Makale

Algı Yönetimi ve Psikolojik Manipülasyon

DİN DÜŞÜNCE YORUM

Algı Yönetimi ve Psikolojik Manipülasyon

Ömer ÖZGÜL
Diyanet İşleri Uzmanı


Geçen yüzyılın en belalı keşfi olan toplum mühendisliğinin uzmanlık alanı algı ve psikolojidir. Açık veya olumlu operasyonlarla yürütüldüğü kadar aksi yönde de kullanılır. Algı yönetimi ve psikolojik operasyonlar, ticari alanda, siyasette açık bir şekilde kullanılır.

ALGI operasyonu ifadesi son dönemlerde sıkça dillendiriliyor. Ne olduğu, nasıl yürütüldüğü, nasıl etkiler oluşturduğu konusunda ise henüz derli toplu bir çalışma mevcut değil. Algı yönetiminin ne olduğunu anlatmaya geçmeden önce yazımıza emekli ikramiyesi ile tam da istediği gibi sessiz ve sakin bir sokakta ev alan yaşlı bir adamın hikâyesi ile devam etmek istiyorum.
“Emekli öğretmenimiz yeni evinde yaz boyunca sükûnet ve huzur içinde yeni bir hayata merhaba der. Sonra okullar açılır ve evin tam da bir okulun gidiş yolu üzerinde olduğu ortaya çıkar. Özellikle bir grup öğrenci her gün evin önündeki çöp kutusuna ellerindeki çubuklarla vurmakta, inanılmaz rahatsız edici bir gürültü çıkarmaktadır. Bir gün iki gün derken, emekli öğretmenin sinirleri iyiden iyiye bozulmaya başlar ve bir gün hışımla aşağıya iner…”
Şimdi, hikâyeye küçük bir ara verelim… Normal insan refleksi nedir? Düz mantıkla hareket edersek emekli öğretmenin ne yapması gerekiyor? Öncelikli olarak çocuklara kızabilir ve hatta onları anlayacakları dilden korkutabilir. Ya da sinirlerine hâkim olamayıp, bir de fiske vurabilir. Üçüncü bir tercih olarak çocukların ailelerini bulup şikâyet edebilir, bu düz mantık silsilesi uzatılabilir. Fakat her durumda o çocuklar yapacaklarını yine yapacaklardır. Hem de öncekinden daha büyük bir istek ve hırsla. Çünkü bunu gurur meselesi yapabilir ya da yasak olanın çekiciliğine kapılabilirler. Fakat yaşlı öğretmen bu yolu izlemeyecek ve algı yönetimi stratejisi uygulayacaktır. İşte hikâyenin devamı…
“Yaşlı öğretmen merdivenleri hızla iner ve bir solukta çocukların yanına ulaşır. Nefes nefese kalmıştır. Çocuklar azar işitecekleri korkusuyla, endişeli gözlerle yaşlı adama bakmaktadırlar. Aralarından biri: “Amca bir daha vurmayız çöp kutusuna” der. Yaşlı adam mütebessim bir ifadeyle: “Yok kızmadım evladım, aksine o kadar güzel vuruyorsunuz ki çöp kutusuna, inanılmaz güzel bir melodi çıkıyor. Sizden ricam bunu her gün düzenli olarak yapmanız. Hem her gün size 20 lira vereceğim” deyip, gömleğinin cebinden çıkardığı parayı çocuklara uzatır. Parayı alan çocuklar keyifle oradan uzaklaşırlar.
İkinci gün, üçüncü gün geçer ve yaşlı adam sabırla bekleyip çocuklar gürültü çıkardıktan hemen sonra aşağıya inip paralarını verir. Dördüncü gün, “Çocuklar, ekonomik sıkıntılarım var. Artık size 10 lira verebileceğim” der. Çocuklar bu işe biraz bozulsalar da yine de parayı alırlar. İki üç gün bu şekilde devam ettikten sonra bu sefer, “Çocuklar, benim işim çok kötüye gitti, artık hiç para veremeyeceğim size” der. Çocuklar soran gözlerle birbirine baktıktan sonra, aralarında en akıllı olanı: “Yok bey amca artık çalamayız, sen kendine başka birilerini bul” der…”
Geçen yüzyılın en belalı keşfi olan toplum mühendisliğinin uzmanlık alanı algı ve psikolojidir. Açık veya olumlu operasyonlarla yürütüldüğü kadar aksi yönde de kullanılır. Algı yönetimi ve psikolojik operasyonlar, ticari alanda, siyasette açık bir şekilde kullanılır. Tüketici algısı yaratma, üretimi teşvik etme ve benzeri diğer uygulamalar bu kapsamdadır. Politikacıların ve siyasi partilerin çalışmaları da algı ve psikoloji üzerine kuruludur. Ancak bizim üzerinde ağırlıklı olarak durmak istediğimiz, algı ve psikolojinin profesyonellerin elinde örtülü olarak kullanılan şeklidir.
21. yüzyılın sessiz devrimleri, en az maliyetli sömürüleri, en geçerli kitlesel ikna yöntemleri, en büyük fikrî dönüşümleri hep aynı sinsi üsluplar kullanılarak gerçekleşmiştir ki bunların başında da “Algı yönetimi” gelmektedir.
I. Dünya Savaşı’ndan beri sıklıkla kullanılan bu yöntem, teknolojinin ve sosyal bilimin gelişmesiyle birlikte daha profesyonel hâle gelmiştir. Bu yapının mimarları kapitalist devletler ve sermayedarlar olup en önemli misyonları toplumları yönetmek ve kontrollerini ellerinde bulundurmaktır.
Algı yönetiminde bilginin belirli çıkarlar uğruna manipüle edilip hedef kitleyi yönlendirmek amacıyla kullanılması oldukça önemlidir. Bu bağlamda bilgi akışının kontrolünü sağlayabilen devletler veya gruplar üstünlüğü de elinde tutmaktadır. Klasik dönemde devletlerin gücünü belirleyen etmenler; nüfus, iktisadi yapı, askerî güç ve coğrafi özellikler idi. Fakat günümüzde devletlerin gerçek gücünü belirleyen unsurların başında caydırıcılık ve kabul ettirme kapasitesi gelmektedir. Çinli general ve askerî teorisyen olan Sun Tzu’nun yaklaşık 2500 yıl önce ifade ettiği “Mükemmellik yüz savaşın yüzünü de kazanmak değildir. Asıl maharet düşmana hiç savaşmadan boyun eğdirmektir.” felsefesi bir kez daha göstermektedir ki, silah ve askerden ziyade, bilgi akışının doğru sağlanması, gücün kontrol altına alınması ve ciddi planlamaların yapılması ile güçlü devlet olunur.
Bireylerin olayları algılama yetenekleri birleşip toplumsal algı yeteneğini oluşturur. Bu yetenek o toplumun direncini ve gücünü belirler. Demokratik kurumlarını toplum hayatında etkin hâle getirmiş ülkelerin millî gücü her türlü zayıflıktan uzaktır. Millî birlik ve beraberlik slogandan ibaret olmayıp, politik nutuklara konu olmaktan uzak bir şekilde bilinçle oluşmuştur. Ülkenin çıkarları ve bağımsızlığı söz konusu olduğunda toplumdaki tüm ayrılıklar unutulur, topyekûn bir karşı koyma durumu alınır.
Buna karşılık demokratik kurumları arızalı, millî gücü zayıf ve millî birlik bilinci oluşmamış ülkelerde durum tamamıyla aksi yöndedir. Toplumsal hayat dış etkilere açıktır. İçeride zaten var olan devlete ve demokratik sisteme olan güvensizlik dışarıdan gelecek etkilere karşı savunmasızdır. Toplum, alt-üst kimlik, hemşehrilik, cemaatçilik, mezhepçilik, politik veya ekonomik çıkarcılık kavgaları içerisinde bütün gücünü, enerjisini birbirlerine karşı kullanan katmanlara dönüşür. Böyle bir parçalanmışlık içerisinde ülkesinin toprak bütünlüğüne, millî birliğine yönelen tehlikeyi algılayamaz, dolayısıyla da karşı koymayı akledemezler. Dışarıdan yönelecek her türlü tehlikeye karşı sahip oldukları savunma mekanizmaları felç hâlinde olup karşı koymakta acz içerisindedirler. Gerçek tehdidi algılamada kör, sağır olan toplum, olmayan bir tehdit yaratıp kendi kendilerine hasım olurlar. Gruplar için birinin varlığı diğerinin yok olma sebebi olarak görülür. Haklılık ve meşruiyet mücadelesi zamanla kanlı ve bitiresiye bir boğazlaşmaya döner. Hasım veya çıkar peşindeki ülkelerin, böylesine bir ülkedeki çalışmaları son derece kolaylaşır. Toplumun tüm sinir ve komuta merkezleri örtülü veya gizli operasyonlarla ele geçirilir.
Buradan alınacak en önemli dersi ise şöyle özetleyebiliriz: “Algı yönetimini şansa bırakmak, halkın algılarını başkalarına teslim etmek demektir”
Algı sessiz ve etkili bir silahtır
ABD Savunma Bakanlığına bağlı birimler tarafından terminolojiye kazandırılmış olan “algı yönetimi” kavramı içerik olarak eski bir yöntem olmakla birlikte “ikna ve inandırma faaliyetleri” olarak devam edegelmiştir. Bu yönüyle algı yönetimi birçok sebepten dolayı 21. yüzyılın en sessiz silahıdır. Devletler bölgesel ve küresel bir güç olmak, iktidarlarının ve politikalarının meşruiyetini sağlamak için; kurumlar ve fertler ise itibarlarını yükseltmek, faydalarını arttırmak için hedef kitleleri ikna etmenin ve onlara kendi gözlerinden dünyaya bakmalarını sağlamanın yollarını ararlar. Bu yolların en etkilisi olarak da algıları değiştirmek ve hangi algının yerleşmesi isteniyorsa hedef kitleye o algının kazandırılma yöntemlerini uygulamaktır. Hükûmetler bu şekilde algıları değiştirme işini toplum bilimciler ve sosyologlar eliyle yaparken kamuoyunda oluşan olumsuz çağrışımlardan dolayı onu kulağa hoş gelen kamu diplomasisi, yumuşak güç, itibar ve imaj yönetimi, halkla ilişkiler ve algı yönetimi gibi kavramlar ile servis etmiştir.
Algı yönetimi nasıl yapılır?
Kitlelerin kendinden menkul düşünceleri olamayacağı varsayımı üzerinden yapılan bu ikna yöntemi, çeşitli bağımlıklarla telkine açık hâle getirdikleri insan topluluklarını, bir ‘sürü psikolojisi’ üzerinden, düşünülmesi istenen yöne doğru itme/yönlendirme çabasıdır. Algı zerk etme yollarından bazıları meşru bir propaganda gibi görünse de esasen, asıl amaç kitlelere düşünmesi, konuşması için ödev vermektir.
Bu kapsamda algıyı yönetmekle görevlendirilen kişi ya da birimler tarafından hedef nüfusun istenen kıvama gelmesi için çok sayıda yöntem ve adım izlenmektedir. Önce herhangi bir konuda ikna edilmesi, değiştirilmesi ve etkilenmesi gereken hedef kitle ayrıntılı olarak analiz edilmekte, güçlü ve zayıf yanları ortaya konulmakta ve hassas noktalar tespit edilmektedir. Daha sonra elde edilen sonuçlara göre sloganlar ve propaganda temaları geliştirilmektedir. Bu aşamada medyanın da oyuna dâhil edilmesi ile birlikte sanal gerçeklikler oluşturulmakta ve dolayısıyla gerçek ile kurgu arasında ayrım yapılması zorlaşmaktadır. Bu durum Amerikalı Siyasetçi Henry Kissinger tarafından “Bir şeyin gerçek olması pek o kadar önemli değildir; fakat gerçek olarak algılanması çok önemlidir” şeklinde dile getirilmiştir. Kısacası algı yönetimi, gerçek ve kurgu arasındaki çizginin bulanıklaştırıldığı, hedef kitlenin oluşturulan sanal gerçekliklere inanmaya ikna edildiği, kelimelerin bilindik anlamından uzaklaştırıldığı ve kıyasıya bir enformasyon savaşının yaşandığı süreçleri temsil etmektedir.
Bir insana yarım metrelik bir tahta yutturulamaz. Ancak tahtanın talaş hâline getirilmesiyle ve içeceklerine her gün bir miktar karıştırarak tümüyle yutturmak mümkündür. İşte algı yaratılması böyle bir şeydir. Birey ya da topluluk üzerinde yaratılacak algı, hedefin doğrudan verildiğinde tümüyle olmasa bile belirli bir ölçüde reddedişle karşılaşılması kaçınılmazdır. Bilinçli olmasa bile hedef kendisini tehdit eden bir şeylerin varlığını düşünüp dış etkilere kapanabilir. Bunun yerine yavaş ve onun kabul edebileceği sınırlar içerisinde sunulması hâlinde istenilen kanaatin yerleştirilmesi süreci başlamış olur.
Algı yönetimi savaşlarının bir cephesi de sosyal medyadır diyebiliriz. Algı yönetiminde başarılı olmak isteniyorsa dinamik ve güçlü bir ekiple sosyal medya kullanılabilmelidir. Çünkü anlık bilgi akışlarını yöneten algıları da yönetebilir. Birçok insan farklı ve yanlış da olsa sosyal medyada desteklenmiş bilgilere inanır. Bu bilgiler daha sonra reddedilse ya da tekzip edilse dahi birçok insan ilk duyduğuna ya da okuduğuna inanır. Hatta birçoğu ilk bilgilerin değiştiğinden haberdar dahi olmaz.
Sosyal medya gerçek algısını da değiştirmiştir. Gerçek kabul ettiğiniz bir ileti rıza üreticileri ve algı yöneticileri tarafından hemen yorum yağmuruna tutulmakta, gönderilen bilgiler gerçeklikten uzaklaştırılmakta ve orijinal mesaj bambaşka mecralarda tartışılan, itibarsızlaştırılmış bir gündem konusuna dönüşmektedir. Gerçek olan her şey sosyal medyada buharlaşabilmektedir.
Hemen her şeyin çıkara dönüştüğü bir çağda söz konusu algı yönetiminin, onun medyasının ve sair unsurlarının bir kutsalı olmadığı gibi merhameti ya da ahlakı da yoktur. Bundan dolayı böylesine gözü dönmüş profesyonellere karşı verilebilecek en iyi cevap ve bir mücadele varsa bunu kazanabilmenin yegâne yolu, yine öze dönmek ve elimizdeki en kıymetli şeyi, ahlakımızı tüm kitlesel davranışlarımızda, tüm medyamızda hâkim kılabilmekten geçer. Aksi takdirde aynı ölçüsüzlük, aynı fütursuzluk bizleri bir girdaba sürükler ki bu da bir Müslüman’ın durması gereken en son yerdir.