Makale

Peygamberler diyarı Urfa'da: Ulu Camii

Peygamberler diyarı Urfa’da:
Ulu Camii
Cevat Akkanat

Güneydoğu Anadolu’nun Orta Fırat bölümünde yer alan Urfa, tarihî İpek Yolu üzerinde önemli bir durak olmuştur. Yapılan arkeolojik kazılarla tespit edilebilen tarihî geçmişi M.Ö. 11.500’lü yıllara kadar götürülebilen Urfa, binlerce yıllık bu birikimiyle birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve doğal olarak dünya kültür tarihinin en önemli merkezlerinden birisi olma hakkını elde etmiştir.

Urfa’nın bu ihtişamlı geçmişi, bünyesinin zengin ve renkli unsurlarla donanmasını sağlamıştır. Öyle ki bu şehir, söz konusu süreç içerisinde farklı din, kavim ve medeniyetlere ev sahipliği yapmış, bünyesine bunların her birinden nice değer nakşetmiştir.

Haydi bunlarla ilgili kısa atıflarda bulunalım:
Bir: Bir kısım rivayetlere göre Hz. Adem ile Hz. Havva hayatlarının bir dönemini burada yaşamıştır. Hz. İbrahim’in Urfa’da doğduğu söylenir. O, putperestliğe karşı mücadele ettiği için Nemrut tarafından burada ateşe atılmıştır. Bu şehrin, Lût, İshâk, Yâkup, Eyyub, Elyesâ, Şuayb ve Musa peygamberle de ilginç hatıraları anlatılır. Bunlara, Hz. Eyüp ile Hz. Elyassa adına yapılmış türbeleri, Hz. İsa ve başka dinî kişiliklerle ilgili efsaneleri de ekleyin. Hatta kimi tarihçi (Ebul Farac) ve seyyahlara (Evliya Çelebi) göre Urfa, Nuh tufanından sonra kurulan ilk şehirlerden birisidir... Hristiyanlık da devlet dini olarak ilk kez Urfa’da kabul görmüştür. Sonuçta, Urfa’nın Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet ile birlikte anılan bir şehir olduğunu göreceksiniz...

İki: Urfa, Türkiye’de en çok arkeolojik kazı yapılan il özelliğine sahiptir. Arkeolojik kazılarla ve tarihî araştırmalarla ilgili yazılı verilere göz attığımızda Urfa’ya hâkim olmuş siyasî birlikler ile ilgili geniş bir liste çıkarmamız mümkündür. Bunların (Ebla Krallığı, Hurri-Mitanni, Yeni Asur, Urartu, Selevkos, Abgar Prensliği, Osrhone Krallığı, Partlar gibi) pek eski olanlarını değil, son iki bin yıllık süreç içinde Urfa’da hüküm sürenleri sıralayalım: Roma, Bizans, Emevi, Fatımi, Anadolu Selçuklu, Eyyubi, Memlük, Osmanlı, Türkiye... Diğer bir ifade ile Araplar, İranlılar, Haçlılar, Türkler...

Üç: İkinci madde içinde adlarını andığımız sosyal birliklerin Urfa’nın anlamına kattığı hangi maddi ve manevi zenginliği sayalım? Efsaneler, edebî birikimler, mimari eserler, sanat şaheserleri, folklorik değerler...

Urfa’nın İslam çağı...
Geçmişindeki bunca çok kültürlülük bir tarafa, bugün Urfa’yı Urfa yapan temel bütünlük İslam’dır. Zira bu şanlı toprak, yukarıda saydığımız farklı siyasi yapılar arasında en çok İslam’a mensup unsurlarla ile iç içe olmuştur. Bunun sonucunda ise bugün Urfa, maddi ve manevi dinamikleriyle özgün bir İslam şehri olarak varlığını sürdürmektedir.

Urfa’nın İslamiyet ile müşerref oluşu 7. yüzyıla kadar iner. Urfa’nın Türk hâkimiyetine ilk girişi ise Selçuklular dönemine tekabül eder. Melik Şah, Urfa’yı 1087’de Bizans’tan alır. Urfa, sonraki dönemlerde Haçlılar, Artuklular, Zengîler, Eyyûbîler, Harezmliler, Moğollar, Memluklular, Akkoyunlular, Karakoyunlular dönemlerini yaşar. Şehir 16. yy’ın başında Safavilerin eline geçmiş, aynı yüzyılda Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Urfa, İslam çağında kendisini bu dinin bir mensubu yapacak belirgin unsurlarla donanacaktır. Bunlar arasında öncelik camilerde olacaktır. Cami bakımdan Urfa, başka bir şehre kolayca nasip olmayacak bir zenginliğe sahiptir. Yedinci yüzyıldan itibaren İslam hâkimiyetine giren Urfa’da halen ayakta olan tarihî camilerden Ulu Camii (Cami-i Kebir) ve Pazar Camii muhtemelen Zengîler dönemine (12. yy.), Halil-ür Rahman Camii Eyyubîler dönemine (1211), Hasan Padişah Camii Akkoyunlular dönemine (15. yy.) aittir. Selahattin Eyyubi Camii, Circis Peygamber (Peygamberler) Camii ve Fırfırlı Camii kiliseden çevrilmiştir. Bunların dışında kalan camiler Osmanlı dönemine aittir: Arabi Camii, Asım Paşa Mescidi, Behramlar Camii, Çakeri Camii, Dabbakhane Camii, Eski Ömeriye Camii, Hacı Lütfullah Camii, Hacı Yadigar Camii, Hayrullah Camii, Hekim Dede Camii, Hızanoğlu Camii, Hüseyin Paşa Camii, Hüseyniye Mescidi, İmam Sekkâki Camii, Kadıoğlu Camii, Kara Musa Camii, Kıbrıs Mescidi, Kutbeddin Camii, Mevlid-i Halil Camii, Mevlevihane Camii, Miskinler Mescidi, Müderris Camii, Narıncı Camii, Nimetullah Camii (Ak Camii), Nur Ali Mescidi, Rızvaniye Camii, Siverekli Mescidi, Şehbenderiye Camii, Toktemur Mescidi, Tuzeken Camii, Yusuf Paşa Camii, Yeni Ömeriye Camii...

“Mescidü’l-Hamra”: Kırmızı Mescit...
Anadolu’daki Türk mimarisinin erken tarihli örneklerinden birisi olan Urfa Ulu Camii, Urfa merkezindeki camilerin en eskilerindendir. Cami-i Kebir Mahallesi’nde, Divanyolu Caddesi’nin batısında yer alır.

İnşa kitabesi bulunmadığından, caminin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Camideki mevcut kitabeler çeşitli devirlerdeki onarımlara ait olup inşa tarihi hakkında fikir vermemektedir. Ulu Camii’nin yapımıyla ilgili olarak kaynaklarda bazı tahmini ifadelere rastlanır.

Buna göre, Ulu Camii’nin bulunduğu yerde, vaktiyle bir sinagog yer almakta iken 5. yy. başlarında Rabula adlı bir rahip bunu kiliseye dönüştürmüş. St. Stephan Kilisesi denilen bu yapı, kırmızı renkli mermer sütunlarının çokluğundan ötürü “Kızıl Kilise” (Dermesik) olarak adlandırılmış. Aynı sebeple Urfa Ulu Camii uzun zaman “Mescidü’l- Hamra” (Kırmızı mescit) şeklinde anılmıştır.

Ulu Camii, işte bu kilisesinin yerine inşa edilmiştir. Üstelik böyle bir gelişimin olduğuna dair deliller de mevcuttur. Bunlar, bugün hâlâ varlığını koruyan kuzeydeki avlu, avlu duvarları ve giriş kapısı, bazı sütun ve sütun başlıkları ile halen minare olarak kullanılan sekizgen gövdeli çan kulesidir.

Zengîler dönemi eseri...
Kimi kaynaklarda Ulu Camii’nin yapım yılı olarak 1145 tarihine rastlansa da bu konuda sağlam bir dayanak bulunamamıştır. Fakat Ulu Camii’nin doğu duvarına bitişik olan medresenin cami avlusuna bakan kapısı üzerindeki kitabede, medreseyi Selahattin Eyyubi’nin 1191’de yaptırdığı yazılıdır. Mantıken caminin medreseden önce yapıldığı düşünülürse Ulu Camii’nin, yörede Eyyubiler’den önce egemen olan Zengîler döneminde, 1170-1175 yılları arasında yaptırıldığı varsayılabilir.
Bu tahmini destekleyecek hususlardan birisi de Ulu Camii’nin Zengîler devri mimari özellikleriyle uyum göstermesi, özellikle, plan şeması acısından daha çok Suriye’deki Nureddin Zengî dönemi yapılarıyla benzer olmasıdır.

Bu benzerliği bir adım daha ileri götürerek, eseri Nureddin Zengî dönemiyle özdeşleştirmemiz mümkündür. 1146-1174 yılları arasında hüküm süren Nureddin Zengî, güçlü şahsiyeti ve yüksek sanat görüşü ile Selçuklu sanatı geleneklerine bağlı kalmış ve Halep, Şam gibi Suriye şehirlerinde yeni bir mimari üslubun gelişmesine öncü olmuştur.

Şehirleri mamur hale getiren Nureddin Zengî, Halep Ulu Camii’ni de tamir ettirmiştir. Urfa Ulu Camii, plan şeması bakımından Halep Ulu Camii’ne benzemektedir. Bütün bunlardan hareketle, Nureddin Zengî, Urfa’yı fethettikten sonra Ulu Camii’yi inşa ettirmiştir diyebiliriz.
Bu arada, Ulu Camii’nin bilinmeyenleri arasında mimarı da yer almakta olup bu konuda herhangi bir isim üzerinde düşünmek mümkün değildir.

Mihrap önü kubbeye ilk geçiş...
Erken İslam dönemi cami inşa anlayışında kilit yapılar olarak görülen Şam Emeviye Camii (706-714), Harran Ulu Camii (744-750), Diyarbakır Ulu Camii (1091-1092), Silvan Ulu Camii (1152-1157), Urfa Ulu Camii (1170-1175), Mardin UluCamii (1176-1186), Kızıltepe Ulu Camii (1200-1204) ortak bir bölgede yer alan ve bu bölgedeki mimarî gelişim çizgisini belirleyen yapılardır. Urfa Ulu Camii bu camiler arasında belirgin bir özgünlüğe sahiptir. Şimdi bunları görelim:

Kesme taştan yapılan Urfa Ulu Camii, çok ayaklı, enlemesine dikdörtgen planlı ve çapraz tonoz örtülü bir plan şemasına sahiptir.

Camiin harimi, mihrap duvarına paralel iki sıra şeklinde dizilmiş 11’er ayakla üç sahna ayrılır. Kare kesitli ağır ve kısa payeler iç mekânın basık görünmesine yol açar.

Ulu Camii’nin mihrabı ortadan biraz sola doğru kaçıktır ve önünde yer aldığı birim, sivri kemerler üstünde biraz yükseldikten sonra, diğer birimler gibi çapraz tonozla değil, tromplu bir kubbeyle örtülerek vurgulanmıştır. Mihrap önü kubbesi dışında kalan bölümlerdeki sütunlar sivri kemerlerle birbirlerine bağlanmış ve düz bir dam ile örtülmüştür. Bu arada camiin üç sahını birbirine eşit değildir. Her sahının üzeri de ayrı ayrı çapraz tonozlarla örtülmüştür.

Sonuç olarak, çok ayaklı, yatık dikdörtgen planlı cami tipindeki en önemli gelişim Urfa Ulu Camii’nde görülmüş ve mihrap önü kubbesinin oluşumuyla tamamlanmıştır. Böylece, cami plan ve tasarımında kubbeli örtü sistemi oluşmaya başlamış ve bunu zamanla merkezi kubbeye geçiş izlemiştir.

Ulu Camii’nin iç içe sivri kemerli yuvarlak niş biçimindeki mihrabı sade ve özgündür. Bununla beraber yanındaki minber ve girişin üstündeki müezzin mahfili orijinal olmayıp sonraki dönemlerde yapılmıştır. Yapı kubbe kasnağındaki ve kuzey duvarındaki pencerelerle aydınlatılmaktadır.

Son cemaat yerine ilk adım...

Urfa Ulu Camii’nin harimine giriş dört kapıyla sağlanmaktadır. Bunlardan cami avlusuna açılan taçkapı siyah ve beyaz kesme taşların alternatifli dizilmesiyle sivri kemerli olarak yapılmıştır. Yapının tek özgün bölümü olan bu taçkapının yanlarındaki sütunçeler girişe zengin bir görünüm vermektedir. Sivri kemer içindeki yazıtta, camiye bitişik vaziyetteki medresenin onarım tarihi kayıtlıdır.

Urfa Ulu Camii, Anadolu Ulu camileri arasında son cemaat yerinin ilk kez kullanıldığı cami olarak bilinmektedir. Bu ayırt edici farklılığın, caminin ilk plan şemasından mı geldiği yoksa sonraları yapılan onarımlar sırasında mı eklendiği belirlenememiştir.

Caminin kuzey beden duvarı boyunca uzanan son cemaat yeri, kare kesitli payelere oturan ve her biri çapraz tonozlarla örülü 14 sivri kemerle avluya açılır.

Kare avlu, sekizgen minare...
Urfa Ulu Camii kare planlı kalın duvarlı bir avlu ortasındadır. Avluya doğu ve batı kenarındaki ikişer, kuzey kenarının ortasındaki tek kapıyla girilir.

Avluda haçlı savaşlarında şehit düşen kumandanların mezarları ile Mevlana Halidoğlu’nun türbesi bulunmaktadır.

Avlunun kuzeydoğu köşesinde, avlu duvarının üzerinde sekizgen planlı minare yükselir. Bu minare, aslında eski kiliseden kalma çan kulesi olup İslam fetihlerinden sonra minare olarak kullanılmıştır. Böylece yapı için yeni bir minare yapılmasına gerek kalmamıştır. Kesme taştan sekizgen kaideli ve sekizgen gövdeli olan bu minarenin gövdesi üç silme ile bölünmüştür. Bunlardan üçüncü bölümde kemerli dikey pencereler bulunmaktadır. Bu pencereler kulenin en özgün mimari öğeleridir. Saatli petek bölümü ise Cumhuriyet döneminde eklenmiş ve yapı bir nevi saat kulesine dönüştürülmüştür. Şu halde Ulu Camii minaresi, aynı zamanda şehrin ilk ve tek saat kulesi işlevini de görmektedir.

Urfa Ulu Camii, 1684, 1779, 1780 ve 1870 tarihlerinde onarım görmüştür. Son zamanlarda cami avlusuna kesme taşlardan bir şadırvan inşa edilmiştir.