Makale

Masaldan Gerçeğe Yolculukta Çocuklarımız

Masaldan
gerçeğe
Yolculukta
Çocuklarımız!

Dr. Hatice Kelpetin Arpaguş
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Bilindiği üzere yeryüzünde en uzun çocukluk dönemi geçiren varlık insandır. Tabiattaki diğer canlılar doğar doğmaz tek başına varolabilme gücüne sahiptirler. Ama insanın, doğumundan itibaren uzun bir dönem bakıma ve gelişimini sağlayacak sürece ihtiyacı vardır. Nitekim Gazzalî’de bu durumun zorluğuna ve bu dönemdeki kazanımlarının kalıcılığına işaret etmek üzere çocuğun eğitimi, "taş üzerine yazı yazmak gibidir" benzetmesini yapmaktadır. Taş üzerine yazı yazmak oldukça güç bir uğraşıyı gerektirmektedir. İşte çocuğun büyüyüp bir yetişkin hâline gelmesi de, ebeveyn için böyle zorlu bir süreci ifade etmektedir. Ama bu sırada gerçekleştirilen eğitim de, çocuğun tüm hayatını etkileyecek ve ona yaşadığı sürece rehberlik edecektir. Bu süreçte yapılanlar iyi ve kaliteli olduğunda, dünyaya iyi bir evlat hediye etmenin sevinci anne-babayı beklerken, tam aksinin olduğu durumlarda ise oldukça zor bir dönem başlayacaktır. Burada Hz. Peygamber’den nakledilen fıtrat hadisini hatırlamakta fayda vardır: "Her doğan (İslâm) fıtratı üzere doğar, sonra anne ve babası onu Hıristiyan, Yahudi ya da MeCUSİ yapar." (Buhari, Cenaiz, 79, 80, 93; Müslim, Kader, 22-25) Yani her doğan çocuk, bir hamur gibi şekil verilmek üzere doğar, ilk eğitim ve yetişmesinin sağlandığı aile ortamında, o ailenin yapı ve temayülüne göre şekillenmeye başlar. Eğitim açısından oldukça önemli kabul edilen bu dönem, hayat boyunca ona eşlik edecek karakterin de oluşum dönemidir. Bu açıdan bu süreçte yapılan her davranış konusunda azamî dikkat göstermek gerekmektedir. Taş misaline dönecek olursak, taş üzerine yazı yazdıktan sonra onun silinmesi, üzerinin karalanması gibi ihtimallerden bahsetmek mümkün mü? Tabii ki değil, o zaman çocuğun gelişiminin ve karakterinin oluşum dönemine azamî gayret gösterilmesi gerekmektedir.
Bu sırada, söz konusu zor ameliyeyi kolaylaştırmanın yolları da vardır hiç şüphesiz. Çocukların dünyasına en rahat ve kolay giren şeylerin neler olduğu düşünüldüğünde oyun, masal ve hikâyenin ilk sıralarda yer aldığı, hemen herkesin çevresinden yapacağı en basit gözlemlerle söyleyebilecekleri şeyler arasında yer almaktadır. Bugünkü hikâye diye kullanılan kelimenin eski dildeki karşılığı ’kıssa"dır ve Arapça asıllıdır. Nitekim kıssa kelimesinin ne ifade ettiği üzerinde duracak olursak, onun sözlük anlamının, iz sürmek, bir şeyin ardınca gitmek olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Terim manası da geçmişin eserlerini ve izlerini açığa çıkarmak ve bu suretle tarihin derinliklerinde kaybolmuş ya da unutulmuş olaylara dikkatleri yoğunlaştırmaktır. Kur’an-ı Kerim’de de bir çok kıssanın yer aldığı görülmektedir. Kıssaların hikmeti, hangi konulardan bahsettiği bu yazının sınırlarını aşmakla birlikte, ancak onun konuları arasında geçmiş peygamberlerin ümmetlerine tebliğleri sırasında karşılaştıkları zorlukların geldiğini söylemek mümkündür. Kısacası kıssanın ana temalarından biri de, hak ile batıl mücadelesidir. Bu tür ayetler, Hz. Peygamber’e psikolojik takviye sağlamaktadır. Çünkü Hz. Peygamber’in vahyi tebliğ sırasında başından geçenleri hatırlayacak olursak, inanmak istemeyenlerin ortaya koydukları itirazlar ve yaptıkları kötü muameleler karşısında, kendinden önceki peygamberlerin başlarından geçen olayların anlatılması, ona psikolojik destek sağlarken biz inananlara da yeniden canlandırılan ibret levhaları şeklinde, değişik açılardan hitap eder. Meselâ kıssaların okunması sırasında önce anlamaya, sonra da gereken dersi almaya çalışırken, onları bugüne taşımış ve hayatımıza kılavuzluk etmesini temin etmiş oluruz. Nitekim kıssaların okunması sırasında bir anlamda onlarla bütünleşmiş, içinde yaşanılan gerçekliğin kavranılması sağlanmış; dünya, varoluş, hayat ve hayatın anlamı gibi insanoğlunun başlangıçtan beri üzerinde mesai harcadığı konularda temel oluşturulmaya çalışılmış olur. Çünkü Kur’an-ı Kerim kıssaları üslup açısından değerlendirilecek olursa, onların sadece olanın bir tasviri ve gerçekliğin bir temsili olmakla kalmayıp, aynı zamanda olması gerekene de işaret ettikleri görülür.
Bundan başka kıssa dolaylı ve sembolik iletişim aracıdır. O, canlı sembolizmiyle insanı kendisine ve ait olduğu mekana ulaştırır. Bundan dolayı onun etkisini, usta bir ressamın gözler önüne serdiği muazzam bir tablonun insanda bıraktığı etkiye benzetmek mümkündür. Çünkü kıssaların anlatılması sırasında söz âdeta söz kalıplarından çıkarak hayattan kesitler hâline dönüşürken, söz konusu olay da geçmiş olmaktan sıyrılarak güne ulaşır. Bu şekildeki canlı sembolizmiyle insanları, olayların sürükleyici- liği içine çeken kıssa, monoton bir üslup olmadığından, dikkatleri açık bir hâle getirir ve telkin edilmek istenenlerin kolayca alınıp benimsenmesini sağlar. Çünkü devamlı bir şekilde gündeme getirilen çıplak hakikatler ve soyut manalar, aklı yorar ve dikkatleri dağıtır. Kıssa ise doğrudan değil de dolaylı bir anlatım tarzı olduğundan, etkisi fark edilmemekle birlikte gücü oldukça büyüktür. Bu vasıtayla kişi, etkilenmediğini zannettiği bir anda olaylar zinciri içinde kendini bulur. Konuyla ilgili araştırmalar da dolaylı anlatımın bir tür bilinç dışı telkin gücüne sahip olduğunu ve insanın hafıza ve hayal dünyasında kalıcı etkiler bıraktığını ortaya koymaktadır. Nitekim dolaylı anlatıma muhatap olan insan hafızası incelenmeye alındığında canlı, soyut resim ve tasvirlerin zihninde rahatlıkla yer ettiğini tespit etmek mümkündür. Bu da daha kolay hatırlama ve daha canlı bir şekilde, anlatılan meselelerle iletişim kurma imkânı sağlar. Direkt anlatımda ise, kişilerin dirençleri otomatik olarak devreye girdiğinden, insan üzerinde kalıcı etki yapamazlar. Meselâ şunu yap, bunu yapma gibi telkinlerde bulunulduğunda gayri ihtiyari olarak kişi, kendi sahip olduğu inançları ya da doğrularını muhafaza etmeye yönelir. Oysa dolaylı anlatımda, kişiye yönelik böyle doğrudan bir etkileme söz konusu olmadığından, herhangi bir dirençten bahsetmek mümkün değildir. Dolayısıyla bu şekilde verilen mesajın algılanması, benimsenmesi ve zihinde canlandırılması daha kolay olur, işte insanın üzerinde bu anlamda etkisi bulunan kıssaların, çocuklar üzerindeki etkisi ise yetişkin bir insanla kıyaslanamayacak derecededir. Bu açıdan kıssanın sihirli gücünden faydalanmak, çocukların gelişimine katkıda bulunacak ideal modellerdir. Çünkü hikaye ya da masallardaki birbirinden değişik tipler, bir taraftan çocuğun ruh ve hayal dünyasını genişletirken, diğer taraftan da ona olaylar karşısında nasıl davranacağının modellerini sunarlar. Bir kaset gibi çevresindeki gelişmeleri almaya hazır olan çocuk zihni de ayırt etmeksizin, bulduğu her şeyi beynine kaydetmeye başlar. Bu açıdan çocuğun zihninin doldurulması değil de, nasıl doldurulduğu önem kazanmaktadır. Çünkü çocuk taklit ederek öğrendiği bir dönemde, kendine sunulan modelleri içselleştirerek kendi hayatına yansıtacaktır. İşte bu sırada çocuğun yakınında bulunanların ve özellikle ailelerin durumun farkında olarak, ona hayatta faydası olan, kullanacağı modeller vermesi ve her şeyden önemlisi, içinde yaşadığı toplumun benimsediği ideal insanı oluşturacak meziyetleri sunması gerekmektedir.
Meselâ, Kur’an-ı Kerim’de en güzel kıssa diye nitelendirilen Hz. Yusuf kıssasıyla, kıskançlığın kötülükleri anlatılmaktadır. Kıskanç kardeşleri tarafından kuyuya atılan Yusuf’un, sabır ve tevekkülle Mısır’a sultan oluşu ve kıtlık yıllarında kendisine kötülük yapan kardeşlerini affederek, onlara yardımda bulunması çocuk dimağına oldukça önemli katkılarda bulunacaktır. Hz. Peygamber’in, sevgili torunları Hz. Haşan ve Hz. Hüseyin’le olan ilişkilerinde, her dede-torun için vazgeçilmez örneklemeler vardır. Yine tasavvuf kitaplarında anlatılan ve Abdülkâdir Geylânî’ye nispet edilen, ilim tahsili için yola çıkan küçük bir çocuğa annesinin, "her ne şartta olursa olsun doğruluktan ayrılmaması" tavsiyesi manidardır. Nitekim bunu kendisine düstur edinen çocuk, kendisini soymak isteyen haramileri etkileyerek, onların doğruyu bulmalarına vesile olmuştur. Bunun gibi kıssaların, çocukların dünyasına müspet manada etki edeceği kaçınılmazdır. Başta Mevlânâ’nın Mesnevî’si olmak üzere geniş kitlelerin irşâdına yönelik eserlerde, kıssa anlatımına sıkça müracaat edildiği ve bundan maksadın da "kıssadan hisse almak" olduğu vurgulanmaktadır. Kültürümüzde daha çok çocuk edebiyatı kahramanları olarak temâyüz eden, Nasreddin Hoca, Keloğlan, Karagöz-Hacivat figürleri de, çocuklarımızın dinî ve ahlâkî terbiyesi için, günümüz şartlarına adapte edilerek değerlendirilebilecek önemli unsurlardır.
Nitekim Mevlânâ’nın, çocuğa hitap edecek öğreticilerin kendi dilinden vazgeçip, çocuğun seviyesine inmekle alâkalı şu tespitleri konumuz açısından manidardır: "Henüz konuşmasını beceremeyen bir çocuğa bir şey öğretmek, ona söz söyletmek için üstada kendi dilinden ayrılmak, kendi sözünü bırakmak gerekir. Bu durumda çocuğun dilince konuşmak, onun anlayacağı derecede çocukça söz söylemek gerek ki, senden bilgi alsın." (Mesnevî II, [b. 3314-3315.])
İşte bundan dolayı başta Kur’an-ı Kerim kıssaları olmak üzere içlerinde bir çok ibretleri barındıran, önümüze ışık tutacak, kültürümüzdeki kıssaların bugün de hayatımızda yer alması gerekmektedir. Günümüz standartlarında televizyon ve bilgisayarın hayatımızın her alanını kapsadığı bir zamanda, bu anlamdaki kıssaların başta görsel olanlarını bulup, bizim ve çocuklarımızın dünyasında yer etmesine zemin hazırlamak, her anne-babanın önemli vazifeleri arasında yer almaktadır. Özellikle çocukların eğitiminde bu yöntemin kullanılmasının, çocuğun zihin ve hayal dünyasında sayılamayacak etkiler oluşturduğu tüm dünyada kabul edilmiş bir realitedir. Bundan ötürü çocuk filmleri yanında, çocuk edebiyatı içinde yer alan tarihî ve dinî kıssalarımızın günümüz genç dimağlarından uzak tutulmaması üzerinde ihtimam gösterilmesi gerekmektedir. Kıssa, hikaye veya masal anlatan anne-baba veya büyük anne ve babaların eğer unuttular ya da ihmal ettilerse, bu vazife ve sorumluluklarını tekrar hatırlamak gerekmektedir.
Nitekim Kur’an-ı Kerim, Lokman aleyhisselamın oğluna yaptığı tavsiyelerden de bahsetmiştir. Gelin bunları hep birlikte okuyalım:
Yavrucuğum, ilâhlığında, otoritesinde, mülkümde, tasarruflarında Allah’a ortak koşma, gizli şirke düşme! Şirk büyük bir haksızlıktır. Biz insana ana-babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Anası onu günden güne ağırlaşan sıkıntılara katlanarak karnında taşımıştır, iki yıl emzirmiş, sonra da sütten kesmiştir. Bunun için bana şükret, ana- babana teşekkür et. Sonunda yalnız benim huzuruma gelip hesap vereceksiniz. Eğer anan, baban ilâhlığımda, otoritemde, mülkümde, tasarruflarımda bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada İslâmî kurallarla örtüşen örfe, hakkaniyete uygun, candan dost, arkadaş gibi ol. Bana yönelenlerin, Bana düşkün olanların, Bana bağlananların yolunu ve hayat tarzını benimse. Sonunda hesap vermek üzere benim huzuruma getirileceksiniz. O zaman işlediğiniz amelleri bir bir ortaya koyarak, sizi hesaba çekeceğim.
Yavrucuğum, yaptığın amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, bir kaya içinde veya göklerde, yahut yerin derinliklerinde olsa, yine de Allah onu senin karşına getirir. Allah, hikmetine nüfuz edilemeyen yüce varlıktır; gizli-açık her şeyden haberdardır.
Yavrucuğum, namazını âdâbına riayet ederek aksatmadan kıl. Kur’an’ın ve sünnetin hükümlerinin, meşru olanı, İslâmî kurallarla örtüşen örfü, İlmî verileri, müminlerin tasvip ettiği, icrasında hayır gördüğü, planları, programları, adaleti uygulayarak kamu düzenini sağla, iyiliği emret. Dinin suç saydığı, haram kıldığı, kamu vicdanının tasvip etmediği, müminlerin icrasında hayır görmediği şeyleri yasaklayarak, önleyici tedbirler alarak kamu güvenliğini temin et. Başına gelen belalardan yılmayarak, sabırla mücadelene devam et. Bunlar ciddi, kararlı olmayı gerektiren, maksada ulaştıran mücadele metotlarındandır. Yavrucuğum, küçümseyerek, surat asarak, insanlardan yüz çevirme. Yeryüzünde böbürlenerek, çalım satarak yürüme. Allah kendini beğenmiş, övünmek için iyiliklerini sayıp döken kimseleri sevmez. Davranışlarında ölçülü ve dengeli ol, tabii bir şekilde yürü. Sesini alçaltarak, zarif ve nazik bir şekilde konuş. Unutma ki, seslerin en çirkini eşek sesidir. (Lokman, 13-19) Abraham Lincoln’un, oğlunun hayata hazırlanması amacıyla, öğretmenine yaptığı tavsiyelerden bir kısmıyla konuyu noktalayalım:
Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen kazanılan bir liranın, bulunan besinden daha değerli olduğunu öğret ona. Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona! Eğer yapabilirsen kitapların mucizesini öğret ona. Okulda hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona. Kendi fikirlerine inanmasını öğret ona. Herkes yanlış olduğunu söylediğinde dahi, nazik insanlara karşı nazik, sert olanlara karşı da sert olmasını öğret ona. Herkes birbirine takılmış bir yöne giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış ona! Tüm insanları dinlemesini öğret ona. Fakat tüm dinlediklerini gerçeğin süzgecinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını öğret ona. Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret ona. Herkesin sadece kendi iyiliği için çalışacağına inananlara dudak bükmesini öğret ona. Ve aşırı ilgiye dikkat etmesini, ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyat verene satmasını fakat, hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret ona! Eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa, dimdik dikilip savaşmasını öğret ona! Bırak sabırsız olacak kadar cesaret sahibi olsun, her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret ona. Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır.