Makale

İslam’da Kendimi Buldum

İslam’da Kendimi Buldum

İlk defa eski bir ilmihal okumaya başladım. O ilmihalde nasıl abdest alınacağı, nasıl namaz kılınacağı açıklanıyordu. Bunlar beni çok etkiledi ve her gün daha fazla kitap okumaya başladım. Sonra bir baktım ki Müslüman olmuşum.

Haz. Halime Demireşik

Hayriye Hanım, sizi biraz tanıyabilir miyiz?
İsmim Hayriye Begu (Elbasani). İşkodra’da oturuyorum, kırk dört yaşındayım. Altı çocuğum var; dört erkek, iki kız. Eşim vefat etti.
Müslüman olmaya nasıl karar verdiniz?
Allah’a şükürler olsun, bir Müslümanla evlendim. Eşimin dedesi şeyhti: Ali Elbasani, çok meşhur bir zattı. Kitaplarının pek çoğunu kayınvalideme bırakmıştı. Kayınvalidem, bu kitapları sandığın altında saklardı. Komünist bir idare altında olduğumuz için, bu kitapları okumak ve bulundurmak suçtu. Bu yüzden devamlı korku ve tedirginlik içindeydi. Kayınvalidem işine gittiği zamanlarda ben o kitapları alıyor ve gizli gizli okuyordum. Bir yandan da kayınvalidemin beni böyle görüp kızmasından korkuyordum. Ama bir taraftan da bu kitapları bırakamıyordum, çünkü onları okudukça ruhum kıpır kıpır oluyordu.
İlk defa eski bir ilmihal okumaya başladım. O ilmihalde nasıl abdest alınacağı, nasıl namaz kılınacağı açıklanıyordu. Bunlar beni çok etkiledi ve her gün daha fazla kitap okumaya başladım. Sonra bir baktım ki Müslüman olmuşum.
İslam’a girdikten sonra zorluklarla karşılaştınız mı?
Evet, bazı zorluklarla karşılaştım. Ailem Hristiyandı. Eşimin ailesi ise Müslümandı, ama onlar da İslam’ın bütün şartlarını yapamıyorlardı. Kendi ailem Müslüman olduğumu öğrenince bunu hiç iyi karşılamadılar. Benimle hiç konuşmadılar. En yakınlarım beni terk etti.
Çok sevdiğim bir yeğenim vardı. Benden küçüktü ve Hristiyandı. Ben mescide giderken o kiliseye gidiyordu. Hep onunla konuşmaya çalıştım. Gittiği yolun yanlış olduğunu anlatmak istedim. Çünkü bu din (İslam), hayatın gerçeklerine uygun, en son ve hak dindi. Onun da bu dinin güzelliklerini tatmasını istiyordum.
İslam’da diğer dinlerde bulmadığınız ne vardı?
Allah’a şükür olsun ki, ettiğim duaların pek çoğu kabul oldu. Siz İslam’da neler buldunuz diyorsunuz, ben İslam’da kendimi buldum. Çok okudum, çok düşündüm. Takva sahibi bir Müslüman olmak için hep gayret ettim. Bunun yollarını aradım. İbadetlerle, namazla, hicapla, zikirle Allah’ın istediği gibi bir kul olmaya çalıştım.
Namazla ilgili pek çok şey okumuştum, ama namaz nasıl kılınıyor hiç bilmiyordum, hiç görmemiştim.
Yine her akşam, geç bir saatte bir çarşafla yüz ve bedenimi örtüyor; kayınvalideme de “meşgul olduğumu ve kimseyle görüşmek istemediğimi” söyleyerek odama kapanıyordum. Bu zamanlarda ruhumu dinliyordum.
İlk olarak kısa şeyler öğrendim. “Lailahe illallah, Allahü ekber, sübhanallah, elhamdülillah…” gibi. Daha sonra “salat-ı tefriciye”yi öğrendim. Bu duayı okumayı çok seviyordum. Her gün en az kırk defa okumaya karar verdim ve her gece yatmadan önce tekrar ettim. Allah’a hamd olsun ki, bu bana pek çok şey kazandırdı.
O sıralarda camilerde kurslar açılmaya başlamıştı. Bu kurslarda İslam’ın öğretildiğini duydum, ama çok küçük bir çocuğum (Florina) vardı ve onu kimseye bırakamıyordum. Sonra kendi kendime karar verdim, evde namaz kılmayı öğrenecektim. Bir ay boyunca önümde ilmihal kitabıyla namaz kılmaya çalıştım. Başka çarem de yoktu. Çünkü sorup öğrenebileceğim kimse yoktu. Nihayet bir ay sonra rahatça namaz kılmaya başladım. Ama hâlâ içimde bir boşluk vardı. Allah’ın bir emri olan hicabı (tesettürü) yerine getiremediğim için vicdan azabı çekiyordum. Zira o olmadan takvaya tam olarak riayet edemediğimi düşünüyordum. Allah’a hep dua ettim. “Ya Rabbi, bana da nasip et!” diye… Nihayet Rabbim o günleri de gösterdi, elhamdülillah.
Daha sonra camileri de ziyaret etmeye başladım. Camiye gitmek için genellikle pazartesi, çarşamba, cuma ve cumartesi günlerini tercih ediyordum. Zira o günlerde camiye daha çok kadın geliyor ve hep beraber oturup İslam hakkında konuşuyorduk. Bu birlikteliklerimiz hâlen devam etmektedir.
İslam’ın haram kıldığı şeylere uymak size zor geldi mi?
Hayır, hiçbir zorluk çekmedim. Çünkü eşim zaten dinin emir ve yasaklarını az çok bilen birisiydi. Hiç alkol kullanmamıştık. Eşimin ailesi çok dindar değillerdi, fakat bazı şeyleri biliyorlardı.
Bana en zor gelen hicabım (örtünmem) olmuştur. “Acaba insanlar ne diyecekler? Karşıma neler çıkacak?” diye endişe ediyordum. Ama seve seve örtündüğüm için bütün zorlukları göğüsleyebileceğimi düşündüm. Allah bana bu konuda büyük bir azim ve istek bahşetti. Ve bu sayede kendimi buldum, şu an çok mutluyum. Ondan sonra her gittiğim yere tesettürlü kıyafetimle gittim.
İnsanlar benim hakkımda konuşmaya başlamışlar ve beni âdeta ablukaya almışlardı. “Neden saçlarını kapattın? Neden böyle giyindin? Kim senin kafanı çeldi? vs.” İnsanların bu ve benzeri sözlerini çok da ciddiye almadım, çünkü gönlüm mutmaindi.
Peki, eşiniz bu konularda size yardımcı
oldu mu?
O her zaman bana yardım etti. Müslüman arkadaşlarımızla İşkodra’nın içinde ve dışında istediğimiz her yere gitmemize izin verdi. Beni hep teşvik etti. Dinimizi öğrenmek için Arnavutluk dışına çıkmamız gerektiğinde de bütün işlerimizi eşim takip etti. Pasaportlarımızı hazırladı. Onun sayesinde Türkiye, Yugoslavya ve Kosova’ya gittik.
Dört sene önce Türkiye’ye otuz kişilik bir kafileyle geldik, büyük camileri ziyaret için... Sultanahmet’e, Eyüp Sultan’a ve Süleymaniye’ye gittik. Bir hafta boyunca gezdik. Ben mutluluktan gözyaşları içindeydim. Arnavutluk’a dönüşümüzde eşime:
“İnşallah bir dahaki sefere beraber gideriz” dedim. Zira o kendi hakkını bir hanıma vermiş ve Türkiye’ye onun gitmesini sağlamıştı. Ama ömrü vefa etmedi.
Sarayova’daki camileri ziyaret edecek kadınlarla ilgili bir liste hazırlandıktan sonra, eşim onların vize ve pasaport işlerini takip etmeye başladı. Bütün hazırlıklar tamamlanmak üzereydi ki eşim vefat etti.
O sıralarda içimdeki Mekke sevdası, yüreğimi dağlamaktaydı. Hacca gitmek farzdı. Ve ben de rüyalarımda orayı görmeye başlamıştım. İki defa kendimi Mekke’de namaz kılarken gördüm. Bu rüyaların, bana yönelik bir davet olduğunu düşündüm. Hâlâ içimde o mukaddes toprakların yangını vardır. İnşallah, Allah oraları da ziyaret etmeyi hepimize nasip eder.
Kur’an-ı Kerim’i ne zaman öğrenmeye başladınız?
Ben camideki Kur’an derslerine gittim. Ders veren, Hanife adında bir Türk hoca hanımdı. Allah razı olsun onun gayretleri sayesinde zor da olsa Kur’an-ı Kerim’i öğrendim. Zordu, çünkü ben otuz beş yaşına gelmiştim ve evin bütün sorumluluğu benim omzumdaydı. Ama ders ortamına girdiğimde her şeyi unutuyor ve arkadaşlarımla beraber aşkla bu ulvi “Kitab”ı öğreniyorduk.
Beni, Nisa suresi çok etkiledi. Ayrıca “Amenerrasulü” çok anlamlı… Dört-beş senedir namazlardan sonra “Amenerrasulü”yü, “Ayete’l-Kürsi”yi ve Hac suresinin üçüncü ayetini okuyorum.
Siz Müslüman olduktan sonra pek çok sıkıntılarla karşılaştınız. Eşinizi kaybettiniz. Geçen yıl da kızınız kansere yakalanmış.
Evet, bunlar, Allah’ın kaderidir. Allah beni birçok şeyle imtihan etti: Hastalık, yoksulluk, ölüm… Bunları kesinlikle bir ceza olarak görmedim. Bunlar birer imtihandı. Ben gittiğim her yerde, görüştüğüm her insana:
“Sabır, sabır, sabır! İnnâllahe me’âssâbirîn (Allah sabredenlerle beraberdir.)” dedim.
Gerçekten başkalarına bunu söylemek kolay, ancak iş insanın kendisine geldiğinde çok zor!... Peşpeşe öyle olaylar oldu ki, ben de şaşırdım kaldım. Ama Rabbime hamd olsun, bütün bu zorlukları sabırla göğüslemeyi bana da nasip etti.
Eşim öldükten sonra, aniden kızım Florina hastalandı. Kendi imkânlarımla onu tedavi ettiremiyordum. O sırada Katolik Birliği, kızımın tedavi masraflarını üstlenip onu İtalya’ya götürmek istedi. Ben razı olmadım. Allah, hiç ummadığım bir anda ve hiç ummadığım bir yerden bana bir kapı açtı ve onu tedavi için Türkiye’ye gönderdim. Ben Florina ile meşgul olurken ilk erkek çocuğum evlenmiş, Belçika’ya yerleşmişti. İkinci çocuğum nişanlanmış olarak İtalya’da kaldı. Diğeri yine İtalya’da çalışıyordu.
En küçük kızım da kendi başına bir karar alıp, bana hiç sormadan bir gayrimüslimle evlendi. Buna çok kırıldım. O zamanlar çok yalnızdı ve düşünmeden yanlış bir yola girdi. Zaten şeytan da insanların zaaflarını kolluyor, boş bir yer bulunca hemen vesvese verip insanı saptırıyor. Çok dua ettim onun için. Haber alır almaz yanına gittim ve onu vazgeçirmeye çalıştım, ama elimden bir şey gelmedi. Kızım Müslüman, namaz kılan, oruç tutan birisiydi. Her ne kadar başını örtmemiş olsa da, onun bir Katolikle evleneceği aklımın ucundan geçmezdi. Belki bu da bizim için bir imtihandı.
Arnavutluk’ta bana destek olacak kimsem kalmamıştı. Kendimi çok yalnız hissettim. Bütün akrabalarım, yakınlarım beni terk ettiler. Bana eski dinime (Hristiyanlığa) dönmem karşılığında yardımda bulunmayı vaat ettiler.
Yüce Allah’a dua ediyorum ki, Florina’m en doğru yolu bulsun. Kansere yakalandıktan sonra imanının daha da arttığını fark ediyorum. Kendini kitap okumaya verdi. Arnavutçaya çevrilmiş, dinimizi güzel bir şekilde anlatan eserlerle kendini bulduğunu düşünüyorum. Geçenlerde:
“Anne, ben iyi olacağım. İnşallah beş vakit namazımı kılacağım.” dedi.
Ben de her fırsatta yanında bulunmaya ve onu uyarmaya, kendisine bildiklerimi öğretmeye çalışıyorum. Kadın geleceğin temelidir. Bir erkeği eğitmenin bir kişiyi eğitmek olduğunu düşünüyorum; oysa bir kadını eğitmek bir aileyi, bir kuşağı eğitmektir.
Ben Florina için Allah’a dua ediyorum. “Rabbim, ona hayır işlerinde yardımcı olacak Müslüman bir eş nasip eyle!” diye… Belki günleri sayılı, ancak ben kızımı, Rabbime Müslüman bir hanım olarak teslim etmek istiyorum.
Bize bu zor ve sıkıntılı devremizde birçok kardeşimiz yardımcı oldu. Bana çok yardım ettiler. Hep ziyaretime geldiler. Ben Türkçe bilmiyorum, ama onların ne dediklerini, ta yüreklerinden çıktığı andan itibaren anlıyorum.
Bana vakitlerini ayırmış ve belki bunun için çok kıymetli derslerini terk etmiş olan bütün öğrenci kardeşlerime teşekkür ediyorum. Allah hepsinden razı olsun. Gayretlerinin ve niyetlerinin karşılığını fazlasıyla ihsan etsin.
Yüce Allah, bu güzel dini, son nefesimize kadar yaşamayı hepimize nasip etsin. Amin.