Makale

Çocuk ve Şiirin Masumiyeti

Musa Tektaş

Çocuk ve Şiirin
Masumiyeti

Çocuk ve şiir; masumiyetin ve saflığın iki önemli sembolüdür. Gül güzelliğinde iki değerimiz. Çiçek çiçek açılan sevinçlerimiz… Evimizin neşesi, gönlümüzün muhabbet bestesi hep onlardır. Dünyaya yeni bir pencere açmak, sıcak gülücükler saçmak için birer vesiledir… Dünyaya gelen bebekler kadar temiz olan şairin dilinden dökülen mısralar, bir de çocukları, çocukluğumuzu anlatıyorsa o zaman kulak kesilmek lâzımdır. Yavuz Bülent Bâkiler “Orda Bir Çocuk Burda Ben” başlıklı şiirinde şöyle diyor;
Bir ana gülümserken yorgun ve güzel
Yüreği müjdelerle tüy gibi hafiflerken,
Orda, bir çocuk doğar sımsıcak dünyamıza
Burda ben...
Dal nasıl, yaprak nasıl, ekin nasıl büyürse
Toprak nasıl uyanırsa bir incecik yağmurdan
Orda bir çocuk büyür yumak yumak bir nurdan,
Burda ben...
Çocuklar birer lütuftur. Dünya var oldukça onlar ile gelecek hayalleri kurulur, vakti geldiğinde nice projeler gerçekleşir ve yeryüzü yeniden imar olunur.
Bir zamanlar çocuk olan yetişkinlerin, çocukların dünyasına kolayca girebilmesi, onları anlayabilmesi gerekmektedir. Çocukların ise, büyükleri anlamasını, onların istediği şekilde davranmasını beklemek sanırım yanlış olur. Çocukların anlaşılabilmeleri, düş dünyalarının zenginliklerinin kavranılabilmesi için onları dinlemek, gözlemlemek vb. gibi pek çok yol vardır. Anne babayı çocuğa ulaştırabilecek bu yollardan biri de edebiyattır. Masallar, tekerlemeler, ninniler, çocuklar için yazılmış öykü, roman ya da şiirler zaman zaman anne-babalar için yol gösterici olabilir. Bu bakımdan çocuklar için yazılmış her edebî ürün dikkate değerdir. (Tülin Arseven Çocuk şiirleri, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, Yıl: 5 S: 50. s.35, Ankara 2004)
Masal ülkesinin şehzadesi çocuk
Çocuk, hayal ve masal ülkesinin şehzadesidir. O, kendince çizdiği bu diyarda dünyalar kurar, kendince şekil verir. Şiir de bu özel yapısından dolayı çocuğa en çok yakışan bir türdür. Bu yüzden çocuk için yazılan edebi eserlerde, özellikle şiirde, bu dünyayı göz ardı etmemek gerekir. Çocuk, hayalleri ile yaşayan ve bu hayallerini paylaşmaktan çok hoşlanan bir varlıktır. Ancak, çocuğa göre yazılan eserlerde ve bu eserler içerisinde şiirde, mümkün olduğunca dengeli bir yol izlemek gereklidir. Her ne kadar çocuk gerçek dünyanın sınırlarını zaman zaman zorlasa bile, gerçeklik ve yaşadıkları ile elde ettiklerinden yola çıkan çocuğun, bu yönü şiirde özellikle dikkate alınması gereken bir özelliktir. Hayal ve duygular çocukların yaşantı sınırlarını aşma-malı, mümkünse bu unsurlarla olaylar arasında güçlü bir bağlantı kurulmalıdır. (Gıyasettin Aytaş, He-ce Aylık Edebiyat Dergisi (Türk şiiri Özel Sayısı), Yıl: 5, s. 54, Ankara 2001)
Garip bir şekilde hayatın kollarına düşen, çocukluk yılları aile firakıyla geçen Arif Nihat Asya, çocuk masumiyetinin hayalini kurduğu “Masallarla” şiirinde annesine olan sevgisini dile getirir. Masallarla örülü bir geçmişin, kültür birikiminin hayal âlemindeki düşünceyle birleşmesi bu şiiri doğurur;
Benim de bir annem olsa annemin
Beşiğini seve seve sallardım;
Gülse güller açılırdı içimde
Ve ağlasa inci inci ağlardım.
Işılda ey mavi saray ışılda:
Pırıl pırıl şehnişinler, kapılar...
Senin kırk gün, kırk gecelik düğünün,
Benim kırk gün, kırk gecelik yasım var.
Sesler gelir sarnıçların dibinden:
Çıkayım mı, çıkayım mı? Çık da gör!
Bir yıkılmış, bir yıkılmış yerdeyiz...
Daha neler yıkacaksın yık da gör!
Çağlar yüksük dolusuymuş ve hayat
İki iğne bir çuvaldız boyu yol...
Söyle anne: Neye yarar niçindir
Demir çarık, demir asâ, demir kol?
Oğlun oldum ey anneler annesi...
Türküce de masalca da bilirim
Şehnişinden sarkıtırsan saçını
Saçlarına tırmanarak gelirim.
“Anneler ve Çocuklar” isimli şiirinde Sezai Karakoç da anne-çocuk bütünlüğünü tasvir eder. Birbirinden ayrılmayan ne kadar önemli varlıklar olduğunu anlatır. Annenin ölümü çocuğu yalnızlığa iterken, çocuğun ölümü güneşin sönmesi gibi anlatılır. Anne ölünce çocuk, çocuk ölünce anne perişandır, ızdırap içindedir bir yerde duramaz olur. Bu ızdırabı yüreğinde yaşayan şair mısraları şahit tutar anne ve çocuk gözüyle;
Anne öldü mü çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde siyah bir çubuk
Ağzında küçük bir leke
Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünür gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlıyacağını anne
Kaçak herkesten
Durmaz bir yerde
Anne ölünce çocuk
Çocuk ölünce anne
Çocukların gelişimi ve eğitimi ile ilgilenmek, onlarla ilgili en büyük bir görevdir. Bu nedenle; Allah’ın kullarına öğüdü, hep dosdoğru dine sarılmak olmuştur. Kur’an-ı Kerim’de geçen kıssalar içerisinde anlatıldığı şekliyle Hz. Lokman’dan bahsedilirken şöyle buyruluyor: “(Lokman dedi ki:) “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış ve başına gelenlere sabret!” (Lokman, 17)
Çocuk duası
Babalar, anneler ve velilerin öğütlerinin fayda vermesi ve yönlendirmelerinin işe yaraması için mutlaka güzel birer örnek olmaları gerekir. Çocuklarımızı sevgi ve saygı dolu bir insan olarak yetiştirebilmek için; çocuğumuz bizde yalnız kendilerine değil, başka insanlara karşı da, o iyi niyetli, sevgi ve saygı dolu duyguları görmeli kendisine örnek almalıdır. İnsanların başkalarına gösterdiği saygı, aslında kendisinin ne kadar saygıya layık olduğunu gösterir. Çünkü saygı herkese gösterilebilecek bir duygudur.
Küçük yaştan itibaren ilk önce, kısa ama dini içerikli kelimeler öğretilir çocuklara. “Allah” “Lailahe illallah” “Elhamdülillah” demesi sağlanır. Müslüman bir ailede yetişen çocukların dini eğitiminin temeli de mutlaka bu evrelerde atılır. Dualar, namaz sureleri küçük yaşlarda iken öğretilir. Vatan sevgisi, sıcak sinelere şiir sıcaklığıyla nakşedilir… Ziya Gökalp’in çok bilinen “Çocuk Duası” isimli şiiri bize bu gerçekliği hatırlatıyor;
Her sabah erken
Uyanırım ben,
Derim gönülden;
Elhamdülillâh.
Bülbüller sazda,
Güller niyazda,
Derim namazda;
Elhamdülillâh.
Şimdi gün doğar,
Der hep insanlar,
Vazifemiz var:
Elhamdülillâh.
Buyurur Hünkâr,
Altun anahtar,
Mektebi açar:
Elhamdülillâh .
Her sabah erken,
Düdük ötmeden,
Sınıftayım ben:
Elhamdülillâh.
Bilinçli anne ve babalar çocuklarına küçük yaştayken yardım etmeyi, hediyeleşmeyi, paylaşmayı öğretir. Çocuklara alınan sürpriz hediyeler ve onların başkalarına sunması için verilen hediyeler muhakkak ki nazik ruhlarda büyük bir etki oluşturmaktadır. Ailesinden öğrendiği hediyeleşme ve başkalarıyla hoş geçinme hissiyatı bütün hayat boyunca onun prensibi olacaktır. Küçük yaşlarda iken verilmesi gereken bir başka bilgi ve beceri ise; zorluklar karşısında sıkıntılara katlanabilecek sağlam duygulara sahip olmasıdır. Küçük çaplı da olsa hayatın zorluklarını görmeli, onlara karşı öz güveni ile mücadele verebilme kuvveti kazanmalıdır. Çünkü ünlü Türk bilgini Yusuf Has Hacip; “Kimin çocukları naz ile yetiştirilirse onlara ağlamak düşer” sözüyle yetiştirme esnasındaki kuvvet kazandırılması noktasına işaret etmektedir.
Çocukluk yıllarında güzel bir terbiye ile yetişen, “Çocuk istikbâlin ümididir, çocuk nesillerin öncüsü-dür. Çocuk var olma çabasının başarılı meyvesidir.” diyen Kâzım Karabekir Paşa, çocukluğundaki anıların etkisiyle olsa gerek ki çocuklar için kitaplar yazmış, projeler üretmiş, yaptığı her faaliyette çocuklara yönelik hizmetlere önem vermiştir. Kendi dilinden bir çocukluk hatırasını vererek yazımız bitirelim;
Unutulmaz bir hatıra
Bir gün Van’da bir zabitin düğün yemeğine babam beni de götürdü. Sofrada yanıma Rus Konsolosu tesadüf etmişti. Benim üstümde yaver yüzbaşısı elbisesi vardı. Ve babamın solunda oturuyordum. Yuvarlak bir masada yemek yiyorduk. Benim yemek yiyişim ve halim konsolosun dikkatini çekmiş, benimle konuştu. Az Türkçe biliyordu, tercümanı da vardı. Gülerek sordu:
- "Bu elbiseyi neden giyiyorsun?" Sıkılmadan cevap verdim:
- Seviyorum da ondan...
- "Bu ne üniforması?"
- "Yüzbaşı yaver."
- "Sen kimin yaverisin?"
- "Babamın..."
- "Yaverler ne yapar?"
- "Verilen işi..."
- "Verilen işi yapamazsan ne yaparsın?" ,
- "Babam bana yapamayacağım işi vermez..."
- "Büyüyünce ne olacaksın?"
- “Kumandan.”
Konsolos benim sıkılmadan verdiğim cevaplardan çok hislendi ve babama dedi; “Bu çocuğun bakışları büyük kabiliyet gösteriyor, sözleri de hayreti şayandır. Sizi tebrik ederim. Ben buna bir hediye vereceğim lütfen kabul buyurun. Ben bu çocuğu unutmayacağım, hediyem beni de ona unutturmaz” dedi.
Şairlerimizin gönül pınarından dökülen mısralar saf ve berrak şiir umanını oluştururken, çocuk şiirlerine ve çocukça duygulara da pek fazla yer verilmiş olduğunu sevinçle görüyoruz. Hediye veren de alan da unutmaz zaten. Unutulanlar hatırlanmayacak derecede önemsiz olanlardır. Çocuklarımız, şiirlerimiz ve bu iki önemli değeri takdir eden okuyucularımız bizim için çok önemlidir, unutmuyoruz.
Unutturmayacağız