Makale

Editörden

Editörden

Tebliğ, başta peygamberler olmak üzere bilgisi dahilinde her Müslüman’ın yerine getirmekle yükümlü olduğu ulvi bir görevdir. Bu görevle toplum hayatında iyiliklerin, insani ve ahlaki erdemlerin yaygınlık kazanması; kötülüklerin ve zararlı unsurların da önlenmesi amaçlanır. Kuşkusuz dini tebliğ ederken öncelikle örnek alınacak kişi Hz. Peygamber (s.a.s.)’dir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yirmi üç yıllık nübüvvet ve dine davet dönemi bütün safhalarıyla ibret tabloları ve derslerle doludur. O’nun kutlu davetinin temelinde de Kur’anî ilkeler bulunmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.) hem yaşayan Kur’an hem de ilahi kelamın müfessiridir. İndiği günden bu yana insanlığa sunduğu rahmet ilkelerinden hiç bir şey kaybetmeyen, mesajları hep taze ve diri kalan Kur’an; tebliğ vazifesinin “hikmet ve güzel öğüt”le yapılmasını öğütler. (Nahl, 16/125) İlahi çağrıyı mükemmel biçimde ifa eden Peygamberimiz de, bu kutlu görevi karşılaştığı sıkıntılara sabrederek, tevazu göstererek, muhatabına değer vererek, kolaylaştırarak, dünya-ahiret dengesini koruyarak, hoşgörü ve hikmetle yerine getirmiştir. Temizliğe, giyim kuşamına önem vermiş; mesajını anlaşılır ve açık bir dil ve üslupla aktarmıştır. Dinin ilkelerini tedrici bir yöntemle anlatmış, hitap ederken nezaket kurallarına özen göstermiştir. Muarızlarının dahi teslim ettiği güvenirliği ile muhatabını ikna yolunu tercih etmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı da, toplumu din konusunda aydınlatma misyonunu, çağın beklenti ve ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde, sahih bilgiye dayalı olarak yerine getirmeye çalışmaktadır.
Günümüz insanını uluslar arası ölçekte rahatsız eden sorunlardan biri hiç şüphesiz ‘şiddet’ konusudur. Sosyal bir dram halini alan problemin nedenleri arasında; merhametsizliği, acımasızlığı, bilgisizliği, maneviyat eksikliğini, eğitimsizliği, bireysel, ailevi, toplumsal ilişkilerdeki erdemsizliği, sevgisizliği, çağın hastalığı olan aşırı tüketimin yol açtığı açgözlülüğü/doyumsuzluğu, işsizliği, eşitsizliği, sorumsuzluğu, üstün varlık olarak yaratılan insana saygısızlığı vb. sayabiliriz. Üzülerek ifade etmek gerekirse, insanlığın çok acı tecrübelerle elde ettiği bunca insani-ahlaki kazanımlara rağmen, şiddet hala önlenememiştir. Özellikle kadına ve çocuğa karşı yapılan şiddet, adeta sosyal bir yara halini almıştır. Sorun çok ağırdır, önemlidir, önceliklidir. Bu aynı zamanda bir insanlık ayıbıdır da. Ne dinler ne hukuki normlar böyle bir probleme kayıtsız kalmamıştır. Tarihte ilim, irfan, sevgi, hoşgörü temelinde yüksek medeniyetler kurup insanlığa pek çok değerler kazandıran insanımız arasında bugün hala şiddetin varlığını görmek düşündürücüdür. Başkanlığımız, giderek zayıflamaya yüz tutan aile bağlarımızın kuvvetlenmesi, eş, çocuk ve ebeveynler arasında yaşanan sorunların giderilmesi, şiddetin bütün çeşitleriyle ortadan kaldırılması için ülke genelinde müftülükler bünyesinde oluşturduğu Aile İrşat Bürolarıyla, cami içi-cami dışı gerçekleştirilen vaaz ve irşat programlarıyla, düzenlediği seminerler, konferanslar, kongreler ve panellerle önemli katkılar sağlamaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in insanlığa huzur getiren mesajının, o günkü toplumu adından ‘asr-ı saadet’ diye söz edilen erdemli bir topluma dönüştürdüğü gibi, bugün insanlığı çepeçevre kuşatan sorunların giderilmesinde kalıcı çözümler sunduğu muhakkaktır.
Kur’an ve Sünnet bireyi Allah’a, kendine, ailesine, çevresine ve bütün insanlığa karşı bir kısım görevlerle sorumlu tutmuştur. Bu görevlerden Yüce Yaratıcı’ya karşı olanların yerine getirilmesinde temel faktör elbette Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaktır. İlahi rızayı hedefleyen mümin, görevlerini eksiksiz yapmaya çalışır. Anne babanın çocuğuna vereceği manevi eğitim de yukarıda zikredilen görevler arasında sayılmıştır.
Çocuğun inancı, nasıl bir eğitim alacağı, anne ya da babadan birinin din farklılığı durumunda hangisini seçeceği ve eğitimini ne şekilde sürdüreceği… konuları dergimizin bu sayısında ele alımakta.
Bugün İnsanlığın karşı karşıya olduğu küresel sorunlardan biri de çevredir. “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır.” (Rum, 30/41) ilahi beyanı, sorunun bu boyutlara ulaşmasında insanın doğaya yönelik ölçüsüz eylemlerinin etkisinin büyük olduğunu ortaya koymaktadır. Demek ki, insanın yapıp ettiklerinin, davranışlarının bugün ve gelecekte evrenin işleyişini belirleyen ve dengeleri koruyan ilahi iradenin ortaya koyduğu kurallarla örtüşür olması gerekmektedir. Gelinen noktada soruna çözüm olabilecek öneriler ortaya koyanlar, gelişmenin, ilerlemenin, yeni teknolojik hamlelerin doğada cari kaidelerle çatışmamasını, sürdürülebilir olmasını salık vermektedirler.
‘Tebliğde Hz. Peygamber’in örnekliği, kadına şiddet, merhamet eğitimi, din eğitiminde ebeveyn-çocuk hak ve özgürlüğü, çevre sorunları, fıkıh literatüründe illetin tespit yönteminden şebeh yöntemi’ konularının ele alındığı dergimizin bu sayısının, okuyucu kitlemize ve bilim literatürümüze katkılar sunmasını diliyorum.
Dr. Yüksel SALMAN