Makale

Hakkın Rahmani Sesi Vicdan

BAŞYAZI


Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU
Diyanet İşleri Başkanı

Hakkın Rahmani Sesi Vicdan
İyi ve güzel olanı özünde benimsemeye yatkın bir biçimde yaratılmış olan insan, ilahî hitabın muhatabı olmaya layık görülmüş seçkin bir varlıktır. İnsanın varlığına özel bir anlam katan ve onu diğer yaratılmışlardan farklı kılan en önemli özelliklerden birisi hiç kuşkusuz onun vicdan sahibi olmasıdır. Cenab-ı Hakk’ın insanın benliğine yerleştirdiği manevi bir yeti olan vicdan, kişiye düşünce ve davranışlarında sağduyuyu telkin eden ve onu her zaman doğruya yönlendiren bir melekedir. Aynı zamanda vicdan, Allah Rasulü’nün “İyilik, güzel bir ahlaka sahip olmandır. Günah ise içini tırmalayan ve insanların bilmelerini istemediğin şeydir.” (Tirmizi, Zühd, 52) hadisinin de ifade ettiği gibi, kötülükler karşısında âdeta kalkan vazifesi gören bir iç dinamiktir. Bu dinamiğin bir tarafında müminin feraseti, diğer tarafında kaynağını Allah sevgisi ve bilincinden alan samimi düşünce ve eylemler bulunmaktadır.

Allah’ın insanın tabiatına bir meleke olarak yerleştirdiği ve hakkı batıl olandan ayırt etme kabiliyeti olarak değerlendirilebilecek vicdan sayesinde insan, haksızlıklar karşısında hakkın ve adaletin gür sesi olur.

İnsan gönlü, Yüce Yaratıcıyla ve insanlarla olan ilişkilerimizin şekillenmesinde ve onların Allah katındaki değerinin tespitinde önemli bir konuma sahiptir. Kabın içerisinde olanı sızdırması gibi kalbimiz de bizim aynamız ve davranışlarımıza yön veren mihenk taşıdır. Bu itibarla zihni ve gönlü kirlenen insanın söz ve davranışları da doğal olarak kirlilikten eser taşıyacaktır. Buna karşılık zihnini ve gönlünü güzelliklerin süslediği kimsenin sözleri de davranışları da bu erdemler doğrultusunda şekillenecektir. Dolayısıyla insanın yaratılış ve var oluş amacı ile örtüşmeyecek türden olumsuz davranışlar sergilemesinde, kararmış bir vicdanın/gönlün önemli bir etken olduğu açıktır.

Allah Rasulü, en erdemli insan olarak, kalbi tertemiz ve sözleri de doğru olan kişiyi görmekte ve (onun) kalbinin günah, haksızlık, kötülük, kin ve hasetten uzak ve Allah korkusu ile dolu bir kalp olduğunu ifade etmektedir. (İbn Mace, Zühd, 24) Buna göre vicdanlar, insaf, sevgi ve hoşgörü duygularıyla yoğrulduğu ölçüde istikamet bulmakta ve ancak böyle vicdanlar baskı ve şiddet karşısında bile hakkı söylemekten geri durmamaktadır.

İnsanların doğuştan sahip olduğu bu hakkaniyet duygusu, nasıl ferdî vicdanı meydana getiriyorsa, toplumdaki yüksek ahlaki erdemler ve değerler de toplumsal vicdanı oluşturmaktadır. Hem ferdî hem toplumsal vicdanın ahlaki ve dinî değerlerle işlenmesi gerekmektedir. Çünkü bireysel vicdanlara tesir eden de toplumdaki değerler manzumesidir. Hem kişilerin tek tek vicdanları hem de toplumsal vicdan, Allah’ın rahmet sıfatının bir tecellisi olarak, insan onurunun korunması ve hakkaniyet ölçüleri içerisinde hareket edilmesine yönelik önemli bir vazife ifa etmekte, böylece kötü düşünce ve eylemler maşeri vicdanda dışlanmakta ve toplumdan uzaklaşmaktadır. Bu yüzden vicdanları diri tutan söz konusu değerler manzumesinin korunması, insan doğasının iyi ve güzel olan değerleri benimsemesi bakımından son derece önemlidir.

Bu vesileyle vicdanların doğru değer yargıları ve erdemlerle beslendiği bir dünya özlemimizi ifade ederken, kalplerimizin Kur’an’ın aydınlık mesajı ile mamur hâle gelmesini, yüce dinimizin derin ve kuşatıcı mesajıyla gönül ve düşünce dünyamızın her dem taze ve diri tutulmasını temenni ediyorum.