Makale

Gökyüzü ve Merhamet

Gökyüzü ve Merhamet

Rukiye Aydoğdu Demir
Diyanet İşleri Uzmanı

Abdullah b. Amr’dan (r.a.) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Merhamet edene Rahman da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 58.)
Kuş sesleriyle uyanırken biz kendi dünyamıza, her şey olağandışı bir şekilde yolunda giderken, keyfimize diyecek yokken, kendimizi şımartırken, kendimize yatırım yaparken, kendi(liği)mizi muhkem kaleler hâline getirip sadece onun içinde yaşarken, yaşam kalitemizi yükseltip konforumuza konfor katarken, zevkimizi inceltirken, inceliğimizle övünürken, güneş sayısız kez tüm bunların üzerine doğup batarken, çocuklar sessiz sedasız dünyamızı terk etti… Üstelik kimseye hissettirmeden yaptılar bunu. Vicdanlarımızı rahatsız etmemek için ayaklarının ucuna basarak, içimizde uyuttuğumuz duygularımızı uyandırmadan, usulca gidiverdiler. Ve dünyamızdan ayrılan her bir çocukla birlikte, yerle göğü birleştiren milyonlarca görünmez ipten bir tanesi görünmez bir makasla kesiliverdi. Yerle göğü birleştiren iplerin geri kalanı, çocuklarının cansız bedenini kucaklarında taşıyan annelerle birlikte bizi terk etti. Bir kısmı çocuklarıyla birlikte karanlık suların derinliklerine doğru yol alan babalarla birlikte bizi terk etti. Bir kısmı çocuklarla anne babaları arasına dikenli teller çekildiğinde bizi terk etti. Bir kısmı kucağında çocuğuyla birlikte yeryüzünden kovulan, koskoca gezegende kendisine sığınacak bir yer bulamayan babaların gözyaşlarıyla bizi terk etti. Bir kısmı henüz annesinin karnındaki minik bir bebeğin minik bedenine dünyamıza ait bir kurşunun isabet etmesiyle bizi terk etti. Bir kısmı sahilde oynayan çocukların üzerine bombalar yağmaya başlayınca bizi terk etti. Bir kısmı dünyamızın kıyılarına çocuklar vurmaya başlayınca bizi terk etti…
Hâsılı göklerden yeryüzüne uzanan sayısız görünmez ip bir anda görünmez bir makasla kesildi ve yağmurlar dindi. Öyle susuz öyle kurak kalakaldı topraklarımız. Rahmet damlaları yeryüzünde kirleneceklerini düşünmüş olacaklar ki yağmaktan vazgeçtiler üzerimize. Sadece yağmur mu? Göklerle irtibatımızı kestiğimizden beridir yüreklerimiz çorak topraktan daha çelimsiz hale geldi, hiçbir canlıya yer kalmadı üzerinde. Oysa Peygamber (s.a.s.) bu duruma düşmememiz için tüm samimiyetiyle uyarmıştı bizi. Yeryüzündeki rahmeti muhafaza etmediğimizde, yüreğimizi merhametle yeşertmediğimizde, yağmurların bize küseceğini, bereketin bizi terk edeceğini, Rabbimizin rahmetini bizden esirgeyeceğini haber vermişti. Ateşe giden pervaneler gibi üşüşmüştük ateşin etrafına da o bizi tutup engellemişti. Göklere kapılarımızı açmamızı, göklerle irtibatımızı koparmamızı istemiş ve bu şekilde Rahman’ın rahmetine nail olabileceğimize işaret etmişti: “Merhamet edene Rahman da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 58.)
Yerdekilere rahmet ettikçe göğün rahmetinden nasiplenebileceğimizi söylemişti Nebi (s.a.s.) ancak dünyamız o kadar kirliydi ki onun tertemiz sözlerini hayatımıza dâhil edemedik. Merhamet diyordu Nebi (s.a.s.), acıları tatlandırmaktan bahsediyordu, biz acıları yarıştırmayı tercih ettik. Şefkat diyordu Nebi (s.a.s.), can taşıyan her bir varlığa cinsi, kimliği, rengi ne olursa olsun yürekte yer açmaktan bahsediyordu, biz şefkati yalnız biz ve bize benzeyenler için hissetmeyi tercih ettik. Merhamette seçici davranıp sadece bize benzeyenin acısını işittik, başkalarının acısına sağır kalmayı seçtik. Ateşin sadece düştüğü yeri yakması sevindirdi bizi, yanan haneleri söndürmeye gayret etmedik. Düşene el uzatmaktan, başkalarının yarasını sarmaktan çekindik. Kendimizi ötekinin yerine koymayı, ona kendimizmiş gibi bakmayı ve onda kendimizi görmeyi hiç denemedik. Neticede kendimize hapsolduk kaldık. Oysa biz biraz da başkaları ile biz olabiliriz. Kendimiz olabilmek ancak kendimizi aşıp başkalarının dünyasına dâhil olmakla mümkün. O zaman kendimizi yüceltebilir, yüce bir gönle sahip olabiliriz. O zaman ayaklarımız yerden kesilir ve göklerin kapısını aralayabiliriz. Rahman’ın rahmetinden o zaman ümitvar olabiliriz.
- Ne zaman?
- Merhametin sıcaklığını içimizde, başkalarının sorumluluğunu da omuzlarımızda hissettiğimiz zaman.
- Merhametli olmak için onu kalbimizde hissetmek yetmez mi?
- Hayır tabii ki! Merhamet kalbe hapsedilemez.
- Kim söylüyor bunu?
- Kalbin türlü hâllerini, hastalıklarını ve dahi şifasını yazan âlim, kalplerin kâşifi, Gazali.
- Ne diyor peki?
- Merhametli olmak için merhamet duymak, acımak yetmez der Gazali, kalbinde ılıklığını sırtında yükünü hissetmeli insan. İhtiyacını karşılamalı âcizin, yoksulun, mazlumun. Üstelik kendisini rahatlatmak, vicdanını susturmak, acımanın verdiği elemden kendisini kurtarmak için de yapmamalı bunu; muhtacı, çaresizi rahata kavuşturmak olmalı amacı. O zaman kemale erer merhameti.
Hayır, Gazali zorlaştırmamış, elinde merhamet lambasıyla şehrin bütün sokaklarını gezerek bütün bir şehri aydınlatması kolay değildir insanın evet, ancak aydınlanmaya değmez mi? Zordur merhamet etmek, rahatını kaçırır insanın. Gözlerinde yaşlar birikir, boğazı düğümlenir. Merhamet, kişinin başkasının yerine kendisini koyabilmesini gerektirir ve bu bazen insana omuzlarına tonlarca ağırlık koymasından daha zor gelir. Eğer “Allah’ın doyurmadığını biz mi doyuracağız?” (Yasin, 36/47.) diyenlerdenseniz işiniz çok daha zor demektir. Zira ‘insan’ olabilmek zordur. İnsanlığımızdan merhameti çıkardığımızda ise bizden, yeryüzünün en şerefli varlığından geriye seyyar bir suç makinesi, ayaklı bir şiddet ve terör aleti kalır. Acımasızlığı ve saldırganlığı ile hayvanları ürkütür o zaman insan. Merhametli olduğunu zannetse de sadece bir avuntudur onunki. Merhametli olduğunu düşünerek merhametli olunmaz; acıyarak acılara son verilmez. Merhameti bir lütuf gibi sunarak, başkalarının yüzüne hayasızca çarparak da merhametli olunmaz. Ekranların karşısında merhameti kabarıp kabarıp kılını kıpırdatmamak da insanı merhamet sahibi yapmaz. Yorulur sadece, merhamet yorgunluğundan bitap hâle gelir ama sadra şifa olmaz. Yalnızca aynı mahalleyi paylaştığı kimselere değil bütün bir gökkubbeyi paylaştığı varlıklara şefkat gösterebildiğinde şefkatli olabilir ancak insan. O zaman göklerle yerin irtibatının kesilmediğini fark eder. Gökyüzünden yeryüzüne indirilen engin rahmeti o zaman hisseder. Elleri yağmurla ıslanır o zaman…