Makale

İnsanın en çetin imtihanı: Mallar ve evlatlar

İnsanın en çetin imtihanı: Mallar ve evlatlar

Dr. Talip Ayar
Çankaya Vaizi

Mallar ve çocuklar imtihan sebebidir
İslam inanç sistemi, insanoğlunun yaratılış amacını “imtihan” kelimesiyle ifade etmektedir. Denemek, sınamak, tecrübe etmek anlamlarına gelen imtihan; İslami literatürde, insanın dünya serüveninde Yaratıcısı tarafından hayır, şer, korku, açlık gibi birçok hususta denenmesi ve iyi-güzel olana eğilimin tespit edilmesidir. Elbette bu çetin sürecin yaşanabilmesi insanın birtakım donanımlara, nimetlere ve imtihan araçlarına sahip olmasını gerekli kılar. Sahip olunan nimetler içerisinde insan için en cezbedici kılınanlar arasında ise mallar ve evlatlar yer almaktadır. (Kehf, 18/46.) Çünkü mallar ve oğullar/evlatlar gücün sembolüdür. (İsra, 17/6.) Kuşkusuz gücün ve gücü sembolize eden malların ve evlatların imtihanı da çetin olacaktır. Verilen irade ehliyeti ile birlikte insanın, doğasında var kılınan arzulara: “Mal ve çocuklarınızın sizin için birer imtihan olduğunu ve büyük mükâfatın Allah katında bulunduğunu biliniz.” (Enfal, 8/28.) uyarısının bulunmasına rağmen yenik düşüp-düşmediği imtihan neticesinde belli olacaktır. Böylece, ileri yaşlara erişilmesine rağmen gönlünde sevgisi hep genç kalan mal (Müslim, Zekât, 114.) ile kaybedilmesi bir felaket olarak değerlendirilen evlat (Buhari, Cenaiz, 32.), insanı müspet veya menfi bir sonuca götürecek en önemli iki imtihan sebebidir.
Mallar ve çocuklar kişiyi Allah’ı anmaktan alıkoymamalıdır
Kişinin kendisini ve sahip olduklarını koruma refleksi insani bir durum olmanın yanı sıra; hayatı, dini, malı, nesli ve aklı muhafaza, dinin korunmasını emrettiği değerler arasında yer almaktadır. Ancak kıymeti hangi ölçüde olursa olsun gerek dinî gerekse insani açıdan korunması gerekenlerin hiçbiri, Yaratıcıya hakkıyla yönelmekten inananı alıkoymamalıdır. Bu çerçevede Kur’an’ın, özellikle mallar ve evlatlar bağlamında ziyana uğramamak için uyarıda bulunması (Münafikun, 63/9.) manidardır. Özellikle mallar ve evlatların altının çizilmesi, imanla başlayan Allah’a yakınlaşmayı, O’na doğru sevgi ve minnettarlığı kesintiye uğraması ihtimalidir. Çünkü asıl sahibe yönelişte eksen kayması olduğu zaman kişi, malının kendisini ebedî kılacağını (Hümeze, 104/3.), ayrıca malının ve evladının kendisini huzura yaklaştırıcı bir unsur (Sebe, 34/36.) olacağını zanneder. Oysaki dünya hayatının gerekleri ile ahiret mutluluğunu itidal çizgisinde tutturabilmek, Allah’a yönelmek ve Allah’a yönelişi tehlikeye ve zarara uğratacak şeylerden korunmaktan geçer. Bu açıdan mallar ve evlatlar sadece süsün ve övünmenin kaynağı olduğunda, imanın önünde büyük bir engel olan büyüklenmeye kişiyi götürecektir.
Mal ve evlat çokluğu övünülecek şey olmamalıdır
Bütün varlıklar belli bir hikmete binaen yaratılmış ve yaratılış kodlarına uygun olarak kendilerine mesuliyetler verilmiştir. Söz konusu hikmet ve mesuliyet çerçevesinde varlıklara yaklaşıldığında, “biçim”den “öz”e doğru bir yolculuk başlayacak ve malın hayatı devam ettirmek için kâfi derecede olması gereken bir meta olduğu, amaç değil araç olduğu anlaşılacaktır. Benzer şekilde evlatların da neslin devamı için olmazsa olmaz olduğu ve neticede hem malların hem de evlatların imtihan için olduğu görülecektir. Ancak bu yolculuğu başlatma cesaretini göstermeksizin sadece biçime, dış forma takılı kalındığında; mal ve evlat itibariyle çokluk, övünme sebebi olacak ve ilahî uyarılara kulak vermemenin azaba çarptırılmaya sebep olmayacağı (Sebe, 34/35.) düşüncesi ortaya çıkacaktır. Oluşan bu davranış ve düşünce tarzı insanı, İslam’ın öngördüğü tevazunun zıddı olan övünmeye götürecektir. Kişi, ister az miktarda isterse çok miktarda olsun, hemen her alanda sahip olduğu mal ve evladı prestij vesilesi görecektir. Hatta bu nimetlere şükredeyim derken, bir usul hatası yaparak belki de mal ve evlat nimetlerinden mahrum kalanları küçümseme cihetine gidecektir. Bu açıdan mal da olsa evlat da olsa, hiçbir şey hiçbir kimseyi, bir başkasına karşı övünmeye, üstünlük taslamaya sevk etmemelidir. (Müslim, Cennet, 64.)
Bütün bu değerlendirmelerden malların ve evlatların arzu edilmemesi gereken değerler olduğu da anlaşılmamalıdır. Malını hak yolda harcayana gıpta edileceği (Buhari, İlim, 15.), evladın hayırlısının ebeveyne faydasının kesilmeyeceği (Müslim, Vasiyyet, 14.) aşikârdır. Mal kazanmak, mal ve evlat idare ve terbiyesiyle uğraşmak yerilen bir durum değildir. Sonuç itibariyle dünya serüvenindeki imtihanda dikkat edilmesi gereken; bütün bunların kişiye Allah’ı unutturmamasıdır. Ayrıca sahip olunanların sadece insanın kendi bilgi ve kuvvetinin ürünü olmadığının, aynı zamanda ilahî bir bağış olduğunun da hatırdan çıkarılmamasıdır.