Makale

Ayet ve Hadislere Göre Evliliğin Sona Erdirilmesi

Doç. Dr. İsmail Karagöz
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

ayet ve hadislere göre
Evliliğin Sona Erdirilmesi

İnsanın huzurlu olarak hayatını sürdürebilmesi için yemesine, içmesine, giyimine, kuşamına, sağlığına dikkat etmesi gerekir. Aksi takdirde sağlığı bozulur. Hasta olarak yaşamak zordur, hasta insan sıkıntı çeker, huzursuz olur, kulluk görevlerini hakkıyla yapamaz, aile fertlerine ve topluma faydalı olamaz, çevresine sıkıntı verir. Bu durumda insanın tedavi olması, ilâç kullanması, perhiz yapması, gerekirse ameliyat olması gerekir. Toplumun en küçük kurumu olan aile hayatını insan hayatına benzetecek olursak tıpkı insan hayatı gibi aile hayatının da sağlıklı olarak, güven ve huzur içinde varlığını sürdürebilmesi için aile içi kurallara uyulması, karşılıklı görevlerin yapılması, gereken sevgi, saygı ve merhametin gösterilmesi gerekir. Aksi takdirde sağlığına dikkat etmeyen insan gibi aile kurumu da hastalanır, huzursuzluk baş gösterir. Böyle bir ailede yaşamak zordur, hayat zindan olur, insanın iç dünyası kararır, aile fertleri olumsuz yönde etkilenir, özellikle çocuklar tedavisi çok zor yaralar alır. Hasta insan gibi bu konuma gelen ailenin de tedavi görmesi, sorunlarını çözüme kavuşturmak için çaba göstermesi gerekir. Hastalığı, sorunu, huzursuzluğu eşler kendi kendilerine çözemezlerse psikolojik destek almaları, aile büyüklerinden yardım istemeleri gerekir. Bu noktada dostlar devreye girmelidir. Huzursuzluğun, geçimsizliğin nedenleri araştırılmalı, karşılıklı fedakârlıkta bulunmaları istenmelidir. Barışın, sevgi ve saygının önemi telkin edilmelidir. Bütün çabalara rağmen sorun çözülemez, hastalık tedavi edilemezse düşmanlığa ve şiddete fırsat vermeden "evlilik" sona erdirilmelidir.
İslâm, işte bu durumda "nikâh" akdinin sona erdirilmesine "talâk" demektedir. Mecbur kalmadıkça boşama yoluna baş vurulmaması temel ilkedir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.)’in beyanı ile, "Helâl- Ierin Allah’a en sevimsiz olanı, evlilik akdinin sona erdirilmesidir (talak)." (Ebû Dâvûd, Talâk, 3, II, 632, No: 2178)
Ailenin dağılmasında en büyük sorun, eşlerin birbirlerine karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmemeleri ve birbirlerine baş kaldırmalarıdır. Kur’an’da bu durum, "nüşûz" kavramı ile ifade edilmektedir. Kadının da erkeğin de "nüşûzu" söz konusudur. Kadının nüşûzu, eşine karşı kin tutup baş kaldırması, görev ve sorumluluklarını yerine getirmemesidir. Erkeğin nüşûzu ise, eşine zulmetmesi ve ona karşı görev ve sorumluluklarını ihmal etmesidir. Kur’an’da bu duruma karşı erkek ve kadın için ayrı çözümler önerilmiştir: "Eğer kadın kocasının, kendisine kötü davranmasından (nüşûz), yahut yüz çevirmesinden korkarsa uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır..." (Nisâ, 128) anlamındaki ayette erkeğin eşine karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmemesi durumunda sorunun kavga ve tartışmaya girmeden, uzlaşarak çözülmesi önerilmektedir. Bu uzlaşma, konuşarak olabileceği gibi kadının aldığı mehiri geri vererek evliliğe son vermesi şeklinde de olabilir (muhâle’a). Evliliğe bu yöntemle son vermek; "...Eğer kadınlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetemeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine (karı-kocaya) günah yoktur..." (Bakara, 229) anlamındaki ayetle sabittir. Bu konuda İslâm bilginleri arasında icmâ hasıl olmuştur. Zorunlu olmadıkça kadının bu yöntemle eşinden ayrılmayı istemesi doğru değildir. Peygamberimiz (s.a.s.),"Hangi kadın şiddetli bir geçimsizlik olmaksızın eşinden boşanmayı isterse bu kadına cennet kokusu haram olur" buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Talâk, Hul’, 18, II, 667; Ibn Mâce, Talâk, 21, l, 662) Peygamberimiz (s.a.s.), bu buyruğu ile yuvanın korunmasını ve yıkılmamasını istemektedir.
Kadının nüşûzu ile ilgili olarak Nisa sûresinin 34 ve 35. ayetlerinde erkeğe sorunu kendisinin çözmesi, kendisi sorunu çözmede başarılı olamazsa kadının ve erkeğin ailelerinden birer hakemin devreye girip sorunu çözmeleri önerilmektedir. Hakemlerin sorunu çözmek için gayret etmeleri hâlinde Allah’ın onları uzlaştıracağı vaat edilmektedir. Hakemler yoluyla da sorun çözülmezse evlilik akdine son verilir. Evliliğe nasıl son verileceği Talâk sûresinin bir, iki ve altıncı ayetlerinde şöyle anlatılmaktadır:
"Ey Peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde onları iddetlerini dikkate alarak boşayın ve idde- ti sayın. Rabbiniz olan Allah’a karşı gelmekten sakının. Apaçık edepsizlik yapmaları dışında (boşadığınız) kadınları (iddet bitinceye kadar) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa şüphesiz kendilerine zulmetmiş olur. Bilmezsiniz belki Allah bundan sonra yeni bir durum ortaya çıkarır. Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca onları güzelce tutun veya güzelce ayrılın, içinizden iki adil kimseyi de şahit tutun..."
"Onları iddetleri süresince gücünüz nispetinde oturduğunuz evin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için çocuğu emzirirlerse emzirme ücretlerini verin ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız, çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir."
Yüce Allah, ayetlerde boşama işleminin nasıl yapılacağını bildirmektedir. Boşamanın "kadınların iddetleri" dikkate alınarak gerçekleştirilmesi istenmektedir. Ayette geçen "onları iddetlerini dikkate alarak boşayın" sözü ile ne kastedildiği, sahabeden Abdullah ibn Ömer’den rivayet edilen bir hadiste açıklan- maktadır: "ibn Ömer, "eşimi âdetli iken boşadım. Bu durumu (babam) Ömer, Peygamber’e anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) babama; "Ona söyle, eşine dönsün, kadın temizlensin, sonra âdet görsün, sonra temizlensin, sonra isterse cinsel ilişkide bulunmadan eşini boşayabilir, isterse evliliğini devam ettirebilir, işte Allah’ın ayette emrettiği iddet budur buyurdu" demiştir." (İbn Mâce, Talâk, 2, l, 651; Ebû Dâvûd, Talâk, 4, II, 632)
Abdullah ibn Ömer’in dediği gibi; "Sünnete uygun olan boşama, cinsel ilişkide bulunmadan kadının temizlik hâlinde iken yapılan bir tek boşamadır. (İbn Mâce, Talâk, 2, l, 650) Erkek, kesin kararını verince, boşamayı kadının âdet ve temizlik durumunu dikkate alarak, temizlik zamanında ve cinsel ilişkide bulunmadan yapar, durumu eşine bildirir ve bekleme süresi (iddet) başlar. Boşamaya iki kişi şahitlik eder. (Talak, 2) Âdet hâlinde iken veya temizlik hâlinde cinsel ilişkide bulunduktan sonra boşamak (sünnete uygun olmayan boşama), haram ve günah olur ancak bu boşama, sünnete uygun olmamakla birlikte gerçekleşmiş olur. Kadın iddet bitinceye kadar eşinin evinde durur, kendisi evden gitmez, eşini de çıkarmaz. Hamile iseler bunu gizlemezler. (Bakara, 228)
Erkek, isterse yeni bir nikâh akdine gerek olmadan iddet içerisinde eşine dönebilir. Çünkü, "...Kocalan bu süre içinde barışmak isterlerse onları geri almaya daha çok hak sahibidirler..." (Bakara, 228) anlamındaki ayet gereğince bu boşama, dönüşü mümkün olan bir boşamadır (talâk-ı ric’î). Bekleme süresi dolunca evlilik akdi sona erer (beynûnet-i suğra / küçük ayrılık). Bu aşamadan sonra kadın ve erkek birleşmek isterlerse yeni bir nikâh ile evlilik mümkün olur. (Bakara, 232) Erkek eşini boşadıktan sonra iddet içinde de iddet bitiminde sonra da ona zarar veremez, iddet bitiminden sonra başkası ile evlenmesine engel Olamaz. (Bakara, 231-232)
Âdet gören kadınlar için üç kur’ (üç temizlik geçirmesi veya üç âdet görmesi), (Bakara, 228) âdetten kesilmiş veya âdet görmeyen kadınlar için üç ay, (Talâk, 4) kocası ölen kadınlar için dört ay on gün (Bakara, 234) iddet beklerler. Hamile kadınların iddeti, doğum yapmaları ile sona erer. (Talâk, 4) Zifaf olmamış kadınlar için iddet yoktur. (Bakara, 236) Kadın iddeti dolmadan başkası ile evlenemez. (Bakara, 235) Boşanan kadınlara mehirleri verilmemişse verilir, verilmiş ise geri alınmaz. (Bakara, 229) "Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın..." (Nisâ, 20) anlamındaki ayet, bu hususu açıkça ifade etmektedir. Zifaf olmadan boşanan kadınlara mehir tespit edilmiş ise yarısı, edilmemiş ise örfe uygun mal-mülk verilir. Allah, mehirin tamamının verilmesinin takvaya daha uygun olduğunu bildirmektedir. (Bakara, 236-237) Zikredilen usul ile iki defa boşama yapılabilir: "(Dönüşü yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası ya iyilikle evliliği sürdürmek ya da güzellikle evliliği sona erdirmektir..." (Bakara, 229) anlamındaki ayet, bu hususu ifade etmektedir. Üçüncü defa boşama gerçekleştikten sonra (beynûnet-i kübrâ / büyük ayrılık) kadın başka bir erkek ile normal bir şekilde evlilik yapıp boşanmadan eski kocasıyla evlenemez. Bu husus, "Eğer erkek karısını (üçüncü defa) boşarsa kadın, bu adamın dışında başka biri ile evlenmedikçe ona helâl olmaz. (Bu koca da) onu boşadığı takdirde onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur..." (Bakara, 230) anlamındaki ayet ile sabittir.
Evliliğin kurulması; görüşme, tanışma, dünür olma, sözleşme / nişan, düğün / nikâh ve zifaftan oluşan bir süreç olduğu gibi evliliğin sona erdirilmesi de boşamaya karar verme, iddet bekleme, iki şahidin huzurunda boşamayı gerçekleştirme gibi bir süreçtir. Kadının eşinin evini terk edip gitmesi Kur’an ilkelerine ters bir davranış olduğu gibi erkeğin eşini "seni boşadım" deyip eşini evinden göndermesi de yanlış bir davranıştır. Erkeğin gerekli gereksiz yere "eşini boşama" girişiminde bulunması, Allah’ın sınırlarını hafife almaktır. "Bir topluma ne oluyor ki Allah’ın sınırları ile oynuyorlar, onlardan biri eşine seni boşadım, sonra vazgeçtim, sonra tekrar boşadım diyor" (Ibn Mâce , Talâk, 1, ı, 650) anlamındaki Peygamberimizden yapılan rivayet, bu hususa işaret etmektedir.
"Kadınları boşadığınız, boşamak istediğiniz zaman" (Talâk, 1) anlamındaki ayet, boşamanın erkek tarafından gerçekleştirileceği gibi (Ibn Mâce, Talâk, 31, ıı, 672) eşi tarafından evlilik akdi esnasında veya daha sonra boşamanın erkek tarafından gerçekleştirileceği gibi yetkisi verildiği takdirde (tef- vîz-i talak). Kadın da evlilik akdini istediği zaman sona erdirebilir. Mahkemenin ayrılık kararı "boşama" sayılır (talak-ı bâin).
Kur’an ve sünnete uygun olmamakla birlikte bir kimse eşini bir mecliste üç defa boşasa geçerli olur mu? Böyle bir olay, Peygamberimizin zamanında vuku bulmuştur. Ibn Abbâs’ın beyanına göre Rükâ- ne ibn Abdi Yezîd adında bir sahâbî bir mecliste eşini üç talâk ile boşar, sonra da yaptığına pişman olur ve durumu Peygamberimize arz eder. Peygamberimiz kendisine; "Eşini nasıl boşadın?" diye sorar, o da, "Üç talâk" ile boşadım" der. Peygamberimiz, "Bir mecliste mi boşadın?" diye sorar, o da, "Evet bir mecliste boşadım" diye cevap verir. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.); "Bu, ric’î / dönüşü mümkün olan bir talâktır, eşine istersen dönebilirsin" buyurur. Bunun üzerine Rükâne, eşine döner. (Ahmed, l, 265) Rivayetten Peygamberimizin bir mecliste yapılan üç boşamayı bir boşama saydığı anlaşılmaktadır. Sahabeden Ibn Abbas; "Hz. Peygamberin sağlığında, Hz. Ebû Bekir’in hilâfet döneminde ve Hz. Ömer’in hilâfetinin ilk yıllarında üç talâk bir talâk sayılırdı. Daha sonra Hz. Ömer; "İnsanlar, teenni ile hareket etmeleri gereken bir konuda acele ettiler (eşlerini üç talâk ile boşamaya başladılar). Kendi aleyhlerine üç talâk boşama ile karar verince biz de aleyhlerine üç talâk boşamayı geçerli saydık" demiştir. (Müslim, Talâk, 15) Din İşleri Yüksek Kurulu da bir mecliste birden fazla yapılan boşamaları bir tek boşama kabul etmektedir. "Kızgınlık anında yapılan boşamaya itibar edilmez" anlamındaki hadise dayanarak bir kısım Islâm âlimleri, öfkeli iken yapılan boşamanın geçersiz olduğunu söylemişlerdir, (bk. Tecrîd-i Sarih, XI, 360)
Boşama sonucunda iki konuya mutlaka riayet edilmelidir: Bu; kadınların bekleme süresi dolmadan eşin evini terk etmemeleri ve evlenmemeleri, erkeklerin de kadının dinî ve yasal haklarını vermeleridir. Boşanan çiftler arasında en büyük anlaşmazlık çocukların velayeti konusunda olmaktadır. Bu sorun, hoşgörü ve saygı ile çözülmelidir. Eşler ayrılsalar bile, çocukların yetişmesi, terbiyesi ve bakımından sorumludurlar. Müslüman anne ve babalar, bu bilinçle hareket etmek zorundadırlar.
Önemli olan kurulan yuvanın devam etmesi, sona erdirilmemesidir. Mecbur kalmadıkça boşamaya başvurulmamalıdır. Boşanma, gönülleri yıkan, özellikle çocukları perişan eden bir olgudur. Yuvanın dağılmasından en büyük zararı çocuklar ve toplum görmektedir. Öfke, sabırsızlık, ihanet, eşlerin karşılıklı görev ve sorumluluklarını ihmal etmeleri, evliliğin yıkılmasının en önde gelen sebeplerindendir. Ailenin yıkılmaması için, başlangıçta bu işin sıkı tutulması, her bakımdan denk olan bir eşin seçilmesi gerekir. Eşlerin aralarındaki sevgi, saygı ve merhametin özenle korunması evliliğin devamı için önemli bir husustur. Gençlerin yuvalarını korumalarında büyüklere de önemli görevler ve sorumluluklar düşmektedir. Özellikle kayınvalide ve gelinler arasındaki ilişkilerin İslâmî ölçüler içersinde olması, gelinlerin kaynanalarını öz anneleri gibi bilmeleri ve öyle davranmaları, kaynanaların da gelinlerini öz kızları gibi görmeleri ve öyle davranmaları yuvanın ayakta kalmasına katkı sağlayacaktır. Eşlerin her ikisi de çalışıyorsa özellikle erkeklerin eşlerine ev işlerinde daha çok yardım etmeleri, her iki tarafın, güveni sarsacak davranışlarda bulunmaması, erkeklerin eşlerini evde bırakıp vakitlerini kahvelerde veya başka yerlerde geçirmemeleri gerekir.
Servet, şehvet ve şöhret için yapılan evliliklerin ömürlerinin kısa olduğu bilinen ve görülen bir gerçektir. Alkol, uyuşturucu, kumar, aldatma, şiddet, dayak, öfke, kıskançlık, inatçılık, sabırsızlık, savurganlık, cinsel sorunlar, çocukların bakımı, akrabalar ile ilişkiler, ruhsal ve bedensel hastalıklar, ilgisizlik, kendini beğenmişlik, hoşgörüsüzlük, lüks yaşama arzusu, ekonomik sıkıntılar, aşırı istekler, millî ve manevî değerlerden yoksunluk evliliği sarsan ve yıkan hususların başında gelmektedir.
Gençleri pembe hayallere sürükleyen bir kısım diziler, tele-vole türü programlar, sık sık evlenip boşanan, sevgili ve eş değiştiren, evlenmeden birlikte yaşayan insanların televizyonlarda boy göstermeleri de evlilikleri olumsuz yönde etkilemektedir.
Kurulan yuvaların güven, huzur ve mutluluk içinde devam etmesi, hem fertler ve hem de toplumlar açısından hayatî önemi haizdir. Bu konuda kişilere, eşlere, anne-babalara, aile büyüklerine, okullara, sivil ve resmi kurumlara önemli görevler düşmektedir. Gençlerin evlilik öncesinde ve evlilik sürecinde bilgilendirilmeleri ve eğitilmeleri gerekir. Bilgisizlik, eğitimsizlik, tecrübesizlik ve sorumsuzluk insanları ve aileleri; hata, sıkıntı ve bunalımlara götürmektedir. Bu itibarla karşılıklı görevler yerine getirilmeli, öfke ile hareket edilmemeli, bin düşünüp bir söylenmeli ve yapılmalı, "keşke" dedirtecek ve pişmanlık doğuracak söz ve davranışlardan kaçınılmadır. Sevgi ve saygı, şefkat ve merhamet, dürüstlük ve sadakat, görev ve sorumluluk bilinci, ailelerin en çok muhtaç olduğu ve ihmal edemeyecekleri hususlardır.