Makale

Vakit İyilik Vakti Bu Ramazan ve Her Zaman

Vakit İyilik Vakti Bu Ramazan ve Her Zaman

Haydar BEKİROĞLU
Malzeme Yönetimi ve Satın Alma Daire Başkanı

İyilik; aile bahçesinin şenliğinden mahrum olduğu için sokakları yurt edinen, bedenine zarar veren, çaresizliğini zararlı maddelere sığınarak aşmaya çalışan, çocukluğunu ve gençliğini heba eden çağın bunalımlı nesillerine umut ve hayata bağlanma arzusu sunabilmektedir.

Gece ve gündüzün ardı sıra akışıyla insan bedenini eskiten vakitlerimizin içerisinde, özenle yaşamak istediğimiz kıymetli vakitlerimiz vardır. İyilikten ve iyi insan olmaktan söz edildiğinde ise bir ay boyunca gece ve gündüzümüze iyiliği, şefkati, merhameti ve paylaşmayı yayan ramazan ayı; vakitlerimizi yenileyip, benliklerimize ve bedenlerimize hayat veren yapısıyla tüm vakitler içinde özel bir konuma sahiptir. İçerdiği iyilik örnekleriyle geleceğimizi inşa etmenin tecrübelerini yaşadığımız bu ay, iyiliği tüm vakitlerimize yayma bilincini benliğimize işleyebileceğimiz fırsatları bizlere sunmasıyla da müstesna bir zaman dilimidir.
Göklerin ve yerin omuzlamaktan kaçındıkları “emanet”i yüklenen (Ahzab, 33/72.) insanın, Hz. Âdem (a.s.) ve Havva’yla başlayan hikâyesine şekil veren belli başlı kavramlardan biri olan “iyilik” İslam’ın bir din ve medeniyet olarak insanlığa sunduğu mesajın ana ögelerindendir. Bu öge, gönül, zihin, eylem dünyamızın tamamına renk verir ve onu şekillendirir. Bu bakımdan, iyiliği sadece maddi imkân sahiplerinin muhtaçlara yardımda bulunması şeklinde dar bir çerçevede anlamak veya onu belirli zaman dilimlerine hapsetmek, İslam’ın ortaya koyduğu iyilik ufkunu daraltıcı bir yaklaşım olarak değerlendirilmelidir.
İslam dinine göre iyiliğin ve merhametin kaynağı olan Allah (c.c.), (Tûr, 52/28.) insanın ve evrenin yaratılışını da iyilikle ilişkilendirmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) dünya hayatının “her türlü iyiliği artırma vesilesi” olması için dua etmiştir. (Müslim, Zikir, 71.) Bu anlamda iyilik, ihsan derecesinde bir imana sahip olmamızı amaçlayan yönüyle kalp ve gönül dünyamızı, davranışlarımızı iyilikle durulaşmış bir niyetle gerçekleştirmemizi amaçlayan yapısıyla zihinlerimizi ve günlük yaşantımızı, zekât, sadaka, infak gibi görevleri kapsayan boyutuyla ibadetimizi, hak, adalet, merhamet gibi temel değerleri derunumuza nakşetmemizi hedefleyen yapısıyla ahlakımızı, toplum kesimlerinin tamamını iyilikle buluşturmayı ve insanlara iyilik ufkunu anlatmayı içeren anlamıyla insanlığa hizmet ve rehberlik görevimizi, merhamet ve inayete muhtaç, şefkate hasret bakışlara tebessümü ulaştırmayı öğreten yapısıyla da sosyal hayatımızı şekillendirir.
İslam’ın iyilik anlayışının Kur’an ve sünnetteki izdüşümleri incelendiğinde, kişisel gelişimden aile yapısına, komşuluk ilişkilerinden paylaşımcılığa, iktisat ahlakından sosyal adalete, eğitimden kültüre ve tabii çevreyi korumaktan nezaket kurallarına kadar hemen her alanda insanı, “eşref-i mahlukat” vasfına yakışır şekilde yaşamaya yönelten geniş bir çerçeveyle karşılaşmak mümkündür.
İslam dini iyiliği, bir gaye ve uğruna emek verilecek bir yolculuk olarak görür. “(Ey Muhammed ümmeti! Sizler insanlık için yaratılmış hayırlı bir ümmetsiniz.” (Âl-i İmran, 3/110.) ayetini “Sizler, insanlar için en iyi olan insanlarsınız.” şeklinde açıklayan Kutlu Nebi (s.a.s.) (Buhari, Tefsir, 7.) “iyiliği emretme, kötülüğü nehyetme ve Allah’a iman etme” yolunda, insanlığa bir ömür hizmet etmenin en büyük iyiliklerden biri olduğuna işaret etmiş olmalıdır. Bu anlamda iyilik sadece belli eylemlerin sonucu değil aynı zamanda fiillerimizin başlangıcı ve gayesidir.
İslam’ın iyilik anlayışının yaşadığımız hayatı şekillendirmesi gereken boyutlarından birkaçını burada zikretmekte yarar vardır.
İyilik; aile bahçesinin şenliğinden mahrum olduğu için sokakları yurt edinen, bedenine zarar veren, çaresizliğini zararlı maddelere sığınarak aşmaya çalışan, çocukluğunu ve gençliğini heba eden çağın bunalımlı nesillerine umut ve hayata bağlanma arzusu sunabilmek, onların “Allah’a kulluk ile yetişen gençler” (Buhari, Ezan, 36; Müslim, Zekât, 91.) olarak yetişebilmeleri için gerekli eğitim ve barınma imkânlarını oluşturmaktır.
İyilik; “kendisiyle huzur bulmamız için” (Rum, 30/21.) Allah’ın (c.c.) ayetlerinden biri olarak yaratılan eşlerimize adaletle davranmak, hukuklarını ihlal etmemek, yemede, içmede, giyim kuşamda ve diğer tüm haklarda onları kendimizle bir tutmaktır. Öfke, şiddet ve eziyeti ahlaki ve psikolojik bir zafiyet olarak görüp, Hz. Peygamber’in (s.a.s.); “En hayırlınız ailesine karşı en iyi şekilde davranandır.” (İbn Mace, Nikâh, 50.) hadis-i şeriflerinde ifade edilen iyi insanlardan olabilmek için, eşlerimize karşı adil, müşfik ve nazik davranmaktır.
İyilik; dünya hayatının süsü (Kehf, 18/46; Âl-i İmran, 3/14.) ve aynı zamanda hayat sınavının en önemli konularından biri (Enfal, 8/28; Teğabun, 64/15.) olan, her biri sevginin sıcaklığına muhtaç çocuklarımızı merhametle büyütmek, ilim, irfan ve hikmetle besleyerek hayrın ve iyiliğin sürekliliğine vesile olacak dua ehli salih evlatlar (İbn Mace, Sünne, 20.) olmaları için çabalamaktır. Namaz kılarken sırtına oturan torununu rahatsız etmemek için secdeyi uzatan sevgili Peygamberimizin (s.a.s.), çocuğunu öpmemeyi erkeklik gururuyla ilişkilendiren bir kişiye söylediği “insanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” (Buhari, Tevhit, 2; Ebu Davut, Edep, 144.) ifadesiyle hatırlattığı çocukların şefkatle büyüdüğü gerçeğini yaşatmaktır.
İyilik; ümmetin yetimlerinin hazan vurmuş gözlerinde bahar renklerinin açması için çabalamak, yetimin başını şefkatle okşamaktır. Evlerimizin kapısını açan evlatlarımızın sevinç ve neşeyle bizleri kucaklamaları esnasında, küresel zulmün ailelerini yok ettiği, savaşların ve sürgünlerin yurtsuz bıraktığı yetimlerin özlemle sarılabilecekleri ebeveynlerinin olmadığını hissedebilmek ve Kerim kitabımızın “yetimlere iyilikte bulunun” (Nisa, 4/36.) emrini yerine getirmektir. Şefkat Peygamberinin (s.a.s.); “Her kim yalnız Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin değdiği her saç teli hatırına sayısız sevap kazanır. Kim yetim kalmış bir kız çocuğunu veya erkek çocuğunu yanına alıp iyilik ve güzellikle bakarsa -işaret parmağıyla orta parmağını göstererek- ben ve o cennette şu iki parmak gibi yan yanayız.” (İbn Hanbel, Müsned, V, 250.) hadis-i şerifinin gereğini ifa ederek, Hz. Peygamber’le (s.a.s.) cennette arkadaş olma arzusuyla hayatımıza yön vermektir.
İyilik, muhacirin Medine’ye sığındığı sırada onlara ev sahipliği yapan ensarı örnek almak, kanayan İslam coğrafyasının mülteci durumuna düşen evlatlarını ensarın içtenliğiyle ve kardeşçe misafir etmektir. İyilik, mazlumları sevmek, “onlara verilenlerden dolayı kalbimizde haset hissetmemek ve kendi ihtiyacımız olduğu hâlde onları kendimize tercih etmek” (Haşr, 9/9.) şeklindeki Kur’an ahlakını yaşatmaktır.
İyilik; kimi doğuştan sahip olduğu, kimi de sonradan maruz kaldığı engellerle ağır hayat yükünü omuzlayan engellilerin gözü, kulağı, eli ve ayağı olmak, onlara karşı insan onuruna yaraşır şekilde davranmaktır. İyilik; Yusuf’unu (a.s.) kaybetmenin hüznüyle gözlerini yitirmesine karşın, sabrın ve metanetin örnekliğiyle bizleri eğiten Hz. Yakup’u (a.s.) anlamak, görme engelli olmasına karşın Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yetkilendirmesiyle Medine’de yöneticilik, öğreticilik ve müezzinlik yapan Abdullah İbn Ümmü Mektum’un (r.a.) hissiyatını yaşamak, ayağı aksak olmasına karşın Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından genç yaşta Medine’ye vali olarak atanan Muaz İbn Cebel’in (r.a.) gururunu paylaşmak ve asr-ı saadetin altın yapraklarına işlenen nadide motifleri düşünerek İslam’ın engelli insanlara bakış ufkunu yakalamaktır.
İyilik; modern çağın tüketim hırçınlığına kurban edilen ve “insanların elleriyle yaptıkları nedeniyle fesada uğrayan” kara ve denizlerin, içindeki doğal güzellikler ve nimetlerle birlikte insanlığa emanet olduğunun farkına varmak, Hz. Peygamberin (s.a.s.); “Kim bir ekin diker de ondan herhangi bir insan, evcil ya da yabani bir hayvan veya kuş yerse, bu onun için sadakadır.”, “Bir Müslüman bir ağaç dikerse, o ağaçtan yenilen meyveler mutlaka onun için sadakadır.” (Müslim, Müsâkât, 7; İbn Hanbel, Müsned, VI, 363.) düsturu doğrultusunda, bizlerin emrine amade kılınan doğal imkânları israf etmemek, tabiattaki canlılara merhamet göstermektir.
İyilik; sevgili Efendimizin (s.a.s.) “Güzel ve tatlı konuşmak sadakadır.” (Buhari, Edep, 34.) şeklindeki tavsiyesi doğrultusunda; günlük hayatın stresi, koşturmacası ve hüzünleriyle solan, yorulan din kardeşimize içten ve gönülden gelen bir tebessümle el vermek, güzel ve hoş sözlerle de yükünü hafifleterek ona destek olmaktır.
İyilik; merhamet dolu bir bakışı dört gözle bekleyen yaşlı insanlara destek olmak, hastanelerin ilaç kokan odalarında kendilerini ziyaret edecek birilerine özlem duyan hastaları ziyaret ederek iyileşme umutlarına güç vermek, hapishanelerin soğuk duvarlarına dertlerini anlatan tutuklu ve hükümlülere, umuda tutunmaları için bir selam ve esenlik temennisi sunmak, modern hayatın ortadan kaldırdığı komşuluk ilişkilerini yeniden tesis ederek, komşuluk hukukuna riayet etmektir.
“İçinde güneş doğan her gün, insanların her bir mafsalı için bir sadaka vacip olur. İki kişinin arasında adaletle hükmetmen bir sadakadır. Hayvanına binmek isteyen bir kimseye yardım ederek, hayvana bindirmen yahut eşyasını hayvana yüklemen bir sadakadır. Güzel söz bir sadakadır. Namaza giderken attığın her adım bir sadakadır. Yoldan eziyet verici şeyleri gidermen dahi bir sadakadır.” (Müslim, Zekât, 52, 56.) hadis-i şerifinden de anlaşılacağı şekliyle iyilik, Allah’a sadakat ve onun verdiği varlık nimetine her vesileyle şükürdür.
Şimdi vakit; sunduğu manevi zenginliklerle bilerek ya da bilmeden işlediğimiz günahlardan tövbe etme ve günahların tortularından arınma fırsatları sunan ramazan ayında, “Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir.” (Hud, 11/114.) “Nerede olursan ol Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşa, işlediğin bir günahın arkasından hemen bir sevap işle ki onu imha edip yok etsin. İnsanlara güzel ahlakla muamele et.” (Tirmizi, Birr ve Sıla, 55.) anlayışıyla, benliklerimizi iyilikle terbiye ve tezkiye etme ve sadece ramazan ayında değil, her zaman, iyilikle yaşama mefkûresini benimseme vaktidir.