Makale

İhmal ettiğimiz bakir topraklar “İslami çocuk edebiyatı”

İhmal ettiğimiz bakir topraklar “İslami çocuk edebiyatı”

Asiye Yerebatmaz
Çocuk, dünya hayatının süsü (Kehf, 18/46.), ahiret azığımız. Çocuk, nice peygamberin ortak duası (Bakara, 2/128; Âl-i İmran, 3/35, 38; İbrahim, 14/35, 40.), gönle konulan eşsiz muhabbet. Omuzlayabilen için cennet vesilesi, değerini takdir edene kapanmaz ecir kapısı. İman sahibi olduktan sonra insana yeryüzünde verilen en büyük nimet. Yalnız nimet mi? En büyük sorumluluk, bir o kadar da külfet. Hiç görülmüş müdür kıymetli bir mücevherin alelade ortaya atıldığı, kendi başına bırakıldığı. Ya çocuk? Yeryüzünün hangi incisi, mercanı, zümrüdü, yakutu onun saçının bir teline denktir? Dünyalık hangi iş, hangi endişe ve telaş hasta bir çocuğun başında bekleyen anne babanın kalp sızısına eştir? Hangi mutluluk ve sevinç çocuğun yüzündeki bir tebessüme bedeldir?
Allah Teala kullarının gönlüne çocuk sevgisini koymakla kalmamış onun en güzel şekilde yetiştirilip kıyametin ateşinden korunmasını (Tahrim, 66/6.) da emretmiştir. Nahl suresinde buyrulduğu üzere insan dünyaya hiçbir şey bilmez hâlde gönderilir. (Nahl, 16/78.) Ebeveynin görevi çocuğu hayata hazırlamak, onun dünya ve ahiret hayatını mamur edecek eğitim ve terbiyeyi çocuğa vermek ve bu gayret içinde olurken de çocuğun fıtratını korumaktır. Çünkü peygamber (s.a.s.) her doğan çocuğun fıtrat üzere doğduğunu anne babanın çocuğu Yahudi, Hristiyan yahut Mecusi yaptığını (Buhari, Cenaiz, 80, 93; Müslim, Kader, 22; Muvatta, Cenaiz, 52.) bizlere söylemiştir. Yani bizlere düşen zaten İslam üzere doğan çocuğun bu fıtri yönelimini ona vereceğimiz terbiye ve göstereceğimiz (Metin Karabaşoğlu, Çocuğu Kim Müslüman Yapar? http://www.cocukaile.net/cocugu-kim-musluman-yapar/) örneklik ile korumaktır.
Şimdi, çocuğun bir nimet aynı zamanda da sorumluluk ve imtihan vesilesi olduğunun bilincinde olan anne babalar, omuzlarındaki yükü bir an bile bırakmayı düşünmeden yola koyulmalıdır. Hz. Muhammed (s.a.s.)’in “Ben kıyamet günü ümmetimin çokluğu ile övüneceğim.” (Ebu Davud, Nikâh, 4, (2050); Nesai, Nikâh 11, (6, 65-66.) dediği ümmete bir fert daha eklemenin gayreti ile günlerini gecelerine katmalıdır.
Varlığı bu kadar kıymetli ve mühim olan çocuk cüssesine bakılıp küçümsenmemeli, çocuğa dair her şey büyük bir titizlikle ele alınmalıdır. Çocuğun bedenî gelişiminin sağlıklı olması için gösterilen dikkatin kat be kat fazlası onun ruhi gelişimi için sergilenmelidir. Çocuğun eğitiminde istifade edilen küçücük bir masal kitabından, izlediği çizgi filme kadar her şeye aynı titiz gözle bakılmalıdır. Çünkü çocukluk bir insanın karakterinin tüm nüvelerinin oluştuğu, hayatının en unutulmaz devresidir. Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) “Çocuklukta öğrenilen şeyler taş üzerine demir çivi ile işlenen nakış gibidir.” (Heysemi, 1, 125.) buyurarak bu sırra işaret etmiş olsa gerek.
Çocuklukta görselliğin ve hayal gücünün, masal, şiir ve tekerleme gibi edebî ürünlerin yeri bugün herkesçe malum iken çocuk edebiyatını es geçmek, bu alanda dünya ve ahiret saadetimiz olan çocuklarımızı yalnız bırakmak, biz Müslümanların yapacağı en son işlerden olmalıdır. Bu meyanda başlıkta zikrettiğimiz İslami çocuk edebiyatına gelirsek, esasında Müslüman’ın hayatında İslami olan ve olmayan diye bir ayrım yoktur. Müminin hayatı zaten her yönü ile İslam’la donanmıştır. Lakin modern algı türlü hilelerle bu tabiri dilimize sokmuş farkında olmadan hayatımızı parselleyivermiştir. İslami çocuk edebiyatından bizim kastımız çocuğun Allah’ın rızasına uygun biçimde yetişmesine yardım edecek çocuğa yönelik her türlü edebî malzemeye işaret etmektir.
“Beyanda sihir vardır.” (Ebu Davud, Edeb, 95, 5011; Tirmizi, Edeb, 63, 2848.) buyuran Hz. Muhammed (s.a.s.)’in sözleri bizlere çocukların eğitimi hususuna ışık tutmalı, edebiyatın bu gücü çocukların yetiştirilmesinde ihmal edilmemelidir. Fakat nasıl bir edebiyat? Her toplumda çocuk algısının ve çocuğa verilen değerin farklı olduğunu, toplumlarda edebiyatın da bu algıya göre şekillendiğini düşünürsek tercüme faaliyetlerinin bizi amacımıza (salih evlat) ulaştırmada yeterli olmayacağını hatta kimi zaman zararlı bile olabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Zarar mı? Evet; zarar. Bir masal yahut küçücük bir şiir, üç beş sayfalık bir hikâye nasıl zararlı olabilir diye düşünenler iletişimin bunca gelişmediği zamanlarda Batıyı kendileri ile tanıdığımız kitapları bir düşünsünler ne dersiniz? Bu sebeple kolları sıvayıp bize ait olanın yetişmesinde bize ait olan kaynaklardan (başta Kur’an ve sünnet) yola çıkarak çocuklarımız için azim ve gayretle yazmamız gerekmektedir.
Bu alanda yazacak olan kişi “İslam’a göre çocuk edebiyatı nasıl olmalıdır?” sorusunu kendine sormakla işe başlamalıdır. Hz. Muhammed’in çocuk eğitiminden, bu konudaki tembih ve ikazlarından yola çıkılarak cevaplanacak bu sorunun ardından “Çocuk edebiyatında amacımız nedir?” sorusu gündeme gelmelidir. Maddi kaygıların ön plana çıktığı eserler İslam’ın temel ilkelerinden dahi bahsetse şüphesiz minik yüreklere tesir edemeyecektir.
Edebî türler arasında şiir, doruk noktası olarak görülse de tüm bunlardan sonra çocuk edebiyatının şiirden geri kalır olmadığını anlamak zor olmasa gerek. Kalemini çoğu zaman çocuklardan yana kullanan Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi “Çocuklar için yazmak çocukça bir iş değildir.” (Cahit Zarifoğlu, Konuşmalar, s: 125.) Bunun yanında kolay bir iş de değildir. Öyle olsaydı bugün elimizde İslami çocuk edebiyatı adına biriken eser sayısı kat kat fazla olurdu. Lakin işin zorluğu bizi korkutmamalıdır. Yazmak dert sahibi olmaksa çocuklardan yana bir derdi gönlünde taşıyan kalem erbabına burada büyük iş düşmektedir. Yalnız onlara mı? Hayatını bir kalemin gölgesinde geçirmeye niyet edip besmele çekmiş bu yolun genç fedaileri de çaba sarf etmeli, en azından bu türün üstatlarını yakından takip etmekle kendilerine bir yol açmalıdırlar.