Makale

Allah’a Adanan Zamanlar

Allah’a Adanan Zamanlar
Dr. Hilal Çelikkol KARA

Rahmeti sonsuz olan Allah, kullarına rıza-i ilahî kapısını sonuna kadar açmış, “Biz ona şah damarından yakınız.” (Kaf, 50/16.) “Kullarım, sana beni sorarlarsa bilsinler ki ben, onlara pek yakınım. Dua edenin duasına icabet ederim.” (Bakara, 2/186.) buyurarak, samimiyetle açılan elleri boş çevirmeyeceğini bildirmiştir.
İman eden kullar için ihlas ve samimiyetin zirveye çıktığı, rahmet-i ilahînin çağlayanlar gibi coştuğu, feyiz ve bereketin sağanak sağanak indiği özel zamanlar var etmiştir. On bir ayın sultanı ramazan, Allah’ın inanan kullarına bahşettiği özel zamanların başında gelir. Bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesiyle, iftar ve sahur vakitleriyle bu ay, rahmet, feyiz ve bereketin dünya semasını kapladığı zaman dilimidir.
Ramazan, hayatımızı her yıl gelişiyle yeniden inşa eden, akıl ve gönül dünyamızı aydınlatan Kur’an-ı Kerim’in inzal olduğu, tekrar tekrar okunduğu, tefekkür edilerek anlamlandırıldığı, hayata geçirilerek yaşandığı, gaflet ve günah kirlerinden arınan her bir ferde ayrı ayrı yeniden can verircesine manevi bir ruh üflenen özel bir aydır.
Ramazan, rahmet pınarlarının coştuğu, şeytanların bağlanıp meleklerin yarışırcasına grup grup yeryüzüne indiği, âdeta semanın yere taşındığı ayın adıdır. İman, kulluk, ahlak ve insanlık bilincinin zirveye çıktığı, duygu ve düşüncelerin berraklaştığı, kardeşlerin kucaklaştığı, rotasını kaybeden toplumun Kur’an ile yeniden buluştuğu, okudukça yenilendiği, takvaya erip dünya ve ahiret saadetini yakaladığı aydır.
Ramazan ayı yaklaştığında hazırlık telaşı içine giren Allah Rasulü (s.a.s.) onun gelişiyle “Ramazan mübarek bir aydır. O geldiğinde gökyüzünün kapıları açılır, cehennem kapıları kapatılıp şeytanlar bağlanır.” (Buhari, Savm, 5; Darimi, Savm, 53; Muvatta, Sıyam, 22.) buyurarak dünyanın nasıl değişip gül bahçesine dönüştüğünü bildirir. O ay, Allah her gece bir münadisini gök semasına gönderir. Münadi insanlara:
– Ey hayrı isteyenler ona koşun! Dua eden yok mu kabul edilsin! Af isteyen yok mu affedilsin! Tövbe eden yok mu kabul buyrulsun! Ey kötülük isteyenler ondan uzak durun! Diye seslenir. (el-Hindi, Kenzü’l-Ummâl, 23700.)
O geldiğinde insanlık semasına rahmet ve bereket yağar. Yapılan hayır ve ibadetlere kat kat karşılık verilir. Bunun için gönüller sultanı, “Ramazanda okunan tesbihat, başka zaman okunan tesbihattan bin kere daha faziletlidir.” (Tirmizi, Dua, 61.) buyurmuştur.
Ramazan, müminin sosyal ve psikolojik hayatını yeniden inşasına imkân sağlar. Her yıl tüm İslam âleminde eşsiz bir bayram havasında geçen bu kutlu zaman dilimi, ferdî planda orucun bütün güzelliklerini içine alırken, onu toplumun en ücra köşesine kadar da yansıtır.
Otuz gün boyunca toplumda inanılmaz bir atmosfer oluşur. “Müminler ancak kardeştirler.” (Hucurat, 49/10.) ayeti ile bayraklaşan ve insanlığı hayran bırakan İslam kardeşliği canlanır, inanılmaz güzel örnekler yaşanır. Sosyal bilinci zirveye çıkarıp kalpleri birleştirerek toplumu tek yürek hâline getirir.
Mehmet Akif’in “Toplu vurdukça yürekler onu top dindiremez.” mısraında dile getirdiği tabloyu toplumun en ücra köşesine kadar ulaştırır. Manevi atmosfer bütün toplumu kuşatır. Fakirlerin yüzü güler, camiler mukabeleler ve teravih namazları ile şenlenir. Vakitler bereketlenir, sanki her an Allah’a adanır. Tefekkür, zikir, dua gibi kalbî ibadetler yoğunlaşır, itikâflar ile tüm insanlık aydınlanır.
İftar, fıtır sadakası ve bayramla sevgi, saygı ve kardeşlik tohumları atılır. Kalpler huzur, gönüller güven ve ümitle dolar. İnsanların birbirlerine ve hayata bakışları değişir, düşünceler güzelleşir. Güzel bakılır, güzel görülür.
Toplumsal dayanışma zirveye çıkar. Toplumu kuşatan manevi hava, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” hadisini kalplere nakış nakış işler. Ramazan geldiğinde bu havayı işaret ederek müjdeleyen Efendimiz, “Ramazan ayı sizlere hayır ve bereketi ile geldi.” (el-Heytemi, İthâfu ehli’l-İslam, 46.) buyurur.
Sosyal ilişkiler hiç olmadığı kadar yoğunlaşır. “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe eremezsiniz.” (Âl-i İmran, 3/92.) buyruğu yeniden hayat bulur. Fakir ve muhtaçlara yardım yarışı başlar. Birbirleriyle kucaklaşan toplum, iftardan sonra ilim, sohbet, arkadaş meclislerinde bir araya gelir, dostluklarını ve sevgilerini pekiştirip birbirlerine kenetlenirler.
Oruçla nefsini terbiye ederek kötü duygulardan arınan mümin, ramazan atmosferi ile o ayda yapılan ibadet, hayır ve hasenatla kendini yenileyerek bambaşka bir insan oluverir. Makam mevki, mal mülk hırsı azaldıkça azalır. İnsanları incitmez, kötülüklere yönelmez. Menfaati için haksızlığa tevessül etmez. Hırsı azaldıkça kalbinin katılığı gider. Oruçla bedeni aç kaldıkça huzurunu kaçıran doyumsuzluktan uzaklaşır. Bencillik hastalığını fedakârlık iksiri ile iyileştirir. İnsanları sevindirmenin inanılmaz hazzını yaşar.
Adanan zamanların en önemli özelliği tefekkürdür. Rabbi ile baş başa kalan kul, önce kendi ile yüzleşerek nefis muhasebesi yapar. Hata ve sevaplarını gözden geçirir. Tefekküre dalarak Rabbini, onunla ilişkilerini, nefsini, nefsani arzuları ile ilişkisini, çevresindeki insanları onlarla ilişkilerini, olayları ve onlara karşı takındığı tavrı gözden geçirir.
Rabbinin yüceliğini kavrayarak ihsan ruhuyla secdeye kapanır. Kendisine ikram edilen sonsuz nimetleri fark ederek büyük bir samimiyetle şükreder. O şükrettikçe Rabbi nimetini artırır. Ellerini semaya kaldırır, nimetin artması, sağlık, sıhhat ve huzuru için dua eder. Eş, dost ve akrabaları hatta bütün insanlığı duasına ortak eder.
Şeytani ve nefsani arzuların etkisinden kurtularak melekleşir. Sevgi, saygı, hoşgörü, af, şefkat ve merhamet duyguları zirveye çıkar. Rahmet sıfatlarının tecellisine mazhar olur. Bu güzel sıfatlarla donanıp, onları yaşama geçirmeye çalışır. Canlı cansız bütün varlıklara şefkat ve merhamet gözüyle bakar, bu şekilde muamele eder.
Kibir, gurur gibi hastalıklardan kurtulup mütevazı ve alçak gönüllülükle yükselir. Sohbet konusu değişir, çirkin sözler, dedikodu, iftira biter; yerini rahmani sözler ve bakışlar alır. Oruçla bedenini temizlerken tefekkürle aklını, zikirle gönlünü temizler. Güzel düşünür, gönül kapılarını ardına kadar açar.
Ramazanın ilk günlerinden itibaren nefis terbiyesi, eğitim ve öğretimle Kadir Gecesine hazırlanan fert ve toplum, son on gününde uzlete çekilip bedenî ya da kalbî itikâfla Rabbi ile arasına giren engellerden arınır, aşk ve sevgi ile dolar. Meleklerin yeryüzünü doldurduğu bin aydan hayırlı o muhteşem gecede meleklerle kucaklaşır. Rabbine yönelerek aşktan pervane olur. Âdeta kanatlanarak döne döne arşa varmaya çalışır.
Zamanını Allah’a adayarak bir aydır tuttuğu bedenî, akli ve kalbî oruç ile artık günahlardan arınmış, melekleşerek bambaşka insan olmuştur. İşte o an her yönden “Ey huzura kavuşmuş nefis! Sen O’ndan hoşnut O da senden hoşnut olarak Rabbine dön! (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (Fecr, 89/27-30.) ayetinin okunduğunu duyar.
O an kulun bayramıdır. Tıpkı gönül dostunun dediği gibi:
Can bula Cananını Bayram o bayram ola,
Kul bula Sultanını Bayram o bayram ola…