Makale

Hayatımız Ezanla Başlar, Salâ ile Sona Erer

Hayatımız Ezanla Başlar, Salâ ile Sona Erer

Mehmet Karataş
Malatya Kale Mahmut Dursun Mah.
Camii İmam-Hatibi

Mevsim sonbahardı... Soğuk hava iyiden iyiye kendini hissettiriyordu. Mevsim, tefekkürü ve taakkulü emreden bir dinin mensupları olarak bizleri bir kez daha idrake davet ediyordu. Bir sabah namazı sonrası camimizin müdavimlerinden olan 60-65 yaşlarındaki Ahmet Amca benimle musafaha ettikten sonra hocam dedi ve yutkundu... Âdeta kelimeler boğazına düğümlenmişti. “Vaktiniz var mı?” hocam dedi. Buyrun Ahmet Amca dedim. İmam odasına geçtik. Hocam, nereden nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Ben, anne ve babamı görmedim. Sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumunda büyüdüm. Kaç bayram geldi geçti sayısını da unuttum. Her bayramda annemin ve babamın gelip beni almasını umutla bekledim. Görmediğim ailemin sevgisine hasretimi ekleyerek yollarını gözledim.
Yalnızlığımı, çaresizliğimi, umutsuzluğumu, yenilgimi, savruluşumu her gecenin karanlığında yatağımı üzerime çekerek gözyaşlarıma gömdüm. Hocam, kısaca benim de yaşadığım tüm yetimlerin başlarına gelenler ve maruz kaldıkları durumlar vicdan sahibi her insanın gönlünü burkacak cinsteydi. 18 yaşında kurumdan ayrıldım. Bir vesileyle Almanya’ya çalışmaya gittim. Evlendim ve iki çocuğum olmuştu. İstemediğimiz şekilde eşim üçüncü çocuğumuza hamileydi. Bu çocuğu istemedik. Almanya’da kürtaj yasak olduğu için eşimi Türkiye’ye gönderdim. Eşim kürtaj oldu. Ve arkasından felç kaldı. Nasıl basiretim bağlanmıştı. Yaşadığım onca zorluğu nasıl da unutmuştum. Rızka Yüce Yaradan’ın kefil olduğunu nasıl da düşünememiştim. Kürtajdan iki sene sonra eşim vefat etti. Bunları anlatırken Ahmet Amca’nın gözyaşları hiç durmuyordu. Hocam, ben artık yaşayan bir ölüye dönmüştüm. İki çocuğum da hem yetim, hem de öksüz kalmıştı. Yıllarca kendimi affedemedim. Pişmanlığımın zirvesindeydim. Günahlarıma nasıl tövbe ederdim. Allah (c.c.) beni affeder mi? Ta ki camimizdeki Diyanet dergisindeki ümitsizlikle alakalı yazıyı okuyup da şu ayete rastlayıncaya kadar: “De ki; ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder.” (Zümer, 39/53.)
Hocam, bu ayet beni içine düştüğüm müşkül durumdan çıkardı. Size ve şahsınızda Diyanet dergisinin yayına hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyor ve Allah razı olsun diyorum. Yavaş adımlarla yanımdan uzaklaşıp gitti.
Yıllardır okuduğum Diyanet dergisinin böylesine hayati bir derecede önemli bir görevi üstleneceğini belki de hiç düşünememiştim. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Âl-i İmran, 3/104.)
Değerli, seçkin ve alanında uzman hocalarımızın gönlünden kalemine dökülen Diyanet dergisi yurdumuzun en ücra köşelerine imam-hatiplerimiz vasıtasıyla ulaşmaktadır. İlk olarak biz görevlilerin dinî algılayış biçimini tekrar gözden geçirip daha verimli ve etkin din hizmeti sunmamıza önemli ölçüde katkı sağlamaktadır.
Aylık Dergi’nin ele aldığı konular toplumumuzun da dikkatini celbetmektedir. Özellikle yaşlılar, yetimler, engelliler, hoşgörü anlayışı, toplumsal ahlak gibi... Hayatımız bir ezanla başlayıp, bir sala ile son bulmaktadır. DİB personeli olarak bizler tüm yurttaşlarımızın doğumundan ölümüne kadar olan din hizmetlerini en iyi şekilde yerine getirirken Diyanet Aylık Dergi’nin desteğini her zaman yanı başımızda hissetmişizdir.
Diyanet Dergi’nin nice yanık gönüllere, imana susamış gençlere, ümitle yolları bekleyen yaşlılara, şefkate ve merhamete susamış yetimlere, iyilik perver insanlardan yardım uman engellilere, insanların yüzünden bir tebessüm arayan nice mültecilere işlediği konularla yardımcı olması temennisi ile...