Makale

Ankara’nın Kalbinde Yaşayan Bir Eren:Hacı Bayram-ı Veli

“Rum’dan Şeyh Hacı Bayram vâki oldu. Bunlar duâları makbûl azizler idi.”
Âşıkpaşazâde

Ankara’nın Kalbinde Yaşayan Bir Eren:
Hacı Bayram-ı Veli

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tatcı

İnsanlık her dönemde kendini bilen, hak ve hakikatten haberdar olan güzel gönüllü, irfan ve kemal sahibi kâmiller yetiştirmiştir.
Bu güzel insanlardan birisi de Ankara’nın bir gönül eri olan Hacı Bayram-ı Veli’dir.
Hakikat arayıcılarına asırların ötesinden:
Bilmek istersen seni
Cân içre ara cânı
Geç cânından bul anı
Sen seni bil sen seni (Hacı Bayram)
Diyerek hakikatin adresini veren bir kâmil insandır Hacı Bayram-ı Veli. O, Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Somuncu Baba gibi erenlerin izinden yürüyen, ehlibeyt sevgisiyle dolu, fütüvvet ehli büyük bir gönül ehlidir. XIV-XV. asırlarda Ankara’da yaşayan Hacı Bayram-ı Veli, dönemin önemli velilerindendir.
Hayatı
Türk-İslam mutasavvıfı Hacı Bayram-ı Veli, XIV. asrın ilk yarısında Orhan Gazi döneminde Ankara yakınlarındaki (şimdi Altındağ’ın bir mahallesi olan) Solfasol köyünde -büyük bir ihtimalle- m. 1348 (?) senesinde dünyaya gelmiştir. Hacı Bayram’ın asıl adı Numan’dır. Babasının adı Koyunluca Ahmed, dedesininki Mahmud’dur. Annesi hakkında bilgimiz yoktur. Annesinin mezarı köyün girişinde bir okulun bahçesindedir. Safiyyüddin ve Abdal Murad adlı iki kardeşinin isimleri bilinmektedir.
Hacı Bayram, medrese öğreniminden sonra Ankara’da Kara Medrese’de ve Bursa’da Çelebi Sultan Mehmed Medresesi’nde müderrisliklerde bulunmuştur. Bursa’da oturdukları hücre yakın tarihlere kadar ziyaret edilmekteydi.
Hacı Bayram-ı Veli’nin hayatıyla ilgili Bursa’da bulunduğu sıralarda Yıldırım Bayezid’in kapıcıbaşısı olarak görev yaptığı belirtilir.
Saray kapısından yokluk kapısına
Hacı Bayram-ı Veli, dönemin erenlerinden Somuncu Baba lakabıyla tanınan Hamidüddin-i Aksarayi tarafından yetiştirilmiştir. Onun, Somuncu Baba’ya manen bağlanması konusunda farklı görüşler vardır:
Bazı kaynaklarda 1393-94 senelerinde Somuncu Baba’nın davetine uyup medrese hocalığını terk ederek Kayseri’ye gittiği ve ona bağlandığı söylenmektedir.
Bir başka rivayette de Hacı Bayram-ı Veli, Somuncu Baba ile Bursa’da bulundukları sırada tanışmıştır. Timur’un Anadolu’yu istilası öncesinde Somuncu Baba Bursa’dan ayrılarak Adana tarafına gitmiştir. Hacı Bayram, Somuncu Baba’nın Bursa’dan ayrılmasından sonra Onun manevi büyüklüğünü anlayarak medrese hocalığını ve kapıcıbaşılığı terk ederek peşinden gitmiş, onu Ceyhun nehri kıyısında Sis Kalesine yakın dağ yamacında bir köyde halifesi Nebi Sufi’nin evinde bulmuştur. Bütün dünyalıklarını terk edip derviş kisvesine bürünen Hacı Bayram, Somuncu Baba’ya burada bağlanmıştır. Hacı Bayram, Somuncu Baba’nın işareti üzerine Adana’ya gidip burada her şeyini satarak bir hırka giyer geri gelir. Sonra birlikte Şam ve Hicaz’a gidip yine birlikte Aksaray’a dönerler.
Hacı Bayram’ın Somuncu Baba’ya bağlanması bir Kurban Bayramı’na tesadüf etmiş ve Şeyh Hamid, Numan’a “Bayram” diye hitap ettiği için, mutasavvıf bu tarihten sonra “Bayram” ismiyle anılır olmuştur.
Hacı Bayram, Bursa’da Emir Sultan’la da görüşmüştür. Bu görüşme Hacı Bayram’ın Ankara’dan üçüncü defa Edirne’ye ziyaretleri sırasında Bursa’ya uğradıklarında gerçekleşmiştir. Kısacası, Hacı Bayram-ı Veli’nin Somuncu Baba’nın vefatından sonra Bursa’da geçirdiği yıllarla ilgili elimizde şimdilik somut bir bilgi yoktur.
Çocukları
Hacı Bayram-ı Veli evli olup bu evlilikten üç kız, beş erkek çocuğu dünyaya gelmiştir. Soyu çocuklarından Şeyh Ahmed vasıtasıyla devam etmiştir. Kızlarından Hayrunnisa, meşhur mutasavvıf Eşrefoğlu Abdullah-ı Rumi ile evlidir.
Esasen azametli, celalli, şevketli, cezbeli ve aşklı bir zat olan Hacı Bayram-ı Veli, öğrencilerini bu anlayışla yetiştirmiş, “el-fakru fahrı, el-fakru fahrı” diyerek yokluğu telkin etmiş ve nice ölü gönülleri uyandırıp diriltmiştir.
Devranıdır sürülen Sultan Hacı Bayram’ın
Hacı Bayram’ın şöhreti yayılmış, Edirne Sarayına kadar ulaşmıştı.
Saray endişelenmeye başlamıştı, dedikodular da günden güne çoğalıyordu. Devlet zaten isyanlarla yıpranmış, yavaş yavaş kendisine geliyordu ve yeni bir huruca tahammülü yoktu...
Hacı Bayram-ı Veli’nin etrafında ciddi bir topluluğun oluşmasından kuşkuya kapılan devletliler, Padişah II. Murad’a, Hacı Bayram-ı Veli aleyhinde telkinlerde bulunmaya başladılar. Söylentiler üzerine II. Murad, Hacı Bayram-ı Veli’nin Ankara’dan Edirne’ye getirilmesini emreder ve bu iş için iki çavuş görevlendirir. Ellerinde Padişahın fermanı ile süratle Ankara’ya gelen çavuşlar, Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri tarafından Ankara’nın girişinde karşılanır. Çavuşlar karşılarında bir asi göreceklerini sanırlarken kemal sahibi bir bilgeyle karşılaşırlar ve şaşkınlıklarını gizleyemezler.
Şeyh, nihayet çavuşlarla birlikte yanına Akşemseddin’i de alarak Edirne’ye doğru yola çıkar.
Bu seyahat muhtemelen II. Murad’ın yeni tahta çıktığı 1421 senesinin Temmuz ayında gerçekleşmiştir. Bu sırada Sultan Murad, henüz 17/18 yaşlarında “bir taze padişah”tır.
Hacı Bayram-ı Veli Edirne’ye geldiğinde karşısında eşkıyaya benzeyen birini bekleyen II. Murad, ilk görüşmede ondan fazlasıyla etkilenir.
Hacı Bayram-ı Veli, Edirne’de Padişah, devlet adamları ve halkın bulunduğu pek çok mecliste sohbetlerde bulunur. Başta Padişah olmak üzere pek çok devlet adamı kendisine intisap eder. Bu arada Eski Cami’de vaazlar verir.
Sadık dervişler
Dönemin padişahı, Hacı Bayram sufilerinin vergiden ve askerlikten muaf olması için de bir ferman çıkarmıştır. Bunun üzerine bu durumdan istifade etmek isteyen insanlar “Ben Hacı Bayram dervişiyim” demeye başlamış, dolayısıyla Anadolu’dan gelen vergiler azalmıştır. Nihayet padişah tarafından gönderilen bir mektupla Şeyh’in sufilerinin kaç kişi olduğu sorulmuştur. Devletin bekasına çok önem veren Hacı Bayram-ı Veli, padişahtan biraz müsaade isteyerek dervişlerinin sayısını daha sonra saraya bildireceğini söylemiştir.
Ankara’ya döndüğünde Kanlıgöl mevkiinde bir çadır kurduran Hacı Bayram Hazretleri kendisine intisap ettiğini söyleyen ve “ben dervişim!” diyen herkesi toplamıştır. Hazretin o gün çok celalli olduğu ve elinde kocaman bir kurban bıçağıyla meydana çıkıp şöyle dediği rivayet edilir:
-Ey benim sadık dervişlerim! Şimdi sizleri Allah yoluna kurban etsem gerek. Haydi sırayla çadırlara girin!
Bu sırada biri erkek biri kadın iki kişi çadıra girerler ve teslimiyetle boyunlarını uzatırlar. Hz. Pir’in önceden hazırlattığı kurban içeride kesilmiş, akan kanlar çadırın dışına çıkmıştır. Bunu gören meydandaki kişiler hemen oracıktan kaybolmuşlardır. Bunun üzerine Hacı Bayram-ı Veli gelen tahsildarlara dönüp:
“Benim iki dervişim vardır. Diğerleri dervişim değildir! Vergilerini ödeyip askere gitsinler!” der.
Edirne’ye ikinci sefer
Hacı Bayram-ı Veli 1426 senesinde Edirne’ye ikinci defa davet edilir. Bu seferki davet, müridi Sultan Murad’ın Uzunköprü’nün temel atma töreninde şeyhini de görmek istemesidir. Muhtemelen bu törene Bursa’dan Emir Sultan da iştirak etmiştir.
Hacı Bayram-ı Veli 1429 senesinin sonlarında Emir Sultan’ın cenaze namazını kıldırmak üzere yeniden Bursa’ya gelmiş, buradan da tekrar Edirne’ye geçmiştir.
Hacı Bayram Hazretleri Edirne dönüşünden kısa bir zaman sonra da vefat etmiştir. Hacı Bayram-ı Veli 833/1430’te Ankara’da vefat etmiş ve bugünkü türbesinin olduğu yere defnedilmiştir.
Hacı Bayram-ı Veli olgunluk dönemini Ankara’da geçirmiş, burada şimdiki kendi adıyla anılan cami ve dergâhta insanların gönül eğitimiyle meşgul olmuş, halktan gelen hediyeleri, zenginlerden toplanan sadakaları ihtiyaç sahibi fakirlere dağıtmış kendisi bizzat ekincilikle geçimini temin etmiştir.
Hacı Bayram-ı Veli’nin türbesi ve camisi
Hacı Bayram-ı Veli’nin cami ve zaviyesi ilk defa 1416 veya 1425 senesinde Ulus semtinde, şimdi adıyla anılan yerde bizzat kendisi tarafından inşa edilmiştir. Bu bina günümüze kadar üç defa tamir geçirmiş, 1940 senesinde Vakıflar Genel Müdürlüğünün destekleriyle yeniden onarılmıştır. Son olarak Büyükşehir Belediyesi tarafından tamamıyla ele alınıp onarılarak 14 Şubat 2011 tarihinde açılmıştır.
Cami ve zaviye olarak kullanılan bu binada tevhithane, çilehane, derviş hücreleri ve diğer müştemilat, büyük bir ihtimalle Hacı Bayram-ı Veli döneminden kalmıştır.
Hacı Bayram zaviyesine Sultan II. Murat’tan itibaren Fatih ve diğer padişahlar tarafından vakıflar ihdas edilmiştir
Zaviye’de konaklayan herkese “Burçak çorbası” ve sair yemeklerin ikram edilmesi vakıf kayıtlarında vardır.
Türbe, Hacı Bayram-ı Veli Camii‘nin güney cephesinde, duvara bitişik olarak planlanmış kare şeklinde kubbeli bir yapıdır.
Batı tarafındaki girişte Afyon mermeri kullanılmıştır.
Türbeye tac kapıdan girilir.
Kapının solunda niyaz penceresi bulunmaktadır.
Türbenin eski kapı kanatları 1925 senesinde türbelerin kapatılmasıyla birlikte Ankara Etnoğrafya Müzesine götürülmüştür.
Türbe’de sekiz adet sanduka bulunmaktadır. Soldaki büyük sanduka Hz. Pir’e aittir. Diğerleri, oğlu Ahmet Baba, torunu Edhem Baba ve aile fertlerine aittir.
Türbenin içindeki kalem işleri de yakın döneme 1947 senesine aittir.
Kubbe süslemelerinin içinde sülüs bir hatla:
La ilahe illallahü’l-melikü’l-hakku’l-mübin” (Melik, Hak ve Mübin olan Allah’dan başka ilah yoktur) ayetiyle kûfi hatlarla “Allah” ve “Muhammed” kelimeleri altı defa tekrarlanarak yazılmıştır.
Türbe’nin kubbesi ve eteği kurşunla kaplanmıştır.
Muvakkithane
Türbe’nin güneyinde bulunan İsmail Fazıl Paşa türbesi diye adlandırılan binanın içi boştur. Burası ilk günden beri namaz vakitlerini ayarlamak için muvakkithane olarak kullanılmıştır.