Makale

Kim Bu Cennet Vatanın Uğruna Olmaz ki Feda?

GÜNDEM

Kim Bu Cennet Vatanın Uğruna Olmaz ki Feda?

ALİ AYGÜN

“Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber
Bizler gibi olmuş o yiğitlerle beraber.”
Yahya Kemal Beyatlı

İnsanları bir araya getiren, uğrunda savaştığı ve gerektiği zaman canını hiç çekinmeden seve seve feda ettiği bazı ebedî ve kutsal değerler vardır. Bu değerler millet olmanın da aracıdır. Meselâ özgürlük ve istiklal, Türk milletinin en yüce ve en kutsal değerleri arasında yer alır. Bu değerler, hemen beraberinde vatan gibi, bayrak gibi başka değerleri de getirir. Vatan, bir milletin üzerinde yaşadığı ve ecdadımızdan kan ve can pahasına bize miras kalan mukaddes bir toprak parçasıdır. Bundan dolayı vatan, millet unsurundan asla ayrı düşünülemez. Vatan, bir coğrafya, millet ise bir insan topluluğudur. Bir milleti millet hâline getiren de, özgürlük ve istiklal gibi; hak, hukuk, dil ve din gibi bazı mukaddes değerlerdir. İşte bu ebedî değerlerin başında gelen vatan tehlikeye düştüğü anda, millet olabilme şuuruna erişmiş ve vatanını seven her insan, vatanını kurtarmak için, varını yoğunu, hatta en kıymetli varlığı olan canını bile feda etmeye hazır olmalıdır. Daha çok vatan kavramıyla birlikte yer alan “şehadet” ve “şehit” kavramları, en veciz ifadesini Mehmet Âkif’in kahraman ordumuza ithaf ettiği “İstiklal Marşı”ndaki şu parçalarda bulur:
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ!
Canı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Tarih boyunca aziz milletimiz; din, vatan, millet ve manevi değerler uğrunda savaş meydanlarına, cephelere seve seve koşmuş, ölümün kucağına atılmıştır. Tarihimizdeki kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferi’dir. Çanakkale’de şehit düşen Mehmetçik, “ehl-i salib”in demirden çemberini göğüslerinde kırıp parçalamış; ataları Selahaddin-i Eyyubi ve Kılıç Arslan kadar büyük olduklarını ispatlamıştır. Bütün İslam âlemi, kendini yok olmanın eşiğinde görerek hüsrana kapılmış bir durumda iken onların canları pahasına kazandığı zafer, bu hüsranı ortadan kaldırmıştır. Onların ulaşmış olduğu şehadet mertebesi öyle yücedir ki onlar için türbeye, kabre bile gerek yoktur. Çünkü onları gittikleri ebedî âlemde kucağını açmış Peygamberimiz beklemektedir:
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor peygamber!
Yüz binlerce şehide mâl olan Çanakkale zaferi bize, Türkiye’de, düşmana vatanını çiğnetmeyen ve çiğnetmeyecek yeni bir neslin ve yeni bir insan tipinin doğmuş olduğunu da göstermektedir.
İnsan çalışarak pek çok rütbe ve unvan kazanabilir. Şehitlik ve gazilik rütbesi ise hayat karşılığında ve inanç sayesinde elde edilmektedir. Bu bakımdan rütbelerin en üstünü hiç şüphe yok ki şehitlik ve gaziliktir. Şehitlik mertebesine yükselmek hem Cenab-ı Hak katında hem de halk nezdinde büyük bir şereftir.
Şehit, Allah’ın huzurunda diri olarak hazır bulunup nimetlere erişeceği ve cennete gireceğine şahit olunacağı için bu adı almıştır. Gazi ise Allah yolunda ve vatan uğrunda savaştığı ve şehit olmayı arzu ettiği halde ölmeyip sağ kalan kimsedir. İnsan ölmekle bu mertebeye yükseldiği halde Yüce Allah onların ölü değil, bizim anlayamayacağımız bir hayat ile diri olduklarını bildiriyor: “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Hayır, onlar diridirler, ancak siz bilemezsiniz.” (Bakara, 2/154.) Sevgili Peygamberimiz de şehitliğin derecesiyle ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse cennete girdikten sonra, bütün dünyaya sahip olsa bile, tekrar dünyaya dönmek istemez. Yalnız şehitler, erdikleri nimetler sebebiyle dünyaya dönüp on defa şehit olmayı arzu ederler.” (Buhari, Cihad, 21, III, 208.)
Büyük ihanet 15 Temmuz
“Onlara: “Yeryüzünde düzeni bozmayın!” denildiğinde, “Hayır, biz yalnızca ıslah edenleriz!” derler. Biline ki, gerçekten bozanlar onların ta kendileridir, ama farkında olmuyorlar.” (Bakara, 2/11-12.)
15 Temmuz’da Türkiye’miz, etkisi yıllar sonra dahi devam edecek bir darbe girişimiyle sarsıldı. FETÖ/PDY örgütüne mensup teröristler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, yıllardır uygulamaya soktuğu sızmayı sonuçlandırarak bir darbe ile Türkiye’mizin yönetimine el koymaya çalıştılar. Siyasi irade, emniyet güçlerinin önemli bir bölümü ve halk aynı anda ve aynı şekilde darbeye karşı çıktı, darbe girişimini başarısızlığa uğrattı. Ancak geriye darbeci teröristlerin darbeyi başarıya ulaştırmak için cinnet halini almış saldırıları hafızalara, bir daha hiçbir zaman çıkmamak üzere kazındı. Savaş uçaklarıyla emniyet binalarını ve Meclis’i vurdular. Sivil halkın üzerine helikopterlerden ateş açacak kadar delirdiler, Boğaz Köprüsü’nde vatandaşlarımızı kurşuna dizdiler, üzerlerinden tanklarla geçtiler. Tüm bu vahşetin sonuç getireceğini ve darbenin başarıyla sonuçlanacağını düşündüler ama yanıldılar. 173’ü sivil olmak üzere 240 şehit verdi bu millet, daha da fazlasını vermeye hazırdı. Ancak darbeye asla ve asla geçit vermeyeceğini FETÖ/PDY’nin teröristlerine de dünyaya da canı pahasına göstermiş oldu. 15 Temmuz şehitleri sizleri asla unutmayacağız!
15 Temmuz gecesinde şanlı ordumuzun içine çöreklenmiş, asker kıyafetleri içine gizlenmiş teröristlere karşı “ordu-millet”; “muazzam ordumuzun en muazzam evladı” olarak adeta Çanakkale ruhuyla bir direniş gerçekleştirmiştir.
Din gönüllüleri de darbe girişimine karşı ön saftaydı
Mustafa Yaman, Özel Harekât Daire Başkanlığı Gölbaşı Kampüsü Şehitler Camii’nde imam-hatipti. Darbe girişimi esnasında patlama seslerini duyunca evde duramamış, çocukları ve eşiyle görüşüp emniyet güçlerinin yardımına koşmuştu. Şehadete koşmuştu İmam-Hatip Mustafa, ardında gözü yaşlı eşini, 5 ve 2 yaşlarındaki iki kuzusunu bırakarak.
Erzurum’un Şenkaya ilçesine bağlı Yaymeşe Mahallesinde imam-hatip olarak görev yapıyordu İbrahim Yılmaz. İstanbul Fatih’teki ailesini ziyarete gitmişti. Darbe girişimini haber alır almaz abdestini alıp dışarı çıkmıştı. Saraçhane’de darbecilerin barikatını kırmaya çalışırken hainler tarafından şehit edildi. Henüz evlenmişti imam-hatip İbrahim. 8 aylık bir bebeği vardı.
“İmamlar korkusundan dışarı bile çıkamaz.” diyenlere inat kendini meydanlara atanlardan biri de Ankara Rıfat Börekçi Eğitim Merkezi çalışanı Ali Alıtkan’dı. Genelkurmay Başkanlığı önünde gözü dönmüş darbeciler tarafından açılan ateş sonucunda göğsünden vuruldu.
Mustafa Yaman, İbrahim Yılmaz, Ali Alıtkan’ın şehadete yürümesi gibi onbinlerce din gönüllüsünün ezan ve sala okuyarak gönüllerde birlik oluşturması gibi birçok gönüllümüz de halkı meydanlara sevk etmede büyük kahramanlık örneği göstermiştir.
Yine Başkanlık personellerimizden 15 Temmuz darbe girişimi esnasındaki saldırıda yaralanan Durmuş Arslan, Mustafa Türker; Keçiören İlçe Müftülüğünde müezzin-kayyım olarak görev yapan Hüseyin Çınar ve Rasim Kırçiçek; Gölbaşı İlçe Müftülüğünde müezzin-kayyım olarak görevli Hasan Hüseyin Alkır’a, o gece aldıkları yaraları vücutlarında bir şeref madalyası gibi taşıyan bütün gazilerimize, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum.
Şehitlik mertebesine ulaşan 240 kardeşimize, şehit olan din görevlilerimize Cenab-ı Allah’tan sonsuz rahmet, yaralılara acil şifalar, kederli ailelerine, Diyanet camiamıza ve aziz milletimize sabır ve metanetler niyaz ediyorum.