivayetinde bulunmuşlardır. Şu hadis Hz. Sevde (r.anha)’den rivayet edilmiştir: “Bir defasında Hz. Peygamber (s.a.s.) efendimizin hanımları bir araya gelip kendisine ilk önce hangisinin kavuşacağını sordular. Allah Rasulü (s.a.s.) onlara “Vefatımdan sonra bana en erken kavuşacak olan, kolu (eli) uzun olandır.” buyurdu. Bunun üzerine hanımları kollarının uzunluklarını ölçmeye başladılar. Ancak Allah Rasulü (s.a.s.)’nün ardından hanımları arasında en çok sadaka veren en cömerti Hz. Zeyneb vefat edince, uzun koldan maksadın cömertlik ve bolca mal dağıtma olduğunu anladık.”