Makale

Ailede İletişim

Kadriye Avcı Erdemli
Istanbul II Müftü Yardımcısı

ailede
iletişim

Toplumun en küçük ve en temel birimi kabul edilen aile, ekseriya anne-baba ve çocuklar ile büyük anne-baba ya da ev halkı diye tarif edilir. La Play’e göre, fizikçi için atom; biyolog için hücre ne ise, sosyolog için de aile odur. Aile esasına dayanmayan bir toplum, harçsız yapılmış bir bina gibidir. Bir görüşe göre, toplumda çürüme ve çökme, önce aile ocağında başlar. Bu bakımdan toplumun gücünü ölçmek için, öncelikle o toplumun aile yapısına bakmak gerekir. (Dr. Zülfikar Özkan, NLP Teknikleriyle Aile İçi İletişim, s. 30)
İletişim, karşılıklı olarak iletme işi yapmaktır sözlüklere göre. Aile içi iletişim ise, aile fertlerinin karşılıklı olarak birbirini anlaması, konumlarını takdir etmesi, empati yaparak uygun zamanda uygun davranışı sergilemeleridir. Yani iyi geçinmek ve mutlu olmanın yollarını aramaktır.
Bir insan, aile ve iş hayatında ya da kendisiyle olan iletişiminde, iyi ilişkiler kurabilme yeteneği ölçüsünde mutlu olabilir.
Bu durum ise bireyin empati yapması, yani kendini karşısındakinin gözüyle görüp, beklentilerini ona göre ayarlamasıyla olur.
Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a.s.) "Mümin, müminin aynasıdır" buyurarak; inanan insanın, karşısındakinin gözüyle bakabilmesinin gereğine vurgu yapmıştır.
İletişim, sevgi ve merhamet içerirse başarılı olur, ilk adım karşıda- kine sevgiyi belli etmekle atılmalıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in "Biriniz kardeşini sevdiği zaman bunu ona haber versin" (Tirmizi, Zühd, 54) ve "Yaptığınız zaman birbirinizi çok seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayın" buyurması bu nedenledir. Bugün, Peygamberimiz (s.a.s.)’in bu öğütleri iletişim teknikleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aile, toplumun en küçük yapı taşı olduğuna göre, aile içi iletişim deyince öncelikle;
- Eşler arası iletişim,
- Anne-baba ve çocuklar arası iletişim sözkonusu olmaktadır.
Ailede her birey, sadece diğer aile bireylerinin olumlu ve olumsuz yönlerini değil, kendi karakterini, olumlu ve olumsuz yönlerini tanırsa yani kendini bilirse mutlu olabilir. Bunun için Yunus Emre;
"İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır" demiştir.
"Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir." (Rum, 21) ayeti de, eşlerin birbirini mutlu edecek potansiyelde, yaratıldığını göstermektedir.
"Onlar sizin elbiseniz, siz de onların elbisesisiniz." (Bakara, 187) ayeti ise, eşlerin birbirine olan ihtiyacını ve tamamlayıcılığını tarif eder.
Nahl 80. ayette ise; "Allah evlerinizi sizin için bir sükûnet yeri kıldı." buyrularak, ailenin mutluluk yurdu olması gerektiği belirtilmektedir. Evlenip iyi bir aile olan bireyler, evlerinde huzur bulurlar. Bu huzur, "Az olsun, benim olsun", "azıcık aşım, ağrımaz başım", "evim evim güzel evim, sen anlarsın benim derdim" gibi deyimlerle ifade edilir.
Aileyi meydana getiren bireylerden, eşleri oluşturan kadın ve erkek arasındaki yaratılış farkları bazen tam olarak anlaşılamamış, bazen da yanlış anlaşılmış, bu nedenlerle çatışmalar olmuştur. Psikolog ve sosyologlar bu farklılıkları tespit ederek birtakım iletişim metotları tayin etmişlerdir. Hatta bazıları, "erkeklerin Mars’tan, kadınların Venüs’ten geldiklerini" varsayarak bu farklı yaratılışa dikkat çekmek istemişlerdir.
Mutlu ailelerde eşler, eşini kendi gibi davranmaya zorlamaz. Kafasındaki eşi değil, reel eşi kabullenir. Eşlerin, birbirlerinin izinden yürümeleri gerekmez. Sadece eşinin faaliyetleri ile kendini sınırlayan kimse veya sınırlanmasına izin veren kimse kimliğini yitirebilir. Zira, sadece başkalarının izlerine basarak yürüyen bir kimsenin, kendi izleri olamaz. (Özcan, a.g.e., s. 18)
"Zevkler, karşılıklı saygı görmedikçe hiçbir evlilik mutlulukla sonuçlanamaz. İki insanın aynı şeyleri düşünmesini, aynı görüş ve isteklere sahip olmasını beklemek doğru değildir. Bu durum istenmediği gibi, imkânsızdır da..." (Andre Maorois)
Bu hususu atalarımız; "mermer iyi taştan, iyilik iki baştan", "iyilik yapan iyilik bulur", "bir eşi vezir de, rezil de yapan diğer eştir" gibi sözlerle anlatmaya çalışmışlardır.
Anne-baba ve çocuk arasındaki konuşma tarzı, ses tonu, kelime seçimi ve beden dili iletişimin temellerini oluşturur. İletişimdeki örnek modeli Hz. Peygamberde görmekteyiz. Peygamberimiz eşlerine karşı hiçbir zaman kötü söz söylememiş, onları rencide etmemiş; her konuda olduğu gibi bu konuda da insanlara örnek olmuştur. O, aynı zamanda çocuklarla şakalaşmış, onları sırtında dolaştırmış, kuşu ölen çocuğa başsağlığı dileyerek "çocukların duyguları önemlidir" mesajı vermiştir. Peygamber Efendimizin evinde çocuklar ilgi, sevgi, hoşgörü ve şefkat görerek ideal bir iletişim ortamında yetişmişlerdir. Peygamberimiz, büyüyüp evlenince bile çocukları ile iletişimini kesmemiştir. Kızı Hz. Fatıma geldiği zaman ayağa kalkarak onu alnından öpmüş, hastalandığında ziyaretine gitmiş, ev içi huzursuzluklarında arabuluculuk yapmıştır.
Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de tatlı dil ile konuşulması ifade edilmekte ve güzel bir tavırla insanlara davranılması öğütlenmektedir. Atalarımız da; "tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır" diyerek, tatlı dil ile birçok problemin kolaylıkla çözülebileceğine işaret etmişlerdir.
Ailede anne-babayı mutlu ve uyumlu gören çocuk, mutluluğu ve huzuru duymuş, görmüş olan çocuktur. Aile ocağında sosyalleşmeye başlayan çocuk, toplumda kültürün en küçük taşıyıcısıdır. Çocukların arkadaşları, yaşıtları olmalıdır. Çocuklarla iletişim, çocuklarla arkadaş olmak değil, arkadaş gibi olmayı becerebilmektir. Iletişimli ailelerde her birey kendi konumunu bilerek davranır. Anne-babalar ailede kendi rollerini oynamalıdır. Anne, annelik; baba da babalık yapmalıdır. Çocuklar da evlat olmalıdır. Yani atalarımızın söylediği gibi, "taş yerinde ağırdır."
Aile içi iletişimin ideal seviyede olması; sosyal yönü güçlü, kendini ifade edebilen, özgüveni yerinde, daha mutlu ve huzurlu nesillerin yetişmesine yardımcı olur. İletişimi iyi olan ailelerde yetişen çocuklar, şiddetten uzak durmakta veya daha az şiddete başvurmakta, ergenlik döneminde az problem yaşamakta ve bu çocukların problem çözme kabiliyetleri daha güçlü olmaktadır.
Ailenin yapısı, görgü ve kültürüne göre iletişim şekli değişir. Yani her aileye uyan bir iletişim şekli yoktur. Fakat iletişimde dikkat edilecek hususlar vardır:
- Aile fertleri arasındaki diyalogda olumlu şeyleri görmeye çalışmak. Bu konuda "güzel gören, güzel düşünür; güzel düşünen, hayatından lezzet alır" düsturu hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır.
- Aile içi bireylerin, diğerlerinin bulunduğu noktadan bakması. Buna, bugün empati yapmak deniyor.
- Şefkat ve merhamet duygusu ile yaklaşmak. Hz. Peygamberi, torunlarını öperken gören bir bedevi; "Benim on çocuğum var, ama onları ben hiç öpmedim" demesi üzerine, Hz. Peygamberin; "Allah kalbinden merhameti almışsa, ben ne yapabilirim" buyurması, sevgiyi göstermenin bir merhamet olduğunu da vurgular.
- Anlaşmazlıklarda çözüm için, ilk adımı muhataptan beklememek. "Affeden affedilir, anlayan anlaşılır, yardım eden yardım görür" prensibi doğrultusunda ilk adımı atmak gerekir.
- İletişimin en büyük düşmanı, muhatabını suçlamak ve yargılamaktır. İnsanların sizi anlaması ve anlayışlı davranmaları, çoğu zaman sizin onları anlamanız ve anlayışlı davranmanızla orantılıdır.
- Anne-baba çocuklara, büyük kardeş küçük kardeşlere sevgi-saygı ve manevî değerlerimizin taşınması noktasında örnek olmalıdır. Özellikle, büyükanne ve büyükbabaların aile içi diyalogdaki olumlu tesirleri unutulmamalıdır. Aile içindeki büyüklerin sözlerini dinleyerek, onlara gereken saygı ve sevgiyi göstererek çocuklara iyi örnek olmalıdır. Çocuklarımız, anne- babaya nasıl davranılması gerektiğini bu şekilde daha iyi öğrenecektir.
- iyi bir dinleyici olmak, muhatabı anlamaya çalışmak. Hz. Peygambere hurma taşlayan bir çocuk getirilir. Hz. Peygamber çocuğa niçin hurmaları taşladığını sorar. Çocuk "karnım açtı" der. Hz. Peygamber çocuğa "karnın acıktığı zaman, bir daha hurmaları taşlama, dibine düşenleri al ve onları ye" der. Hz. Peygamber, hem çocuğu dinler, hem de alternatif bir çözüm önerir.
- Aile içi iletişimde bireylerin önce kendilerini tanıyıp, ne istediklerini bilmeleri, karşılarında- kileri de anlamalarına yardım edecektir. "Küp, içindekini sızdırır" demiştir atalarımız. Hz. Mevlâna ise; "Bir avuç gül sunan elde, bir miktar gül kokusu kalır" demişlerdir.