Makale

Sanal dünyanın arenası bilgisayar oyunları

Sanal dünyanın arenası bilgisayar oyunları

Doç. Dr. Mustafa Doğan Karacoşkun
İstanbul Üniv. İlahiyat Fak.
mkaracoskun@hotmail.com


Genel bir kabul olarak, iletişim çağında yaşıyoruz. Çocuklar genellikle, eskiden olduğu gibi ailesi dışında, mahallesinde yahut okulundaki bir iki arkadaşıyla iletişim kurarak sosyalleşme süreci yaşamıyorlar. Artık üç-beş oyuncak ne ki, dünyanın bir ucu ellerinin altında ve her şey klavyenin tuşlarını kullanmakla olup bitiveriyor. Tuşlara dokundukça öyle bir dünya keşfediliyor ki büyülenmemek imkânsız. Şu halde, düz mantıkla bakıldığında, çocuklar bugün eskisinden daha şanslı diyebilmek hiç de zor olmasa gerek. Nitekim bilgisayar ve internet sayesinde daha fazla sosyalleşme tecrübesi yaşayıp daha çok şey bilebiliyorlar küçük yaşlarda. Hem kolay, hem hızlı, hem de en güncel haliyle hemen hemen tüm bilgilere ulaşmak oldukça kolay görünüyor. Üstelik oyun oynama ihtiyaçlarını da, düşüp-kalkma riski olmadan aynı şekilde bilgisayarda giderebiliyorlar.

Bununla birlikte, bizim kuşağın bir hüsnü kuruntusu yahut gizli bir kıskançlığı mıdır bilmem ama iyi olmayan bir şeyler olduğunu da derinden hissediyor gibiyiz. Yeterince bilemiyoruz, bilimsel araştırmalar istatistiki olarak bu durumun yararını mı yoksa zararını mı çok görüyor? Ancak en azından gözlem ve tecrübelerimiz bizi yanıltmıyorsa, değerler, insan ilişkileri vb. hususlarda eskisine oranla daha iyi bir gelişim sürecinde olduğumuz söylenemez. Özellikle çocuklar açısından bakıldığında, sıkça dikkat dağılması, gerçek hayatla sanal dünyanın birbirine karıştırılması, şiddet ve suç oranlarının artması, kalıcı ve derinlikli kitap okuma alışkanlıklarının yerleşememesi ve en çok da bilgisayar ve internetin bir tür bağımlılık yapması sık rastladığımız sorunlar arasında yer almaktadır. Neredeyse çocuğun ve hatta gencin ailesi ve arkadaşlarının ona yetmemesi ve ancak bilgisayarda oyun oynarsa, internete girerse mutlu olacağı görüntüsüne sık rastlanılmaktadır. Bunun sonucunda da, okul başarısızlığı ve okumama isteği, içe kapanıklık ve sinirli, tepkisel davranma artışı gibi davranışsal sorunlar baş gösterebilmektedir. O halde ne yapabiliriz, sorusuna cevap verebilmek de öyle kolay değildir. Ama çocuk ve genç ruhunu tanımaya çalışmak, aslında belki de hepsinden önce insanı anlamaya çalışmak, gerek çocuklarımıza karşı en doğru davranışı belirlemede, gerekse mevcut davranışlarımızı sorgularken kendimizi de gereğinden çok suçlamaya gitmemede bize önemli bir anlayış ve perspektif katabilecektir.

Hiç şüphe yok ki, oyunlar çocuklar için oldukça önemli uğraşlardır. Bazen oyunu bırakıp gelmesini istediğimizde, bizden oyunu tamamlaması için zaman ister ve yeniden çağırmaz isek bir türlü oyundan ayrılmak istemez. Oyunda geliştirdiği hayal gücü, bizim gerçek işlerimiz gibi onu meşgul eder ve oyunu bırakırsa her şeyin alt üst olacağını düşünür. Bilgisayar ve internet oyunları için düşündüğümüzde, olay sadece bir tuşa (pause) basarak mola vermeye bakar çoğunlukla. Gelince de aynen kaldığınız yerden devam etme imkânı bulabilirsiniz. Bu ilk anda bilgisayardaki oyunların bir avantajı gibi gözükebilir. Ancak çocuğun kendi kurup kendi hayalleriyle zenginleştirdiği oyunlarla mukayese edildiğinde, bu oyunların onun çeşitli yeteneklerinin gelişmesini engelleyici yahut sınırlayıcı yönü görülebilecektir. Çünkü oyun gerçekte çocuğun yetenek ve becerilerinin gelişiminde önemli bir etkendir. Tümüyle kendisinin egemen olduğu, riskleri olan ama hayal gücü, mücadele ve yeteneklerini kullanarak üstesinden gelebildiği bir arenadır oyun. Bilgisayar oyunları açısından bakıldığında, çocuğun risk faktörünü aşması bir tuşluk iştir. Ayrıca hayal gücü ve yaratıcılık yetenekleri pek fazla işlemeyebilecektir.

Oyunların bir başka faydalı yönü, çocuğun özellikle anne-baba ile özdeşlik kurma işlevi görmeleridir. Genellikle oyunlarda erkek çocuklar baba, kız çocuklar anne rolü üstlenirler. Bu durumda onların çeşitli davranışları taklit edilerek, oyun kişilik gelişiminde bir tür eğitim işlevi de görür. Oysa bilgisayar oyunlarında böyle bir özdeşlik imkânı olmadığı gibi, oyun kahramanları ile özdeşlik kurulmaktadır. Oyun kahramanları ise bazen çocuğun zihinsel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyebilir. Çocuk gerçekte kendisi bir şeyler yapıyor gözükse de, oyunu kendisi kurup kendisi bozma imkânı olmadığı için ve yapacağı sanal ortamdaki hareketlerin belli sınırları olacağı için özgürlük alanını olancasıyla daraltmaktadır. Oysa yetişkinlerin yönlendirmedikleri bir özgürlük alanı olarak oyunlar, çocuğun zihinsel, psikososyal ve hatta ahlaki gelişimini çok ciddi oranda etkiler.

Oyunların çocuklar açısından önemli işlevlerinden biri, onlar için rahatlatıcı, gerginlikten arındırıcı, kaygılarından kurtarıcı olmasıdır. Çocuk oyun yoluyla sıkıntılarını giderme imkânı da elde ederek rahatlama sağlar. Bu yönüyle oyunlar onlar için bir rehabilitasyon sağlamaktadır. Hele oyunlarında geliştirdikleri hayali yaşantılar onlar için dinamik bir rahatlama mekânizmasıdır. Burada belirtmemiz gereken önemli bir nokta, onların oyunları bir rahatlama, kaygıları giderme amacıyla oynamadıklarıdır. Onlar oyunları doğaçlama bir şekilde sürekli yaptıkları ve yapmak istedikleri bir iş olarak algılarlar. Oyun oynamak, çocuk olmanın bir gereğidir. Bu bağlamda onlar, herhangi bir psikolojik amaç için değil, salt hoşlandıkları için oynarlar. Üstelik oyun oynamaları için herhangi bir sıkıntı içinde olmaları da gerekmez. Ayrıca onlar oyun oynarken öyle dinamik ve üretken hale gelirler ki, arkadaşları ile oynarken yeni öğrenmeler yaşarlar. Arkadaşlarının kullandıkları ve kendilerinin bilmedikleri kelimelere, anlattıkları olaylara dikkat kesilir ve öğrenme çabası içinde olurlar. Yani eğlenirken öğrenir, öğrenirken eğlenirler. Sonuçta da özellikle yaratıcılık yeteneklerini geliştirirler. Bilgisayar oyunlarında ise, çocukların hayallerini sınırlayan ve yaratıcılıklarını geliştirmeye imkân tanımayan kurgular çoğunluktadır. Bu durumda gelişimleri açısından bir şeyler üretme sürecinde sorunlar olabileceği gibi, rahatlama da elde edemeyebilir. Hatta bilgisayar oyunları, çocuklarda sinirlilik ve gerginliklere yol dahi açabilmektedir. Hiç şüphesiz bu durum sadece oyunun içeriğindeki çocuğun hayal dünyası dışında gelişen olaylar nedeniyle değildir. Her şeyden önce fiziksel hareketsizlikler de gerginlik nedeni olarak görülebilir. Sokakta oynayan çocuğun fiziksel enerji boşaltımı ile mukayese edildiğinde, bilgisayar başındaki çocukların, bırakın fiziksel enerji harcayarak rahatlamalarını, yükleme yaparak stres yaşamaları kaçınılmaz gözükmektedir. Hele günümüzün düzensiz ve sağlıksız olduğu uzmanlarca söylenen beslenme alışkanlıkları dikkate alındığında bu hususun önemi daha iyi anlaşılacaktır.

Normal sokak veya ev oyunlarında çocuk her ne kadar hayal gücünü geliştirerek zihnen gerçek hayatın ötesine taşabilse de, gerçek hayattan tümüyle kopmaz. Gerçek hayat ile hayal dünyasını birbirinden ayırt etmekte güçlük çekmez. Hatta bu iki dünya arasında önemli ve anlamlı bağlar oluşturarak oyunlarını oynar. Gerçek hayattan roller edinir, gerçek nesnelerle ilgi hayaller kurar ve kurgular oluşturarak hayalleriyle zenginleştirir. Oysa bilgisayar oyunlarında gerçeklik ile hayaller birbirine karışabilmektedir. Çocuğun zihinsel gelişimi, bilgisayar oyunu ile gerçek hayatı ayırt etmeye yetmemektedir. (Gonca Karayağız Muslu, Bahira Bolışık, Çocuk ve Gençlerde İnternet Kullanımı, (TAF Preventive Medicine Bulletin, 2009: 8(5), 445-450), www. Korhek.com, 8.7.2010.). Çocuklar acıyı, ağrıyı, düşüp kalkmayı dahi bir oyun olarak algılamakta, gerçek hayatta böyle durumlarla karşılaşmayı kabul edemez ve algılayamaz bir zihni yanılgı içine düşebilmektedirler. Yani hayatın gerçeğini de bir oyun ve eğlence gibi görebilmektedirler. Bunun sonucunda dikkat dağılmaları, hareketsizliğin verdiği ağırlık ve zihnî yorgunluk yaşayabilmektedirler. Dolayısıyla çabuk sıkılan, çabuk sinirlenip tepki veren huzursuz kişilik yapıları geliştirmektedirler.

Oyunların önemli özelliklerinden biri de, işbirliği duygusunu geliştirmesidir. Çocuklar, ortak dilleri olan oyunlarda, bazen kavga gibi gözüken tatlı tartışmalara girişseler de, bir şekilde anlaşma yolu bulurlar. Böylece sağladıkları işbirliği önemli bir sosyal davranış olarak onun bu alandaki gelişimine katkı sağlar. Bilgisayar oyunları ise, çocuğu işbirliğinden çok rekabete yönlendirir. Rekabet duygusu da yararlı olmakla birlikte, dengeli ve sağlıklı olmalıdır. İşbirliği-rekabet dengesini kavratabilmelidir. Gerçi bilgisayarlarda işbirliğine açık oyunlar da var gözükmektedir. Ancak bu oyunlarda bile paylaşım nesnesi, oyun materyalleri ve hayallerindeki roller değil, bilgisayardaki oyun ögeleridir. Bu, diğerine oranla hiç şüphesiz çocukların daha edilgen oldukları ve normal oyunlarda bakışma ve temas ederek güçlendirdikleri arkadaşlık ve yakınlıklarını pekiştirici ve odak kılıcı yönü daha az olan bir durumdur. Nitekim çoğunlukla enerjik ve sürekli bir şeyler yapmak isteyen çocukların bir kısmı, aynı anda çok sayıda kişi oynayamayacağı için, bilgisayar oyunlarında edilgen durumda kalarak sadece ekrandaki oyunu seyredebilmektedir.

Oyunlar vasıtasıyla çocuklar, çeşitli roller üstlenerek anne, baba, öğretmen gibi değişik kişilikleri oynarlar. O esnada kendi kişiliklerini de daha iyi tanıma imkânı bulurlar. Yani kendilerini başkalarından ayıran temel kişilik özelliklerini fark ederler. Bu açıdan bakıldığında bilgisayar oyunlarında da çocuklar değişik roller üstlenebilmektedir. Ancak hayal sınırlarından çok, sanal oyunun kuralları onları zorlamakta ve sınırlamaktadır. İstedikleri gibi hayal kurup uygulayamayacaklardır. Ayrıca sanal kahramanlarla kendilerini mukayese edebilmeleri imkânsızdır. Ya onlara benzeme çabası ile gerçeklik algısında sorunlar yaşayacak, yahut oyundaki rollerin gerçeklik olamayacağını idrak ederek, oyunu salt eğlence amacıyla oynayacaklardır. Böylece, normal oyunların çocuğu eğlendirirken eğitme işlevi, bilgisayar oyunlarında gerçekleşmemiş olacaktır.

Oyunlar, çocukların saldırganlık dürtülerini boşaltma aracı olarak da işlev görür. Oyun yoluyla çocuk hayali olarak savaşır, düşmanları öldürür vb. Bilgisayar oyunlarında da bu tür senaryolar çok yaygındır. İlk anda çocuğun saldırganlık dürtüsünü boşaltacağı gibi bir izlenim de verebilir. Ancak hem fiziksel anlamda bir hareketliliğin gerçekleşmemesi tam olarak çocuğu rahatlatmaz; hem de çok yaygın bir oyun konusu olması nedeniyle, özellikle yetiştirilme biçimi açısından şiddete meyilli çocukların gelişiminde olumsuz etkide bulunabilir. Bu da, çocuğun saldırganlık dürtüsünü eğiterek faydalı bir hale dönüştürme yerine, çeşitli olumsuz işlevler görebilmesine zemin oluşturabilecektir. Bu yönüyle bakıldığında, çocuğun ahlaki ve vicdani gelişim sürecinin, bilgisayar oyunları yoluyla eğitilmesi bir yana, sorunlu olabileceği düşünülmektedir.

Oyunlar, özellikle ailede tek çocuk olarak büyüyen, şımarık yetiştirilmiş, paylaşıma kapalı çocuklarda, uyum konusunda onları zorlasa da, olumlu bireysel ve sosyal nitelikler kazandırma aracı olarak işlev görür. Bilgisayar oyunlarında ise bu nitelikler kazanılamadığı gibi, içekapanık ve sosyal paylaşımdan korkan bir kişilik gelişir. Nitekim günümüzde sık rastlanan bir durum olarak, eve gelen misafirlerin yanına bile çıkmak ve görüşmek istemeyen, özgüven ve medeni cesareti eksik bu tür çocuk ve ergenler, ciddi çatışmalar yaşamakta, kendilerini dış dünyaya kapatmayı denemekte ve kaçışı bir çözüm gibi algılamaktadırlar. Üstelik çocuğun dış dünyaya güvenle açılan tek kapısı gibi gözüken bilgisayara aşırı bağımlılık artmaktadır. Bağımlılık, uyum ve sağlıklı toplumsal ve ruhsal gelişme için zaten bir engeldir. Ayrıca bu durum, fiziksel hareketsizliği de arttırarak, dengesiz kilo almayı da getirmekte, çocuk başkalarının kendisini eleştirmesinden korkarak insanlardan daha çok kaçmaktadır. Yani fiziksel olumsuzlukların ruhsal tahribatları arttırıcı işlevi de olabilmektedir. En önemli sonucu da, çocuğun korku ve güvensizliğini arttırarak, yaşıtlarıyla bir araya gelebilme ve arkadaşlık edebilmesini engellemesidir.