Makale

Eleştiri Ahlakı

DİN VE HAYAT

Eleştiri Ahlakı

Mukadder Arif YÜKSEL
Samsun Canik İlçe Müftüsü

“HAFIZA-YI beşer nisyan ile maluldür.” denilir. Peygamberlerin dışında herkes hata yapabilir. Peygamberlerden dahi beşerî ilişkilerde “zelle” dediğimiz olmaması daha münasip olan söz ve davranışlar sadır olmuştur. Mükemmellik yalnızca Allah’a mahsustur.
İnsanlar, okudukları, yaşayıp tecrübe ettikleri, gezip gördükleri ile sürekli öğrenme hâlindedir. Kimisi okuyarak öğrenir, kimisi de yaşadığı acı tecrübelerle başını duvarlara vura vura öğrenir. Öğrenme becerisi, kişinin zekâsına, ilgi ve alakasına göre değişir. Yağmur, bütün araziye eşit oranda yağar ama her toprak, kalitesi oranında yağmurdan istifade eder.
Çevremizde dine, ahlaka, edebe ve teamüllere aykırı söz ve davranışlara sıkça rastlarız. Küçük hatalardan tutun da fecaat diyebileceğimiz işlerle karşılaşırız. Yanlış gördüğümüz işler, eğer sevdiğimiz insanlardan gelirse şaşırır, üzülür, onun adına mahcup oluruz. Hataların tekrarlanmaması için dostumuzu nazikçe ikaz etme gereği duyarız.
İnsanların çoğu, gördüğü hatayı kişinin yüzüne söylemeye cesaret edemez, ardından dedikodu yapar. Bazıları hem yüzüne söyler, hem de dedikodu yapar. Dedikodular, ilgilinin kulağına gittiğinde kalbi kırılır, dedikodu yapandan soğur. En büyük kırgınlıklar, dargınlıklar ve hatta kul hakları dedikodu sebebiyle oluşur.
Gördüğümüz hatalara karşı tutumumuz nasıl olmalıdır? Hataları nasıl düzeltmeliyiz? Her önüne gelenin bir başkasını vicahi ya da gıyabi yönden eleştirme hakkı var mıdır? Eleştirinin kuralı, adabı ve ahlakı nedir? Kısaca buna değinmek istiyorum:
İki tür tenkit ya da eleştiri vardır: Müspet ve menfi. Eğer, gördüğümüz hatayı düzeltmek ve hata sahibinin davranış gelişmesine katkı sağlamak amacıyla lisan-ı münasiple bir ikaz yapıyorsak bu müspet bir tenkit olur. Buna herkesin belli ölçülerde ihtiyacı da vardır. Hatalarda kasıt ve ısrar yoksa her hataya da anında müdahale etmek gerekmez. Bilgisizlikten, tecrübe eksikliğinden ve dalgınlıktan kaynaklanan ve tekrarlanan hataları sadece hata sahibine söylediğimizde ona en güzel iyiliği yapmış oluruz. Yapıcı tenkidin muhatabı agâh biri ise memnun olur, teşekkür eder, memnun olmaz da savunmaya geçerse fazlaca polemiğe girmeden onu hatası ile baş başa bırakırız. Zira tenkidin faydalı olması için, tenkit edilenin de kendini geliştirmeye açık olması gerekir.
Menfi tenkit ise, görülen ya da özel araştırma (tecessüs) ve açık bulma sonucu yapılan vicahi ya da şifahi tahripkâr eleştirilerdir. Bu tenkit türü, dinimizce de günah sayılmıştır. Hucurat suresi 12. ayet bu nevi tenkitleri söz konusu eder ve bunu günah (ism) olarak niteler. Bir kişi ya da kurumu itibarsızlaştırma amacı taşıyan tenkitler asla masum değildir. Eğer bir kişi ya da kurum, eleştiriye açık değilse, hataları meşru gösterme gayretinde ise ve bu hatalar topluma zarar verme istidadı gösteriyorsa bu durumda basın yayın dâhil her türlü yöntem kullanılarak açıkça tenkit yapılabilir. Zira bu tenkit yaklaşımında def-i mefsedet (kötülükleri bertaraf etme) gayesi vardır.
Tenkidin usulüne gelince kısaca şunları söyleyebiliriz:
A- Tenkitçi açısından
1- Tenkitçi, önce gördüğü ya da duyduğu yanlış hakkında, ilgiliden açıklama isteyecek, bu tenkidi yaptığı için mahcubiyet duyduğunu belli edecek.
2- Eğer iddia doğru ise, bu konuda kendi kanaatini, dinî, ahlaki ve örfi temelleri ile birlikte izah edecek. Yaptığı işi, samimi olarak dini ve ahlaki hassasiyet saiki ile yapacak. Hiç kimsenin, hataları düzeltmenin bir yolu olan tenkidi, kişisel egosunu tatmin etmek amacı ile kullanmaya hakkı yoktur.
3- Asla suçlamayacak, kendisine değer verdiğini ama bu söz ya da davranışı kendisine yakıştıramadığını belirtecek. Hata ile kişi arasına mesafe koyacak. Kişiyi değil, hatayı eleştirecek.
4- Eleştirisini, baş başa yapacak. İyi niyetli olduğunu hissettirecek. Bir kişi, eşi, çocukları, sevdikleri arasında ya da toplum için asla eleştirilmez. Peygamberimiz (s.a.s.), bir hata gördüğünde, isim vermeden, kimseyi hedef almadan, yoksa ben mi yanlış görüyorum dercesine “Bana ne oluyor ki sizden bazılarının şöyle şöyle yaptığını görüyorum.” derdi.
5- Tenkitçi, tenkit ettiği kimse ile arasında geçen diyaloğu başkası ile paylaşmayacak.
B- Tenkidin muhatabı açısından
1- Tenkide muhatap olan kimse, önce tenkit konusunun doğruluğuna bakacak, tenkitçiyi sonuna kadar dinleyecek, sözünü kesmeyecek. Suçluluk duygusu ile hareket etmeyecek.
2- Tenkitçinin üslubuna ve niyetine bakacak. Eğer iyi niyetli olduğunu düşünüyorsa asla savunmaya geçmeyecek, tenkitçiye hatasını düzletmesine yardımcı olduğu için teşekkür edecek.
3- Muhatap, icbari bir sebep dolayısıyla bu hataya bilerek ya da bilmeden düştü ise, hatayı savunmadan, mevcut durum hakkında açıklama yapabilir. “Biliyorum, yaptığım pek şık olmadı ama, şu şu sebeplerden dolayı bu netice hasıl oldu.” gibi.
4- Muhatap, tenkitçiye “Sen bana böyle diyorsun ama sen çok mu masumsun, sen de vaktiyle şöyle şöyle yapmamış mıydın?” şeklinde karşı atağa geçmeyecek.
5- Muhatap, makul düşünecek, söz konusu olan şey hata ise kabul edecek, hatadan etkilenen kimselerden özür dileyecek, helallik isteyecek. Kişinin hatasını kabul etmesi, bir acziyet değil, erdemdir.
Hatalar hataları doğuruyor, gıybet ve dedikodular, insanların arasını açıyor, fitne ve fesada yol açıyor. Bu da dalga dalga yayılarak ümmetin birbirine düşmesine kadar varıyor.
Her konuda olduğu gibi tenkit konusunda da en güzel örnek Hz. Peygamber Efendimizdir. O, hiçbir hatayı hoş görmeden, muhatabı ezmeden yapıcı bir üslupla tenkidini yapardı. O, bu yöntemiyle boğazına kadar şirke ve hurafeye batmış bir toplumun çoğunluğunu ashab-ı kiram hâline getirdi.

İnsanların çoğu, gördüğü hatayı kişinin yüzüne söylemeye cesaret edemez, ardından dedikodu yapar. Bazıları hem yüzüne söyler, hem de dedikodu yapar. Dedikodular, ilgilinin kulağına gittiğinde kalbi kırılır, dedikodu yapandan soğur.