Makale

Hak ve menfaat ihlali

Hak ve menfaat ihlali
Ahmet Bensiz

İdare, kamu hizmetlerini yürütebilmek için kendisine hukuki düzenlemelerle tanınmış olan yetkileri kullanmaktadır. Ancak bu yetkileri kullanarak kamu hizmetini yürütürken tesis ettiği işlemler ve yaptığı eylemlerle kimi durumlarda hukuk kurallarına aykırı hareket etmekte, idare edilenlerin hak ve menfaatlerini haleldar edebilmektedir. İşte idarenin hukuk kurallarına uymasını sağlamak için idarenin yargısal denetimi, hukuk devleti ilkesini kabul etmiş ülkemizde Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemeleri tarafından yerine getirilir.
İdare hukukunda dava türleri genel olarak, iptal davaları ve tam yargı davalarıdır. İptal davaları, idarenin hukuka uygunluğunu sağlayan yollar olup, bu yolla idarenin hukuka açıkça aykırı işlemleri iptal edilmektedir. Menfaati ihlal edilen hemen herkese dava hakkı tanınmaktadır. İptal davaları tamamen idari yargıya özgü bir dava türü olup, sonuçlarından ilgili olan herkes yararlanabilmektedir.
İptal davalarında menfaat ihlali söz, konusu olup, menfaat ihlali kavramı 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinin 1. fıkrası (a) bendinde yer almaktadır. Buna göre “idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar” iptal davası olarak belirtilmiştir.
Menfaat kelimesinin terimsel karşılığı, yarar, çıkar, kârdır. (Prof. Ejder Yılmaz-Hukuk Rehberi.) Menfaat kavramının anlamını açıklayan en önemli içtihatlardan birisi de, Anayasa Mahkemesinin, “menfaat, davacı ile iptalini istediği idari işlem arasındaki bağı, ilgiyi anlatır. İdari işlem ile dava açan kişi arasında meşru, güncel ve ciddî bir ilişki söz konusu ise davada menfaat bağı bulunduğu kabul edilmektedir. Bunun dışında öznel (sübjektif) bir hakkın ihlâl edilmesi koşulu araştırılmaz.” şeklindeki kararıdır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İptal ve Tam Yargı Davaları” başlıklı 12. maddesinde “İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi, ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri” hüküm altına alınmıştır.
Anılan kanunun 13. maddesinde ise idari eylemlerde hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce idareye başvurma hakkı düzenlenmiş olup, idare tarafından isteğin kısmen veya tamamen reddi durumunda tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içerisinde dava açma hakkı tanınmaktadır.
İptal davalarının konusu idari işlemlerdir. Dolayısıyla iptal davaları ancak idari (yönetsel) işlemlere karşı açılabilir. İdarenin hukuksal işlemleri, birel işlemler olabileceği gibi düzenleyici işlemler de olabilir.
İdare, her zaman sürekli, soyut, nesnel ve herkes için geçerli, genel hükümler içeren, uyulması zorunlu hukuksal işlemler yapar ve bunlara ‘idarenin düzenleyici işlemleri’ denir.” (İsmet GİRİTLİ, Pertev BİLGEN, Tayfun AKGÜNER, İdare Hukuku, İstanbul 1998, Der Yayınları, s.142.) idare, düzenleyici işlemlerle kurallar (normlar) koyar. Örneğin atama, görevde yükselme, sınav vb. yönetmelikler bu tür düzenleyici işlemlerdir. Tüzük, yönetmelik ve kanun hükmünde kararnamelerin (düzenleyici işlemler) vb. hükümlerinin bir kişi ya da kuruma uygulanmasına ise “birel işlem” denir.
İptal davasında medeni haklardan yararlanma yeteneğine haiz olan gerçek kişiler ile özel ve kamu tüzel kişilerinin de dava açma yeteneği bulunmaktadır. Bir kişinin iptal davası açabilmesi için iptalini istediği karar ile bir ilişkisinin bulunması yeterlidir. (Gözübüyük, A.Ş., a.g.e., s. 274.) Burada etkilenen çıkar; maddi olabileceği gibi manevi de olabilir. Yasal olmalıdır. Kişiyi doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemelidir.
İptal davası sonucu mahkemece verilen iptal kararı idari işlemin yerindeliğinin denetlenmesi değildir. İdari yargı yeri bir üst makam işlevi görmez, yalnızca işlemin hukuka aykırılığı nedeniyle iptaline karar verir.
İptal davası sonucunda hukuka aykırı işlem iptal edilir. İptal edilen işlemin yerine uygun olan işlemin yapılması yönünde (yerindelik) karar verilemez. Bu özelliğe Anayasada kısaca ’İdari işlem niteliğinde yargı kararı verilemez.’ denilmektedir.
İptal davası sonucu işlemin iptali ile idari işlem ortadan kalkar ve bu sonuçtan yalnızca iptal davasını açan değil herkes yararlanır. İptal kararı objektif niteliktedir.
İptal davası tam yargı davalarından farklıdır. Tam yargı davası açabilmek için bir hakkın ihlal edilmiş olması ön şart olarak aranırken iptal davasında bir menfaatin ihlali yeterli sayılmaktadır.
İptal kararı sonucunda idari işlem yapıldığı ilk tarihten itibaren ortadan kalkar. İptal Kararları geriye yürümekte ve böylece idari işlem baştan itibaren hiç yapılmamış sayılmaktadır. Karara konu idari işlem ve bu işlemin doğurduğu hukuksal sonuçlar iptal kararı üzerine ortadan kalkar. İptal edilen karar ister genel ister bireysel nitelikte olsun her şeyden evvel davanın taraflarını (davalı idareyi, devleti ve ilgili kişiler) bağlar. İptal kararlarının üçüncü kişileri etkileyebilmesi için genel nitelikte olması gerekmektedir. Bu şekilde verilmiş iptal kararı ile idari karar ortadan kalkmış olacağı için bu kararla ilgili olan herkes bundan yararlanır. Örneğin, bir sınavın geneline yönelik verilen iptal kararından davacının yanı sıra dava açmamış diğer kişiler de yararlanır.
Devlet kurumlarının iş ve işlemlerini yaptığı sırada idari iş ve işlemlerden, idari eylemlerden dolayı zarara uğrayan kimselerin açtıkları davaya Tam Yargı Davası denir.
Tam Yargı Davaları medeni hukuktaki tazminat davaları ile benzerlik gösterir, idarenin kusura dayanan veya kusursuz sorumluluğu söz konusudur, zarar idarenin işlem ve eyleminden doğmuş ise idarenin sorumlu olması için kusur gerekmez.
Bir hakkın yerine getirilmesi, eski hale iade veya zararın tazmini Tam Yargı Davasının konusunu oluşturur. Tam yargı davası iptal davası ile birlikte açılabileceği gibi iptal davasının sonucuna göre tek başına da açılabilir.
Ayrıca, mahkeme kararı, geciktirilmeden idare tarafından yerine getirilmek zorundadır. Anayasanın 138’inci maddesinde “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” denilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28 inci maddesinde “1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. …” hükmü bulunmakta olup, yargı kararlarının uygulanması gerek Anayasa, gerek idare ve ceza hukukunda güvence altına alınmıştır.
Öte yandan yargı kararının uygulanmaması ceza hukuku açısından da suç oluşturmakta ve kararı uygulamayan kamu görevlileri aleyhine cezai takibat yapılmaktadır.
Burada kamu personeli olarak hizmet veren kurum çalışanlarının hak ve menfaatleri idare tarafından ihlal edildiğinde, idarenin işlem ve eylemlerini iptal ettirme ve tazminat talep edebilmenin hukuki sürecini kısaca ifade etmeye çalıştık. Faydalı olmak temennisiyle…