Makale

DİNİ SORULAR ve CEVAPLAR

DİNİ SORULAR ve CEVAPLAR

Hazırlayan: Dinî Soruları Cevaplandırma Komisyonu

Teyemmüm nedir? Nasıl yapılır?
Teyemmüm, su kullanma imkânı bulunmadığında, abdestsizlik, cünüplük gibi hükmî kirliliği gidermek maksadıyla temiz toprağa sürülen ellerle yüz ve iki kolun meshedilmesi şeklinde yapılan hükmî temizliği ifade eder.
Kur’an-ı Kerim’de, "eğer hasta iseniz, yolculukta bulunuyorsanız, tuvaletten gelmişseniz veya kadınlara yaklaşmışsanız ve de su bulamamışsanız, temiz bir toprağa yönelip, onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (teyemmüm edin)" buyurulmaktadır. (Nisa, 43; Maide, 6)
Teyemmüm, abdest veya gusle yetecek miktarda su bulunmaması, suyu kullanmanın sağlık açısından tehlikeli oluşu, suyu elde etme araç ve gerecinin bulunmaması, su ile arasında yırtıcı hayvan, düşman gibi suyun kullanılmasını imkânsız kılan bir engelin bulunması, vücudunun yarısından fazlasının yaralı olması ve benzeri mazeretlerin bulunması halinde, abdest ve guslün yerine geçer.
Abdest alacak kimse, abdest uzuvlarının, gusül edecek kimse ise vücudunun yarısından fazlasının yaralı olması halinde teyemmüm eder. Uzuvlarının yarısından azında yara olması halinde sağlam olan organlarını yıkar, yaralı olanları ise mesheder. Abdest ile teyemmüm bir arada yapılmaz.
Teyemmümün farzları; niyet etmek ve temiz bir toprağa veya toprak cinsinden bir şeye eller vurularak yüzü ve kolları dirseklerle birlikte meshetmektir. Teyemmüm edecek kimse, ne için teyemmüm edeceğine niyet eder. Parmakları açık olarak ellerini temiz bir toprağa veya toprak cinsinden bir şeye vurur, ileri ve geri hareket ettirerek kaldırır, hafifçe birbirine vurarak ellerini silkeler. Ellerinin içiyle yüzünün tamamını bir kere mesheder. Sonra ikinci defa ellerini aynı şekilde vurur ve sol elin içi ile sağ kolunu dirseği ile birlikte mesheder; daha sonra da sağ elinin içiyle sol kolunu aynı şekilde mesheder.
Teyemmümü bozan şeyler nelerdir?
Abdesti bozan şeyler teyemmümü de bozar. Ayrıca, abdest veya gusle yetecek suyun bulunması, hastalığın iyileşmesi, suyu kullanma imkânının elde edilmesi gibi teyemmüm etmeyi mubah kılan mazeretlerin ortadan kalkması da teyemmümü bozar.
Namazda, dudaklar hiç kıpırdatılmadan yapılan kıraat ile kıraat şartı gerçekleşmiş olur mu?
Fatiha ve diğer sûreleri, namazda dili kıpırdat- maksızın ve ses çıkartmaksızın zihinden tekrarlama okuma (kıraat) sayılmaz, yani böyle yapmakla namazın rüknü olan kıraat yerine getirilmiş olmaz. Kişinin kendi duyabileceği bir sesle, fısıldar gibi, harfleri yerlerinden çıkartarak ve eğer yanında başkaları varsa onları namazda rahatsız etmeyecek bir şekilde okuması gerekir.
Sağır ve dilsizler nasıl namaz kılarlar?
Sağır ve dilsizler, ibadetlerle mükellef olma açısından diğer Müslümanlar gibidirler. Dolayısıyla namaz kılmakla, oruç tutmakla ve diğer ibadetlerle yükümlüdürler. Namazın farzlarından olan iftitah tekbiri ve kıraatin normalde telâffuz edilmesi gerekir. Ancak sağır ve dilsizlerin, tekbir ve kıraati kalplerinden geçirmeleri yeterlidir. Hiç bilmiyorlarsa, namazın diğer şart ve rükünlerini yerine getirerek namazlarını kılarlar.
Cemaatle namazdan sonra topluca tespih çekmek bid’at midir?
Namazlardan sonra bilinen şekliyle tesbihat ve zikirleri çekmek, sahih hadislerle tavsiye edilmiştir. Bu tesbihat topluca çekilebileceği gibi, münferit olarak camide veya cami dışında da çekilebilir. Bu nedenle, cemaatle namazdan sonra topluca tespih çekilmesi bid’at sayılmaz.
İşyerlerindeki mescitlerde cuma namazı kılınabilir mi?
Namaz için ayrılan yerde cuma namazı kılınabileceğine dair yetkili mercilerden izin alınmak kaydıyla, iş yerlerindeki mescitlerde cuma namazı kılınabilir.
Cuma namazını terk etmenin hükmü nedir?
Özürsüz olarak cuma namazını terk eden bir Müslüman büyük günah işlemiş olur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in bir hadis-i şeriflerinde, özürsüz olarak üç cumayı terk eden kimsenin kalbinin mühürleneceği ifade edilmektedir (Tirmizî, "Tetimetü Ebvâ- bi’l-Cumu’a", 354; Ibn Mâce, "Ikâmetü’s-Salât", 93). Bu İtibarla geçerli bir mazeret olmadıkça cuma namazının terk edilmemesi gerekir.
Gayrimüslimlerin cenaze merasimlerine katılmakta sakınca var mıdır?
Müslümanlar gayrimüslimlerin cenaze törenlerine katılabilirler. Ancak, böyle bir merasime katılan kişinin, diğer dinlere ait dua, ibadet ve benzeri dinî ayin ve ritüellerin icrasına katılması ve gayrimüslim ölüler için rahmet dilemesi caiz değildir. Taziye ve teselli amaçlı olarak, bu tür ziyaretler yapılabilir.
Taziye ne demektir, hükmü nedir?
Taziye, ölünün yakınlarının üzüntüsünü paylaşarak, onları teselli edici, rahatlatıcı sözler söylemektir. Hz. Peygamber, cenaze yakınlarına taziyede bulunmayı tavsiye etmiştir. (Tirmizî, Cenâiz, 71) Ölü yakınlarının acılarını tazelememek için, taziye üç günden sonraya bırakılmamalıdır. Taziyede bulunan şahıs, ölünün yakınlarına sabır ve metanet diler, cenaze için hayır duada bulunur.
Mezar ve türbe ziyaretlerinin usulü nedir?
Mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölünün ve ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır. Ancak, kabir ve türbe ziyaretlerinde İslâm’ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşen itikâdî bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir.
Türbelerde yatan kişileri beşer üstü varlıklar olarak görmek; bu zatların duaları kabul ettiğine, İlâhî kudretlerinin olduğuna inanmak; bir kısım ihtiyaç ve dilekleri onlara arz etmek; kendilerinden medet ummak; bu ziyaretleri dinî bir vecibe gibi telâkki etmek; bez bağlamak; mum yakmak; kurban kesmek, şeker v.b yiyecek maddeleri dağıtarak onlardan yardım dilemek, tevhid dini olan İslâm ile bağdaştırılamaz. Ölen kişilerden medet ummak ve onlardan bazı şeyler beklemek iman açısından tehlikeli bir davranıştır.
Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Kabrin yanına gelince; " Müminler yurdunun sakinleri sizlere selâm olsun, in- şâallâh biz de size katılacağız. Bizler ve sizler için Allah’tan afiyet dilerim" denir. Kabir ziyaretinde bulunan kişinin ölü için dua etmesi ve Kur’an okuyarak sevabını orada bulunanların ruhlarına bağışlaması uygun olur. Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak, kabrin demirlik ve taşlarını öpmek, onlara sarılıp ağlamak ise kabir ziyaretiyle bağdaşmaz.
Kadınlar kabir ziyaretinde bulunabilir mi?
Bütün Müslümanlar kabir ziyaretinde bulunabilirler. Hz. Peygamber (s.a.s.), cahiliye alışkanlıklarının devam ettiği dönemde kabir ziyaretini bir ara yasaklamış, ancak bunu daha sonra serbest bırakarak, "Size kabir ziyaretini yasaklamıştım. Artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz" (Müslim, "Cenâiz", 106; Ebû Dâvud, "Cenâiz", 77) buyurmuştur.
Bu itibarla kadınlar da kabir ziyareti yapabilirler. Nitekim Hz. Peygamber, çocuğunun kabri başında ağlamakta olan bir kadına sabır tavsiye etmiş, onu ziyaretten menetmemiştir. (Buhârî, "Cenâiz", 7, "Ahkâm", II; Müslim, "Cenâiz", 15) Diğer yandan Hz. Âişe’nin, kardeşi Abdurrahman’ın kabrini ziyaret ettiği kaynaklarda yer almaktadır. (Tirmizi, "Cenâiz", 61)
Hz. Peygamber’in kabirleri çok ziyaret eden ka
dınlara lânet ettiğini bildiren hadisler (Tirmizi, "Salât", 21; "Cenâiz", 61; Nesaî, "Cenâiz", 104; İbn Mâce, "Cenâiz", 49), kabir ziyaretinin yasak kılındığı dönemle ilgilidir. Büyük hadis bilgini Tirmizî bunu açıkça ifade etmiştir (bkz. Tirmizi, "Cenâiz", 60).
Adetli kadın kabir ziyareti yapabilir mi?
Kadınların âdetli iken kabir ziyareti yapmalarında bir sakınca yoktur.
Kabir üzerine oturmanın hükmü nedir?
İnsanın dirisi saygın olduğu gibi ölüsü de saygındır. Dolayısıyla ölülere saygı duyulması ve saygısızlık anlamı taşıyan davranışlardan kaçınılması gerekir. Bu itibarla, zaruret olmadığı sürece, mezarların üzerinden geçilmesi ve kabirlerin üzerine oturulması dinen uygun bir davranış değildir. Nitekim, kabre yaslanan Amr b. Hazm’ı gören Hz. Peygamber, onu uyarmış ve "kabir sahibine eziyet etme!" buyurmuşlardır (Abdürrazzak, el-Müsnedü’l-Câmi’, XIV/119). Ancak, kabrin kenarına oturulmasında dinen bir sakınca bulunmamaktadır. Ayrıca mezarlıklar temiz tutulmalı, piknik alanları haline getirilmemelidir.
Ölen kişiye sevabı bağışlanmak üzere hayır yapmanın ve Kur’an okumanın hükmü nedir?
Yapılan ibadetin ve hayırların sevaplarının başkasına bağışlanması caizdir. Kişi, okuduğu Kur’an-ı Ke- rim’in, yaptığı hatmin, kıldığı namazın ve işlediği bir hayrın sevabını başkasına bağışlayabilir, ister sağ, ister ölmüş olsun, kendisine sevap bağışlanan kimsenin, bundan yararlanacağı umulur. Başkası tarafından bağışlanan sevapla, bir kimsenin bizzat yapması gereken ibadet borçları ödenmiş olmaz ise de, bunlar iyilik ve sevaplarının çoğalmasına ve derecesinin yükselmesine vesile olabilir.
Annesi ve babası öldükten sonra, onlara bir iyilik yapıp yapamayacağını soran kişiye Hz. Peygamber: "Evet, onlara rahmet dilemek, onlar için istiğfar etmek, vasiyetlerini yerine getirmek, dostlarına hürmet edip ikramda bulunmak, akrabaları ile ilgilenip onlara karşı üzerine düşeni yapmaktır." buyurmuştur (Ebû Davud, "Edeb", 129; Ibn-i Mace, "Edeb", 2)
Annesinin aniden öldüğünü, şayet konuşabilseydi sadaka verilmesini vasiyet edeceğini zannettiğini, onun adına sadaka verirse sevabının kendisine ulaşıp ulaşmayacağını soran sahabîye de: "Evet, ulaşır. Onun namına sadaka ver" buyurmuşlardır. (Buharî, "Vasâyâ" 19; Müslim,"Zekat" 51).
Buna göre, sevabı ölen kimsenin ruhuna bağışlanmak üzere her türlü ibadet yapılabileceği gibi, çeşitli vesilelerle dua da edilebilir. Ancak, üçü, yedisi, kırkı ve elli ikinci şeklinde uygulanan merasimlerin hiçbir dinî dayanağı yoktur.

































DİNİ SORULAR ve CEVAPLAR

Hazırlayan: Dinî Soruları Cevaplandırma Komisyonu

Teyemmüm nedir? Nasıl yapılır?
Teyemmüm, su kullanma imkânı bulunmadığında, abdestsizlik, cünüplük gibi hükmî kirliliği gidermek maksadıyla temiz toprağa sürülen ellerle yüz ve iki kolun meshedilmesi şeklinde yapılan hükmî temizliği ifade eder.
Kur’an-ı Kerim’de, "eğer hasta iseniz, yolculukta bulunuyorsanız, tuvaletten gelmişseniz veya kadınlara yaklaşmışsanız ve de su bulamamışsanız, temiz bir toprağa yönelip, onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (teyemmüm edin)" buyurulmaktadır. (Nisa, 43; Maide, 6)
Teyemmüm, abdest veya gusle yetecek miktarda su bulunmaması, suyu kullanmanın sağlık açısından tehlikeli oluşu, suyu elde etme araç ve gerecinin bulunmaması, su ile arasında yırtıcı hayvan, düşman gibi suyun kullanılmasını imkânsız kılan bir engelin bulunması, vücudunun yarısından fazlasının yaralı olması ve benzeri mazeretlerin bulunması halinde, abdest ve guslün yerine geçer.
Abdest alacak kimse, abdest uzuvlarının, gusül edecek kimse ise vücudunun yarısından fazlasının yaralı olması halinde teyemmüm eder. Uzuvlarının yarısından azında yara olması halinde sağlam olan organlarını yıkar, yaralı olanları ise mesheder. Abdest ile teyemmüm bir arada yapılmaz.
Teyemmümün farzları; niyet etmek ve temiz bir toprağa veya toprak cinsinden bir şeye eller vurularak yüzü ve kolları dirseklerle birlikte meshetmektir. Teyemmüm edecek kimse, ne için teyemmüm edeceğine niyet eder. Parmakları açık olarak ellerini temiz bir toprağa veya toprak cinsinden bir şeye vurur, ileri ve geri hareket ettirerek kaldırır, hafifçe birbirine vurarak ellerini silkeler. Ellerinin içiyle yüzünün tamamını bir kere mesheder. Sonra ikinci defa ellerini aynı şekilde vurur ve sol elin içi ile sağ kolunu dirseği ile birlikte mesheder; daha sonra da sağ elinin içiyle sol kolunu aynı şekilde mesheder.
Teyemmümü bozan şeyler nelerdir?
Abdesti bozan şeyler teyemmümü de bozar. Ayrıca, abdest veya gusle yetecek suyun bulunması, hastalığın iyileşmesi, suyu kullanma imkânının elde edilmesi gibi teyemmüm etmeyi mubah kılan mazeretlerin ortadan kalkması da teyemmümü bozar.
Namazda, dudaklar hiç kıpırdatılmadan yapılan kıraat ile kıraat şartı gerçekleşmiş olur mu?
Fatiha ve diğer sûreleri, namazda dili kıpırdat- maksızın ve ses çıkartmaksızın zihinden tekrarlama okuma (kıraat) sayılmaz, yani böyle yapmakla namazın rüknü olan kıraat yerine getirilmiş olmaz. Kişinin kendi duyabileceği bir sesle, fısıldar gibi, harfleri yerlerinden çıkartarak ve eğer yanında başkaları varsa onları namazda rahatsız etmeyecek bir şekilde okuması gerekir.
Sağır ve dilsizler nasıl namaz kılarlar?
Sağır ve dilsizler, ibadetlerle mükellef olma açısından diğer Müslümanlar gibidirler. Dolayısıyla namaz kılmakla, oruç tutmakla ve diğer ibadetlerle yükümlüdürler. Namazın farzlarından olan iftitah tekbiri ve kıraatin normalde telâffuz edilmesi gerekir. Ancak sağır ve dilsizlerin, tekbir ve kıraati kalplerinden geçirmeleri yeterlidir. Hiç bilmiyorlarsa, namazın diğer şart ve rükünlerini yerine getirerek namazlarını kılarlar.
Cemaatle namazdan sonra topluca tespih çekmek bid’at midir?
Namazlardan sonra bilinen şekliyle tesbihat ve zikirleri çekmek, sahih hadislerle tavsiye edilmiştir. Bu tesbihat topluca çekilebileceği gibi, münferit olarak camide veya cami dışında da çekilebilir. Bu nedenle, cemaatle namazdan sonra topluca tespih çekilmesi bid’at sayılmaz.
İşyerlerindeki mescitlerde cuma namazı kılınabilir mi?
Namaz için ayrılan yerde cuma namazı kılınabileceğine dair yetkili mercilerden izin alınmak kaydıyla, iş yerlerindeki mescitlerde cuma namazı kılınabilir.
Cuma namazını terk etmenin hükmü nedir?
Özürsüz olarak cuma namazını terk eden bir Müslüman büyük günah işlemiş olur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in bir hadis-i şeriflerinde, özürsüz olarak üç cumayı terk eden kimsenin kalbinin mühürleneceği ifade edilmektedir (Tirmizî, "Tetimetü Ebvâ- bi’l-Cumu’a", 354; Ibn Mâce, "Ikâmetü’s-Salât", 93). Bu İtibarla geçerli bir mazeret olmadıkça cuma namazının terk edilmemesi gerekir.
Gayrimüslimlerin cenaze merasimlerine katılmakta sakınca var mıdır?
Müslümanlar gayrimüslimlerin cenaze törenlerine katılabilirler. Ancak, böyle bir merasime katılan kişinin, diğer dinlere ait dua, ibadet ve benzeri dinî ayin ve ritüellerin icrasına katılması ve gayrimüslim ölüler için rahmet dilemesi caiz değildir. Taziye ve teselli amaçlı olarak, bu tür ziyaretler yapılabilir.
Taziye ne demektir, hükmü nedir?
Taziye, ölünün yakınlarının üzüntüsünü paylaşarak, onları teselli edici, rahatlatıcı sözler söylemektir. Hz. Peygamber, cenaze yakınlarına taziyede bulunmayı tavsiye etmiştir. (Tirmizî, Cenâiz, 71) Ölü yakınlarının acılarını tazelememek için, taziye üç günden sonraya bırakılmamalıdır. Taziyede bulunan şahıs, ölünün yakınlarına sabır ve metanet diler, cenaze için hayır duada bulunur.
Mezar ve türbe ziyaretlerinin usulü nedir?
Mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölünün ve ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır. Ancak, kabir ve türbe ziyaretlerinde İslâm’ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşen itikâdî bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir.
Türbelerde yatan kişileri beşer üstü varlıklar olarak görmek; bu zatların duaları kabul ettiğine, İlâhî kudretlerinin olduğuna inanmak; bir kısım ihtiyaç ve dilekleri onlara arz etmek; kendilerinden medet ummak; bu ziyaretleri dinî bir vecibe gibi telâkki etmek; bez bağlamak; mum yakmak; kurban kesmek, şeker v.b yiyecek maddeleri dağıtarak onlardan yardım dilemek, tevhid dini olan İslâm ile bağdaştırılamaz. Ölen kişilerden medet ummak ve onlardan bazı şeyler beklemek iman açısından tehlikeli bir davranıştır.
Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Kabrin yanına gelince; " Müminler yurdunun sakinleri sizlere selâm olsun, in- şâallâh biz de size katılacağız. Bizler ve sizler için Allah’tan afiyet dilerim" denir. Kabir ziyaretinde bulunan kişinin ölü için dua etmesi ve Kur’an okuyarak sevabını orada bulunanların ruhlarına bağışlaması uygun olur. Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak, kabrin demirlik ve taşlarını öpmek, onlara sarılıp ağlamak ise kabir ziyaretiyle bağdaşmaz.
Kadınlar kabir ziyaretinde bulunabilir mi?
Bütün Müslümanlar kabir ziyaretinde bulunabilirler. Hz. Peygamber (s.a.s.), cahiliye alışkanlıklarının devam ettiği dönemde kabir ziyaretini bir ara yasaklamış, ancak bunu daha sonra serbest bırakarak, "Size kabir ziyaretini yasaklamıştım. Artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz" (Müslim, "Cenâiz", 106; Ebû Dâvud, "Cenâiz", 77) buyurmuştur.
Bu itibarla kadınlar da kabir ziyareti yapabilirler. Nitekim Hz. Peygamber, çocuğunun kabri başında ağlamakta olan bir kadına sabır tavsiye etmiş, onu ziyaretten menetmemiştir. (Buhârî, "Cenâiz", 7, "Ahkâm", II; Müslim, "Cenâiz", 15) Diğer yandan Hz. Âişe’nin, kardeşi Abdurrahman’ın kabrini ziyaret ettiği kaynaklarda yer almaktadır. (Tirmizi, "Cenâiz", 61)
Hz. Peygamber’in kabirleri çok ziyaret eden ka
dınlara lânet ettiğini bildiren hadisler (Tirmizi, "Salât", 21; "Cenâiz", 61; Nesaî, "Cenâiz", 104; İbn Mâce, "Cenâiz", 49), kabir ziyaretinin yasak kılındığı dönemle ilgilidir. Büyük hadis bilgini Tirmizî bunu açıkça ifade etmiştir (bkz. Tirmizi, "Cenâiz", 60).
Adetli kadın kabir ziyareti yapabilir mi?
Kadınların âdetli iken kabir ziyareti yapmalarında bir sakınca yoktur.
Kabir üzerine oturmanın hükmü nedir?
İnsanın dirisi saygın olduğu gibi ölüsü de saygındır. Dolayısıyla ölülere saygı duyulması ve saygısızlık anlamı taşıyan davranışlardan kaçınılması gerekir. Bu itibarla, zaruret olmadığı sürece, mezarların üzerinden geçilmesi ve kabirlerin üzerine oturulması dinen uygun bir davranış değildir. Nitekim, kabre yaslanan Amr b. Hazm’ı gören Hz. Peygamber, onu uyarmış ve "kabir sahibine eziyet etme!" buyurmuşlardır (Abdürrazzak, el-Müsnedü’l-Câmi’, XIV/119). Ancak, kabrin kenarına oturulmasında dinen bir sakınca bulunmamaktadır. Ayrıca mezarlıklar temiz tutulmalı, piknik alanları haline getirilmemelidir.
Ölen kişiye sevabı bağışlanmak üzere hayır yapmanın ve Kur’an okumanın hükmü nedir?
Yapılan ibadetin ve hayırların sevaplarının başkasına bağışlanması caizdir. Kişi, okuduğu Kur’an-ı Ke- rim’in, yaptığı hatmin, kıldığı namazın ve işlediği bir hayrın sevabını başkasına bağışlayabilir, ister sağ, ister ölmüş olsun, kendisine sevap bağışlanan kimsenin, bundan yararlanacağı umulur. Başkası tarafından bağışlanan sevapla, bir kimsenin bizzat yapması gereken ibadet borçları ödenmiş olmaz ise de, bunlar iyilik ve sevaplarının çoğalmasına ve derecesinin yükselmesine vesile olabilir.
Annesi ve babası öldükten sonra, onlara bir iyilik yapıp yapamayacağını soran kişiye Hz. Peygamber: "Evet, onlara rahmet dilemek, onlar için istiğfar etmek, vasiyetlerini yerine getirmek, dostlarına hürmet edip ikramda bulunmak, akrabaları ile ilgilenip onlara karşı üzerine düşeni yapmaktır." buyurmuştur (Ebû Davud, "Edeb", 129; Ibn-i Mace, "Edeb", 2)
Annesinin aniden öldüğünü, şayet konuşabilseydi sadaka verilmesini vasiyet edeceğini zannettiğini, onun adına sadaka verirse sevabının kendisine ulaşıp ulaşmayacağını soran sahabîye de: "Evet, ulaşır. Onun namına sadaka ver" buyurmuşlardır. (Buharî, "Vasâyâ" 19; Müslim,"Zekat" 51).
Buna göre, sevabı ölen kimsenin ruhuna bağışlanmak üzere her türlü ibadet yapılabileceği gibi, çeşitli vesilelerle dua da edilebilir. Ancak, üçü, yedisi, kırkı ve elli ikinci şeklinde uygulanan merasimlerin hiçbir dinî dayanağı yoktur.