Makale

Ehl-i irfan arasında aradım kıldım taleb / Her hüner makbûl imiş illâ edeb illâ edeb

Ehl-i irfân arasında aradım kıldım taleb
Her hüner makbûl imiş illâ edeb illâ edeb
Lâedrî


Vedat Ali Tok


(irfan sahipleri arasında en makbul hünerin hangisi olduğunu arayıp sordum. Her hünerin makbul olduğunu öğrendim; ama edep hepsinden de üstünmüş. Edep dairesinde yapılınca her hüner makbul imiş.)
Şimdilerde pek rastlanmasa da eskiden dükkânların, mağazaların, evlerin duvarlarını süsleyen hatlardan biri “Edep ya Hu” idi. Bu, birkaç anlamı içinde barındıran, zengin mesajlar taşıyan istiflenmiş bir sözdür. Sözün anlamlarından biri Allah’tan edep talep manası taşıyan bir duadır. “Allah’ım, bana edep ver.” demektir. Diğer bir anlam ise, kendini bilmeyen insanları ahlaka, edebe davet etmek için bir uyarıdır. “Edepli ol!” anlamındadır.
Şairinin kim olduğu meçhul olan beyitte bütün ilimlerin, hünerlerin kıymetli olduğu fakat bunların üzerinde bir şey aranması gerektiğine değiniliyor: Edep…
Her fırsatta ilme teşvik eden islam’ın bir mensubu olarak ilme karşı gelmek ya da ilimden soğutmak asla amacımız olamaz. Ancak hangi ilim, diye sormamız gerekir. Bugünlerde üzerinde çokça durmamız gereken bir mesele var: Acaba insanlığın bütün hedefi ilimde, teknikte son noktaya ermek midir? Bir şairimiz –Nâbî- diyor ki:
“Tutalım çarha erişmiş câhın
Yine ednâ kulusun Allah’ın.” Diyelim ki, mevkiin göğe erişmiş (çok yükselmiş) yine de Allah’ın en aşağı kulusun. Yani insanlığın varacağı en son nokta aslında kul olduğunun farkına varmasından ibarettir. Günümüzde özellikle buna dikkat çekmek gerekiyor.
Neredeyse ana sınıfından başlamak üzere kurslara, dershanelere gönderilen zeki, çalışkan gençlere soruyorsunuz. Ne olmak istiyorsun? Bilim adamı. Pekiyi ne yapacaksın? Yeni şeyler icat edeceğim. Ne gibi? Hayatı kolaylaştıracak, verimi çoğaltacak, insan gücünü azaltacak. Hatta insana hiç ihtiyaç kalmayacak. Sonra? Çok para kazanacak bir iş yapacağım yani. Daha ne olsun! En son ideal bu. Gençlerden beklediğimiz bu değil. insanlığa gerçek anlamda huzur, mutluluk getirmeyen hiçbir marifet makbul sayılmamalı. Manevi değerleri, insan sevgisini, insanlığa saygıyı merkeze almamış bir bilim adamının icat ettiği ürünün ilerde iyi bir şekilde yâd edilmeyeceği muhakkaktır.
Bugün, mesela tarımda gelişmiş teknikler kullanılıyor. Çiftçilerimiz, 20-30 yıl öncesine nazaran daha mı mutlu? Tohumların genetiğine kadar nüfuz eden zekâ, acaba insan sağlığına daha uygun gıdalar mı üretmeyi amaçlıyor, yoksa daha fazla üretip kesesini doldurmayı mı? 20-30 yıl önce yediğimiz bir meyvenin tadını hatırlıyor ve özlüyorsak, buzdolabına koyduğumuz bir meyve, bir sebze orada da büyümeye devam ediyorsa bu ilim, edepten yoksun demektir. Tam da burada “Edep ya hu!” demek gerekiyor. Televizyonlarda reklamlarla özendirilen bir gıda, içindeki katkı maddelerinden dolayı, çocukların gelişimini olumsuz yönde etkiliyor; hatta çocukların hayatlarına mal olacak bir noktaya vardırıyorsa burada da edepsizlik vardır.
Edebe en fazla riayet eden milletlerin başında bizim milletimiz gelmektedir. Türk milleti Müslüman olmadan önce de birtakım ahlaki özelliklere sahipti. Müslüman olduktan sonra ise zaten dinî bir telakki olarak edep her şeyde, her yerde aranır olmuştur. ilk islami eserlerimizden Yusuf Hashacib’in Kutadgu Bilig, Edip Ahmed’in Atabetü’l-Hakayık isimli eserleri başta olmak üzere diğer dinî, ahlaki, tasavvufî kitaplarda edep, hayatın her safhası için düşünülmüş; her hareketin edebe/adaba uygun olması için kayıtlar tutulmuştur. Oturma edebi, konuşma edebi, yemek edebi, alış veriş edebi… Bunların her biri insanın sosyal hayatında mutluluğu, huzuru içindir.
Kur’an-ı Kerim’de (Kalem, 4) Hz. Peygamber’e hitaben “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” buyruluyor. Peygamber Efendimiz: “Ben, ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” diyor. Edep dediğimiz şey de zaten güzel ahlakın tamamı şeklinde tarif edilir.
Söyleyeni belli olmadığı için manzum atalar sözü hâline gelmiş bir beyitte edep, Allah’ın nurundan yapılmış bir taca benzetiliyor:
“Edeb bir tâc imiş nûr-ı Hudâ’dan
Giy ol tâcı emin ol her belâdan.”
(Edep, Allah’ın nurundan yapılmış bir tac imiş. O tacı giy ve her beladan emin ol.)
Gerçekten edep tacını giyen insan, hareketlerinde ölçülü olacağı için her türlü bela ve musibetten de uzak kalacaktır. Çünkü insanı her türlü kötülüğe sürükleyen nefsi hatadan koruyacak, onu dizginleyecek olan da güzel ahlaktır, edeptir.
Yukarıya aldığımız beyitte, şairin vermek istediği birbiriyle ilintili iki mesajdan biri şudur: Her ilim üstündür, ancak edep her ilimden üstündür. Diğer mesaj ise, her ilim edeple yapıldığı takdirde güzeldir. Edep yoksa o ilim makbul değildir.