Makale

Müstesna Gece ve Mutlu Gün Kadir Gecesi ve Ramazan Bayramı

Şükrü Özbuğday
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Müstesnâ Gece ve Mutlu Gün
Kadir Gecesi ve Ramazan Bayramı

Ramazan Ayı’nın yirmi yedinci gecesi Islâm âleminde "Kadir Gecesi"olarak bilinir ve kutlanır. Çünkü bu gece hayırlarla dolu olayların meydana geldiği bir gecedir.
Kadir gecesi, gecelerin en feyizlisi ve bereketlisidir. Bu gece, çok değerli ve müstesnâ bir gece olduğundan Kur’an-ı Kerim’de müstakil bir sûre ile şerefi yükseltilmiş, doksanyedinci sûre olan "Kadir Sûresi" buna tahsis edilmiştir. Bu sûrede gece ile ilgili olarak şöyle buyurulur:
"Şüphesiz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrâil) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir/’ (Kadir, 1-5)
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim, Ramazan ayında Kadir gecesinde inmiştir. Kur’an-ı Kerim gibi, insanlık için bir hidayet rehberi olan yüce kitabın böyle bir gecede inmesi, ona çok büyük bir şeref kazandırmış, kadrini yüceltmiştir. Şâir bunu ne güzel ifade eder:
Hakk’ın en şa’şaalı nûru tecellî etti,
Doğdu Kur’an güneşi, leyle-i fetret bitti.
Kur’an-ı Kerim’in bu gecede inmesi, bu gecenin bin aydan daha hayırlı olması, Cenab-ı Hakk’ın, ezelde takdir ettiği şeylerden bir yıllık olayların, ana kitaptan alınarak, görevli meleklere bildirdiği gece olması sebebiyle de Kadir gecesi üstün bir değer taşımaktadır. Büyük melek Cebrail (a.s.)’ın, diğer meleklerle bu gece yeryüzüne inerek, Allah’a ibâdet eden kulları selâmlamaları ve bu gecenin tan yeri ağarana kadar selâm ve esenlik olması da İlâhî rahmetin çok güzel bir tecellisidir.
Kadir gecesine mahsus bir ibâdet yoktur. Ancak bu geceyi namaz kılmak, Kur’an-ı Kerim okumak, tevbe ve istiğfarda bulunmak, dua etmek suretiyle ihyâ edilmesi uygun olur. Üzerinde namaz borcu olanlar -hiç olmazsa bir günlük- kaza namazı kılabilirler. Böylece, hem namaz borçlarından bir kısmını ödemiş, hem de geceyi ihyâ etmiş olurlar. Namaz borcu olmayanların ise nâfile namaz kılmaları, sevap kazanmaya ve geceyi değerlendirmeye vesile olur.
Kur’an-ı Kerim’in yeryüzüne inmeye başladığı bu gecede bol bol Kur’an-ı Kerim okumak da, bu yüce kitabın şefâatçi olmasına sebep olabilir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyururlar:
"Kur’an okuyunuz, çünkü o, kıyamet gününde okuyana şefaatçi olarak gelir." (Müslim, Misâfirîn,
252)
Ayrıca bu gecede okunabilecek bir duâyı da Peygamberimiz (s.a.s.), eşi Hz. Âişe (r.a.)’ye öğretmiştir. Hz. Âişe (r.a.), bunu şöyle anlatır:
Hz. Peygamber’e dedim ki:
"Ey Allah’ın Rasûlü, Kadir gecesine rastlarsam nasıl duâ edeyim?"
Peygamberimiz (s.a.s.):
- "Allahım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet" diye duâ et" buyurdu. (Tirmizî, De- avât, 85)
Ramazan Bayramı’nı idrâk etmek üzereyiz. Bu bakımdan biraz da bayramların dinî ve millî hayatımızdaki öneminden bahsetmek yerinde olur.
Toplumlara ve uluslara ait toplu sevinç, mutluluk ve ortak kutlama vesilesi olarak kabul edilen belirli zamanlar vardır. Bu zamanlara bayram denir. Ötedenberi her toplumun ve din mensuplarının bayramları olagelmiştir. Bayram, neşe ve sevinç günü demektir. Belli günlerde süslenmek, neşelenmek ve eğlenmek suretiyle dinlenmek, sıkıntıları atarak rahatlamak, üzüntüleri bırakıp topluca hoş vakit geçirmek bir ihtiyaçtır.
Bayramların, millî ve dinî duyguların, inanışların pekişmesi, taze ve canlı tutulması fonksiyonu yanında, toplumun birlik ve beraberliğini sağlamada ve bunun bireylerin bilincinde yer etmesinde de büyük önemi vardır. Gerçekten dinî bayramlar, insanlar arasında kaynaşmanın, dostlukları ve ahbaplıkları ilerletmenin bir yolu olarak belli bir öneme sahip oldukları gibi, dinî his ve şuurun sosyal hayatta tazelenmesinin de bir vesilesidir.
Bayramlar, sosyal dayanışma ve barış şuurunun fertlere kuvvetle hâkim olduğu günlerdir.
Dargınların kucaklaşması, aralarında kin ve nefret bulunan kabile, âile ve şahısların düşmanlık ve husûmet duygularının sevgiye dönüşmesi, küçüklerin büyüklere saygı, büyüklerin küçüklere sevgi göstermesi, hastaların ziyaret edilmesi, verilecek küçük hediyelerle çocukların gönüllerinin alınması, hısım ve akrabanın bir kere daha yeniden kaynaşması, genellikle bayram günlerinde mümkün olmaktadır.
Hz. Peygamber, Medine’ye hicret ettiklerinde, Medinelilerin eğlendikleri iki günleri vardı. Hz. Peygamber:
"Bu günler nedir? Diye sorduğunda Medineli-
ler:
-Biz câhiliyetten beri bu günlerde eğleniriz." dediler.
Bunun üzerine Peygamberimiz:
"-Allah size, o iki gün yerine daha hayırlı iki bayram vermiştir" buyurmuştur. (Ebû Dâ vûd, Salât, 245; Nesâî, Salâtü’l-îdeyn, 1) O günden beri kutlanagelen bu iki bayram, müslüman milletlerin aynı zamanda millî bayramları da olmuştur.
Bayram günleri mutlak ve hâlis ibâdet günü olmadığı gibi, katıksız eğlenme günü de değildir. Bu iki hususu bir arada toplayan günlerdir.
Bayramları ibâdet ve taatten tecrit edip, sadece oyun, eğlence, zevk ve safâ günü olarak anlamak yanlış olduğu gibi, meş ru oyunlardan ve mubah eğlencelerden soyutlayarak, sırf bir ibâdet ve taat günü olarak anlamak da hatalıdır.
Çünkü insanın manevi varlığı yanında, maddî varlığının da beslenmeye ihtiyacı vardır, ibadet ve taatlarla ruh ve kalp gibi manevi varlığımız tatmin edildiği gibi, çeşitli ikram ve ziyafetlerle, belli ölçüler içinde yapılan meşru oyun ve eğlencelerle de maddî varlığımız tatmin edilmiş olur.
Meşru sınırlar içinde yapılan oyun ve eğlenceler, bayramların özünde mevcuttur. Nitekim Hz. Peygamber, bir bayram günü habeşliler tarafından oynanan kalkan ve mızrak oyununu Hz. Âişe ile birlikte seyretmiş; yine Hz. Aişe’nin hâne-i saâdette muğan- niye kızlara bazı ezgiler söyletmesine ses çıkarmamıştır. (Bkz. Buhârî, îdeyn, 3; Müslim, îdeyn,16) Ancak şurası unutulmamalıdır ki, her şeyin ifradı olduğu gibi, oyun ve eğlencenin de ifradı iyi değildir. Bu sebeple oyun ve eğlence konusunda ölçülü hareket etmek, meşrûiyet ve cevaz sınırlarına dikkatle riâyet etmek gerekir. (Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Islâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, TDV Yayını, Ankara-1989, s.101,102,103)
Bayram günlerinde annemizin-babamızın ellerini öpüp hayır dualarını almalıyız. Kur’an-ı Kerim’de, Yüce Allah’a ibadetten sonra, ana- babaya saygı ve iyilik emredilmiş, onlara karşı "öf" bile demek yasaklanmıştır. (Bkz. Isrâ, 23) Akraba ve komşularla tebrikleşe- rek, karşılıklı sevgi ve saygı duygularımızı aktarmalıyız. Karşılaştığımız herkese selâm vermeli, tanıdığımız ve tanımadığımız kimselerin bayramını kutlamalıyız. Tanıdıklarımızı ziyaret ederek, hatırlarını sormalı ve gönüllerini almalıyız. Hastanelerde ve evlerde yatan hastaları ziyaret etmeli, şifa dileklerimizi sunmalıyız. Yetimlerin ve kimsesiz çocukların başlarını okşamalı, onlara anne ve baba gibi davranmalıyız. Çevremizdeki yoksullara ve bakıma muhtaç çocuklara yardım ellerimizi uzatmalı, onların da bayram sevinci yaşamalarını sağlamalıyız. Bizden duâ bekleyen ölülerimizin mezarlarına giderek ruhlarını şâd etmeliyiz. Tanıdıklarımızdan dargın olanları barıştırmaya çalışmalı ve aralarını bulmalıyız. Çocuklara hediyeler dağıtmalı ve onları sevindirmeliyiz. Her zaman olduğu gibi, bayram günlerinde de, yüce dinimizin emrettiği şekilde çevremizdeki insanlara iyi davranmalı, incitici ve zarar verici davranışlardan sakınmalıyız. Bütün bunlar, toplum fertlerini birbiriyle kaynaştırarak millî birlik ve beraberliğin sağlanmasında; devleti ve milleti rahatsız eden ayrılık ve düşmanlıkların bertaraf edilmesinde etkili olan hususlardır. Bütün okuyucularımızın Kadir Gecesini ve Ramazan Bayramını tebrik ediyor, hayırlara ve güzelliklere vesile olmasını Yüce Allah’tan diliyorum.