Makale

Allah Rasulü ve Aile

Başyazı

Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU
Diyanet İşleri Başkanı

Allah Rasulü ve Aile

Gökyüzüne, evrenin derinliklerine ve varlık âleminin ayrıntılarına daldığımızda da, iç dünyamıza döndüğümüzde, insani yetenek, ihtiyaç ve ilişkilerimizi dikkatlice incelediğimizde de dünyada çeşitli ibret ve hikmetlerle dolu bir hayat serüvenimizin olduğunu, sıradan gördüğümüz ve üzerinde pek fazla düşünmediğimiz ilişkiler ağımızın esasen bir ahenk, plan ve program içerisinde akan genel gidişin bir parçası olduğunu fark etmeye başlarız. İnsanoğlunun erkek ve kadın olarak birbirini tamamlar, iki ayrı cins hâlinde yaratılması ve bu farklılığın hayatımızın temel belirleyicilerinden olması da bunlardan biridir.

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz “Kendileriyle huzur bulmanız için, kendi türünüzden eşler yaratıp aranızda sevgi ve şefkat var etmesi de Allah’ın varlığının apaçık delillerindendir.” (Rûm, 21) buyurarak, ilk insan Hz. Âdem ve eşi Hz. Havva’dan itibaren aile hayatının asli bir durum olduğunu, anne-baba ve çocuklar arasındaki huzur, sevgi ve şefkat ortamının, hayatın diğer alanlarından doğan olumsuzlukları dengelediğini açıklar. “…Aile ve akrabalık bağlarını kesmeyene rahmetimi kesmem.” (Tirmizî, Sünen, Birr, 9) kudsi hadisinden de, aile bağının, Yüce Mevlamızın bizlere olan rahmetinin bir eseri olduğunu anlamaktayız.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen, yaşadığı hayatla, söz ve davranışları ile bizlere eşsiz bir üstün ahlak örneği ve rehberi olan Sevgili Peygamberimiz Veda Hutbesinde, erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde hakları bulunduğunu belirterek aile içinde sevgi ve şefkatin hâkim olmasını istemiş, aile fertlerine karşı iyi davranmayı imanda olgunluğun alameti saymıştır. Allah Rasulü’nün, “Anne babamı ardımda ağlar bırakıp, sana geldim Yâ Rasulallah!” diyen bir kişiye, “Onların yanına geri dön ve nasıl ağlattıysan şimdi de onları öylece güldür!" (Ebû Dâvûd, Cihâd, 3) sözü, insanlığı şükür ve sevgi atmosferi içerisinde aile bağını muhafaza etmeye davet etmektedir. Peygamber Efendimiz’in her yönüyle aile hayatı, mesela kendisine ilk iman eden ve en büyük desteği veren Hz. Hatice ile olan 25 yıllık sevgi ve saygı dolu evliliği ve onun vefat ettiği yılın “hüzün yılı” olması, sadece eş ve çocuklarına değil, sütannesi, sütkardeşi, yengesi, dadısı dâhil çevresindeki herkese, gençlere ve çocuklara olan şefkatli tavrı, onları hep görüp gözetmesi, geniş ailesi içinde yer alanları ümmetinin sevgi ve saygısına emanet etmesi ve daha birçok örnek, İslam toplumundaki aile telakkisinin kaynağı olmuştur.

Kontrolsüz biçimde dünyevileşen hayatımızın hızlı koşuşturması içinde, uzak ve yakın çevrenin her türlü olumsuzluğunu öne çıkaran ve sıradanlaştıran iletişim kargaşası ortamında aile bağlarımızın giderek zayıfladığı, aile değerlerimizin tehdit altında olduğu açıktır. Hâlbuki, toplumsal bünyenin sağlamlığı aile yapımıza bağlıdır ve aile ocağı sahip olduğumuz değerleri koruma ve ileriki nesillere aktarmada hep merkezi bir role sahip olmuştur. Milletlerin kimlik ve gelecek kaygısı din, dil ve aile bağına verdikleri önemle paralellik taşır. Böyle olduğu için de, aile bağ ve değerlerimizi küçümseyen, aile yapımızı zayıflatan her türlü telkin ve telakkiye, davranış ve model sunumlarına karşı ortak bir bilinç ve direnç geliştirmek sadece dinî duyarlılığa bağlı bir görev değil, aydınlar, yazarlar, medya mensupları, devlet adamları, sivil kuruluşlar, sanatçılar… velhasıl hepimizin ortak sorumluluğu olmalıdır.

Sevgili Peygamberimiz’in örnek hayatı ve ahlakının yanı sıra onun aile hayatına ilişkin getirdiği değerleri de yakından tanıma imkânı bulacağımız 2009 yılı Kutlu Doğum Haftasının ilim ve gönül dünyamıza yeni ufuklar açması niyazımla.