Makale

DİNİ SORULAR ve CEVAPLAR

DİNİ SORULAR ve CEVAPLAR

Hazırlayan: Dinî Sorulan Cevaplandırma Komisyonu

Hoparlörle veya merkezî sistemle okunan ezan geçerli midir?
Ezan, İslâm dininde önemli bir yere sahip olan namaza çağrıyı sembolize etmektedir. "Duyurmak, bildirmek" anlamlarına gelen "ezan" kelimesi, terim olarak; farz namazlar için belli vakitlerde okunan "bilinen özel" sözlerdir.
Ezan aracılığıyla, halka, hem namaz vaktinin geldiği ve cemaatle namaz kılınacağı duyurulmuş olmakta, hem de Allah’ın büyüklüğü, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in O’nun elçisi ve namazın kurtuluş yolu olduğu ilân edilmektedir.
Ezan namaz vakitlerini ilân olduğuna göre, ezanın muayyen kalıplarını muhafaza ve ifade etmek suretiyle bu ilânın, hoparlörle veya hoparlörsüz yapılması arasında dinî açıdan bir fark yoktur. Gaye, ezan ile amaçlanan duyuru ya da ilânın kapsam alanını genişletmektir. Bu itibarla, merkezî sistemde okunan ezan, bütün camilerde ve minarelerde okunduğundan, her bir cami için geçerli olup, ayrıca ezan okunması gerekmez.
Ezan, Arapça dışında başka dillerde okunabilir mi?
Ezan, İslam’ın değişmez bir simgesidir. Dünyanın neresinde olursa olsun, Müslüman varlığının ve kimliğinin bir göstergesidir. Özgün dilindeki şekliyle okunması gerektiği konusunda 15 asırlık bir gelenek ve ittifak söz konusudur. Ezanın asıl amacı, vaktin girdiğini bildirip namaza davet olduğundan değişik dilleri konuşan Müslümanların hepsine bu davetin ulaştırılması, ancak yine hepsinin ortak bilincine hitap etmekle olur ki, bu da ezanın bilinen asli lafızlarıyla okunmasıyla gerçekleşir.
Çıplak ayak üzerine mesh edilir mi?
Abdestin farzları dörttür; birer defa yüzü ve elleri dirseklerle beraber yıkamak, başın dörtte birini meshetmek ve bir defa ayakları topuklarla birlikte yıkamak.
Abdestin farzlarını belirten Maide suresinin 6. ayetindeki, "ercüleküm" kelimesinin bazı kıraatlerde "ercüliküm" şeklinde esre okunmasından hareketle, ayakların yıkanmasının değil, mesh edilmesinin farz olduğunu ileri sürenler bulunmaktadır. Hz. Peygamber’in abdest bozduktan sonra almış olduğu abdestte ayaklarını mesh ettiğinden bahseden bazı rivayetler var ise de bunlar, diğer hadislerle birlikte değerlendirildiğinde, Hz. Peygamber’in bunu, namaz kılmak için aldığı abdestlerde yapmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca söz konusu rivayetler, ayakların çok az suyla yıkanması şeklinde de yorumlanmıştır.
Hz. Peygamber, abdest alırken ayaklarını üçer defa yıkamış ve bunun kendisinin ve diğer peygamberlerin abdesti olduğunu söylemiştir (Buhari, Vudû’, No: 155). Ayrıca, ayaklarını iyi yıkamayanları veya ayaklarını meshedenleri gördüğünde, yüksek sesle "vay abdestte yıkanmayan topukların ateşten hâline, abdesti tam alınız!" diye iki veya üç defa ikazda bulunmuştur. (Buharı, Vudû’, No: 158, Müslim, Taharet, No: 241; Ebu Davud, Taharet, 46). Hz. Peygamber’in bu sert ikazı, ayakların abdestte yıkanmasının farz olduğunu göstermektedir.
Kunut duasını bilmeyen bir kimse ne yapar?
Sözlükte, Allah’a ihlâsla kulluk etmek, namaz ve duayı uzatmak, sükut etmek, dua etmek, ibadet kastıyla ayakta durmak gibi anlamlara gelen kunut, dinî bir kavram olarak, namazda rukudan önce veya sonra ayakta dua etmeyi ifade eder.
Hanefîlere göre, vitir namazının üçüncü rekatında kunut yapmak vaciptir. Imam-ı Azam’a göre kunutta tekbir almak ve kunut duaları olan "Allahümme innâ neste’înüke" ve "Allahümme iyyâke na’büdü" dualarını okumak vaciptir. Ancak imam Muhammed ve Ebu Yûsuf’a göre, tekbir almak vacip, kunut dualarını okumak ise sünnettir. Bu duayı okuyamayan kimse "Rabbenâ âtinâ" duasını okur veya üç defa "Allahümmeğfir lî" der. Namazda ku- nutu unutan kişi, namazın sonunda sehiv secdesi yapar.
Şâfiî ve Mâlikîlere göre ise, sabah namazının ikinci rekatinde, rükudan sonra kunut yapılır. Sabah namazında kunut yapmak Şâfiîlere göre sünnet, Mâlikîlere göre ise müstehaptır. Şâfiî veya Mâlikî imamın arkasında sabah namazı kılan bir Hanefî, dilerse kunut duasına katılır, dilerse sessizce bekler.
Cenaze namazını kılmanın bir vakti var mıdır?
Cenaze namazının kılınması için belirli bir vakit yoktur; günün her saatinde cenaze namazı kılına- bilir. Ancak bazı âlimler kerahet vakitlerinde cenaze namazının kılınmasını mekruh saymışlardır. Hazırlanmış olan bir cenazenin, bekletilmeden namazı kılınıp defnedilmesi daha uygundur. Bununla beraber, daha çok cemaatin katılması, ölen kişinin akraba, eş, dost ve komşuları gibi hukuku bulunan insanlara ölüm haberini duyurup son görevlerini yapmak üzere cenaze merasiminde bulunabilmelerinin sağlanması amacıyla, cenaze namazının vakit namazlarından sonra kılınması teâmül hâline gelmiştir.
Bir mezara birden fazla cenaze defnedilir mi?
Normal şartlarda bir kabre, yalnız bir cenaze defnedilir. Önce defnedilmiş olan cenaze, tamamen çürüyüp toprak hâline gelmedikçe, bir zarûret olmaksızın kabrin açılması ve bu kabre ikinci bir cenazenin defni caiz değildir. Cenaze çürüyüp toprak hâline geldikten sonra ise, aynı kabre başka bir cenaze defnedilebilir. Daha önce defnedilen cenazenin çürüdüğü kanaatiyle mezar açıldığında çürümeyen bazı kemikler bulunursa, bu kemikler bir tarafa çekilip araya topraktan bir set yapmak suretiyle ikinci cenaze defnedilebilir.
Çok katlı mezar yapılması dinen uygun mudur?
Yer darlığı ve ekonomik zaruretler nedeniyle, bölümleri birbirinden beton ve ayrıca toprak tabakayla ayrılmış katlı mezarlar yapılmasında ve bunlara cenaze defnedilmesinde dinen bir sakınca yoktur.
Mezar başka bir yere nakledilebilir mi?
Kabrin olduğu yerden yol geçmesi, kabrin su altında kalması veya kabrin bulunduğu yerin başkasına ait olup sahibinin orada cenaze defnine izninin bulunmaması gibi zorunlu bir durum bulunmadıkça, cesedin başka bir mezarlığa nakledilmek üzere, defnedildiği yerden çıkarılması dinen caiz değildir.
Bu konuda ölenin vasiyetinin bulunması, mezarın yakınları tarafından ziyaret edilmesinin çok zor olması, yolunun olmaması gibi hususlar, kabrin nakli için geçerli mazeret sayılmaz.
Mezar yaptırmanın hükmü nedir?
Ölen kişinin defnedildiği yerin kaybolmasını önlemek için, israfa varmamak şartıyla basit bir mezar yaptırılmasında dinen bir sakınca bulunmamaktadır. Buna karşılık, kabirlerin yükseltilmesi, üzerine kubbeli binalar yapılması, taşına övücü veya kaderden şikâyet edici sözler yazılması dinimizce yasaklanmıştır.
Mezar için yapılan harcamaların, ölü ve diri için hiçbir yararı bulunmadığından, büyük masraflar yaparak mezar yaptırmak israftır, israf ise haramdır.
Bazı dua ve sûrelerin belirli sayıda okunmasının bir dayanağı var mıdır?
Bazı dua ve surelerin belli bir sayıda okunmasına dair rivayetler bulunmakla birlikte, bu rivayetler o duaların çokça tekrarlanmasını veya yapılmasını teşvik amacıyladır. Bu nedenle dua ve sûrelerin belli sayılarda okunması zorunlu değildir. Gerek Kur’an-ı Kerim’de, gerekse hadis-i şeriflerde yer alan dualar, herhangi bir sayıyla sınırlanmaksızın okunabilir. Duada asıl olan sayı ve şekil değil, ruh halidir; samîmî bir şekilde içtenlikle yapılmasıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah: "Rabbinize gönülden ve gizlice dua edin. Doğrusu O, aşırı gidenleri sevmez.’’ (A’raf, 55) buyurarak bizleri samimi olarak ve gönülden dua etmeye teşvik etmektedir.
Radyo, teyp veya televizyonlardan secde ayetlerini dinleyen kimsenin tilâvet secdesi yapması gerekir mi?
Kur’an-ı Kerim’de on dört yerde secde ayeti bulunmaktadır. Bu ayetleri okuyan veya işiten kişinin, tilâvet secdesi yapması gerekir. Tilâvet secdesi, ayetteki İlâhî mesajı okuyan veya dinleyen kişinin, Yaratan’ına itaatinin ifadesidir. Bu itibarla radyo, teyp veya televizyondan da olsa, İlahî mesajı işiten kişinin, tilâvet secdesi yapması gerekir. Ancak, okunan ayetlerin tilâvet secdesi olduğunu bilmeyenler, tilâvet secdesi yapmakla yükümlü değildirler.
Sûreler, Kur’an-ı Kerim’de neye göre tertip edilmiştir?
Sûrelerin Kur’an’da dizilişi (tertibi) hususunda İslam bilginleri arasında görüş farklılıkları vardır. Bazıları mevcut tertibin Hz. Peygamber tarafından yapıldığını, yani tertibin tevkîfî olduğunu ileri sürerken, bazıları da, bu tertibin sahabenin içtihatları ile meydana geldiğini söylemektedirler. Ayrıca bu tertibin, kısmen Hz. Peygamber tarafından kısmen de sahabenin içtihadıyla meydana geldiğini söyleyen üçüncü bir görüş de mevcuttur. Hz. Ebu Bekir döneminde toplanan Kur’an-ı Kerim’deki surelerin tertibi, bugün de aynı şekilde muhafaza edilmektedir.
Kur’an mealini baştan sona okumakla hatim yapılmış sayılır mı?
Hatim, Kur’an-ı Kerim’i Arapça lafzıyla başından sonuna kadar okuyup bitirmektir. Bununla birlikte, Kur’an-ı Kerim’in indirilişinden asıl maksat, onun okunup anlaşılması ve gereğince amel edilmesidir. Bu sebeple Yüce Allah’ın öğüt ve buyruklarını öğrenmek için Kur’an-ı Kerim’in meal ve tefsirlerini okumak da önemli bir görev, sevaplı bir iştir.
Yatarak Kur’an okumak ve dinlemek caiz midir?
Kur’an-ı Kerim’i okumak isteyen kimsenin ab- dest alıp kıbleye doğru oturarak okuması, Kur’an’a saygının bir ifadesidir. Ancak Kur’an’da, ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anmak tavsiye edilmektedir. (Al-i İmran, 19i) Kur’an da Allah’ın zikri olduğundan, herhangi bir saygısızlık kastı olmaksızın, yatarken Kur’an okumak ve dinlemekte sakınca yoktur.