Makale

Ne Olur Anlat Bana

Ne Olur Anlat Bana

Ayşe Serra Kesikbaş
Kur’an Kursu Öğreticisi / Balıkesir

Kur’an Kursu öğreticiliği görevine başladığımın ikinci senesiydi. Yolculuk yapmak üzere ilgili firmanın durağında otobüsümün gelmesini bekliyorum… Hava ayaz mı ayaz… Yanımda sarı saçlı, zayıf, uzun boylu, kısa deri ceketli, kot pantolonlu bir bayan ve yanında bir kedi... Hayvanları çok sevmeme rağmen yanıma yaklaşan kediye dokunamıyordum. Onun çantama atlamasından korktuğumu anlayan bayan yanıma geldi, kediyi aldı sevdi. Ona plâstik bir kapta süt aldı. Ben de onları hayran hayran izledim. Onun kediye yaptığı bu davranışı çok hoşuma gitmişti. Bir canlıya ne kadar da güzel merhamet ediyor, seviyor ve açlığını gideriyor diye içimden geçirdim. Hareket saatinin geldiğini bildiren anons yapıldı, herkes otobüsteki yerini aldı, biz de bindik. Tesadüf mü tevafuk mu bilinmez, biraz önce yanımda duran bayanla yan yana oturduk. Kendisine tebessüm ettim, o da bana hayırlı yolculuklar dileğinde bulundu. Elindeki yiyeceğinden bana da ikram etti. Teşekkür ettim ve ikrâmını geri çevirmedim. Yolculuğumuz bu güzel dilek ve temennilerle, sıcak ilişkilerle başlamış oldu. Bundan cesaret alarak bayana dedim ki:

-Kediyi ne kadar güzel sevdiniz? Sizin bu hâlinize gıpta ettim, imrendim. Ben sizin gibi dokunamasam da hayvanları çok seviyorum, onlar benim için değerli, çünkü dinimiz bir karıncayı dahi incitmememizi emrediyor dedim.
-Dinimiz mi? Yani İslam mı bunu emrediyor? Dedi.
-Evet, İslam bunu emrediyor dedim ve Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği; "Bir kadın bir kedi yüzünden azap olundu: Kadın kediyi doyurmamış, sulamamış ve yeryüzünün haşerelerinden yesin diye de onu bırakmamıştı." hadis-i şerifini hatırlattım ona.
Aynı şekilde şu hadisi de ilave ettim:
"Fahişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak onunla su çekip köpeği suladı. Bu sebeple kadın mağfiret olundu."
Dinimizin hayvanlara karşı merhametini dile getiren bu hadisleri kendisine aktarınca çok şaşırmıştı kadın. Bu kadar mı önemli diye sorunca, evet dedim, gözleri doldu ve sözlerine şöyle başladı:
-Aslında ben ateistim, inancım yok dedi.
-Ben de inançsız insan olmaz dedim.
-Nasıl yani? Dedi.
-Her insan bir şeylere inanır. Yaratılıştan gelen bir özelliktir bu, dedim. Sonra:
-Ben şimdi ateist değil miyim? Dedi.
-Evet, değilsiniz dedim. Gözleri birden büyüdü, bana hayretle baktı. Bir şeyler söylememi bekledi.
-Siz inanmadığınıza inanıyorsunuz dedim. Bu da bir inançtır. Meselâ siz uçaktan düşseniz ne dersiniz dedim?
-Allah, derim dedi.
-Ama ateistsiniz. İnançsızların “Allah” dememesi gerekmez mi dedim.
-½imdi sizi anlıyorum dedi.

Yolculuk devam ederken yüce dinimizle ilgili pek çok soru soran hanımefendiye doyurucu ve tatmin edici cevaplar vermeye gayret ettim.

Bana;
-Ben İslam’ın canlılara karşı böyle merhametli olduğunu bilmiyordum. Halbuki ne kadar ulvi ve güzel bir dinmiş. Arkadaşlarım içki içiyor, kumar oynuyor; ben ise onlardan ayrı kalmaya çalışıyorum, dedi.
-Ne kadar güzel dedim. Ve bunların neden haram olduğunu, yüce Allah’ın insanı çok sevdiği ve değer verdiği için kendisine zarar verici şeylerden men ettiğini söyledim. Gözlerinin içi güldü. Yani Allah beni seviyor mu? Dedi.
-Tabii ki, dedim. Eğer sevmese, değer vermese bizi yaratır mıydı? Rızık verir miydi? Gökten su indirir miydi? Merhamet verir miydi kediye olan sevginiz gibi?

Bir baktım, ağlıyor, ne olur anlat bana dedi.
-Vakit yettiğince sorduklarını cevaplamaya çalıştım. Sanki yeniden doğmuş gibiydi. Bana telefonunu verdi. Mutlaka beni ara, bunları anneme de anlat ne olur dedi.
-İnşallah, yolumuz düşerse dedim… ve ayrıldık… ama kadının gözlerindeki o ışıltıyı ve sevincini hâlâ unutamıyorum.