Makale

Çocuklara Ölüm nasıl anlatılır?

Çocuklara ölüm nasıl anlatılır?
Doç. Dr. Erol Göka

Biliyoruz hayat çok karışık, çocuklarımızın hayalleri çok zengin. Birçok ilgi çekici soruları oluyor çocukların hem de duygu dolu halleriyle yaklaşıyorlar konulara. Çocuklarımızın ölüm hakkında kafalarında bizimkinden ne kadar farklı ve tuhaf fikirleri olduğunu aşağıdaki türden şaşırtıcı olayları görüp duyarak öğreniyoruz. Güldürüyor bizi onların ölüme yaklaşımları, çoğu kez ama bir yandan da içimizin cız etmesinin önüne geçemiyoruz.

“Küçük bir kız, bir gün görünür hiçbir neden olmadığı halde yemek yemeyi reddetmiş ve hatta daha da ileri gidip annesinin babasının da artık yemek yememelerini ciddi ciddi onlardan talep etmiş. Bu anlaşılmaz tutumunu birkaç öğün sürdürmeye kalkınca, tahmin edileceği üzere, anne-babası bunun nedenini öğrenmek için çok ısrarcı olmuş. Israrların neticesinde küçük kız artık dayanamayıp gözyaşları içinde konuşmaya başlamış.

-Ne olur siz de yemek yemeyin, çünkü sizi çok seviyorum. Bu sözlerden de bir şey anlamayan anne-baba biraz daha açıklaması için ısrarcı olmayı sürdürünce, bir gün önce babasıyla yaptığı konuşmayı hatırlatmış. O konuşma, küçük kızın babasına niçin yemek yediklerini sormasıyla başlamış ve diyalog şöyle devam etmiş.
-Büyümek için.
-Büyüyünce ne olacak?
-İhtiyarlayacağız.
-Peki ihtiyarladıktan sonra ne olacağız?
-Ne olacak, herkes gibi biz de öleceğiz...

Meğer küçük kızın kendisinin ve ebeveyninin yemek yemelerini durdurma isteğinin nedeni, ölüme doğru giden bu yolun önünü daha en başından kesmek gibi naif bir arzudan kaynaklanıyormuş. Çünkü o, herkesin yemek yediği için öldüğünü zannedip; öyleyse yemek yemem; yemezsem büyümem, büyümeyince de ihtiyarlamam ve dolayısıyla ölmem diye düşünüyormuş.”

Çocuklar ölüm üzerine düşünüyor ve konuşmak istiyorlar, yetişkinlere ölümle ilgili kendi kavrayışlarına göre sorular soruyorlar. Çocuklar ölüm hakkında birçok soru soruyor, daha doğrusu kafalarına takılan şeylerin aydınlanmasını istiyorlar ama çocuğun ebeveyninin veya bu tür sorulara muhatap olan yetişkinlerin çoğu bu konuda çocuklarla konuşmak istemiyorlar. Daha doğrusu hayatın bir gün sona ereceği bilgisini çocuklara aktarma konusunda kendi içlerinde bir zorluk yaşıyorlar. Henüz çok küçük olan bu insanı, henüz ona çok uzak olduğunu düşündükleri ölümden bahsederek, üzmek istemediklerini söylüyorlar. Çocukları korumak, kollamak gerektiği gibi gerekçeler de ileri sürdükleri oluyor. Oysa bu tarz bir tutum, çocukla sağlıklı iletişimin ilkelerine tamamen aykırıdır; çocuğun ölüm gerçeğiyle ilgili sorularını cevaplamak, her canlı için hayatın bir gün sona ereceğini ve ölen kişinin geri dönmeyeceğini çocuğa uygun dille anlatmak gerekir. Ölüm gerçeği, çocuğun onunla ilgili sorgulamaya başladığı ve konuşmak istediği zamanlardan itibaren saklanmamalı; gerçek, yaşına uygun bir açıklamayla çocukla paylaşılmalıdır. Aksi yapılıp bir kayıp ve ölüm karşısında çocuk, cevapsız sorularla ve belirsizliklerle karşı karşıya bırakıldığında gireceği ruh hali, çok daha olumsuz olacaktır.

Yetişkinlerin, ebeveynin, çocuklara karşı görevlerinden birisi de onlarla ölüm hakkında konuşmak, ölüm gerçeğini doğru düzgün öğrenmelerini sağlamak. Ama çocuklarla ölüm hakkında konuşmanın, onlara ölümü anlatmanın da genel geçer bir formülü yok.

Çocuklarla ölüm hakkında konuşan, konuşmak durumunda kalan bir yetişkinin öncelikle, karşısındaki çocuğun bu konuda neyi bilip neyi bilmediğini, daha da önemlisi neyi yanlış, hatalı bildiğini anlaması gerekir. Her yaştaki çocuğun, hatta her çocuğun farklı bir ölüm tasavvuruna sahip olduğu bilinmelidir. Bunlar da yetmez, çocuğun ölüm konusundaki geçmiş yaşam deneyimlerinin de mutlaka göz önünde bulundurulması lazımdır.

Canlılar için kaçınılmaz son olan ölüm, her yerdedir ve her zaman karşımıza çıkabilir. Bu nedenle mutlaka günün birinde her çocuğun karşına da ölüm gerçeği dikiliverecek, “Ben buralardayım” diyecektir. Aslında iki yaşından sonra hemen her çocuk, belli ölçülerde ölümün farkındadır. Çevrelerinde çeşitli canlıların, hayvanların, bitkilerin cansız, hareketsiz kaldıklarını, öldüklerini görmekte, televizyonlardaki programlarda izlemekte, özellikle erkek çocuklar ölümü, öldürmeyi konu alan oyunlar oynamaktadır.

Çocuklarla ölüm hakkında konuştuğumuzda, onların gördükleri ama tam da bizim gibi anlamadıkları bir konudan söz edeceğizdir. Bizim yetişkin, ebeveyn olarak görevimiz, onların bu nihai yaşam gerçeği hakkında yaşlarına, dağarcıklarına uygun doğru bilgiyi sağlamaktır. Çocuklar, ölüm konusunda ne kadar ihtiyaçları olan doğru bilgilerle donanırlarsa, çok daha erken ve sağlıklı bir ölüm bilinci geliştirebilecekleri gibi ileride yaşamaları muhtemel bir krize, mateme hazırlanmaları ve üstesinden gelmeleri çok daha kolay olacaktır.

Ölüm konusunda konuşmak, çok zor olduğu kadar çok ciddi bir meseledir. Bu zorluk ve ciddiyet muhatabımız çocuklar olduğunda daha da artar. Her ciddi konu, küçücük bir çocuk olsa bile muhatabın da ciddiyete alınmasını, onun söylediklerine kulak verilmesini gerektirir. Çocukların ölüm hakkındaki görüşlerini onlara saygı göstererek ciddiyetle dinleyebilecek yetenekten yoksun olanlar, asla onlarla ölüm hakkında konuşmaya tevessül etmemelidirler. Saygıya, anlamaya çalışmaya dayalı, açık, dürüst bir iletişim, sağlıklı bilgi akışı için şarttır. Bu şartların yerine getirildiğini gören çocuklar da daha açık, cesur ve iletişime istekli olacaklardır.

Çocuklar, küçüktür ama insandır, insan yavrusudur, yetişkin bir insanın tüm becerileri potansiyel halde olsa bile çocuklarda şu veya bu ölçüde bulunur. Çocuklar, bilgiye susamış olduklarından yetişkinlere göre daha iyi gözlemcidirler. Bir diyalog sırasında da neyin söylendiği veya söylenmediğine ilişkin mesajları rahatlıkla fark ederler. Neyin nasıl söylendiğini ayırt etme konusunda inanılmaz bir yetenekleri vardır. Bu nedenle ölüm konusunda yetişkinlerin bir yolunu bulup konuşmaktan kaçınma davranışlarını hemen algılarlar. Böyle bir algı da onların ölüm konusundaki endişelerini artırır, “Haklıymışım, ölüm bilinmeyen, gizli ve kaygı verici bir şeymiş.” diye düşünmelerine neden olur.

Çocuklara ölüm konusunda doğru bilgi verme şeklindeki temel ilkemiz, onların anlayıp anlamadıklarına bakmadan, doğru bildiklerimizi onun küçücük zihnine boca etmek olarak anlaşılmamalıdır. Çocuğun hiç de ihtiyaç duymadığı ve asla anlayamayacağı bilgileri onun önüne yığıvermek de karıştırıcı ve korkutucu bir etkiye yol açabilir. Çocuğun söylediklerimizi anladığından emin olunmalı, doğru bilgi vereceğim diye onun dünyası allak bullak edilmemelidir.

Ölüm hakkında bir çocukla konuşan bir ebeveyn ya da yetişkin, açık, sade ve basit bir dille konuşmalı, söylediklerinin anlaşıldığından emin olmadan bir başka cümleye geçmemelidir. Uzun ve karışık cümleler, özellikle küçük çocuklar için, sarp ve dolambaçlı bir yolda yürümekten, çok çetrefilli bir bulmacayı çözmekten bile daha zor ve sıkıcı olabilir. Bir çocuğun ölüm hakkındaki sorusuna verilen basit ve anlaşılır bir cevap, onu bir başka soru aklına gelene kadar idare edebilir ama buna rağmen öğrendiği bilgiyi iyice sindirebilmek için bazı çocuklar, tekrar tekrar aynı soruyu sorabilirler. Hem sabırlı hem de soruların giderek bizim de içinden çıkamayacağımız kadar çapraşık hal alacağına hazır olunmalıdır. Ölüm konusunda konuşmanın ne denli zor ve duygu yüklü olduğunu, çocukların bu duygularla ilgili de konuşmak isteyeceklerini, "Neden biri öldüğünde diğer insanlar ağlıyor?" gibi bizim de gözümüzün yaşarmasına engel olamayacağımız sorular sorabileceklerini ayrıca hatırlatmaya gerek yok herhalde. Duygularını belli etmekten, ağlamaktan korkanlar da çocuklarla ölüm konusunda konuşmaya heves etmemeliler bu nedenle.

Çocuklarla ölüm hakkında konuşan bir kimsenin kendisinin bu konudaki görüşleri net, iç dünyası açık olmalıdır. Kafasında ölüm hakkında çözülmemiş birçok sorusu ve sorunu bulunan, kendinden emin olmayan, şüphe denizinde yüzen, ölüm korkusunun pençesinde kıvranan bir ebeveyn ve yetişkin, çocuklarla ölüm hakkında hiç konuşmasa daha iyi olur. Belirsiz, kuşkulu, atlatmaya çalışan ifadeler çocuklar tarafından hemen fark edilirler. Çocuklarla iletişimin her alanında ama özellikle ölüm gibi hayatı boyunca çocuğu etkileyecek temel konularda konuşurken rahat, kesin, basit, savunucu olmayan, şaşkınlık içermeyen açıklamalar yapmak gerekir; aksi halde böyle bir iletişimin ve verildiği sanılan bilginin çocuğa bir hayrı olmayacaktır.

Ölüm hakkında çocuklarla konuşurken dikkat edilmesi gereken ilkeleri, şimdi bir de belli bir sırayla söyleyelim:
1) Durduk yerde, uygunsuz bir zamanda değil, çocuğun hazır ve duyarlı olduğu bir sırada, ölüm konusunda konuşmaya başlanmalıdır.
2) Çocuğun ölüm konusunda konuşma isteği, iletişim girişimleri asla engellenmemelidir.
3) Çocuğa ölüm hakkında açıklamalar, tamamen dürüstçe yapılmalı; aldatma, kandırma, kafasını çelme gibi manevralara başvurulmamalıdır.
4) Karşımızdaki yetişkin bir insan düşüncelerini, duygularını açıkladığı sırada onu nasıl dinliyorsak çocuğun ölüm hakkındaki düşünce ve duygularını da aynı ciddiyetle dinlemeli, duygularını kabul etmeli, anlamaya çalıştığımızı belli etmeliyiz.
5) Çocukların çok küçük olduklarını ileri sürerek ölüm hakkındaki sorularını ertelememeliyiz.
6) Söylediklerimiz kısa, basit, anlaşılır netlikle olmalı; çocukların kafalarını verdiğimiz karmaşık cevaplarla daha da karıştırmamalı, kaş yapayım derken göz çıkarmamalıyız.
Elbette bu ilkeleri göz önünde bulunduranlar, ölüm hakkında konuştukları çocukların yaşlarını, gelişim durumlarını, kişilik özelliklerini de hesaba katacaklardır. Eğer ölüm hakkında konuşmaya çocuğun tanıdığı, sevdiği bir insanın ölümü vesile olmuşsa, çocuğun ölen kişiyle ilişkisinin niteliği, yaşadığı duygular konuşmada mutlaka ele alınmalıdır.

Bazen çocuklar alışılmadık ani sorular da sorabilirler. Doğrudan doğruya “Ben ne zaman öleceğim?” diyebilirler ya da “İnsan ne zaman ölür?” "Anne, sen ne zaman öleceksin?" şeklini alabilir soruları. Burada ille soruya ikna edici bir cevap vermek değil, asıl olarak çocuğun endişesinin önce anlaşılması sonra da giderilmesi çok önemlidir. Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gibi, ölüm kavramının henüz tam olarak zihnine yerleşmemesi nedeniyle çocuğun dünyasında ayrılıkla karıştırılabilir; ölüm ayrılıkla bir ve aynı şey sanılabilir. Hiçbir çocuk kısa süreli bile olsa ebeveyninden ayrı kalmak istemez, terk edilmişlik duygusuna kapılabilir ve çoğu kere ölüm hakkındaki soruları ayrılık kaygısının dillendirilmesinden ibarettir. Bu kaygılar, anlaşılıp giderildiğinde genellikle soru da cevaplanmış olur.

Françoise Dolto gibi bazı usta psikanalistler, sorunun altındaki endişeyi anlayıp gidermeye çalışmanın yanı sıra çocukların bu tür sorularına doğrudan cevap vermeyi de önerirler ve “İnsan yaşamayı bitirdiğinde ölür” diye cevap verirler. Bu gülünç, basit, şaşırtmacalı gibi gözüken cevabın çok doğru olduğundan ve çocuklara iyi geldiğinden bahsederler. Eğer çocuk ısrar eder “İyi ama insan yaşamayı bitirdiğini nasıl anlayacak?” diye sormaya devam ederse, “İnsan dememek gerekir. İnsan bilemez fakat ölecek kişi onu kalbinde hisseder, tıpkı doğması gerektiğini bilen kişi gibi. Doğmadan önce belki de doğmaktan korkmuştun ama bak işte doğdun. Ölmeden önce de bu böyledir” demeyi, ölümü doğumla benzerliğinden yola çıkarak açıklamayı tavsiye ederler.

Ölüm hakkında sorular soran çocuğun, bu sorularının köken aldığı endişesini anlamak önemlidir demiştik. Bu endişelerin bir diğer kaynağı da çocuğun kafasındaki ölüm hakkında başka hatalı algılama biçimleridir. Örneğin uykuyla ölümü aynı sanan, ölen kişinin uyuduğunu düşünen, böyle öğretilmiş bir çocuk, bundan çok rahatsız olabilir, bu nedenle uyuyan ebeveyninin öldüğünü sanıp korkabilir ya da uyku sorunları ortaya çıkabilir. Bu konuda dikkatlerimizi ilk kez, yıllar önce popüler bilimsel bir dergide yazılar yazan bir hekim çekmiştir. Yazılarından birisinde "Çocuklara ölümden bahsetmeli mi?" konusunu ele alır bu hekim ve okuyucularına "Çocuğunuzun köpeği ölünce, derin bir uykuya daldığını, kardeşi, arkadaşı veya bir yakını ölünce de onların uzun bir seyahate çıktığını söylersiniz." mealinde bir cevap verir. Ama onun bu öğüdünün tam tersi bir etki yaptığı birkaç gün sonra gelen şikâyet mektuplarında açıkça görülür. Birçok ebeveyn, hekimin önerisine uygun davranıp, çocuklarına ölümü tıpkı onun gibi açıkladıklarında çocuklarının yatıp uyumaktan korktuğunu, köpeğin ve arkadaşlarının başına gelenlerin kendileri için de gerçekleşeceğini sandıkları için seyahate çıkmak istemediklerini bildirirler.

Bu örnekte de görüldüğü gibi, çocuğa ölümü derin bir uykuya dalmakla veya uzak bir seyahate gitmekle anlatmaya kalktığınızda doğru bir açıklama yapmamışsınızdır. Uzağa gitmeyi ölümle aynileştiren çocuklar, bir yakınının uzak bir yere gittiğini öğrendiğinde telaşlanabilir. Benzeri bir durum, hastalık-ölüm ilişkisinin çocuğun iç dünyasında hatalı algılamasıyla ilgili olarak da karşımıza çıkabilir. Uzun süre hastalık çekmiş olan bir yakınının sonunda ölmüş olduğunu öğrenen bir çocuk, nasılsa her hasta olan kişinin öleceğini sanabilir ve kendisi, ebeveyni veya bir yakını hastalandığında onun bir süre sonra öleceğini düşünebilir. Yine hatalı öğrenmelerin ve bilgisizliğin sonucu olarak yalnızca yaşlı insanların öleceğini sanan bir çocuk, genç bir insanın veya bir çocuğun ölümünü duyduğunda çok şaşırabilir, iç dünyası allak bullak olabilir ve bildiklerine, kendisine öğretilenlere inancını yitirebilir.

Çocuklara ölüm gerçeğinin uygun bir biçimde anlatılması konusunda çocuk ruh sağlığıyla ilgilenen tüm profesyoneller tam bir fikir birliği içindedir. Elbette çocukların soruları arasında “Öldükten sonra ne olacağı?” şeklinde, ölüm-ötesi hakkında doğrudan doğruya din psikolojisi ve din eğitimini ilgilendiren sorular da vardır. Her ebeveyn, bu tür sorulara, kendi dini inançları doğrultusunda, çocuklarının ruh sağlığına en uygun nasıl cevaplar vermesi gerektiğini öğrenmekle yükümlüdür. Din eğitimcileri, ölümün bir son, yokluk, sönüş olmadığı şeklindeki bakışın, iyi insanların cennete gidecekleri ve mutlu olacakları anlayışının çocukların ölüm endişesinin yatıştırılmasında çok etkili olduğu kanaatindedirler.