Makale

Ezan ve Dinî Musiki

Ezan ve Dinî Musiki

Prof. Dr. Mehmet Demirci
Dokuz Eylül Üniv. İlâhiyat Fak.

Eskilerin söyleyişiyle ezan “şeâir-i İslâm”dandır, yani Müslümanlığın başlıca alâmet ve işaretlerinden biridir. Ezan, namaz vakitlerini bildirmek üzere Medine döneminde belirlendi. Hicretin birinci yılından itibaren okunmaya başlandı.

Ezan, Hz. Muhammed’in peygamberliğine inanmayı, namaza ve kurtuluşa çağırmayı ifade eden sözleri ihtiva eder. Fakat onun etrafında, sözlerinin şeklini aşan bir büyük anlam dünyası oluştuğu görülür. Akif’in mısralarında bu dünyadan esintiler vardır:

“Bu ezanlar ki şehâdetleri dinin temeli/Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.”
Ezan, Müslümanları namaza çağırma nidası olmanın ötesinde önemli bir anlam kazanmıştır. Dinimizin, milliyetimizin, istiklâlimizin, zaferlerimizin, sanatlarımızın bir muharrik gücü ve sembolü haline gelmiştir. Bayrak ve ezan âdeta bağımsızlık timsali olmuştur.

Yahya Kemal, ezanın zihin hayatımızdaki yerine işaret eder:
“Emr-i bülendsin ey ezân-ı Muhammedî/Kâfî değil sadâna cihân-ı Muhammedî.
Gök, nûra garkolur nice yüzbin minareden/Şehbâl açınca rûh-ı revân-ı Muhammedî.
Ervah cümleten görür Allahü Ekber’i/Akseyleyince arşa lisân-ı Muhammedî.”

Ezan okumak için yapılan zarif minareler, millî mimarimizin göklere ser çeken bir uzantısı durumundadır. Dinî musikimizin en yaygın, etkili ve yakıcı nağmelerini ezan okurken ortaya koymuşuzdur. İyi okunan bir ezan gönüllere ferahlık, yüreklere cesaret ve ruhlara güven verir.

Ezanda aranan birinci özellik, güzel sesle okunmasıdır. Din duygusu gibi güzellik duygusu da, insanın yaratılışında mevcuttur. Güzele ve güzelliğe karşı duyulan bu ilgi ve meyil neticesinde çeşitli sanat eserleri ortaya çıkmıştır. Musiki de bunlardan biridir. Bir tarife göre, musiki sesleri kulağa hoş gelecek şekilde düzenlemektir.

Musiki, güzel sanat dalları arasında mühim yer tutar. Hadis-i şerife göre, “Allah güzeldir, güzelliği sever.” (Müslim, İman, 147) Allah’ı en güzel varlık bilen, kâinatı O’nun güzelliğinin tecellisi olarak kabul eden bir inanışın, musikiyi ihmal etmesi düşünülemez.

Hz. Dâvud güzel sesiyle meşhurdur. Kur’an-ı Kerim’de çirkin sesten hoş bir ifade ile söz edilmez: “Seslerin en kötüsü merkeplerin sesidir.” buyrulur. (Lokman, 19) Hz. Peygamber (s.a.s.) güzel sesle Kur’an okuyanları takdir etmiş, Bilâl-i Habeşi’yi özellikle sesi güzel olduğu için müezzin olarak görevlendirmiştir. O, “Kur’an’ı seslerinizle süsleyiniz, güzelleştiriniz.” (Buhari, Tevhid, 52) buyurmuştur.

Mevlânâ Celâleddin şöyle der:
“Hakîmler bu musiki nağmelerini göklerin dönüşünden aldık demişlerdir.”

“Güzel sesi dinlemek âşıklara gıdadır. Çünkü güzel ses dinlemede kalp huzuru ve Allah’la beraber olma zevki vardır.”

“(Bu suretle) insanın içindeki hayaller kuvvetlenir, hatta hayaller o güzel sesten, o güzel nağmeden şekillere bürünür.”

Müziğin çoğunlukla istismar edilmesi ve kötüye kullanılması, onu reddetmeye sebep olamaz. Kötüye kullanılmayan hemen hiçbir şey yoktur. Dünyanın her neresinde olursa olsun hileden veya yalandan tamamen arındırılmış bir alış veriş düzenine rastlayamayız. Alış verişte ve ticarette çoğunlukla hile bulunuyor diye, ekonomik ve ticarî işlemlerin mübah olmadığını söyleyebilir miyiz? Veya bunu, uygulanması güç bir yığın şarta bağlamak yanlış olmaz mı! Aynı şekilde kötüye kullanılıyor diye, müziğin mübah olduğunu söylemekten kaçınmak yanlıştır.

Müzik türlerinden biri de din musikisidir. Din musikisinin en yaygın icra yeri ezandır. Ezanda ses unsurunun ön plânda olması gerektiğini Hz. Peygamber’in uygulamalarından anlıyoruz. Onun emriyle ve öğretmesiyle ezanı ilk defa okuyan Bilâl-i Habeşî’dir. O, müezzinlerin pîridir. Samimi Müslümanlığı ve peygamber sevgisi yanında, Bilâl’e bu şerefli görevin verilmesindeki en önemli âmil sesinin güzel ve etkili olmasıdır.

Habeşistanlı Bilâl, Mekke’de varlıklı bir kimsenin kölesi idi. Müslüman olduğunu açıkça söyleyen ilk yedi kişiden biridir. Buna çok kızan sahibi Ümeyye b. Halef, yeni dini bırakması için çok ısrar etti. Bilâl kararından vazgeçmeyince, efendisi onu öğle vakitlerinde Arabistan şartlarında kızgın güneş altında sırt üstü yatırır, büyük bir kaya parçasını göğsünün üzerine koydurur ve eziyet ederdi. Böylece İslâmiyet’ten vazgeçmeye zorlardı. Fakat o her defasında “Rabbim Allah’tır, O birdir” diyerek, dayanılmaz işkenceye imanıyla katlanırdı. Bu sebeple Hz. Peygamber çok üzülürdü. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, yüksek bir bedel ödeyerek Bilâl’i sahibinden aldı ve azat etti.

Bilâl güzel ve yanık sesli birisiydi. Siyahî bir göçmendi ve Arapça’yı telaffuzu da o kadar düzgün değildi. Ama onun çok samimi bir imanı ve ihlâsı vardı. İşte bu sebepledir ki peygamberimiz katında büyük değere sahipti. Müslümanlar arasında ezan okuma âdeti başlayınca Hz. Peygamber ezanı Bilâl’e öğretti ve ilk defa o ezan okudu. Böylece peygamberimizin müezzini oldu. Hayatı boyunca hazarda ve seferde Hz. Peygamber’in müezzinliğini yaptı.

Sabah ezanını çok erken okurdu. Bilâl bu ezana “es-salâtü hayrun minennevm” (namaz uykudan hayırlıdır) sözlerini ekledi. Buna memnun olan Hz. Peygamber her sabah bu sözleri tekrar etmesine izin verdi.

Mekke’nin fethinde Kâbe’nin damına çıkarak fetih ezanını Bilâl okudu. Böylece inancı yüzünden işkence gördüğü ve göç etmeye mecbur kaldığı bu kutsal şehrin semalarında Allah ve Rasulünün isimlerini yankılandırmış oldu.

Bilâl-i Habeşî, hayatı boyunca Hz. Peygamber’in yanından hiç ayrılmadı. Onu çok severdi, büyük bir sadâkatle kendisine bağlıydı. Peygamberimizin vefatından sonra bir daha ezan okumamıştır. Çok sevdiği Allah Rasulünün irtihaliyle, üzüntüsünden dolayı Medine’den ayrılmak istemişse de Hz. Ebu Bekir’in ısrarı üzerine kalmıştır. Halife Ömer zamanında Suriye taraflarına gitmiştir. Altmış küsur yaşlarında Şam’da vefat etti.

Uzun boylu, zayıf, kuru yüzlü, gür ve kır saçlı, siyah tenli tipik bir zenciydi. Peygamberimiz kendisinin cennetlik olduğunu müjdelemiştir. (Bk. “Bilâl-i Habeşî”, DİA, c. VI)

Sevgili peygamberimiz, dünya gürültüsünden kaçıp mânâ âlemine sığınma ihtiyacını duyduğu zamanlarda Bilâl-i Habeşi’ye şöyle seslenirdi: “Erihnâ yâ Bilâl!” (Bizi dinlendir, bizi ferahlat ey Bilâl!)

İnsanı ruhlar âlemine yine insan sesi yükseltir. Bilâl-i Habeşî’nin sesi güzeldi, davudî ve ruhaniydi. Peygamber Efendimiz bu sesten yükselen şevk ile mânâ âlemine uzanırdı.

Bu vesileyle ezanla ilgili bir meseleye işaret edelim: Ezanın daha güzel ve düzgün okunması yönünde Diyanet İşleri Başkanlığınca zaman zaman çalışmalar yapılmaktadır. Bunlar iyi niyetli girişimlerdir.

Ezanın bir ahengi, etkileyici bir yumuşaklığı olmalıdır. Sınırsızca açılan yüksek volümle ve eğitilmemiş kötü bir sesle okunan ezan, gerçekten dine mesafeli birçok insanı ezandan, camiden, dinden soğutur.

Onun için cami görevlilerinin daha dikkatli olması gerekir. Yakın çevredekileri rahatsız etmeyecek bir ses yüksekliği ile ezan okumaya özen göstermelidirler. Bu din hepimizindir.

Bu ülkede dinle hiç alâkası olmayıp da, ahenkli ve güzel bir sesle okunan ezanın etkisiyle dine ilgi duyan kimseler vardır. Bu vesileyle bazı gayrimüslimler de İslâmiyet’e girmiştir.
Tarihimizdeki zaferler ve başarılarımızda ezan bir itici güç olmuştur. Mütefekkir şâirimiz Yahya Kemal ezanla fetih ve zafer arasındaki bu bağa dikkati çeker, İstiklâl savaşında 30 Ağustos Zaferi arefesinde kaleme aldığı dörtlüğünde şöyle yalvarır:

“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbî
Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbî
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın
Galib et çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.”

Temennimiz ufuklarımızda ezanların hiç susmaması ve semalarımızda şanlı bayrağımızın ebediyete kadar dalgalanmasıdır.