Makale

Sokaktaki Çocuklar

Psk. Gülşah Akçay Civriz

Sokaktaki Çocuklar

Özellikle Büyük şehirlerde yaşayanlarımızın hemen hemen her gün görmeye alışkın oldukları görüntülerden biridir sokaktaki çocuklar. Kimi zaman onları birine bir şeyler satmaya çalışırken, kimi zaman bir parkın kenarında elindeki tiner torbasını içine çekerken görürüz. Bazen de marketten ya da büfeden çıktığımızda Abla karnım çok aç, bana para versene’ dediğinde karşılaşırız onlarla ve ne yapacağımızı şaşırır ya şaşkınlıktan aldığımız yiyeceği ona verir ya da kaşlarımızı çatar, hiçbir şey söyleme den ve gözlerine bakmama ya çalışarak hemencecik oradan uzaklaşıveririz. Çoğu zaman hiç düşünmeyiz bu çocuğun bir adı var mı, nereden geldi sokağa, neden so kakta ve daha ne kadar sokakta kalacak diye... İçimizde oradan 100-200 metre uzaklaştıktan sonra bu karşılaşmadan kalan korku, öfke ve acıma duygularından eser kalmaz... ta ki ikinci bir karşılaşmaya kadar.

Dünyada ve Türkiye’de endüstrileşmeyle paralel olarak her geçen yıl sokaktaki çocukların sayılarında bir artış yaşanmasına rağmen, sokaktaki çocuklar, çoğumuzun zihninde hâlâ karmaşık duyguların ve yetersiz bilgilerin olduğu bir konudur. Belki de öncelikle onları tanımakla işe başlamak lâzım. Kime sokak çocuğu denir? Sokakta gördüğümüz her çocuk sokak çocuğu mudur? Bu sorunun cevabı, uzmanların; sokakta çalışan çocuklar, sokak çocukları, sokağın çocukları ayrımını yapmasıyla hayır şeklinde cevaplandırılıyor. Uzmanların yaptığı sınıflamaya göre (Polat, 2002) ’sokakta çalışan çocuklar’ ailelerine maddî destekte bulunabilmek için sokakta çalışan, bir ailenin korumasına ve desteğine sahip çocukları tarif etmek için kullanılır. ’Sokaktaki çocuklar’ sokağı bir ev ve çalışma mekânı olarak kullanan yani çoğu gece evine dönmeyen ve zayıflamış aile bağlan nedeniyle varolan bir anne-babaları ve kardeşleri olmasına karşın aile yaşamından uzakta olan çocukları içerir. Son olarak, ’sokağın çocukları’ tanımlaması ile işaret edilen grup aileleriyle hiç ilişkisi olmayan, evlerinden kaçmış ya da evden atılmış çocuklardan oluşmaktadır. Bu çocuklar sokakları hem sığınacak bir barınak hem de hayatta kalmalarını sağlayacak bir geçim kaynağı olarak kullanmaktadırlar.
Büyük şehirlerde yapılan araştırmalarda (İlik ve Türkmen, 1994; Atauz, 1990) bu üç gruptaki çocukların çoğunluğunu 10-15 yaş grubundaki erkek çocuklarının oluşturduğu gözlemlenmiştir. Bununla birlikte özellikle ailesi tarafından terk edilen çocukların çok daha küçük yaşlardan itibaren sokakta yaşamaya başladığı gözlemlenmiştir.
Çocukların sokakla olan ilişkilerini belirleyen temel etken, aileleri ile olan bağlarıdır. Bununla birlikte sokak çocuğu kavramına aile ilişkisini baz alarak bakmanın indirgemeci bir yaklaşım olduğu da şüphe götürmez bir gerçektir. Sokakların çocuklara sahiplik yapmasına sebep olan birçok demografik, sosyal ve ekonomik faktör vardır. Bunların başında dünyada ve Türkiye’de yaşanan sanayileşme ve buna bağlı olarak gelişen şehirleşme ve göç gelmektedir. Öncelikle Türkiye’yi değerlendirecek olursak; 1950’den itibaren işsizlik nedeniyle kırsal kesimden İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlere doğru gerçekleşen göç dalgası şehirlerde çarpık kentleşmeye sebep olmuştur. Varoş adı verilen bölgelerde yapılan gecekondularda yaşayan aileler kırsal kesimde yaşadıkları sorunlarını göç etmekle çözememiş; aksine yaşam mücadelelerine, düşük ücretle kalabalık aile geçindirmek gibi ağır bir yük daha eklenmiş, sonuç olarak ailenin tüm bireylerinin çalışması bir gereklilik olmuştur. Ağır yaşam koşulları altında gününün büyük bir vaktini çalışarak geçiren ebeveynlerin çocukları, zamanla aile denetiminden uzaklaşmıştır. Okulda yaşadıkları uyum sorunları ve çoğunlukla derslerde gösterdikleri düşük başarının üstüne aile denetiminden ve ilgisinden mahrum olma da eklenince çocuklar zaman içerisinde örgün eğitimden uzaklaşmaya başlamış ve bir alternatif olarak aile bütçesine katkıda bulunmak için sokakta çalışmayı seçmişlerdir. Bu bağlamda bütçeye katkıda bulunmak için çalışmak çocuğu sokağa iten ekonomik faktörlerden biridir. Fakat çocuk ve sokak arasındaki ilişkiyi çocuğu sokağa çeken faktörler açısından inceleyecek olduğumuzda göç sürecinden sonra kente sosyal, duygusal ve kültürel anlamda adapte olamayan ailelerde artış gösteren bireysel patolojilerin hiç de azımsanmayacak etkilerinin olduğunu ifade edebiliriz. Polat, çocukların ailelerinden koparak sokağın çocuğu olma sürecindeki en önemli etkenlerin arasında parçalanmış aile yapısı, aile içi şiddet, cinsel ve duygusal istismar ve ihmalin olduğunu ifade etmiştir. Diğer bir deyişle, çocuklar evlerinden kaçarak sokağı evlerine tercih ederken, sokaktaki tehlikeleri evdeki şiddet ve yoksulluğa tercih eder hale gelmişlerdir.
Hiç şüphesiz genel olarak sokaktaki çocuklar adı altında değerlendirdiğimiz çocuklar içinde en fazla risk taşıyan grup ’sokağın çocukları’dır. Evlerini terk etmeleri, tıpkı ailelerinin köylerini terk etmeleri gibi onların sorunlarını çözmemiş fakat mevcut sorunlara yeni boyutlar eklemiştir. Sokakta yaşamaya başlayan çocuğun hayatta kalma mücadelesi, ancak kendi kaderini paylaşan çocuklarla birlikte hareket etmek ve onların içinde sosyalleşmekle mümkün olmaktadır. Gününün çoğunu sokakta geçiren bu çocukları bekleyen riskler en genel anlamda fiziksel ve sosyal riskler altında gruplanabilir. Fiziksel risklerin arasında en temel iki problem barınak ve beslenmedir. Geceyi geçirmek için seçilen yerler mevsimlere göre değişiklik gösterirken genel olarak, bankamatikler, terkedilmiş evler ve parklar çocuklar tarafından sıklıkla seçilen ve kendi içinde birçok handikabı barındıran yerlerdir. Hijyen ve güvenlik yetersizliğinin yanı sıra özellikle kış aylarında ısınma ciddî bir problem olmakta ve zaman zaman parkta donarak ölen sokak çocuklarının haberlerini hepimiz duymaktayız. Sürekli olarak bir arada yatıp-kalkma zorunluluğuna sevgilerini yöneltecekleri dış dünyadan kişilerin bulunmayışı gibi bir durum da eklenince, sokak çocukları arasında eşcinsel ilişkilerin hiç de nadir olmadığı gözlemlenmiştir. Tabiî eşcinsellik çoğu zaman bir tercihten ziyade yaşadıkları istismar nedeniyle bir dayatma şeklinde çocukların cinsel yönelimi hâline gelmektedir. Konanç’ın Ankara sokaklarında yaşayan çocuklar üzerinde yaptığı çalışmada çocukların % 26’sının cinsel istismara uğradığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca, birçok kız çocuğu sokakta kendilerinden yaşça büyük kişiler tarafından fuhşa zorlanarak ticarî amaçlı cinsel sömürüye maruz kalmaktadır. Sokak çocuklarının partner seçmekteki özensizlik de bütün bunlara eklenince, AIDS sokak çocukları arasında sık görülen bulaşıcı hastalıklardan biri hâline gelmiştir.
Çoğunluğunu gelişim çağındaki çocukların oluşturduğu sokak çocukları, beslenme ihtiyaçlarını zaman zaman dilenerek ya da çöpten topladıkları gıdalarla beslenerek sağlamakta ve sonuç olarak kötü beslenme sonucu ortaya çıkan gelişimsel gerilik, bilişsel ve dil yeteneklerinde zayıflama, fiziksel yetersizlik ya da verem gibi bulaşıcı hastalıklara oldukça sık yakalanmaktadırlar. Bütün bunlara sokakta çalışırken atık madde toplama ve banyo gibi kişisel bakım ihtiyaçlarını karşılayamamaları da eklenince, sokakta yaşayan çocuklar tetanozdan uyuza kadar birçok ciddî hastalıkla baş etme durumunda kalmaktadırlar.
Fiziksel risklerin en önemlilerinden biri de, sokak çocuklarının bağımlılık yapan maddelerle erken yaşta tanışmalarıdır. Birlikte vakit geçirdikleri akran gruplarına uyum sağlama sürecinde merak ve deneme amacıyla başlayan madde kullanımı aslında bir tür self-medication (kendi kendini tedavi etme) haline gelmektedir. Süreç içerisinde çocuklar, maddeyi kullandıkları anlarda içinde bulundukları koşulların gerçekliğinden uzaklaştıklarını fark ettikleri için bally ve tiner koklamak onlar için bir tür adaptasyon işlevi görmektedir. İstanbul’da sokak çocukları ile yapılan bir çalışmada (Küntay, 1993) çocuklara madde kullanırken neler hissettikleri sorulduğunda ’sıcaklık hissediyorum’, ’kafayı buluyorum’, ’annemi, babamı, evi unutabiliyorum’ şeklindeki ifadelerin ortaya çıkması da bu düşünceyi doğrulamaktadır.
Sokakta yaşamak ve çalışmak gelişim sürecindeki çocuklar için birçok sosyal riski içermektedir. Sosyal risklerin en başında sokak yaşamının çocuğu suç ve suçlu ile tanıştırması süreci ve bu sürecin sonucunda yaşananlardır. Sokakta uyumlu davranışları model alarak öğreneceği bir yetişkin rol-modelinden yoksun olan sokak çocuklarının sosyalizasyon sürecine yön veren kişiler akran gruplarından oluşmaktadır. Sokak çocuklarının akran grupları içinde suça eğilimli, çoğu zaman davranış bozukluğu olan, temel ahlâkî normları içselleştirememiş çocukların çoğunlukta olması nedeniyle zamanının çoğunu sokakta geçiren çocuklar hırsızlıktan, kapkaçılığa, madde bağımlılığına, kuryeliğe ve adam öldürmeye kadar varabilen suçların birçoğunu zaman içerisinde işleyebilmektedir. Bu nedenle sokak çocuğu olmanın ’çocuk suçluluğu’ (juvenile delinquincy) için en önemli risk faktörlerinden biri olduğu düşünülmektedir.
Sokaktaki çocukların ortaya çıkışındaki sebepleri ve çocukların sokakta nelerle karşılaştıklarını tespit etmemiz soruna daha gerçekçi ve etkili çözüm önerileri sunabilmemiz açısından oldukça önemlidir. Sokak çocuklarının rehabilitasyonu için kurulmuş birçok vakıf, dernek ve kamu kurumu bu tür analizlerle yola çıkarak her geçen gün biraz daha fazla gayret ve destekle çalışmalarına yeni projelerle devam ediyor. Sokak çocukları üzerine proje üretirken, üzerine hassasiyetle eğilmemiz gereken birkaç noktadan bahsetmek istiyorum. Öncelikle, sokak çocukları konusunda yapılacak projelerde bireyi ve kurumlan içeren bütüncül ve sistemli bir yaklaşım gerekmektedir, ikinci bir husus da daha fazla çocuğun sokakla tanışmasını engellemek için önleyici projelere özel bir hassasiyetle eğilmektir. Önleyici hizmetler için hedef kitle risk grubunu oluşturan çocuklardır. Bu gruba ailesinde işsizlik, madde bağımlılığı ya da aile içi şiddet gibi çocuğu sokağa iten ya da sokağa çeken çocuklar girmektedir. Risk grubundaki çocukların ailelerine sosyal hizmet desteği verilmelidir. Bu çalışmalarda yakın akrabalarının içinde olduğu kişilerden başlayarak mahallenin muhtarına, bölge belediye başkanına ve ilgili bakanlıklara varana kadar bütün kurumların koordinasyon içinde ailenin sorunlarına sistemli ve kalıcı çözümler bulması hedeflenmelidir. Çocuğun örgün eğitime devamının sağlanması ve en kısa zamanda meslek edinmesini sağlayacak formasyona sahip olması için ailenin yönlendirilmesi ve bilinçlendirilmesi, sokak yerine okulu koymak için aileye ve çocuğa gerekli motivasyonu sağlamak açısından oldukça önemlidir. Çocuğun okul dışındaki vaktinde sokakla olan ilişkisini en aza indirmek amacıyla alternatif mekânlar üretilmelidir. Bu gibi yerlerde çocuklara okul derslerine desteği ve farklı alanlarda meslekî beceri edindirmeyi içeren sosyal faaliyetler düzenlenerek çocuğun boş vaktini yapılandırılmış bir şekilde değerlendirmesi sağlanır. İstanbul 75. Yıl Çocuk Merkezi bu çalışmanın güzel örneklerinden biridir.
Koruyucu modellerin yanı sıra zaten sokakla tanışmış olan çocuklar için anlık çözümlerden ziyade uzun vadeye yayılmış rehabilitasyon projeleriyle devam etmek gerekmektedir. Sokakta çalışan çocukların rehabilitasyonu, çocukların barınmasından eğitim görmesine ve uygun yaşta uygun şartlar altında çalışma imkânlarının sunulmasını kapsayan çok yönlü ve detaylı projeleri içermelidir. Daha önce de belirtildiği gibi, sokağın çocukları adı altında tanımlanan gruptaki çocuklar rehabilitasyona en çok ihtiyacı olan ailesi ile bağlan kopmuş çocuklardır. Eğer mevcut bir aile varsa, rehabilitasyon sürecine ailenin de dahil olması daha etkili olacaktır; fakat çoğu zaman bu gruptaki çocuklar için alternatif barınma imkânlarının sunulması ve sokakta çalışmak yerine yarım kalmış eğitimlerini tamamlama imkânlarının ve ek olarak meslek edindirmeye yönelik atölye çalışmalarının yapıldığı ortamların sağlanması ön plana çıkan ihtiyaçlar olmaktadır. Çocukların uygun rol modellerini tanıyabileceği ve süreç içerisinde eksikliği oluşmuş ahlâkî ve toplumsal değerleri iç- selleştirebileceği ortamların oluşturulması eğitim kadar hayatî öneme sahip çalışma alanlarından biridir. Sokakta geçirilen süre zarfında uğradıkları psikolojik travmaların etkilerinden kurtulabilmeleri için de güven ve devamlılık esasına dayalı ilişkilere sahip olmaları rehabilitasyon sürecinin önemli unsurlarından biri olmalıdır.
Bütün bunlar ciddî kurumsal ve kurumlararası koordinasyonu gerektiren çalışmalardır. Bir de bizlerin bireysel olarak yapabileceği çalışmalar vardır. Sokak çocukları alanında hizmet veren dernek, vakıf gibi gönüllü sivil toplum örgütlerinin projelerinde yer almak bunların en başında geleni olabilir. Rehabilitasyon sürecinde uzmanlar tarafından verilebilecek kısa dönemli eğitim çalışmalarından sonra her birimiz sokak çocuklarının mahrum olduğu yetişkin rol modelleri olabiliriz. Big Sisters and Big Brothers of America isimli projede yapılan faaliyetler bu tür bir amaçla çocukların yetişkinlerle birebir eşleştirilmesi şeklinde olmaktadır. Bu tür faaliyetlerde yer alamayacak olsak bile, yaşadığımız ilde veya ilçede varolan kurumlan bilmemiz en azından sokakta çalıştığını gördüğümüz çocukları bu tür kurumlara yönlendirmek açısından yararlı olabilir. Kendisi için ne tür imkhanların varolduğundan habersiz birçok çocuk kendini sokakların vicdanına bırakmış durumdadır. Geç kalmak, özellikle madde kullanmaya başlayan sokak çocukları için bazen geriye döndürülemeyecek sonuçlara sebep olmaktadır. Bütün bunların dışında en basit yardımlardan birisi aslında yardım olarak yaptığımız davranışlardan kaçınmaktır. Sokakta çalışan çocuklardan alışveriş yapmamak, onları sokağa çeken sebeplerden ’bir geçim kaynağı olarak sokak’ algısını değiştirmek açısından önemlidir.
Sonuç olarak, sokaktaki çocuklar, hızla endüstrileşen ülkelerden biri olarak ülkemizin en önemli sorunlarından biri hâline gelmiştir. Ülkemizin geleceğini oluşturan çocuklar yaşamlarının en önemli dönemlerini sokaklarda çok çeşitli fiziksel, bedensel ve ruhsal zararlara maruz kalarak geçirmektedir. Bu sorunun çözümünde öncelikli olarak çeşitli sebepler nedeniyle risk grubunu teşkil eden çocukların sokakla tanışmalarından evvel, koruyucu hizmetlerden yararlanması oldukça önemlidir. Sokakta yaşamını devam ettiren çocuklar için ise, onların sokağa dönmelerini engelleyebilecek kapsamda onlara birer meslek kazandıracak eğitim imkânlarının dahil olduğu uzun vadeli çözümleri içeren çalışmalar yapılmalıdır. Tüm bunların yanında bireysel ve toplumsal bilinçlenme ile çocukların bir ev ve iş yeri olarak sokağı tercih etmelerin önüne geçilebileceğini düşünmekteyim.