Makale

Editörden

Editörden...


Aklın selâmeti inançtan, gönlün huzuru sevgiden geçer. İnanca yaslanmayan akıl yok edici, sevgisiz gönül çoraktır. Bu sebeple inanç ve sevgi pasif bir duruş değil, bir aksiyon ve harekettir. Aklın ve gönlün gerçek ihtiyaçlarını karşılayan insan mutluluğa ermiştir.
Bir düşünürümüz "İnanmak, gerçek ve şahsî tanıyış, sevmekse gerçek yaşayıştır"der. (Nurettin Topçu) Gerçeğe, inançla ve sevgiyle ulaşılır. Allah’a ulaşmanın yolu ise aşktan geçmektedir. Aşkın yolu da çilelerle doludur. Müslümanın hayatı, mutlak olanı idrak etme, ’birlik’te ebediyete erme mücadelesidir.
Allah sevgisini bütün sevgi türlerinin en üstünde gören bir medeniyette, Allah’ın sevgili kulu ve elçisinin sevgisine, övgüsüne özel bir ihtimam gösterilmesinden daha tabiî ne olabilir? Çünkü o, âlemin efendisidir. Büyüklüğüne duyulan hayranlık, üstün özellikleri ve mucizeleri ile edebiyat tarihimizde sözlerin en güzeli onun için dile getirilmiştir. Bu sevgi, Şeyh Galip’in dilinde: "Sultan-i rusül şâh-ı mümeccedsin efendim Bîçârelere devlet-i sermedsin efendim Dîvân-ı İlâhîde ser-âmedsin efendim Menşûr-ı "le’amrük"le mü’eyyedsin efendim Sen Ahmed ü Mahmud u Muhammed’sin efendim Hakdan bize sultân-ı mü’eyyedsin efendim" ifadesiyle karşılığını bulurken Sezai Karakoç:
"Sana Leylâ dedim Suna dedim şiirlerde şarkılarda Gerçek adın bir fısıltı gibi kaldı ağızlarda dudaklarda Çatlar yüreğim bir nar gibi o sırrı anar da Avunurum doğumundan gelen muştulu armağanlarla" diyerek teselli bulmaya çalışır. Bir Kutlu Doğum Haftasını idrak ederken, son sözü Necip Fazıl’a bırakalım: "Müjdecim, kurtarıcım, efendim, peygamberim; Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!"
Yüksel Salman