Makale

Allah’a Sığınılacak Dört Şey

Allah’a Sığınılacak Dört Şey

Enes b. Malik (r.a)’den nakledildiğine göre Allah Rasulü (s.a.s.) şu duayı yapardı:
"Ey Allahım! Fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan kalbpen, işitilmeyen
(kabul görmeyen) duadan ve doymayan nefisten sana sığınırım." Sonra,
’ey Allahım! Bu dördünden sana sığınıyorum’ derdi."
(Nesâî, İstiâze, 21)

Prof. Dr. İ. Hakkı Ünal
Ankara Üniv. İlâhiyat Fak.

Sevgili peygamberimizin çok anlamlı ve özlü dualarından birini içeren bu hadis, dört olumsuz şeyden Allah’a sığınmayı ifade ederken, karşılığında şu dört olumlu talebi de zımnen içermektedir: Faydalı ilim/bilgi, huşû duyan kalp, makbul dua ve kanaat eden nefis.

Sözlükte, boyun eğmek, teslim olmak, gözü yere çevirmek, tevazu göstermek gibi anlamlara gelen huşû, bir Müslümanın tam bir samimiyetle Allah’a bağlılığını, O’na gönülden teslimiyetini ifade eden bir kavramdır. "Onlar namazlarında huşu içindedirler." (Mü’minûn, 2) diyen yüce Allah, âdeta dış dünya ile irtibatlarını keserek ruh ve bedenleriyle kendisine yönelen müminleri tavsif etmektedir. İşte Allah Rasulü, bu teslimiyeti ve bağlılığı göstermeyen, gösteremeyen kalpten Allah’a sığınmaktadır.

Kullarının her vesileyle kendisine yönelmelerini, dua etmelerini isteyen Cenab-ı Hak, "dua edin ki, karşılık vereyim" (Gâfir, 60) buyurmaktadır. Çünkü "O, kullarına yakın ve dua ettiklerinde dualarına icabet edendir." (Bakara, 186) Çünkü "O, duaları işitendir." (Âl-i İmran, 38) Çünkü "O, tövbeleri kabul edendir." (Nasr, 3) İşte her gün yüz kere Cenab-ı Hak’tan bağış dileyen Allah Rasulü, (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 47) bütün samimiyetine ve teslimiyetine rağmen kabul edilmeyen duadan Allah’a sığınmakta, sanki, bununla, içtenlikle yapılmayan ve eylemle desteklenmeyen duaların karşılık bulmayacağı konusunda ümmetinin dikkatini çekmektedir.
"Zenginlik mal çokluğu ile değil gönül tokluğu iledir." (Buhari, Rikâk, 15) buyuran sevgili peygamberimiz, doymayan nefisten de Allah’a sığınmıştır. Çünkü nefis onun ifadesiyle, "iki vadi dolusu malı olduğu halde üçüncüsünü isteyen" bir hırsa sahiptir. (Müslim, Zekat, 116) Çünkü nefis insanı kötülüğe yönlendirme potansiyelini taşımaktadır. (Yusuf, 53) Nefsinin dizginini eline alamayan insan her türlü tehlikeye açık durumdadır. Zira nefsi doyurmak kolay değildir. O, ya Rabbine yönelerek tatmin olacak (Fecr, 27-28) ya da karnını ancak toprak doyuracaktır. (Müslim, Zekât, 116)

İlmi, hakikatı araştırmanın bir aracı kabul edersek, hadiste sayılan dört maddenin birincisi olan faydasız ilmi, faydasız bilgi olarak anlamak daha isabetli görünmektedir. İlmi her vesileyle teşvik eden dinimiz, bununla, doğru, herkese yararlı bilginin elde edilmesini amaçlamıştır. Ancak ilim ve araştırma yolunda, kimsenin işine yaramayan, hatta kullanıldığında zararlı olabilecek bilgiye ulaşma ihtimali her zaman mevcuttur. Dolayısıyla ilim yolunda çalışan kimse elde ettiği bilgiyi doğru ve yararlı bir şekilde kullanarak sorumluluğunu yerine getirecek, kötü amaçlara alet edilebilecek bilginin yayılmasına yardımcı olmayacaktır. İşte Allah Rasûlü’nün Rabbine sığındığı bilgi, kişinin dünyasına da ahiretine fayda sağlamayan, hatta zararlı olan bilgidir. Özellikle her türlü bilginin hiçbir sınır tanımadan dolaştığı ve bu yüzden sık sık bilgi kirliliğinden bahsettiğimiz günümüzde, Peygamber Efendimizin bu duası daha da önem kazanmaktadır.

Burada, hicri 3. asrın önemli hadis alimlerinden biri olan Dârimî’nin, (ö. 255), Sünen’inde yer verdiği ilimle ilgili uzunca bir rivayeti nakletmek istiyoruz. Bazı fakihlerden intikal ettiği bildirilen bu rivayet, ilim yolcularına ve taliplerine yapılan bir dizi nasihati içermekte ve bu yolda elde edilmesi gereken güzel hasletlere dikkat çekmektedir:

"Ey ilim sahibi! İlminle amel et, malının fazlasını ver, sözünün fazlasını ise Rabb’inin katında sana fayda verecek hadis gibi şeyler hariç, (kendinde) tut! Ey ilim sahibi! Bilip de amel etmediğin şey, kendisine kavuştuğun zaman Rabb’inin katında senin delilini ve mazeretini ortadan kaldıracaktır. Ey ilim sahibi! Allah’a itaatle emrolunduğun şeyler, O’na isyan konusunda yasaklandığın şeylerden seni alıkoyacaktır. Ey ilim sahibi! Asla, başkasının amelinde güçlü, kendi amelinde zayıf olma! Ey ilim sahibi! Başkasına ait olan şey, seni, kendine ait olandan alıkoymasın. Ey ilim sahibi! Alimlerle düşüp kalk, onlara yakın ol, onları dinle, onlarla çekişmeyi bırak. Ey ilim sahibi! İlimlerinden dolayı alimleri yücelt, cehaletlerinden dolayı cahilleri küçük bil ama onları uzaklaştırma, yaklaştır ve onlara öğret! Ey ilim sahibi! Anlamadığın sözü bir mecliste asla söyleme. Sana söylediğini bilmedikçe de hiç kimsenin sözüne cevap verme! Ey ilim sahibi! Allah hakkında da insanlar hakkında da aldanma. Allah hakkında aldanmak onun emrini terk etmekle, insanlar hakkında aldanmaksa onların arzularına uymakla olur. Allah’tan, O’nun, seni kendinden (azabından) sakındırdığı gibi sakın. İnsanların da fitnesinden sakın. Ey ilim sahibi! Gün ışığı, ancak güneşle kemale erdiği gibi hikmet de, ancak Allah’a itaatle olgunlaşır. Ey ilim sahibi! Ekin ancak su ve toprakla yetiştiği gibi, iman da ancak ilim ve amelle elverişli hale gelir. Ey ilim sahibi! Her yolcu azığını yanına alır ve ihtiyaç duyduğu zaman onu yanında bulur. Bunun gibi her amel yapan da, ahirette ameline ihtiyaç duyduğunda, dünyada yaptığı ameli yanında bulacaktır. Ey ilim sahibi! Allah seni ibadetine teşvik ettiği zaman, bil ki O sadece, senin, O’nun katındaki değerini sana açıklamak istemiştir. Bu sebeple O’ndan başkasına yön çevirme ki, O’nun verdiği değerden zilletine düşmeyesin. Ey ilim sahibi! Taş ve demir taşıman, söylediğini kabul etmeyenlere (veya anlamayanlara) söz anlatmandan daha kolaydır. Söylediğini kabul etmeyenlere (anlamayanlara) söz anlatan kimse, ölüye seslenen ve kabir ehline sofra hazırlayan kimse gibidir." (Dârimî, Mukaddime,56)