Makale

Bitlis'te Bir Ulu Cami

Bitlis’te Bir
Ulu Cami
Cevat Akkanat

“Vadideki Güzel Şehir”… Bu adlandırma Anadolu’nun güzide şehri Bitlis için kullanılıyor. Bir kaç sebebi olmalı: Güzel ve büyük bir vadi içinde, bir akarsu boyunca kurulması, tarih boyunca pek çok önemli medeniyetin beşiği olması ve gerek tabii, gerekse tarihî değerler bakımından üstün eserleri bünyesinde barındırması…

Bugün Bitlis’te, kendisinde hayat bulan medeniyetlere ait olup da ayakta kalan pek çok kültür varlığı bulunmaktadır. Bu yönüyle diyebiliriz ki Bitlis, keşfedilmeyi bekleyen bir hazinedir. Bu hazinenin içinde Pers, Asur, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinden izler bulunmaktadır.

Bitlis 10. yüzyıldan itibaren atalarımızın önce uğrak yeri olmuş, ardından vatan haline gelmiştir... Bu cümleyi şöyle de söyleyebiliriz: Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu kapıları tamamen açılmış olmakla birlikte, burada tutunmak ve yerleşmek için yarım yüzyıldan fazla bir sürenin geçmesi gerekmiş, nihayet 12. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren Selçuklular ve onlara bağlı büyüklü küçüklü beylikler eliyle Türkler Anadolu’daki köklü kültürel yapılanmalara başlayabilmişlerdir. Bu yapılanmaların temelini ise İslam şehircilik anlayışının esasına bağlı olarak camiler oluşturmaktadır. Şu halde, Anadolu’da Türk cami mimarisinin başlangıcını 12. yüzyıl olarak görebiliriz. Yeri gelmişken, Anadolu’da bu yüzyılda inşa edilmiş ilk camileri de sıralayalım. Bunlar, Büyük Selçuklular’a bağlanan yapılardır: 1. Erzurum Kale Camii (1124-1132), 2. Siirt Ulu Camii (1129), 3. Bitlis Ulu Camii (1150)…
Bitlis Camileri
Söz konusu dönemde Bitlis ve çevresi Artukoğulları Beyliği’nin hâkimiyeti altındadır. Bu yöre Artuklular eliyle İslam medeniyetinin ruhunu taşıyan bir merkez halini almaya başlamıştır…

Bu noktada Bitlis Ulu Camii’nin Anadolu’daki ilk camiler sıralamasındaki yerine özellikle dikkat edilmesi gerekir. Gerçekten de, Ulu Camii’den başlayarak Bitlis, İslam mimari eserleriyle donanmaya başlamıştır. Konumuz itibarıyla biz sadece camilerden bahsedeceğiz. Şu halde geçmişten bugüne, Bitlis’e secdegâhlık yapan mekânlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: Ulu Cami, Kızıl Cami (Kızıl Mescid Camii), Alemdar Camii, Dört Sandık Camii, Aynel Barut (Ayn El Barit-Soğuk Pınar) Camii, Şerefiye Camii ve Külliyesi, Şeyh Hasan Camii, Gökmeydan Camii, Kureyşi Camii, Sultaniye Camii, Taş Camii, Kale Altı Camii, Hatuniye Camii, Kadiri Camii, Gazi Bey Camii, Meydan Camii…

Ulu Camii
Anadolu Selçuklu mimarisinin en eski ve önemli örneklerinden birisi olan Bitlis Ulu Camii, Bitlis Çayı’nın batısında, şehrin merkezinde, çarşı içinde, Gazibey Mahallesi’ndedir.

Bugün Bitlis Ulu Camii ile ilgili tek tereddütlü husus, yapım tarihiyle ilgili belirsizliklerdir. Bu konuda iki görüş vardır. Bunlardan birisi, caminin 1150’de Ebu’l Muzaffer Muhammed tarafından yaptırıldığı şeklindedir. Bu kabulün dayanağı caminin kufî kitabesidir. Halbuki, “Ceddede bina hazel cami el mübarek…” diye başlayan bu kitabe, mekânın yapımıyla değil, tamiriyle alakalıdır. Bu arada işbu tamir kitabesinde adı geçen Ebul Muzaffer Muhammed’in kim olduğu da tartışmalara konu olmuştur. Bazı kaynaklar onu Karahanlılar Beyliği’nin son temsilcisi olarak zikrederken, bazıları da Mervanoğulları’ndan kabul etmektedir. Oktay Aslanapa’nın bu konudaki yaklaşımı ise şöyledir: “…tamir kitabesinde adı geçen Ebul Muzaffer Mehmed bin el Muzaffer bin Reşid’in kim olduğu bilinmiyor. Bu tarihlerde Bitlis’te Dilmaçoğulları hakimdi ve 1143’te ölen Şemseddin Yakut Arslan’ın yerine, Atabek Zengi’nin yanında bulunan kardeşi Fahreddin Devlet Şah getirilerek Emir ilan edilmişti. Sülalenin kurucusu Emir Dilmaçoğlu Mehmet’in soyundan biri olabilir.” Bütün bunlardan sonra diyebiliriz ki, Bitlis Ulu Camii’nin inşası 1150’den önceki yıllara, muhtemelen Büyük Selçuklular’a çıkmaktadır. Ayrıca, caminin söz konusu tamirattan önceki hali ve tamiratla birlikte yapılan muhtemel eklentileri hususları belirsizliğini korumaktadır denilebilir.

Yapım tarihiyle ilgili varsayımlar bir tarafa, bugün daha çok Bitlis Ulu Camii’nin önemli bir mimari gelişmenin başlangıcını oluşturduğu konusu üzerinde durulmaktadır. Düzgün kesme taşla (Ahlat taşıyla) inşa edilen cami, doğu-batı doğrultusunda uzanan enine dikdörtgen planlı bir harime sahiptir. İlk kez bu camide sade bir şekilde ortaya çıkan simetrik ve dengeli bu plan, mihrap önü kubbesi ve sağlam taş mimarisi ile sonraki Artuklu camilerinde gelişerek sürmüştür. Yeri gelmişken Bitlis Ulu Camii’yle benzerlik gösteren bu camilerin, Harput Ulu Camii, Urfa Ulu Camii, Mardin Ulu Camii, Cizre Ulu Camii, Kızıltepe Ulu Camii ve Silvan Ulu Camii olduğunu belirtelim.

Mimari Özellikleri
Caminin dikdörtgen planlı harimi 19.80 x 13.80 m. ölçüsündedir. Bu mekân kıble duvarına paralel iki sıra haçvari paye ile üç sahna ayrılmaktadır. Üstten sivri kemerlerle birbirine bağlanmakta olan payeler, doğu ve batı duvarlarına yarı gömülü olanlarla birlikte toplam on iki adettir. Doğu ve batı duvarlardan bağımsız olan ortadaki payeler (iki dizide dörderden sekiz paye), enine üç nefli ibadet mekânını boylamasına beş bölüm şekline sokmaktadır.

Bu arada, mihrap önündeki kubbeyi taşıyan iki ayak, diğerlerinden farklı olarak daha büyük olup, mihrap önünde kademeler oluşturmaktadır. Buradaki kalın kemerlere oturan pandantifler de kubbeye geçişi sağlamaktadır. Kubbe dışarıdan silindirik bir kasnak üzerinde yükselmekte ve oldukça dikkat çeken konik bir çatı ile son bulmaktadır.


Mekânın mihrap önündeki kubbe dışında kalan kısımları doğu-batı yönünde üç beşik tonozla örtülmüştür. (Son onarımdan önce tonozlar dıştan düz toprak damlı iken, onarım sırasında kurşunla kaplı kırma çatıya dönüştürülmüştür.)

Caminin içi oldukça sade ve bezemesizdir. Harimde mimari kurgu dışında süslemeye yönelik bir ayrıntıya rastlanmaz. Burada sadece ana eksen üzerinde bulunan mihrap, kubbenin yaslandığı kemer ayakları hizasından başlayan kademeli silmelerle anıtsal bir görünüş sergilemektedir. Caminin bu bölümündeki bir diğer özellik de, yarım daire planlı mihrap nişinin, beden duvarını 0,50 m. aşarak dış formda köşeli bir çıkıntı olarak belirmesidir.

Ulu Camii’ni, beden duvarları üzerindeki pencereler aydınlatmaktadır. Yapının doğu cephesinde yuvarlak kemerli üç pencere bulunmaktadır. Fakat burada bir ayrıntıyı belirtmekte fayda var: Bu pencerelerin bulunduğu kısımlar daha önceden yüksek kemerlerle dışarıya açık iken, sonradan örülmüş ve pencere haline getirilmiştir. Caminin güney (kıble) ve kuzey cephelerinde de ikişer adet pencere yer almaktadır. Bu noktada, mihrap önü kubbesinin kasnağında da dört küçük pencerenin bulunduğunu belirtelim.

Caminin kuzeyinde, sonradan eklenmiş olan ve son cemaat yeri işlevini gören bir bölüm yer almaktadır. Harime buradaki üç kapıyla girilmektedir. Ulu Camii’nin yukarıda bahsettiğimiz onarım kitabesi bu kapılardan ortadakinin solunda büyük bir pano şeklinde ve kufî hatla yazılmış haldedir. Bu kapılardan doğudakinin üzerinde ise dört küçük kartuş içine yazılmış ikinci bir kitabe yer almaktadır.

Bitlis’te Beş Minare
Orijinalinde avlusuz olan Bitlis Ulu Camii’nin dikkate değer birimlerinden birisi de minaresidir. Bitlis mimarisi ve şehrin panoramik görüntüsü içinde önemli bir yere sahip olan bu minare, camiye 10 m. uzaklıkta, mevcut avlunun kuzeybatı köşesindedir. Camiden ayrı bir şekilde yükselen Ulu Camii minaresi, caminin asli kuruluşundan daha geç bir devrin eseri olup, kitabesine göre 1492 tarihinde yapılmıştır. Osmanlı mimarisinin seçkin örneklerinden olan minare, düzgün kesme taştan yapılmıştır. Minarenin cami beden duvarı hizasına kadar yükselen kare kesitli bir kaidesi vardır. Bu kaide halat örgüsü motifli bir silme ile tamamlanır. Kalın ve silindirik gövdede ise yatay iki silme kuşak bulunmaktadır. Bitlis Ulu Camii’nin bu minaresi tek şerefelidir. Minare şerefenin altında birbiri izleyen yuvarlak profillerle genişlemekte ve iki sıralı zikzaklarla görkemli bir görünüşe ulaşmaktadır. En üstte ise küçük, taş bir kubbe ile sonuçlanmaktadır.

Ulu Camii minaresinden söz açıp da meşhur Bitlis türküsüne değinmemek olur mu? Oldukça sevilen bu türkünün sadece Ulu Camii minaresi ile değil, şehirdeki toplam beş minareyle ilgisi vardır. Adı üstünde, “Bitlis’te beş minare…”

Madem türkü beş minareden bahsediyor, biz de hemen bu beş minarenin hangi Bitlis camilerine ait olduğunu sıralayalım: Ulu Camii, Gökmeydan Camii, Meydan Camii, Kalealtı Camii ve Şerefiye Camii… Bitlislilerin yaptığı liste böyle…

Peki, bu “Bitlis’te beş minare” türküsünde anlatılan ne? Türküyle ilgili tarihî bir olay şöyle dile getirilir:

Rus işgali sırasında (1916’daki Rus işgali olmalı), Bitlis bir harabe şehir görüntüsü almıştır. Düşmanın şehri terk etmesinden sonra, terk ettikleri evlerine dönmek isteyen bir baba ile oğlu, şehre hâkim Dideban Dağı eteğine gelirler. Baba, şehirde canlı kalıp kalmadığını öğrenmek için oğlunu şehre gönderir. Bir süre sonra geri gelen oğul, babasına şöyle seslenir: “Şehirde sadece beş tane minare ayakta kalmış.” Bu haberi duyan baba kahrından yıkılır. Olduğu yere çökerek bir ağıt yakar:

Bitlis’te beş minare (beri gel oğlan beri gel)
Yüreğim dolu yare (beri gel canan beri gel)
İsterem yanan gelem (beri gel oğlan beri gel)
Cebimde yok beş pare (beri gel canan beri gel)
Tüfeğim dolu saçma (beri gel oğlan beri gel)
Güzelim benden kaçma (beri gel canan beri gel)
Doksan dokuz yaram var (beri gel oğlan beri gel)
Bir yara da sen açma (beri gel canan beri gel)
Ulu Cami’nin Onarımlarına Dair

Bitlis Ulu Cami’nin, 1150 tarihli kitabesinde belirtilenden başka onarımları da vardır. Bunlardan birisi, başka bir kitabede belirtilen 1650 tarihli esaslı yenilemedir. 1916’da Rus işgali sırasında zarar hayli zarar gören cami, 1960’ta da yıldırım düşmesi sonucu hasara uğramıştır. Söz konusu depremde özellikle Ulu Camii minaresinin şerefeden üstteki bölümü yıkılmıştır. En son 1985’te Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılan Ulu Camii, kimi orijinalliklerini kaybetmiştir.