Makale

Kanuni Sultan Süleyman Han ve müzehhibül fakir Karamemiyyül hakir

Kanuni Sultan Süleyman Han ve müzehhibül fakir Karamemiyyül hakir


Suzan Çataloluk

Batılılar’ın deyimi ile Muhteşem Süleyman çok adil bir hükümdardır; İlmî gelişmeleri sonuna kadar desteklemektedir. Bütün zamanlarda cihanın hayran olduğu haşmetli bir hükümdardır ama onun çok başka bir özelliği daha vardır: Sultan I. Süleyman aynı zamanda çok iyi bir şairdir. Muhibbi mahlasıyla yazdığı şiirleri kimi zaman sevdaya yöneliktir, kimi zaman Kur’an-ı Kerim’den cevherler taşır, kimi zaman da yüzyılların ötesinden bize hayatın hülasasını hediye eden erdem yükü cevherlerdir.

İşte onun ezeli ve ebedi gayesini yazdığı bir gazelinden iki mısra:
“İmtisal-i cahidû-fi’llah oluptur niyetüm

Din-i İslam’ın mücerred gayretidür gayretüm.” (Dr. Yaşar Yücel – Prof .Dr. Ali Sevim: Klasik Dönemin Üç Hükümdarı Fatih Yavuz Kanuni, sh 217.)

Bugünkü Türkçemiz ile manası:
“Niyetim “Allah aşkıyla savaşın ayetinin (Hacc, 78.) buyruğunu yerine getirmektir. Gayretim sadece İslam dininin gayretidir.” (Yücel - Sevim, a.g.e., sh 217.)

Osmanlı sultanıdır Kanuni, ama aynı zamanda sözün de sultanıdır. Yeri geldiğinde diğer şairlerden daha ilerde olduğunu, onların beğenisini kazandığını söylemekten kendini alamaz:

Husrev ü Hafız ider şi’r-i Muhibbî’ye pesend
Câmi tahsîn ide ger görse bu nazm-ı hasenüm (Çoşkun Ak, “Şair Pâdişâhlar”, Kültür Bakanlığı)

Ama Kanuni’nin şiirlerini topladığı öyle bir eseri vardır ki onun söz ve şiir dünyasının bütün güzelliğini, edebiliğini ve ebediliğini ortaya koyuyor: Muhibbi Divanı.
Kanuni’nin Muhibbi mahlasıyla şiirlerini topladığı bu divanda üç bine yakın şiiri bulunuyor. Muhteşem Süleyman bu şaheserde edebî üslubunu ortaya koyuyor. Şiir diliyle sevdayı, “heyecanı, kahramanlığı” anlatıyor. (Çoşkun Ak , “Muhibbi Divanı, sh. 4.) Şiir iklimiyle düşünce evreninde gezintiyi ve ilahî aşk ile hemhâl olmayı çok güzel bir hâl ile ifade ediyor.

Muhibbi Divanı bir şaheser ve özellikle tezhipleri o zamana kadar Osmanlı’da görülmeyen bir yenilik ve güzelliktedir, olağanüstü bir sanatkârlıkla en ince noktasına kadar ince ince işlenmiştir. Bu enfes tezhiplerle ilgili iki imza vardır: El fakir’ül hakir müzehhib Karamemi ve Müzehhibül Fakir Karamemiyyül Hakir. (Süheyl Ünver: Müzehhib Karamemi, sh 20.)

Pekiyi... Kimdir El fakir’ül hakir müzehhib Karamemi, Müzehhibül Fakir Karamemiyyül Hakir, yani tanınan ismi ile Karamemi?

Türk tezhibinde sözün özüyle müthiş bir dönemeç aldıran, olağanüstü ivme kazandıran Karamemi’den Mustafa Ali Efendi ”Menakıb-ı Hünerveran”da söz ederken şöyle der:

“Şahkulu Nakkaş’ın tilmizi Ekrem ve Sultan Süleyman Han Nakkaşhanesinin üstadı muhteremi müzehhib Karamemi”
Karamemi’nin özel hayatı ile ilgili neredeyse hiçbir bilgi çok. Ama bilinen o ki hikâye, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran ovasında Şah İsmail’i yenip Tebriz’e girmesiyle başlar. Herat okulundan ünlü Behzat’ın öğrencisi olan Şahkulu Tebriz’dedir. Yavuz Tebriz’i alınca Şahkulu’nu Amasya’ya gönderilir.

Ve... Çok büyük bir sanatkâr olan Şahkulu Amasya’da kendini ispat edince İstanbul’da Saray Nakışhanesi’nde vazifelendirilir. Kimi kaynaklara göre aslen Bağdatlı olan bu olağanüstü sanatkâr Osmanlı Sarayına “Saz yolu” üslubunu getirir.

Öğrenci yetiştirmeye başlayan Şahkulu’nun en iyi öğrencisi olan Karamemi yine kimi kaynaklara göre öylesine büyük bir yetenektir ki o döneme ait bütün geleneksel tezhip tavrının dışına çıkar, devrim kabul edilecek tezhiplere imza atar ve yüzyıllar sonrasına, bize kadar ulaşan olağanüstü tarzıyla bütün dünyayı hayran bırakır.

Kanuni bu özel yeteneği elbette keşfedecek, yazdığı divanı ve diğer şiirlerini Karamemi’ye verip tezhibinin yapılmasını ondan ve öğrencilerinden isteyecektir.

Yine bir soru ile konuyu açalım: Nedir Karamemi’yi bu kadar özel kılan? Karamemi’yi özel kılan o zamana kadar gelen ve alışkanlık oluşturan geleneksel tezhip kalıplarından çıkarak, kendine has renk ve yorumlarıyla, çok gerçekçi bir bakış açısıyla tabiatta gördüğü her şeyi soyutlayarak kullanması ve böylece tezhip yapmasıdır.

Saray bahçesinde bulunan laleleri, gülleri, karanfilleri, sümbülleri, hüsnüyusufları, aynısafaları, menekşeleri, neredeyse aklımıza gelecek bütün çiçekleri, çalıları, servileri, çimenleri, yani tabiatta bitki adına, güzellik adına ne gördüyse hepsini tezhip alanına getirip yerleştirmiştir Karamemi.

Bu hal çok yenilikçi bir vaziyettir, iş bu sebeple büyük tartışmalara meydan vermiştir. Ama nadide şaheserler olarak ortaya çıkan bu tezhipler büyük üstat hakkında kıylü kal edenlere cevap teşkil etmiştir.

Bütün bunlara rağmen yüzyıllar geçince unutulan Karamemi, Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in araştırmalarıyla gün yüzüne çıkmıştır. Çok titiz bir araştırmacı olan ve tezhibin yeniden neşv-ü nema bulmasına sebep teşkil eden Ünver’in Muhibbi Divanını anlatırken nasıl pek güzel tespitlerde bulunduğunu onun satırlarından okuyalım:

“Gazellerin, kasidelerin, manzumelerin Muhibbi lakabı ile biten beyitleri etrafında, tıpkı bir ressam itinasıyla çizilmiş zarif şekillerde yapılan süslemeler ise ufaltılmış birer çiçek tablosu gibidir. (Süheyl Ünver: Müzehhib Karamemi, sh 20.)

Yine Karamemi konusunda çok güzel araştırmaları bulunan ve Karamemi’nin yüz yıllar ötesinden en iyi takipçisi olan üstat müzehhibe Gülbün Mesara da Mühibbi Divanı’nındaki tezhipleri şöyle anlatıyor:

“Çiçek motiflerinin, bilhassa güller ve koncaların tabii renklerle çalışıldığı, sap ve yapraklarda ise daha çok altın kullanıldığı görülür. Süsleme çeşitliliği ve zenginliği açısından âdeta bir “motif albümü” nitelendirilebilecek bu müstesna Divan, son sayfasında yer alan “müzehhib el-fakir Karamemi el-Hakir” imzası ile daha da manalandırılmakta ve önem kazanmaktadır... Karamemi, buradaki kompozisyonların en güzelini şahane nüshada da kullanmıştır. Neticede ortaya çıkan yüzlerce desenin tertibi ve renk uyumları, Karamemi sayesinde yepyeni bir ruha bürünen o dönemin Türk zevkini en bariz biçimde ortaya koymaktadır.” (Gülbün Mesara- Şeyda Can: Müzehhib Karamemi, Art Dekor Dergisi, sayı 49, sh 109.)

Biz yine Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’e dönelim: Muhibbi Divanı ve onun ünlü sermüzehhibi ile ilgili olarak şu satırları yazıyor:

“Kanuni’nin divanından müteaddit nüshalar yazdırılmıştır. İşte Karameminin tezhip ettiği bu nüshayı Kanuni vefatından tam bir sene önce 973 Şabanı sonlarında (1566) Topkapı Sarayı Nakışhanesi hattatlarından Mehmet Şerif Güzel bir talik yazmıştır. Karamemi’nin süslediği bu divan 370 (740 sahife) varaktır. Şeker renk, hafif sarımtırak, sarı, hafif pembemtırak, pembe, hafif yeşil ve diğer çeşitli renklerde 16,5x26,3 ebadında kâğıtlara yazılmıştır. Kâğıtların çoğu beyaz ve beyazımtıraktır. Diğer renkler aralarında ve mahdut sayıdadır. Hepsi yumurta akı aharlı ve mührelidir. Memleketimizde yapılmış ve terbiye edilmiş abadilerdendir. Ne pek kalın ne de pek incedir. Esas divan 9x15 ebadı içindedir. Hepsinin altın cetveli vardır. “ (8. Süheyl Ünver: Müzehhib Karamemi, sh 20.)

Bu defa araştırmacı Yıldız Demiriz’den okumaya devam edelim:

“Baş sayfalar, sure başlıkları ve marj gülleri klasik tezhiplidir. Eserin önemi, doğal çiçeklerin kullanımına geçiş döneminin bir örneği olmasındadır. Baş sayfalarda klasik tezhibin rumi, bulut ve benzeri geleneksel motifleri yanısıra, yazılı alanın iki yanında bahar açmış meyva ağacının ilk örnekleri görülür. Doğal çiçeklerin Osmanlı süsleme sanatlarına girişinin bir müjdecisi gibi olan bu motifler, Karamemi’nin eseri olduğunun kanıtıdır.” (Yıldız Demiriz: Osmanlı Kitap Sanatında Doğal Çiçekler)

Yaşadığı dönemde Saray Nakışhanesi sermüzehhibi olarak bir çok öğrenci yetiştiren Karamemi öylesine büyük bir başarı sağlamış ve üslubu o kadar tutulmuştur ki onun o enfes desenleri ve renkleri yüzyıllarca taklit edilmiş neredeyse her alanda kullanılmıştır: Bu olağandışı sanatkârın desenlerini Anadolu’nun keşfedilmedik eski mi eski küçük bir camiinde çiniye işlenmiş olarak görebilirsiniz, döneminin bütün camilerinde Karamemi vardır ve yine devrin bütün kitaplarında onun müstesna desenlerinden ve üslubundan çok hoş görüntüler ve izler bulunmaktadır mutlaka...
Muhibbi Divanı’nın ve daha pek çok eserin tezhiplerini yetiştirdiği talebeleriyle birlikte yapan Karamemi’nin maişeti ile alakalı şu belge dikkati çekiyor:

Topkapı Sarayı Müzesinde arşivinde bulunan 9612 no.lu belgeye göre “Cemaati zerdutlar” ve listesinin başında “Karamemi Nakkaşbaşı’nın yevmiyesi yirmi beş buçuk akçe”dir. (Bkz:Topkapı Sarayı Müzesi arşivi, 9612 no.lu belge.)

O günkü şartlarda bu ancak yeterli bir maaş gibi görünüyor. Ama öyle anlaşılıyor ki Karamemi hayatından çok memnun. Olmasa idi böylesi enfes eserler ortaya çıkmazdı.

Evet, günümüzde tezhiple ünsiyet peyda etmek isteyen her fırçanın ezbere bilmesi lazım gelen, hayatının sanat tarihçilerce tekrar tekrar araştırılması muhakkak olan, insanımıza ve dünyaya tanıtılması şart bulunan ve kendisine “El fakir’ül hakir müzehhib Karamemi ve Müzehhibül Fakir Karamemiyyül Hakir” diyecek kadar mütevazi olup nefsini terbiye eden Karamemi...

Gelmiş geçmiş en büyük cihan padişahı olarak kabul edilen Sultan Süleyman Han ve kendisini “hakir ve fakir” gören sermüzehhibi Karamemi...

İçi adalet için yanan, ilahî aşka müptela âşık şair Muhibbi ve boyun büküp Muhibbi Divanı’nı nakış nakış işleyen Karamemi...

Bizim bildiklerimiz ancak bu kadar... Ümit ederiz ki yeni nesiller araştırılmamış, gün ışığını bekleyen milyonlarca belgede yatan Karamemi hikâyesini bulur ve bize hediye eder.