Makale

EDİTÖRDEN

Editörden

Bir yılı daha geride bırakıp yeni umutlarla 2015 yılına girmişken, Fransa’da yaşanan katliam haberi ile derinden sarsıldık. Bu hadise son zamanlarda İslamofobiyi bilinçli olarak gündemde tutan ve Müslümanları şiddet yanlısı gösteren tutumların da tuzu biberi oldu. Biz bu sayıda, İslam’ın şiddete geçit vermeyen duruşunu ve İslam dünyasının yaşadığı şiddet sarmalını ele almaya hazırlanırken, Fransa’da yaşanan olaylar üzüntümüzü daha da artırdı.
İnsanlığın tarihi ile yaşıt olan şiddet, her dönemde barışın, huzurun, kardeşçe ve dostça yaşamanın düşmanı olmuştur. Şiddetten beslenen ve ayakta kalmalarını şiddete borçlu olan hareketler, dün olduğu gibi bugün de hiçbir kural, kutsal ve insanlık değeri tanımadan eylemlerine devam etmektedirler.
Aileden gündelik hayata ve ülkeler arası ilişkilere varıncaya kadar geniş bir alanı kuşatan şiddet olgusu, belki bu çağın en büyük tehditlerinden biridir.
İnsanlığa barış, merhamet ve şefkati öğütleyen İslam, şiddetin her türünü yasaklamıştır. İnsanlık, şefkati merhamet peygamberi olan Hz. Muhammed’den (s.a.s.) öğrenmiştir. O, hayatını zulüm, haksızlık ve şiddetin ortadan kalkmasına ve erdemli bir toplumun inşasına adamıştır. Bu yüzden şiddetin en kötüsü din adına yapılandır. Zira İslam, kelimenin tam anlamıyla barıştır, mümin ise her hâliyle güven verendir. İslam’ın egemen olduğu ve hüküm sürdüğü topraklarda yüzyıllarca barış, huzur ve esenlik hâkim olmuştur. İnsanlık bugün çokça dillendirilen birlikte yaşama kültürünün en kadim ve en çarpıcı örneklerini bu topraklarda görmüştür. Ne yazık ki Hz. Peygamber’in yolundan gittiğini söyleyenlerin, İslam’ın ve rahmet elçisinin adını kullanarak uyguladığı şiddet, İslam’ın adını lekelemekte ve Müslümanları dünya kamuoyunda güçsüz ve zayıf düşürmektedir.
Nereden gelirse gelsin ve kime yönelik olursa olsun şiddetin her çeşidi kötüdür ve kabulü mümkün değildir. Bugün Fransa’da olduğu gibi, Afrika’da, Filistin’de, Suriye’de, Nijerya’da veya dünyanın değişik bölgelerinde yaşanan şiddet ve haksızlığa bütün dünyanın aynı duyarlılık ve kararlılıkla karşı koyması gerekir. Çünkü şiddetin dini, dili, ırkı ve rengi yoktur. Bir virüs gibi girdiği her yeri ifsat eden bu hastalıklı ruhla mücadele etmek bir insanlık görevidir.
Bu sayıda İslam’ın şiddet karşısında nasıl konumlandığını ve günümüzde Müslümanların karşı karşıya olduğu şiddet olgusunu “Şiddet Sarmalında İslam” başlığıyla ele aldık. Prof. Dr. Kadir Albayrak,
“Barış ve Şiddet Sarmalında İslam” makalesi ile İslam’ın varoluşsal gayesinin barış olduğunu ortaya koydu. Prof. Dr. Murat Çemrek, “Kurgu ile Gerçek Arasında İslam ve Tedhiş” yazısıyla, yaşadığımız çağda şiddetin geldiği boyutları gözler önüne serdi. Prof. Dr. Muharrem Kılıç, “Şiddet Olgusu ve Şiddetin Meşruiyetinin Sorgulanması” başlıklı makalesinde, Kur’an’dan deliller ışığında İslam dininin şiddeti yasakladığını ve sulha davet ettiğini bizimle paylaştı. Prof. Dr. Bülent Baloğlu, “Bir Çelişkiyi Anlamak: Din ve Şiddet” başlığıyla, son yüzyılda özellikle batıda İslam’a karşı kötü propaganda sonucu oluşan ön yargılara ve Müslümanların yüz yüze bulunduğu din-şiddet ilişkisine dikkat çekti.
Dr. Muhammed Ali Asar ise “Şiddet Karşısında Rahmet Peygamberi” adlı makalesinde, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in rahmet, şefkat ve merhamet yönüne dikkatlerimiz çekti. Ayrıca Dr. Faruk Görgülü’nün Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar ile “İnsanlığı Saran Şiddet Sarmalı” üzerine yaptığı kapsamlı söyleşiye yer verdik.
Sağlıklı güncel dinî bilgiyi toplumla paylaşmak, günümüz dinî problemlerinin çözümünde Müslümanca bir yaklaşım sergilemek ve sağduyulu bir tavır geliştirmek için mütevazı bir katkı sunma gayretinde olan dergimizi ilginize sunarken, yeni yılda bütün insanlığın barış, huzur, mutluluk ve esenlik içinde olmasını diliyor, bereketli ve verimli bir yıl temenni ediyorum.